Özgürlük mülkiyeti varsayar. Doğrudan onunla
alakalıdır. Bu açıdan özgürlük, mülkünü bölüşmek, üleşmek istemeyenlerin
ideolojisidir. Her şeyin anlam ve değeri, o ideolojinin terazisine vurulur.
“Bir
insan hakkı olarak ‘özgürlük’, insanlararası birliğe ve beraberliğe,
dayanışmaya değil de insanın insandan koparılıp yalıtılmasına dayanır; bir
‘tecrit hakkı’ olarak, herkesten ayrılıp kendi içine kapanan bir sınıfın
kayıtlanmış bireyinin hakkıdır.”[1]
Döne dolaşa her özgürlük şiarı ve kavgası,
burjuvazinin ayrıksılığına, özel oluşuna, biricikliğine ve üstünlüğüne
bağlanır, onu besler. Devrimin kılıcıyla bölünmemiş bir kavga, burjuvazinin
yeni döneme uyarlanma sancısından ibarettir.
* * *
AKP’ye karşı çıkartılan muhalefet, burjuvaziye
öykünen, onu öven, burjuvazinin mücerret ve kapalı dünyasını seven bireylerin içi
boş itirazından, mızmızlanmasından başka bir şey değildir. Bunlar, her şeyi
bireysel yönetim becerisine, liyakate ve bireysel meziyetlere indirgedikleri,
siyasetlerini ve ideolojilerini bu anlayış üzerine kurdukları için her şeyi
seçimle ele alırlar, her gerçeği seçim üzerinden anlarlar. O nedenle bu
solcular, “İkizdere halkı değil, ağaçlar önemli” derler. Aynı kişilerin
Kadıköy’de greve giden işçilere neler söyledikleri hatırdan
çıkartılmamalıdır.[2]
Pandemi koşullarında yoksul emekçi halk kitlelerinin
evcilleştirilmesine, ıslah edilmesine, nezih kılınmasına, kontrol altına
alınıp, elindeki avcundakinin çalınmasına dönük tüm çabalar, sol örgütlerin
destek ve onayı ile birlikte ortaya konmuştur. Çünkü sol örgüt şefleri de
halkı, sınıfı ve ezileni, “vahşi hayvan” olarak görmektedirler. Kendilerine bu
nedenle yaşam alanı açıldığını, bu nedenle ceplerine para konduğunu iyi bilen
örgüt şefleri, tüm teorilerini ve pratiklerini sokak köpeklerini aşılamak için
icra etmektedirler. Onlar, Filistin’i döve döve rehabilite ettiği için, aslında
İsrail’den yanadırlar. İç içten içe hepsi, İsrail’i sever. İsrail karşıtı her
tür gösteriyi, ülkenin İsrail’le ilişkisini kesmesini “antisemitizm” olarak
görür.
* * *
Sosyalist hareket, burjuva muhalefet anlayışı ve
tarzına örgütlenmiştir. Sınırsız ve sınıfsız bir şey olarak görülen bu anlayış
ve tarz uyarınca daha dün “herkese para desteği yapılsın, herkes evde kalsın”
diyen sol örgütler, bugün “para destekleri ekonomiye zarar veriyor” diye
yazılar yazıyorlar. Sol için tutarlılık, süreklilik ve bütünlük, kendisine
edilmiş birer küfürdür. Sol, bu üç kavramdan uzak olmayı, asli hasleti sayar.
Dönemi ve süreci kendisinden başlatan birileri, sabah
kalkıp örgüt kurarlar. Tutarlılık, süreklilik ve bütünlük üçlüsüne küfrettikten
sonra kendi yolunu çizer ve o yolu tek devrimci yol olarak tarif eder. Düşman,
belirli bağlarla ve bağlamla iş görürken, sol örgütler, hayal âlemine kaçıp
sığınırlar. Gerçeği düşmana terk ederler. Gerçekte bir şeyler yapmak
istediğinde, düşmanın yanına sığınmanın zorunlu olduğunu söylerler. Nefes
almaktan söz ederler, “modernleşmeci kazanımları koruyup aşalım” derler,
burjuvaziyi zımnen, güya “nefretle”, savunurlar.
Esasen burjuvazinin gerçeğini yüceltmek için
sosyalizmi hayal âlemine kaçırırlar. Soyutlaştırırlar, bağlamdan kopartırlar,
bağlarını keserler. Tarihsel bağı kesen sağ liberalleri ve toplumsal bağı kesen
sol liberalleri yüceltirler. Komünist hareketin tüm imkânlarını ortadan
kaldırırlar. Sol örgütler, bir açıdan, komünist hareket varoluş alanı
bulamasın diye vardır.
Bir doktor, hastanelerde genç hemşire ve doktorlarla
kıdemliler arasındaki hiyerarşide askerî nizamın işlediğini söyler. Aynı
doktor, hastanedeki işleyişte hiyerarşinin, işbölümünün ve disiplinin sahip
olduğu yerden bahseder. Ama nedense küçük burjuvalık, galebe çalar ve örgütler
kuran, yıkan, tekrar kuran küçük burjuvalar, her seferinde hiyerarşiyi,
disiplini ve işbölümünü geçersiz kılmanın yollarını ararlar. Süreklilik,
tutarlılık ve bütünlük gibi bu üç kavram da küçük burjuvazi için küfür gibidir.
Soldan kasıt, ülkedeki yüz örgütün başındaki üç beş kişiden oluşan ekiplerdir,
onun dışındakiler örgütlü kabul edilmezler. Onlar ancak örgütçü olabilirler.
Esas olarak örgütleri mülkiyetin ve rekabetin konusu kılan şefler
eleştirilmelidir. Bizim meselemiz örgütçü ameleyle değil, örgütün sahibi olan burjuvayladır.
Bugün sol, “adam yirmi yıl öncede kalmış” diyerek
kendi reformizmini ve teslimiyetini meşrulaştırmaya çalışanların,
“Marksizminizi verip yerine mandal alacağınız günler yakındır” diyenlerin
güdümündedir. Artık yıllar önce “solun ezberlerini bozacağız” diyerek sahneye
çıkan Baskın Oran’ın aklı baskındır.
Kimse, düşmanın bağ ve bağlamla yürüttüğü mücadeleyi
umursamamaktadır. O mücadeleye hizmet edenler, sol örgütleri belirli yönlere
doğru çekiştirmektedirler. Sahnedeki şovun, temaşanın, göstermelik
hareketlerin, yalanın dolanın bir önemi yoktur. Gevrek sol, dağılmayı,
çözülmeyi, tuz buz olmayı istediği için gevrektir. Egemenlerin betonarme
yapısına halel gelmesin diye öyledir. Birilerinin, “yıkılmadım ayaktayım”
demesinin, “herkes bana kul olur, mecbur kalır” diye düşünmesinin bir önemi
yoktur.
Geçmişle, halkla ve yarının devrimiyle bağ kurmayan
hareket, ölüdür. Geçmişte yapılanların, halk içinde açılan mevzilerin, yarının
devrimine örgütlenen aksiyonun verili ve dinamik bağlamına örgütlenmeyenler,
hayal âleminde yaşamaya, budünyada düşmana teslim olmaya mahkûmdurlar.
Eren Balkır
15 Temmuz 2021
Dipnotlar:
[1] Marx-Engels, Devlet ve Hukuk, May Yay., s. 101.
[2] Eren Balkır, “Kadıköy Grevi”, 17 Şubat 2021, İştirakî.
0 Yorum:
Yorum Gönder