01 Ağustos 2021

Halkıma


Hem teyzesi hem de avukatı olan Evelyn Williams, hapisteyken Assata Shakur’a bir kayıt cihazı getirir. Bu cihaza Assata aşağıdaki konuşmasını kaydeder. Sonrasında kayıt, birçok radyo istasyonunda yayınlanır.

● ● ●

 

Siyah kardeşlerim, sizi sevdiğimi bilmenizi isterim, umarım kalbinizde bir damla da olsa bana dair bir sevgi vardır. Adım Assata Shakur (köle adım Joanne Chesimard) ve ben bir devrimciyim. Siyahî bir devrimciyim. Yani ben, kadınlarımıza tecavüz eden, erkeklerimizi hadım eden, bebeklerimizi aç bırakan tüm güçlere savaş açan kişiyim.

Yoksulluğumuz üzerinden enseleri yağ bağlayan zenginlere, gülümseyen yüzlerle bize yalan söyleyen siyasetçilere ve onları mülkleriyle birlikte koruyan tüm o akılsız ve kalpsiz robotlara savaş açtım.

Ben Siyahî bir devrimciyim, hâliyle ben Amerika’nın tüm gazabının, nefretinin ve hakaretlerinin birinci elden mağduruyum. Amerika, diğer tüm Siyahî devrimciler gibi beni de linç etmeye çalışıyor.

Ben Siyahî bir devrimci kadınım, tam da bu sebeple esasen bir kadının işleyebileceği düşünülen her bir suç bana isnat edildi, bu tür olaylar yüzünden hep ben suçlandım. Sadece erkeklerin işleyebileceği düşünülen suçlar konusunda ise benim planlama işinde olduğum söylendi. Postanelere, havalimanlarına, otellere, polis arabalarına, metrolara, bankalara benim resimlerim asıldı, televizyon ve gazeteler, benim resimlerime yer verdi. Beni yakalayana elli bin dolar ödül vaat ettiler, görüldüğüm yerde vurulmam, vurulup öldürülmem emri verildi.

Ben Siyahî bir devrimciyim, dolayısıyla Siyah Kurtuluş Ordusu’nun bir parçasıyım. Domuzlar, kendi televizyonlarını ve gazetelerini kullanıp Siyah Kurtuluş Ordusu’nu saldırgan, cani ve ağzından salyalar akan suçlulardan müteşekkil bir yapıymış gibi göstermeye çalıştılar. Bize “gangster” dediler, üstelik bizi John Dillinger ve M. A. Barker gibi isimlerle kıyasladılar. Düşünebilen, kulağı işiten herkes şunu çok net anlamalı ki asıl mağdur olan bizleriz. Biz suçlu değil, mağduruz.

Gerçek suçluların kim olduğu artık görülmelidir. Vietnam’da, Kamboçya’da, Mozambik’te, Angola’da ve Güney Afrika’da binlerce Üçüncü Dünyalı kardeşimizi Nixon ve suç ortakları öldürmüştür. Watergate Skandalı’nın da kanıtladığı biçimiyle bu ülkedeki üst düzey isimler, yalan söyleyen bir avuç suçludur. Başkan, iki başsavcı, FBI başkanı, CIA başkanı ve Beyaz Saray personelinin yarısı, Watergate Skandalı kapsamında işlenen suçlara karışmıştır.

Bunlar bize “katil” diyorlar, oysa altmışlar boyunca kışkırttıkları isyanlarda iki yüz elliden fazla Siyah erkeği, kadını ve çocuğu onlar öldürdü, binlercesini onlar yaraladı. Bu ülkenin başındaki isimler, mülklerini bizim canımızdan daha önemli görüyorlar. Bize “katil” diyorlar, gelgelelim Attica Hapishanesi’de yirmi sekiz mahkûmun ve dokuz rehinenin öldürülmesinden biz sorumlu değiliz. Bize “katil” diyorlar, fakat Jackson Eyalet Üniversitesi’de veya Güney Eyalet Üniversitesi’nde silâhsız otuz Siyahî öğrenciyi biz öldürmedik.

Bize “katil” diyorlar, fakat Martin Luther King, Jr.’ı, Emmett Till’i, Medgar Evers’ı, Malcolm X’i, George Jackson’ı, Nat Turner’ı, James Chaney’yi ve sayısız başka ismi biz öldürmedik. On altı yaşındaki Rita Lloyd’u, on bir yaşındaki Rickie Bodden’ı veya on yaşındaki Clifford Glover’ı sırtından vurup öldüren biz değiliz. Bize “katil” diyorlar da Siyahları ve Üçüncü Dünya halklarını sistematik olarak katleden ırkçılık ve zulüm üzerine kurulu sistemi kontrol eden veya onun işlemesini sağlayan biz değiliz. Her ne kadar Siyahî halk, toplam Amerikan nüfusunun yaklaşık yüzde on beşini oluşturuyor olsa da cinayete kurban giden insanların en az yüzde altmışı Siyahîdir. Görev esnasında öldürülen her bir domuza, polis eliyle katledilen en az on beş Siyah düşmektedir.

Siyahlardaki ortalama yaşam süresi beyazlardakinden daha düşüktür, hatta biz daha doğar doğmaz öldürülüyoruz, bunun için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Evlerimiz kundaklandı, diri diri yakıldık. Bazı kardeşlerimiz eroinden ve metadondan öldü. Bebeklerimizi kurşun zehirlenmesinden kaybettik. Milyonlarca Siyah, doğru düzgün sağlık hizmeti alamadığı için öldü. Bunun adı cinayettir. Ama onlar nasıl oluyorsa bize “katil” deme cüretini kendilerinde bulabiliyorlar.

Bizim insan kaçırıp alıkoyduğumuzu söylüyorlar, oysa (benimle birlikte bir New Jersey eyalet polisini öldürmekle suçlanan) Clark Squire kardeş, 2 Nisan 1969’da oturduğu Siyah mahallesinden kaçırıldı ve New York’ta görülen 21 Panter isimli komplo davasında yargılandı. Kendisinin bir milyon dolar fidye aldığı iddia edildi. Ama Squire, 13 Mayıs 1971 günü diğer tüm isimlerle birlikte beraat etti. Hâkimin 156 suçlama konusunda yargıda bulunması iki saat sürmedi. Çünkü Squire kardeş masumdu. Buna karşın kendisini kendi insanının içinden, ailesinin gözü önünde kaçırmışlardı. Onun hayatından iki yılı çalanlar, bugün nasıl oluyorsa bizim “insan kaçırdığımızı” söylüyorlar. Oysa Amerika’daki toplama kamplarında esir olarak tutulan binlerce kardeşimizi kaçırıp alıkoyan biz değiliz. Bu ülkedeki hapishane nüfusunun yüzde doksanı Siyahlardan veya avukata, kefalete verecek parası olmayan Üçüncü Dünya’ya mensup insanlardan oluşmaktadır.

Bize “hırsız” ve “eşkıya” diyorlar. Bizim hırsızlık yaptığımızı söylüyorlar. Oysa milyonlarca Siyahı Afrika kıtasından çalıp buraya getirenler biz değiliz. Dilimizi, tanrılarımızı, kültürlerimizi, insanlık onurumuzu, emeğimizi, hayatımızı biz çalmadık. Bize “hırsız” diyorlar, gelgelelim her yıl vergi indirimleriyle, yasadışı fiyat sabitleme girişimleriyle, yolsuzlukla, tüketim maddelerindeki hilelerle, rüşvetle, komisyonlarla ve üçkâğıtlarla milyarlarca doları cebe indiren biz değiliz. Bize “eşkıya” diyorlar, oysa birçok Siyah, ne vakit eline maaş çekini alsa soyulan biz oluyoruz. Mahallemizde bir dükkâna girdiğimizde biz kazıklanıyoruz. Ne vakit ev sahibine kiramızı ödesek, böğrümüze bir silâh dayanıyor.

Bize “hırsız” diyorlar, öte yandan bunu diyenler, milyonlarca Kızılderiliyi vatansız bırakıp mallarını ellerinden aldıklarını, kendilerine bir de “öncü” dediklerini unutuyorlar. Bize “eşkıya” diyorlar, iyi ama Afrika’nın, Asya’nın, Latin Amerika’nın doğal kaynaklarını ve özgürlüğünü çalan, insanları hastalıkların ve açlığın pençesine fırlatıp atan biz değiliz ki. Bu ülkenin başındakiler ve onların uşakları, tarihin gördüğü en acımasız ve en ağır suçlarını işlediler. Bir de bize “katil” diyorlar. Asıl katil muamelesi görmesi gerekenler onlar. Bu manyaklar, Amerika’daki hiçbir mahkemede beni, Clark’ı veya başka bir Siyahı yargılayamazlar. Siyahları kendi kaderlerini tayin etmeleri kaçınılmazdır, zaruridir.

Söz de gerekli elbette ama bilinmelidir ki tarihte her devrim eylemle yapılmıştır. Bizim düşmanımızın bağrına saplanacak mızraklara ve bizi koruyacak zırhlara ihtiyacımız vardır. Siyahlar, mücadele etmeyi mücadele ederek öğrenmelidirler. Yanlışlarımızdan öğrenmeyi bilmeliyiz.

Siyah kardeşlerim, o gün o New Jersey Otoyolu’nda bulunduğum için sizden özür dilerim. Bunların olacağını bilmeliydim. Otoyol, Siyahların durdurulduğu, arandığı, taciz edildiği, saldırıya uğradığı bir kontrol noktası. Devrimciler acele etmemeli, dikkatsizce kararlar almamalı. Güneş yokken koşmaya çalışan, illaki tökezler.

Ne vakit bir Siyah özgürlük savaşçısı öldürülse veya yakalansa, domuzlar hareketi ezdiklerine, güçlerimizi yok ettiklerine ve siyah devrimi bastırdıklarına dair bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar. Domuzlar, bir de Amerika’da yapılan her devrimci eylemden beş ilâ on gerillanın sorumlu olduğuna dair bir fikrin oluşması için uğraşıyorlar. Bu, çok saçma bir fikir. Tümüyle anlamsız. Siyah devrimciler aydan gelmediler. Biz, kendi şartlarımızın ürünüyüz. Bizi, maruz kaldığımız zulüm şekillendirdi. Getto sokakları, Attica Hapishanesi, San Quentin, Bedford Hills, Leavenworth ve Sing Sing gibi yerler bizi kütleler hâlinde üretiyor. Binler, yüzlerini bize dönüyor. Birçok işsiz, yaşını almış Siyahî ve sosyal yardıma muhtaç analar saflarımıza katılıyor. Siyah Kurtuluş Ordusu, eli kolu bağlı olan ama çektiği çilelerden artık bıkıp usanmış, her kesimden kardeşlerimizle varoluyor.

Her bir Siyahî erkek, kadın ve çocuk özgür olana dek bir Siyah Kurtuluş Ordusu hep olacaktır. Bu dönemde Siyah Kurtuluş Ordusu’nun ana görevi, iyi bir örneklik sunmak, Siyahların özgürlüğü için mücadele etmek ve gelecek için hazırlanmaktır. Biz kendimizi savunmalı, kimsenin bize saygısızlık etmesine izin vermemeliyiz. Biz her türlü yola başvurarak kurtuluşa ermeliyiz.

Bizim görevimiz özgürlük için dövüşmektir.

Bizim görevimiz kazanmaktır.

Birbirimizi sevmeli, birbirimize destek olmalıyız.

Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok:

Aşağıdaki kardeşlerimizin anısıyla saygıyla:

Ronald Carter
William Christmas
Mark Clark
Mark Essex
Frank “Heavy” Fields
Woodie Chang a Olugbala Green
Fred Hampton
Lil' Bobby Hutton
George Jackson
Jonathan Jackson
James McClain
Harold Russell
Zeyd Malik Shakur
Anthony Kumu Olugbala White

Kavgaya devam etmeliyiz.

Assata Shakur
4 Temmuz 1973

[Kaynak: An Autobiography, Lawrence Hill & Co., 2001, s. 49-53.]