Hem
teyzesi hem de avukatı olan Evelyn Williams, hapisteyken Assata Shakur’a bir
kayıt cihazı getirir. Bu cihaza Assata aşağıdaki konuşmasını kaydeder.
Sonrasında kayıt, birçok radyo istasyonunda yayınlanır.
● ● ●
Siyah
kardeşlerim, sizi sevdiğimi bilmenizi isterim, umarım kalbinizde bir damla da
olsa bana dair bir sevgi vardır. Adım Assata Shakur (köle adım Joanne
Chesimard) ve ben bir devrimciyim. Siyahî bir devrimciyim. Yani ben,
kadınlarımıza tecavüz eden, erkeklerimizi hadım eden, bebeklerimizi aç bırakan
tüm güçlere savaş açan kişiyim.
Yoksulluğumuz
üzerinden enseleri yağ bağlayan zenginlere, gülümseyen yüzlerle bize yalan
söyleyen siyasetçilere ve onları mülkleriyle birlikte koruyan tüm o akılsız ve
kalpsiz robotlara savaş açtım.
Ben
Siyahî bir devrimciyim, hâliyle ben Amerika’nın tüm gazabının, nefretinin ve
hakaretlerinin birinci elden mağduruyum. Amerika, diğer tüm Siyahî devrimciler
gibi beni de linç etmeye çalışıyor.
Ben
Siyahî bir devrimci kadınım, tam da bu sebeple esasen bir kadının
işleyebileceği düşünülen her bir suç bana isnat edildi, bu tür olaylar yüzünden
hep ben suçlandım. Sadece erkeklerin işleyebileceği düşünülen suçlar konusunda
ise benim planlama işinde olduğum söylendi. Postanelere, havalimanlarına,
otellere, polis arabalarına, metrolara, bankalara benim resimlerim asıldı,
televizyon ve gazeteler, benim resimlerime yer verdi. Beni yakalayana elli bin
dolar ödül vaat ettiler, görüldüğüm yerde vurulmam, vurulup öldürülmem emri
verildi.
Ben
Siyahî bir devrimciyim, dolayısıyla Siyah Kurtuluş Ordusu’nun bir parçasıyım.
Domuzlar, kendi televizyonlarını ve gazetelerini kullanıp Siyah Kurtuluş
Ordusu’nu saldırgan, cani ve ağzından salyalar akan suçlulardan müteşekkil bir
yapıymış gibi göstermeye çalıştılar. Bize “gangster” dediler, üstelik bizi John
Dillinger ve M. A. Barker gibi isimlerle kıyasladılar. Düşünebilen, kulağı
işiten herkes şunu çok net anlamalı ki asıl mağdur olan bizleriz. Biz suçlu
değil, mağduruz.
Gerçek
suçluların kim olduğu artık görülmelidir. Vietnam’da, Kamboçya’da, Mozambik’te,
Angola’da ve Güney Afrika’da binlerce Üçüncü Dünyalı kardeşimizi Nixon ve suç
ortakları öldürmüştür. Watergate Skandalı’nın da kanıtladığı biçimiyle bu
ülkedeki üst düzey isimler, yalan söyleyen bir avuç suçludur. Başkan, iki
başsavcı, FBI başkanı, CIA başkanı ve Beyaz Saray personelinin yarısı,
Watergate Skandalı kapsamında işlenen suçlara karışmıştır.
Bunlar
bize “katil” diyorlar, oysa altmışlar boyunca kışkırttıkları isyanlarda iki yüz
elliden fazla Siyah erkeği, kadını ve çocuğu onlar öldürdü, binlercesini onlar
yaraladı. Bu ülkenin başındaki isimler, mülklerini bizim canımızdan daha önemli
görüyorlar. Bize “katil” diyorlar, gelgelelim Attica Hapishanesi’de yirmi sekiz
mahkûmun ve dokuz rehinenin öldürülmesinden biz sorumlu değiliz. Bize “katil”
diyorlar, fakat Jackson Eyalet Üniversitesi’de veya Güney Eyalet
Üniversitesi’nde silâhsız otuz Siyahî öğrenciyi biz öldürmedik.
Bize
“katil” diyorlar, fakat Martin Luther King, Jr.’ı, Emmett Till’i, Medgar
Evers’ı, Malcolm X’i, George Jackson’ı, Nat Turner’ı, James Chaney’yi ve
sayısız başka ismi biz öldürmedik. On altı yaşındaki Rita Lloyd’u, on bir
yaşındaki Rickie Bodden’ı veya on yaşındaki Clifford Glover’ı sırtından vurup
öldüren biz değiliz. Bize “katil” diyorlar da Siyahları ve Üçüncü Dünya
halklarını sistematik olarak katleden ırkçılık ve zulüm üzerine kurulu sistemi
kontrol eden veya onun işlemesini sağlayan biz değiliz. Her ne kadar Siyahî
halk, toplam Amerikan nüfusunun yaklaşık yüzde on beşini oluşturuyor olsa da
cinayete kurban giden insanların en az yüzde altmışı Siyahîdir. Görev esnasında
öldürülen her bir domuza, polis eliyle katledilen en az on beş Siyah düşmektedir.
Siyahlardaki
ortalama yaşam süresi beyazlardakinden daha düşüktür, hatta biz daha doğar
doğmaz öldürülüyoruz, bunun için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar.
Evlerimiz kundaklandı, diri diri yakıldık. Bazı kardeşlerimiz eroinden ve
metadondan öldü. Bebeklerimizi kurşun zehirlenmesinden kaybettik. Milyonlarca
Siyah, doğru düzgün sağlık hizmeti alamadığı için öldü. Bunun adı cinayettir.
Ama onlar nasıl oluyorsa bize “katil” deme cüretini kendilerinde
bulabiliyorlar.
Bizim
insan kaçırıp alıkoyduğumuzu söylüyorlar, oysa (benimle birlikte bir New Jersey
eyalet polisini öldürmekle suçlanan) Clark Squire kardeş, 2 Nisan 1969’da
oturduğu Siyah mahallesinden kaçırıldı ve New York’ta görülen 21 Panter isimli
komplo davasında yargılandı. Kendisinin bir milyon dolar fidye aldığı iddia
edildi. Ama Squire, 13 Mayıs 1971 günü diğer tüm isimlerle birlikte beraat
etti. Hâkimin 156 suçlama konusunda yargıda bulunması iki saat sürmedi. Çünkü
Squire kardeş masumdu. Buna karşın kendisini kendi insanının içinden, ailesinin
gözü önünde kaçırmışlardı. Onun hayatından iki yılı çalanlar, bugün nasıl
oluyorsa bizim “insan kaçırdığımızı” söylüyorlar. Oysa Amerika’daki toplama
kamplarında esir olarak tutulan binlerce kardeşimizi kaçırıp alıkoyan biz
değiliz. Bu ülkedeki hapishane nüfusunun yüzde doksanı Siyahlardan veya
avukata, kefalete verecek parası olmayan Üçüncü Dünya’ya mensup insanlardan
oluşmaktadır.
Bize
“hırsız” ve “eşkıya” diyorlar. Bizim hırsızlık yaptığımızı söylüyorlar. Oysa
milyonlarca Siyahı Afrika kıtasından çalıp buraya getirenler biz değiliz.
Dilimizi, tanrılarımızı, kültürlerimizi, insanlık onurumuzu, emeğimizi,
hayatımızı biz çalmadık. Bize “hırsız” diyorlar, gelgelelim her yıl vergi
indirimleriyle, yasadışı fiyat sabitleme girişimleriyle, yolsuzlukla, tüketim
maddelerindeki hilelerle, rüşvetle, komisyonlarla ve üçkâğıtlarla milyarlarca
doları cebe indiren biz değiliz. Bize “eşkıya” diyorlar, oysa birçok Siyah, ne
vakit eline maaş çekini alsa soyulan biz oluyoruz. Mahallemizde bir dükkâna
girdiğimizde biz kazıklanıyoruz. Ne vakit ev sahibine kiramızı ödesek,
böğrümüze bir silâh dayanıyor.
Bize
“hırsız” diyorlar, öte yandan bunu diyenler, milyonlarca Kızılderiliyi vatansız
bırakıp mallarını ellerinden aldıklarını, kendilerine bir de “öncü” dediklerini
unutuyorlar. Bize “eşkıya” diyorlar, iyi ama Afrika’nın, Asya’nın, Latin
Amerika’nın doğal kaynaklarını ve özgürlüğünü çalan, insanları hastalıkların ve
açlığın pençesine fırlatıp atan biz değiliz ki. Bu ülkenin başındakiler ve
onların uşakları, tarihin gördüğü en acımasız ve en ağır suçlarını işlediler.
Bir de bize “katil” diyorlar. Asıl katil muamelesi görmesi gerekenler onlar. Bu
manyaklar, Amerika’daki hiçbir mahkemede beni, Clark’ı veya başka bir Siyahı
yargılayamazlar. Siyahları kendi kaderlerini tayin etmeleri kaçınılmazdır,
zaruridir.
Söz
de gerekli elbette ama bilinmelidir ki tarihte her devrim eylemle yapılmıştır.
Bizim düşmanımızın bağrına saplanacak mızraklara ve bizi koruyacak zırhlara
ihtiyacımız vardır. Siyahlar, mücadele etmeyi mücadele ederek öğrenmelidirler.
Yanlışlarımızdan öğrenmeyi bilmeliyiz.
Siyah
kardeşlerim, o gün o New Jersey Otoyolu’nda bulunduğum için sizden özür
dilerim. Bunların olacağını bilmeliydim. Otoyol, Siyahların durdurulduğu,
arandığı, taciz edildiği, saldırıya uğradığı bir kontrol noktası. Devrimciler
acele etmemeli, dikkatsizce kararlar almamalı. Güneş yokken koşmaya çalışan,
illaki tökezler.
Ne
vakit bir Siyah özgürlük savaşçısı öldürülse veya yakalansa, domuzlar hareketi
ezdiklerine, güçlerimizi yok ettiklerine ve siyah devrimi bastırdıklarına dair
bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar. Domuzlar, bir de Amerika’da yapılan her
devrimci eylemden beş ilâ on gerillanın sorumlu olduğuna dair bir fikrin
oluşması için uğraşıyorlar. Bu, çok saçma bir fikir. Tümüyle anlamsız. Siyah
devrimciler aydan gelmediler. Biz, kendi şartlarımızın ürünüyüz. Bizi, maruz
kaldığımız zulüm şekillendirdi. Getto sokakları, Attica Hapishanesi, San
Quentin, Bedford Hills, Leavenworth ve Sing Sing gibi yerler bizi kütleler
hâlinde üretiyor. Binler, yüzlerini bize dönüyor. Birçok işsiz, yaşını almış
Siyahî ve sosyal yardıma muhtaç analar saflarımıza katılıyor. Siyah Kurtuluş Ordusu,
eli kolu bağlı olan ama çektiği çilelerden artık bıkıp usanmış, her kesimden
kardeşlerimizle varoluyor.
Her
bir Siyahî erkek, kadın ve çocuk özgür olana dek bir Siyah Kurtuluş Ordusu hep
olacaktır. Bu dönemde Siyah Kurtuluş Ordusu’nun ana görevi, iyi bir örneklik
sunmak, Siyahların özgürlüğü için mücadele etmek ve gelecek için
hazırlanmaktır. Biz kendimizi savunmalı, kimsenin bize saygısızlık etmesine
izin vermemeliyiz. Biz her türlü yola başvurarak kurtuluşa ermeliyiz.
Bizim
görevimiz özgürlük için dövüşmektir.
Bizim
görevimiz kazanmaktır.
Birbirimizi
sevmeli, birbirimize destek olmalıyız.
Zincirlerimizden
başka kaybedecek bir şeyimiz yok:
Aşağıdaki
kardeşlerimizin anısıyla saygıyla:
Ronald
Carter
William Christmas
Mark Clark
Mark Essex
Frank “Heavy” Fields
Woodie Chang a Olugbala Green
Fred Hampton
Lil' Bobby Hutton
George Jackson
Jonathan Jackson
James McClain
Harold Russell
Zeyd Malik Shakur
Anthony Kumu Olugbala White
Kavgaya
devam etmeliyiz.
Assata Shakur
4 Temmuz 1973
[Kaynak:
An Autobiography, Lawrence Hill & Co., 2001, s. 49-53.]