Parti Leninizm Karşıtı Sapmalarla Mücadele Ederek Güçleniyor
Biz şimdi burada, partimize ve Enternasyonal’e, taktik
ve örgütlenme sorunları konusunda İtalya’ya özgü çözümler sunduğunu iddia eden solcuları
incelemek istiyoruz. Bu solcular, örgütlenme ve taktik konusunda Leninizmden
daha iyi çözümler sundukları iddiasındalar.
İtalya’da
Mevcut Durum
Onca şey söylüyorlar ama İtalya’daki duruma dair
herhangi bir tespitte bulunmuyorlar. Sadece hücre meselesiyle ilgili paragrafta,
mevcut duruma dair bir şeyler söyleniyor. Orada da İtalya’da 1905-1917 arası
dönemde Rusya’nın tanık olduğu duruma benzer bir durumun bulunmadığından söz
ediliyor. Bizim solculara göre İtalya’da devrimci durum yokmuş.
Buna göre Rusya’da Çar’ın terörü varmış ama İtalya’da
yokmuş. Rusya’da büyük kitle örgütleri ve sendikalar yokmuş ama İtalya’da kitlelerin
bir araya gelme, örgütlenme, meseleleri diledikleri gibi tartışma, isterlerse
huzursuzluk çıkarma konusunda bayağı bir özgürlüğü varmış. Rusya’da barışçıl
eylemler yapmak bile imkânsızken, İtalya’da kitleler her gün eylemden eyleme
koşuyorlarmış.
Milano, Torino, Trieste, Bari ve Bolonya’daki işçi
yoldaşlar, bu, sizce İtalya’daki duruma dair “özgün” bir değerlendirme mi? Bu
öylesine özgün bir değerlendirme ki bugüne dek nedense kimsenin aklına bile
gelmemiş! Sayelerinde gözlerimizin önündeki perde kalktı da siz işçiler,
barışçıl eylemlerin mümkün olduğunu söyleyen Mutabakat Komitesi ile parti
merkez komitesi arasında belirli bir yargıda bulunma şansına sahip olabildiniz.
Bu uç tavır, barışçıl eylemlerden yana duran bir hizip hâlini almalı. Gerçekten
de hiç ummadığımız bir özgünlük bu!
Parti
Leninizm öğretisine göre komünist parti
proletaryanın öncüsüdür, yani parti, bu sınıfın en gelişkin kısmını ifade eder.
Aydınlar ve köylüler gibi başka toplumsal kesimler de partiye katılabilirler
ama partinin proletaryanın doğal bileşeni olması gerektiğine dair tespit, asla terk
edilmemelidir.
Mutabakat Komitesi’ne göre ise parti bir sınıfın
parçası değil, proleterlerden, köylülerden, burjuva sınıfın ve başka sınıfsal
kesimlerin kaçkınlarından oluşan bir “sentez”dir. Mutabakat Komitesi’ne göre
parti, sınıflararası alanda inşa edilen bir teşkilâttır. O, hiçbir şekilde
sentezlenemeyecek olan çıkarların bileşimidir. Komite, böylesine “özgün” bir
keşmekeşin altına imza attıktan sonra, doğal olarak onun üzerini Marksizmle
örtme gereği duymaktadır.
Marksizm ise nesnel planda kapitalizmin
gelişiminin bir ürünü olan proleter hareketin, kapitalizmin gelişim süreci
dâhilinde çözemeyeceği sorunları ancak işçi sınıfının çözebileceğini bilince
çıkarttığı koşullarda, politik iktidarın ele geçirilmesi meselesiyle yüzleştiği
noktada devrimcileştiğini söyler.
Peki işçi sınıfı bu bilince nasıl ulaşır? Marksizm,
sendikalizmin karşısında durur ve bu bilincin kendiliğinden edinilemeyeceğini
söyler. Aydınlar, burjuvaziye hizmet eden bir sınıftır, ama hepsi burjuva
sınıfından yana durmaz. Burjuva bilimini zemin olarak alan aydınlar, proleter
bilimi inşa ederler. Kapitalist düzende gelişen teknik ve teknoloji incelenir. Buradan
da bundan sonra gelişmenin imkânsız olduğu, gelişme için proletaryanın iktidarı
alması gerektiği sonucuna ulaşılır. Buna göre işçi sınıfı muktedir sınıf hâline
gelmeli, sınıfsal özelliklerini tüm topluma hâkim kılmalıdır.
Aydınlara ihtiyaç vardır. Bilim ve teknolojinin
temsilcileri olarak aydınlar, sosyalizmin inşası için lazımdır. Tarihsel misyonu
konusunda proletaryaya gerekli bilinci onlar verirler. Gelgelelim bu, sınıfsal
değil bireysel bir olgudur. Yani aydınlar birey olarak devrimci olabilirler.
Sınıf olarak devrimci olma vasfı, sadece proletaryaya aittir. İktidarı almadan
ve kapitalizme karşı mücadele etmeden önce bir tek o devrimci ve sosyalist
olur.
Sosyalist teori doğar, bilimsel düzlemde gelişir,
işçiler onu özümser ve yeni sonuçlar çıkartır. Komünist parti, sosyalist
teoriyi özümseyen ve onu yayan proletaryanın parçasıdır. Hareketin başlarında
Marx ve Engels gibi tek tek aydınlar, ilgili görevi ifa ederler, bazen de bu
görevi Alman işçi Dietzgen gibi bilime dair birikimi olan işçiler üstlenirler. Sonrasında
ise teoriyi özümseme ve yayma görevi, komünist partiler ve bir bütün olarak
Enternasyonal’e düşer.
Mutabakat Komitesi ise partiyi hareketin başı
olarak anlar, onu kitlesel hareket değil, tekil unsurların sentezi olarak
görür.
Peki ama neden? Bu anlayışın temelini işçilere
yönelik güçlü kötümser yaklaşım oluşturur. Buna göre sadece aydınlar, gerçek
manada komünist devrimci, sadece onlar siyasetçi olabilir. İşçi işçidir,
kapitalizm onlara zulmettiği ölçüde öyle de kalır. Kapitalist zulüm
koşullarında işçi, tam anlamıyla gelişemez, ruhuna vurulmuş zincirleri kıramaz.
O zaman parti nedir? Parti, kendisini de içeren
kitlelerin genel çıkarlarını ve arzularını yansıtan ve sentezleyen Mutabakat
Komitesi’nden başka bir şeyi ifade etmeyen küçük liderler topluluğundan başka
bir şey değildir. Leninist öğreti, bu anlayışın yanlış ve alabildiğine
tehlikeli olduğunu ortaya koyar ve ispatlar. Başka şeylerin yanında bu anlayış,
sendikalist elitizme ve karşı-devrimciliğe yol açar.
Leninist öğretiye göre bir bütün olarak işçi
sınıfı, ancak iktidarı aldıktan sonra tam anlamıyla komünist olur, ama onun
öncüsü, devrimden önce komünistleşir. İşçiler, komünist partiye işçi değil
komünist işçi, birer siyasetçi, yani sosyalizmin teorisyeni, ama aynı zamanda
genel anlamda isyancı olarak dâhil olurlar. Partiyle, oradaki tartışmalar,
okumalar ve parti okulları üzerinden işçiler sürekli gelişme kaydederler ve
birer lider hâline gelirler. İşçiler sadece sendikalara işçi olarak adım
atarlar, orada belirli bir teoriyi takip eden bir siyasetçi olarak varolmazlar.
Hücreler
Bunlar oldukça önemli meselelerdir. Mutabakat
Komitesi’nin özgün bir üslup dâhilinde çözdüğünü iddia ettiği bu meseleler,
kötü bir biçimde çözülecek olursa bu, kötü sonuçların doğmasına sebep
olacaktır. Hücre meselesi, bunun kanıtıdır. Neticede partinin temelini, eskinin
seksiyonları veya coğrafi bölgelere göre ayrıştırılmış meclisler değil,
hücreler teşkil eder.
Mutabakat Komitesi hücrelere karşıdır. Neden? Nedeni
çok açık: Atölye hücreleri sadece işçilerden oluşur. Bu, ana eğilim hâline
gelmelidir. İşçinin devrimci olması ona bağlıdır. Oysa bölge meclisinde
profesör, avukat gibi farklı mesleklerden insanlar vardır. İşçi, onlar içindeki
devrimcidir. İşçi Partisi programında partinin teşkilât yapısıyla ilgili
paragrafta yığınla yanlışa ve saçma sapan ifadelere yer verilmektedir.
İşçi Partisi hiç hücre temelli örgütlendi mi?
Sendikalar ne zaman hücre esasına göre örgütlendi? Peki bu sendikalar
karşı-devrimci olmak zorunda mı? Sendikalar devrimci de değildir karşı-devrimci
de. Liderleri devrimci de olabilir karşı-devrimci de. İşçi Partisi hücre
temelinde örgütlenmiş değil. Bu parti, sendikaların ve politik örgütlerin
meydana getirdiği bir federasyon.
Mutabakat Komitesi, Bolşevik Parti’nin Rusya’da
hücreleri çarın yıkılışı sonrasında bile neden muhafaza ettiği, faaliyet
alanını neden daha da genişlettiği sorusu üzerinde durmuyor. Oysa Mutabakat
Komitesi’nin de dediği gibi, Rusya’da işçiler iktidarda, ayrıca komitenin
karşı-devrimci olabileceğini söylediği sendikalar, örgütlenme ve toplanma
konusunda tam anlamıyla özgürler.
Hücre sistemi neden federalist olsun, bölge
seksiyonlarına dayalı örgütsel yapı, neden federalist olsun? Herkesin de
bildiği üzere federalizm, üye sayıları ne olursa olsun, halk örgütlerinin eşit
yetkilere sahip olması demektir. Fransa’daki sendika hareketinde her bir
sendikanın bir oy hakkı vardır. Bu anlamda küçük bir şehirdeki kuaförler
birliğinin Saint-Etienne’deki metal işçileri sendikası kadar hakkı ve önemi
vardır (bu sistem, İtalya’daki sendikal hareket içerisinde de yürürlükteydi).
Federalizm, herkesin uyması gereken bir emir
doğrultusunda kongreye gitmek demektir. Örneğin üye sayısı çok az olan Sardinya
Eylem Partisi’nin “en büyük” maksimalist parti kadar yetki ve güce sahip olduğu
Muhalefet Komitesi, federalisttir.
Hücrelerle ilgili tüm bir paragraf boyunca
tarihsel açıdan ele alındığında sağduyuya aykırı bir yığın saçma laf
edilmektedir. Gerçekte Mutabakat Komitesi’nin savunduğu komünist parti anlayışı
gericidir, kapitalizmin ilk dönemi için uygundur, buna karşılık kendisini hücre
temelli örgüt sisteminde ifade eden Leninist anlayış, emperyalist aşamaya, yani
devrimin örgütlendiği aşamaya en uygun anlayıştır.
Paris Komünü’ne dek “partinin sınıf mücadelesinin
harekete geçirdiği tek tek kişileri ve örgütleri sentezleyip birleştiren organ”
olduğunu söylemek mümkündü. Bu anlamda parti kendisini, işçi sınıfının
ilerleyişini kayıt altına almayla ve ideolojik propagandayı yürütmeyle sınırlı
tutuyordu. Ama bugün 1848 yılında değiliz. Ortada köklü ve kapsamlı bir
devrimci hareket var. Kitlelere önderlik eden, sınıf mücadelesini yöneten bir
parti var ve bu parti kendisini noterlik vazifesiyle sınırlı tutmuyor. Dolayısıyla
bu söylenenler ışığında şu tespiti yapmak mümkün: Demek ki gerici ve ilkel bir
anlayışı solcu olarak adlandırmak, hiç de “özgün” bir yaklaşım değil.
Leninizme
ve Komintern’e Karşı
Biz burada sadece, Mutabakat Komitesi’nin temel
belgesi olan ve parti ile Enternasyonal’e önerilen bu belgeye verilebilecek en
kapsamlı cevabın birkaç ana başlığı üzerinde durabildik.
Belgede yeni veya özgün bir şeyin olmadığı çok
açık. O, yalnızca işçi hareketinin tarihini bilmeyenlere “özgünmüş” gibi
gelecek, Marksizmden sapmış olanların laflarına ve eski yanlışlara dair bir belge.
Onu çarpıcı kılan, politik yanlışları değil, içerdiği fikri çürüme. Bu belge
tartışılmalı, incelenmeli, böylelikle Kornilofçu faşizmin Rusya’da iktidara
gelmesine izin vermeyen, proletaryayı devrime ve zafere taşıyan Leninist
öğretinin tarihsel haklılığı, fikri canlılığı ve zindeliği, herkesçe idrak
edilebilmelidir.
Bu belgenin “solcu” bir konum önerdiğine hiç şüphe yok. Söz konusu belge temelinde sağa sapmak pekâlâ mümkün. Proletaryaya ve onun politik kapasitesine dair geliştirilen, gerçekte gerici olan anlayışlar üzerinde bu kadar durmak kâfi. Burada geliştirilen bakış açısı temelinde şu söylenebilir: merkez komite ile aşırıcılar arasında sürmekte olan tartışma, esasen belirli bir sınıfsal içeriğe sahip. Merkez komite, iktidar olmayı hak edecek bir sınıf hâline geldiğinin bilincine varan devrimci proletaryanın ideolojisini temsil eder. Mutabakat Komitesi ise hâlen daha işçilere küçük burjuvalara has güvensizlikle yaklaşan, onları kendilerini kurtarmaktan aciz, aşağılık varlıklar olarak gören, işçi sınıfının sermaye tarafından ezilen kesimlerin kurtuluşu denilen o büyük işin öznesi değil, devrimin nesnesi olduğunu düşünen dağınık devrimci aydın gruplaşmalarının soluk alıp verdiği yeri ifade eder. Sınıf, iktidar bilincine kavuştuğu vakit mücadele, daha verilmeden önce “tarihsel planda” zaten kazanılmış olacaktır.
0 Yorum:
Yorum Gönder