03 Ocak 2020

,

Süleymani Suikastı İçin Crassus Ne Derdi?

Tarihsel kayıtlara bakılacak olursa Roma’da başa geçen ilk üçlü yönetimin (MÖ 60–53) en az bilinen isimlerinden biri de Marcus Licinius Crassus’tu. Jul Sezar ve Gnaeus Pompeius Magnus’un (Pompey) yanında imparatorluğu yöneten Crassus, hem çok zengin hem de çok kibirli bir isimdi. 

İktidarı paylaştığı isimlerin elde ettiği askerî zaferlerden daha fazlasını kazanmak isteyen Crassus’taki kibir, milattan önce 53 yılında bugünün Türkiye’sinin orta ve doğu kısmı yanında İran’ın kuzeydoğusunu da içine alan Part İmparatorluğu’na yönelik başarısızlığa mahkûm olan bir fetih kararını almaya itti. 

Sonuçta lejyonlar imha edildi, Crassus öldürüldü. Anlatılanlara göre Partlılar, ondaki zenginlikle ilgili iştahı ortaya koymak adına altın eritip Crassus’un boğazından aşağı döktüler.

ABD’nin 45. başkanı olan Donald J Trump da bizim Crassus’umuz. Ondaki açgözlülük kibriyle boy ölçüşecek düzeyde. Kasım Süleymani’nin öldürülmesi emrini vermekle Trump, neokonlar adına cehennemin kapılarını açmış oldu. Oysa Trump, Beyaz Saray’a 2016’da onların dünya görüşüne karşı çıkacağını vaat ederek girmişti.

Washington’da azil skandalıyla uğraşan, övülmeyi ve yüceltilmeyi doğuştan kazandığı bir hak olarak gören Trump, 1965’te Vietnam’a girmeye karar veren Johnson’dan beri tüm Amerikan başkanlarının yaptığı en büyük askerî hatayı yapmış oldu.

Kasım Süleymani, askerî bir deha olmanın da ötesinde onu hakir görenlerin bile Irak ve Suriye’de her Selefinin her cihadcının yüreğine korku saldığını söyleyeceği bir isimdi. Süleymani, ömrü boyunca fikriyle belirli bir statüye sahip olmayı bilmişti. Bu fikir, günümüzün Roma’sına, bölgesel müttefiklerine ve uşaklarına karşı sergilenen direnişte onurlu ve yürekli durmayı esas alan bir fikirdi. Dostların hürmet, düşmanlarının hakaret ettiği bir isim olarak Süleymani, tehlikelerden kaçmayan, komutasındaki askerlerle hayatını riske atan bir adamdı.

Trump, tüm parasını ortaya dökse Süleymani’nin sahip olduğu şeyleri asla satın alamaz. Bu mağrur İranlının sahip olduklarını banka hesaplarıyla köşklerle ölçemezsiniz. Onun büyüklüğü, kendisini aşan, kendisinden büyük bir davaya gösterdiği sadakatle ilgilidir. İşte tam da bu sebeple onun ölümü ile Washington ve müttefikleri, o yaşarken sahip olduğundan daha fazla düşmanla yüzleşecektir.

İran cevap vermelidir. İran, tarihe provokasyon olarak kaydedilecek böylesi bir gelişme karşısında cevap vermek dışında bir seçeneğe sahip değildir. Ülkesinde ekmek davasına düşmüş tüm halklar gibi kendi içinde bölünmüş olan İran halkı, direnme noktasında azimle bir araya geliyor ve ABD sömürgeciliğine ait olduğu günlere geri dönüşü sağlayacak çabalara karşı koyuyor, ulusal onurunu ve şerefini imparatorluğun uşaklarınca çiğnenmesine itiraz ediyor.

Mezhepçilik, zulüm ve ırk ayrımcılığının teşkil ettiği gerçek şer ekseni rahatlamış görünüyor. İsrail, Suudi Arabistan ve IŞİD gibiler onun ölümünü kutluyorlar. Oysa bu eksen, bölgeye sefaletten ve kıyımdan başka bir şey vaat etmiyor. Bölge son yıllarda bu konuda çok fazla şey tecrübe etti.

İranlı bir komutanın ölüm emrini veren Trump, özgür dünyanın lideri değil, kuduz bir köpek gibi tasmasını kırıp kontrolden çıkmış olan bir komplo teşkilâtının başıdır.

Kibir, her imparatorluğun belini büken tehlikeli bir zaaftır. Yenilmeyeceklerine, kültürel açıdan üstün olduklarına inanan imparatorluklar o kibirleriyle yıkılıp gittiler. Aynı şekilde bugün de ABD imparatorluğu çöküştedir. Nükleer anlaşmasından çekilip İran’a ağır yaptırımlar uygulayan ve süreci felâkete doğru hızla tırmandıran Trump, rejimi doğrudan hedef alan iç karışıklıkların fitilini hiçbir şekilde ateşleyemedi.

Trump, sadece İran halkının ABD’ye kul olan Şah dönemine geri dönüşe karşı koyma iradesini çelikleştirmiş oldu.

Crassus, kendisindeki aşırı gururun askerî stratejisini uygulamaya koymasına izin vermesinin aptalca olduğunu geç de olsa anladı. Trump da anlayacak. Ağzına kadar erimiş altın dolu kâse onu bekliyor.

John Wight
3 Ocak 2020
Kaynak

0 Yorum: