22 Ocak 2020

, ,

Anarşistler ve Bireyciler

Devrimci Mücadele ve Siyah Kurtuluş Hareketiyle
Alakalı Olarak Anarşistler ve Bireyciler Üzerine

Siyah devrimi ya da siyah kolonisinin kurtuluşu ile anarşistlerin isyanı arasında bir fark olduğunu görmeliyiz. Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz; her zaman böyleydi. Bu gerici sınıflı toplum, bireyleri sadece işleri üzerinden değil; kendilerini ifade edebilmeleri üzerinden, kendi istekleri doğrultusunda yaratıcılıklarını kullanma ve kendi isteklerini gerçekleştirme üzerinden de kısıtlıyor.
Tüm bunlara sınıflı toplum mani oluyor. Bu sadece ezilen, boyunduruk altına alınan sınıf için geçerli değil; hâkim sınıf için de geçerli. Hâkim sınıf, bu toplumdaki bağımsız, bireysel ruhların da özgürlüğünü kısıtlıyor.
Hâkim sınıfın içindeki bireyler, kendileri üzerine dışarıdan dayatılan bu yapay kısıtlamalardan kurtulmak için çabalar her zaman. Devlet ya da devlet idaresi gibi hiyerarşik şeylerden mesela.
Amerika'da sadece bir sınıflı toplum yok, aynı zamanda bir kast toplumu var. Siyahlar bu kastın en alt katındadır. Sınıf merdiveninde bir üst basamağa çıkma özgürlükleri yoktur. En genel anlamıyla, bu yapıda yer alabilme ayrıcalığına sahip değillerdir.
Hâkim sınıf içinde birtakım kişiler, bir idarenin iradesine tabi kılınmaya karşı çıkıyorlar (direniyorlar?). Amerika'da bu, çok garip bir olguya yol açıyor. Bu isyankâr beyaz öğrenciler ve anarşistler esasında hâkim sınıfın öz ürünleridir. Muhakkak ki birçoğu orta-sınıftan, çok azı da üst-sınıftan geliyor. Kendi üzerlerine vurulan bu kısıtlamaları görüyorlar ve tıpkı tüm insanların mücadele etmesi gibi ruhlarının kendilerini ifade edebilmenin, özgürce hareket edebilmenin, tüm bu antika değerlerden gelen yapay kısıtlamaları kırmak için mücadele veriyorlar.
Siyahlar, Hispanikler, Kızılderililer gibi beyaz olmayan halklarsa kast sistemi içine hapsedilmiş, bir halk olarak tümden ayrımcılığa maruz kalmışlardır. Hâkim sınıfların çocuklarının aksine, bizim sorunumuz bireysel özgürlük sorunu değildir. Bizler tümden bir halk olarak eziliyoruz, üzerimizde tümden bir halk olarak egemenlik kuruluyor. Onun için, henüz kendimizi tek tek, bireysel olarak özgürleştirme aşamasına erişmedik.
Bu ülke halkının önemli bir bölümü gençliktir. Fakat onlar bunu bir araya gelmiş tek bir grup/tabaka olarak yapmıyorlar, onlar zaten bir raddeye kadar özgürler. Onların sorunu, özel olarak bir grup/tabaka sorunu değil, çünkü isterlerse mevcut yapıya kolayca entegre olabilirler. Bunu yapabilecek hareketliliğe potansiyel olarak sahipler çünkü onlar eğitilmişler, “ülkenin geleceği” hatta daha fazlası. Hâkimiyet sahasına entegre olarak toplum üzerinde gerçekten bir miktar güç elde edebilirler.
Ama görüyorlar ki bu hâkimiyet sahasında bile bireyciliğe saygısı olmayan antika değerler var. O zaman kendilerini boyun eğdirilmiş sayıyorlar. Hangi sınıftan olurlarsa olsunlar, sınıflı toplumun doğası gereği kendilerini boyun eğdirilmiş sayıyorlar. O zaman da bireyin ruhunu özgürleştirmek için savaşıyorlar.
Bu da başka bir sorunu beraberinde getiriyor. Esasen onlar, bireysel ifadenin özgürlüğüyle hiçbir alakası olmayan yabancı bir kaynak tarafından yönetiliyorlar. Bundan kaçmak, bu durumu tersine çevirmek istiyorlar fakat bunu yaparken herhangi bir yapıya, gerçekten disiplinli bir öncü harekete ihtiyaç duymuyorlar. Bu noktada böylesi bir disiplinli örgütün başka sınırlamalar da getirerek eski yapının yerine geçeceği bahane öne sürülüyor. Hâkim olmaktan, dolayısıyla da yine bireyin sınırlandırılacağından korkuyorlar.
Fakat anlamadıkları şey, bu askeri-endüstriyel kompleks var oldukça, zalimlerin yapısının birey üzerindeki zulmü devam edecektir. Bir birey, aradığı özgürlüğe erse bile yine tehdit altında olacaktır. Yine tehdit altında olacaktır çünkü onu bireysel özgürlüğünden her an mahrum edebilecek örgütlü bir güç hâlen daha varlık gösterecektir.
Küba’da devrimi disiplinli öncü bir örgüt yaptı. Emperyalizm, hem yapısal hem de felsefi anlamda tamamen tasfiye edilmedikçe, burjuva düşününün değişmeyeceğini ve devletin yok olmayacağını anladılar. Emperyalizm bir kere tasfiye edildikten sonra, kendilerine ait komünist bir devlete sahip olabilirler ve devlet ya da sınırlar ortadan kaybolabilir.
Bu ülkede anarşistler zannediyor ki kendilerini bireysel olarak ifade edip kendileri üzerindeki sınırlamaları görmezden gelirlerse, hiçbir liderlik ve disiplin olmadan da sıkı bir disipline, örgütlülüğe sahip gerici devlete karşı gelebilirler. Bu doğru değil. Emperyalizm var oldukça onlar da ezileceklerdir. Böyle bir sisteme ancak onun disiplininden daha çok disiplinle ve ondan daha fazla adanmış şekilde karşı koyabilirsin.
Anarşistlerin direkt olarak devletsizliği istemesini anlıyorum, fakat bu tarihsel olarak yanlıştır. Bana kalırsa en son Fransız Devrimi’nde Fransız ayaklanmasının başarısız olma nedeni, kendilerini örgütsüz olarak tanıtan anarşistlerin dayanabilecek bir halk kütlesine sahip olmayışı ve De Gaulle hükümetinin yerine koyabilecekleri bir şey olmayışıydı. Sonrasında ise insanlar Komünist Parti’ye ve diğer ilerici partilere kuşkuyla yaklaştılar çünkü bu partiler orta sınıflara pek cazip gelmiyordu. Bu partiler halkın gerisine düştü, halkın saygısını kaybettiler ve halk da öğrencilerin ve anarşistlerin liderliğine yöneldi.
Fakat anarşistlerin De Gaulle hükümeti yerine önerebilecekleri bir yapısal programları yoktu. Halk da De Gaulle’ün yanına geri döndü. Bu halkın suçu değildi: Cohn-Bendit gibi, direkt olarak devletsiz bir aşamaya geçilebileceğini sanan anarşistlerin suçuydu.
Şimdi tekrar Kuzey Amerika’ya dönüp bu ülkeye gelince, öğrenci radikallerle aynı safı tutabiliriz. Onları örgütlenmeye ve ellerinde keskin bir bıçak tutmaya teşvik edebiliriz.
Bunu yapabilmeleri için disiplinli olmaları ve bu sistem yerine en azından felsefi olarak bir şeyler koyabilmeleri gerekir. Bunun tek başına bireyi özgürleştireceği söylenemez. Devlet ortadan kalkana dek birey özgür olmayacaktır. Laf kalabalığı yapmak istemiyorum ama, bu da anarşistler tarafından yapılabilecek bir iş değil.
Siyahları ilgilendiren kısmına gelirsek, bizler toptan bir halk olarak eziliyoruz, dolayısıyla bireysel ifade arayışları peşinde koşamayız. Evrimimiz ya da kurtuluşumuz diyelim, belli bir raddeye kadar kendi halkımızı özgürleştirmemize bağlıdır. Kurtuluştan sonra halkımız özgür olmayacak. Gelecekte siyahların, yine siyahlar tarafından teşkil edilmiş bir yapıya karşı ayaklanacağını sezebiliyorum. Kendi bireylikleri üzerinde sınırlamalar olduğunu görecekler, ifade özgürlüğünün sınırlandığını görecekler. Fakat bu ancak bir halk olarak özgürleştikten sonra olacaktır.
Onların zaten özgür olmaları bir yana, bizi beyaz anarşistlerden ayıran şey budur. Onlar kendi bireysel nefsleri için çabalar. Bu, büyük bir farktır. Biz kendi bireysel nefsimiz için savaşmıyoruz, halkımızın özgürlüğü için savaşıyoruz. İleride siyahların “Bu yönetim bizim özgürlüğümüzü katı bir disiplinle ezip geçiyor. Özgürlüğümüzü kazandık, şimdi ne devletle ne de başka bir örgütlü grupla ilişkisi olan bireysel özgürlüğümüzü kazanma zamanıdır” diyerek, olması gerektiği gibi dağınık bir muhtevaya bürünebileceği görülebilir.
Fakat bu noktada disipline, örgüte vurgu yapıyoruz, saykodelik uyuşturuculara ya da sadece bireysel ifadeyi dillendiren başka şeylere değil. Bir halkın özgürlüğünü kazanmaya çalışıyoruz, bu da bizi beyazlardan ayırıyor.
Şimdi bunun neresi aynıdır? İki taraf özgürlük için mücadele etmesi sebebiyle aynı görülebilir. Ama biz özgür olana kadar beyaz anarşistler özgür olmayacak, bu da bizim savaşımızı onların da savaşı yapar. Emperyalistler ve burjuva bürokratik kapitalist sistem, bir halkı ırkına ya da rengine göre zulme tâbi tutarken, onlara istedikleri bireysel özgürlüğü vermeyecektir. Emperyalistler uluslara tümden zulmediyorken onlar nasıl oluyor da bireysel özgürlük beklentisine giriyorlar? Biz bir halk olarak kurtulana kadar, onlar birey olarak kurtulamayacak. Bu yüzden savaşımız aynıdır, farklılıkları ve aynılıkları göz önünde tutmalıyız.
Bu iki durum arasında muazzam bir fark, biraz da ayniyet var. Her ikisi de özgürlük peşinde, her ikisi de halklarının kurtuluşu peşinde fakat bir tanesi diğerinden bir adım önde. Anarşistler önde, fakat sadece teoride. Mevcut koşullara uyarak, daha da fazla ileri gitmemeliler, çünkü emperyalist yapının örgütlenmiş gruplar tarafından tasfiye edilmesinin gerektiği bir yerde duruyoruz, bunun için örgütlenmek zorundayız.
Huey Newton
16 Kasım 1968

0 Yorum: