10 Ocak 2020

, ,

Umut

Gao Liang, Toprağı Olan İnsanlar, Haziran 1948
Değerli Dostlar,
Trikontinental Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü masasından selamlar.
Yeni yıla girdik ve dünya genelinde protestolar hızını kesmeden devam ediyor. Hoşnutsuzlukların düzeyi artıyor ve bunlar, kendilerini hem ilerici hem de gerici biçimde ortaya koyuyorlar. Öfkenin politik niteliği farklı görüşlerde ve umutlarda karşılık buluyor ama hepsi de benzer noktalardan hüsrana uğruyor. Kapitalizm onlarca yıldır krizde ve öfke, temelde tasarruf tedbirlerine yönelik olarak gündeme geliyor. Bu öfke, kısmen yüzünü eşitsizliğin olmadığı, felâketlerin yaşanmadığı bir dünya umuduna çeviriyor. Kısmen de kesif bir hâl alıp başka insanlara yönelik o zehirli nefrete dönüşüyor.
Zehirli öfke, kırbacını göçmenlere ve azınlıklara sallıyor, içi irin toplamış nefret, tasarruf tedbirleri konusunda sahte bir umut pompalıyor. Gerçek umut ise ancak kapitalizmin yol açtığı büyük felâketleri ve iklim değişikliğini yönetip açlığı ve mülksüzleşmeyi ortadan kaldırmak için ortak kaynaklarımızı daha iyi örgütleyecek yeni bir sistemi inşa etmeyi öngören davanın kendisinde bulunabilir.
Gençlerin yeni bir dünya talep eden bayraklarıyla sokaklara dökülmüş olması asla şaşırtıcı değil. Hayatlarımızın tehlike altında olduğunu onlar görüyor, mülkiyet ve imtiyaz üzerine kurulu sınıfsal gerçekliğin yüzlerine tüm kapıları kapadığına onlar şahit oluyorlar (Şili ile ilgili bir Birleşmiş Milletler raporu[1] sosyo-ekonomik eşitsizliğin göstericilerin esas olarak şikâyet ettiği konu olduğunu söylüyor.) Bu, sınıfsal niteliği olmayan bir gençlik ayaklanması değil; bu gençler, kolay kolay ev ve iş bulamayacaklarını, hayatın keyfine varamayacaklarını ve kendi içlerindeki potansiyeli açığa çıkarmanın hazzını yaşayamayacaklarını biliyorlar.
André Fougeron, Atlantik Medeniyeti, 1953
O akli özü dâhilinde gerçek umut, artık eskimiş, hükmünü yitirmiş olan toplumsal eşitsizlik meselesine işaret ediyor. Her yıl finans haberleri veren Bloomberg, Milyarder Endeksi’ni[2] hazırlıyor. 2019’un son günlerinde yayımlanan bu yılın endeksi, dünyanın en zengin 500 milyarderinin servetini 1,2 trilyon dolar arttırdığını, toplam servetin yüzde 25’ini elinde bulunduran bu zenginlerin servetinin 5,9 trilyon doları bulduğunu ortaya koyuyor. Bu 500 milyarderin 172’si ABD’de yaşıyor.
Bunlar servetlerine 500 milyar dolar katmışlar. Bu insanların arasında 27,3 milyar dolarlık kazanç elde eden Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg, 22,7 milyar dolar kazanan Microsoft’un sahibi Bill Gates bulunuyor. Dünyadaki on en zengin kişinin sekizi ABD’li (bu sekiz kişilik liste, Jeff Bezos’tan Julia Koch’a kadar uzanıyor).
Bu türden raporlar hiçbir şey açıklamıyorlar aslında. Bunlar, sadece aşırı zenginler dünyasına bakmamız için ufak bir pencere aralıyor. Bu rakamları ayrıntılı incelediğimizde ise toplumsal eşitsizliğin özünü kavrıyoruz.
Dünyadaki perakende devi Walmart’ın sahibi Walton ailesi, Bloomberg listesinde gayet iyi bir yere sahip. Bu aile dakikada yetmiş bin dolar kazanıyor, bu da günde yüz milyon dolar ediyor. Walmart’ın kazançlarının aslan payı bu düzeyde. Walton ailesinin kazandıklarıyla Walmart işçilerinin kazandıklarını kıyaslamak bize çok öğretiyor. Şirketin kendi hazırladığı Ekonomi, Toplum ve Yönetim Raporu (2019) Walmart’a çalışan ABD’li işçilerin saatte 14,26 dolar kazandığını söylüyor.[3]. Ortalama bir Walmart işçisi (ki dünya genelinde bu işçilerin sayısı 2,2 milyonu buluyor) 52 hafta boyunca haftada 40 saat çalıştığına göre bir işçi yılda 29.660 dolar kazanıyor demek. Oysa Walton ailesi, bu parayı yirmi beş saniyede kazanıyor.
Walmart’ın küresel tedarik zinciri için mal üreten Çinli bir işçi ise ayda ortalama 300, yılda 3.600 dolar kazanıyor; Walton ailesi bu parayı 3 saniyede elde ediyor. Ailenin serveti, Walmartın sattığı ürünleri üreten ve satan milyonlarca işçinin sosyal emeğinin doğrudan bir sonucu. Ama bu işçilerin payına 2019’da Walmart’ın kazandığı 510 milyar doların içinden ancak küçük bir kırıntı düşebilmiş.
Geçen yıl Ocak ayında çoğunluğunu kadınların oluşturduğu binlerce Bangladeşli konfeksiyon işçisi, Walmart ve H&M gibi perakendecilerde satılan elbiseleri üreten fabrikalara karşı eyleme geçti. Yapılan grevler sonucu patronlar işçileri işten attılar; binlerce işçi, İnsan Hakları Gözlemevi’nin muğlak ve içerikten yoksun olarak nitelendirdiği iddialar üzerinden kimi cezalarla yüzleşti.[4]
Bu işçilerin büyük bir kısmı ayda 3.000 takadan fazla para kazanmıyor, bu ücret, bir Çinli işçinin ücretinin onda biri kadar. Çok düşük ücretler alan bu işçiler makul ücret artışları talep ettiklerinde, Walmart ve Bangladeş devleti için üretim yapan atölyelerin sahiplerinin gazabına uğruyorlar.
Anlima Tekstil Firması’nda çalışan, 22 yaşındaki Sumon Mia ve Nahid 8 Ocak 2019 günü öğle arasında gösterilere katıldı. Nahid sonrasında şunları aktardı: “Polis ateş etmeye başlayınca işçiler kaçtı. Sumon ve ben koşmaya başladık, birden Sumon göğsünden vurulup yere düştü. Ben kaçtım. Sonra gelip Sumon cesedini yolda yatarken buldum”.
Bloomberg’in listesine elde edilen servetin diğer yüzü ile ilgili şerh düşmek, Bangladeş’teki konfeksiyon işçilerinin toplumsal emeğine Walton ailesinin servetine servet katmak için el konulduğundan bahsetmek gerek. Oraya bir yere Sumon Mia’nın adını da yazmak şart.
Andrew Biraj: Rahela Ahter isimli bir Bangladeşli konfeksiyon işçisi Dakka’da haziran 2010’daki bir gösteride polise direniyor. Biraj, Şehidü’l-Âlem’de öğrenci. Bu Dalga Yükselecek isimli kitabı Steidl Yayınevi’nden yeni çıktı.
2019 tarihli bir Dünya Bankası raporu ise sekiz milyon Bangladeşlinin artık yoksulluk sınırının altında yaşamadığını ortaya koyuyor.[6] Bu rapor, esas olarak yoksulluğun azaldığından söz ediyor ama gerçek bulguları bir biçimde gizliyor.
Bangladeşlilerin dörtte biri yoksulluk sınırın altında yaşıyor, yüzde 13’ü ise aşırı yoksulluk sınırının altında. (Bu noktada yoksulluk ve işçi sınıfı konusunda Bangladeş Kalkınma Çalışmaları Enstitüsü muhteşem bir analiz ortaya koyuyor.)
Sanjay Reddy ve meslektaşlarının ortaya koyduğu biçimiyle, yoksullukla ilgili rakamlara güvenmek mümkün değil, zira devletin verileri tutarsız ve temelsiz. Dünya Bankası raporu, kırsal bölgelerde yoksulluğun yüzde 90 azaldığını, kentlerde çalışan işçilerin gönderdikleri paraların ciddi bir canlanmaya sebep olduğunu söylüyor. Konfeksiyon işçileri ücretlerinin önemli bir kısmını ailelerine gönderiyorlar ama kendileri yoksulluk koşullarında yaşıyorlar. Kentlerde aşırı yoksulluk koşullarında yaşayan insanların sayısı Dünya Bankası’na göre neredeyse hiç değişmemiş. Yoksulluktan çıktığı söylenen bu sekiz milyonun yüzde 54’ü gerisin geri yoksulluk şartlarına dönmelerine neden olacak zayıflıkta. Bu da onların yurtdışında veya kentlerdeki konfeksiyon sektöründe çalışan akrabalardan gelen yardımlara bağlı olduğunu ortaya koyuyor.
Bangladeş’te ücretlerini makul ölçülerde artırmak isteyen işçilerin gerçekleştirdikleri gösteriler, dünya genelindeki tasarruf tedbirleri karşıtı gösteri dalgasının bir parçası. Bu gösterilerde hükümet harcamalarındaki kesintilerin yanı sıra kamusal ulaşım gibi temel ihtiyaçlardaki artışlar da protesto ediliyor, ayrıca işçiler için hak talebinde bulunuluyor. Şili’yi, Ekvador’u, İran’ı, Hindistan’ı, Haiti’yi ve Lübnan’ı, ayrıca Zimbabwe ve Malawi’yi yangın yerine çeviren bu mücadeleler, sadece rüşvete veya petrol fiyatlarındaki artışa değil, insanlığın büyük bir kısmını yoksullaştıran yüksek sömürü düzeyi ile tasarruf tedbirlerinin dayandığı genel çerçeveye karşı.
Bangladeşli devrimci şair Nazrul İslam (1899-1976) bu hırsızlığı şu öfkeli dizelerle anlatıyor:
Beton Diacho? Chup rou joto mithyabadir dal!
Koto pai diye kulider tui koto crore peli bol!
Ücretlerimizi ödedin mi? Yalancılar çetesi!
Söylesene, sen ne verdin işçiye ne attın keseye!
Şiir, patronundan dayak yiyen bir işçiyle başlıyor. Bu türden baskılar karşısında susmayan Nazru’l İslam büyük bir duygu yüküyle şunu söylüyor: “Gözlerimin yaşı sel oldu. Söyleyin, bu dünyada garipler hep böyle dayak mı yiyecek?” Şair, bu durumun sonsuza dek devam etmemesini, sömürünün kalıcı olmamasını umuyor. Yüzyıl önce bir şiirde dil bulan bu umut, bugün tüm olgunluğu ve tüm samimiyetiyle yeni bir dünya inşa etmek için mücadele veren gençlerde can buluyor.
Bu dünya nasıl olmalı peki? “Sömürüye ve zulme karşı olmalı” demek yetmiyor. Sosyalist gelecek için diri ve zinde bir projenin ortaya konması gerekiyor. Bizlerin geliştirmek için çabaladığı şey de bu.
Safder Haşmi
Otuz yıl önce komünist yönetmen, aktör ve yazar Safder Haşmi, Jana Natya Manch isimli bir grubun parçası olarak sahne aldığı Delhi yakınlarında acımasızca katledildi. Kıyamet Kopsun isimli oyunlarını Gaziabad’daki belediye seçimlerinde aday olan Ramanand Jha adına oynuyorlardı. Safder, Kongre Partisi üyesi çeteler tarafından döve döve öldürüldü (Leftword Yayınevi Delhi’de Safder’in hayatı ve bizimdeki anlamı ile ilgili olarak, Sudhanva Deşpande tarafından kaleme alınan muhteşem bir kitap yayımladı.)
Safder yetenekli, duygulu, zeki, Hindistan Komünist Partisi (Marksist)’e ve mücadelesine bağlı bir isimdi. Şu şiiri, bu yazının ruhunu gayet iyi aksettiriyor:
Aaj agar ye desh salamat
Hai toh mere hi bal se.
Aaj agar mai mar jaaoon toh
Griha yudh hoga kal se
Aao o Bharat desh ke veero.
Aao mujko azad karo.
Eğer bugün bu ülke güvendeyse
Bizdeki kudret yüzünden.
Eğer bugün ölüyorsam,
Yarın iç savaş başlayacağı içindir.
Gelin Hindistan’ın yiğitleri,
Gelin özgürleştirin beni!
Bu zulümden kurtarın beni, özgür yarınlara götürün. Safder’in şiirini Santiago (Şili) veya Port au Prince (Haiti) veya Lilongwe (Malawi) duvarlarına pekâlâ yazabiliriz. Şiir, ezgilenip Arapça, Swahili, Thai veya Farsça dillerinde söylenebilir ve hiçbir anlam kaybına uğramadan “Gelin özgürleştirin beni” diye haykırır.
Sevgiyle,
Vijay Prashad
2 Ocak 2020
Dipnotlar
[1] Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, “Report of the Mission to Chile”, 30 Ekim-22 Kasım 2019, Ohchr.
[2] “Bloomberg Billionaires Index”, 10 Ocak 2020, Bloomberg.
[3] “Ekonomi, Toplum ve Yönetim Raporu, 2019”, Walmart.
[4] Human Rights Watch, “Bangladesh: Investigate Dismissals of Protesting Workers”, 5 Mart 2019, HRW.
[5] Sushmita S. Preetha, “Post-mortem of a Worker’s Death”, 18 Ocak 2019, Daily Star.
[6] “Bangladesh Poverty”, WB.

0 Yorum: