04 Ocak 2020

,

Trump'ın Savaş Kışkırtıcılığı


İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD’nin Kasım Süleymani ile Ebu Mehdi Mühendis’in ölümü ile sonuçlanan ABD saldırılarını övgüyle karşıladı. İki isim de IŞİD’in yenilmesinde önemli bir rol oynamıştı.

Netanyahu, “Başkan Donald Trump, kararlılıkla hareket edip güçlü ve hızlı bir adım atmış olmakla takdiri hak ediyor” dedi.

Aralarında muhalefet liderlerinin bulunduğu diğer üst düzey İsrailli siyasetçiler de Amerika’nın saldırısına övgüler düzdüler. Bunlardan biri de ortanın solunda yer alan İşçi Partisi-Geşer (Köprü) Partisi ittifakının başındaki isim olan Amir Peretz’di. Peretz, Süleymani’nin ölümü hak ettiğini söyledi ve Trump’a teşekkür etti.

Peretz’de gördüğümüz, İran’a yönelik nefret anlaşılır bir duygu. O, 2006’da İsrail’in Lübnan’ı işgal ettiği dönemde savunma bakanıydı. Lübnan o sene İran’ın desteğiyle sergilediği direnişle İsrail’e küçük düşürücü bir mağlubiyet yaşatmıştı.

İsrail istihbaratına çalışan analizci Yossi Melman ise “ABD’nin gerilimi tırmandırıyor oluşunu İsrail’in için iyi bir haber” olarak değerlendirdi ve bu sürecin ABD’yi İsrail’in İran’a ve çıkarlarına saldıracağı gerçekliğe daha fazla yakınlaştırdığını söyledi.

Ortaya koyduğu ilk tepki dâhilinde İran dışişleri bakanı Cevad Zarif ise Süleymani’yi IŞİD ve Kaide ile mücadelede en etkili gücün başındaki isim olarak yüceltti ve onun öldürülmesini “beynelmilel terörizmin bir eylemi” olarak değerlendirdi.

İsrail ve bağnaz destekçilerinin mevcut durumu felakete doğru sürükleyen bu hamleden epey memnun olduklarına hiç şüphe yok.

İpini Kopartmış Şovenizm

Süleymani suikastı, IŞİD’in yenilmesine katkı sunan Iraklı milis gücü Hizbullah Tugayı üyesi yirmiden fazla insanın öldürüldüğü, geçen Pazar gerçekleşen Amerikan saldırıları ardından gerçekleşti.

Bunun üzerine, kale gibi korunan ABD büyükelçiliği Bağdat’ta saldırıya uğradı.

ABD, örgütün Kuzey Irak’taki bir askerî üsse birkaç gün önce roket saldırısı gerçekleştirdiğini, bu saldırıda Amerikalı bir müteahhitin öldüğünü iddia etti.

Senatör Ted Cruz, Süleymani’yi öldürdüğü için Trump’a övgüler yağdırdı ve “İsrailli müttefiklerimiz için uzun zamandır geçmiş olan adaletin tecelli ettiğini” söyledi.

Irak savaşına karşı çıkarak koltuğa oturmuş olan Trump, bugünlerde askerî maceralarını desteklemesini sağlamak için halkı yönlendirme noktasında seleflerinin başvurduğu benzer türde yalanlara ve abartılı ifadelere sarıldı.

Bunun ipini kopartmış şovenizmin bir tezahürü olduğuna hiç şüphe yok.

Trump’a Zımni Destek Sunan Demokratlar

Aşırı sağın Trump’a destek olması gayet olağan ve beklenen bir durum ama üzücü olan, Elizabeth Warren gibi ilerici olduğunu söyleyen senatörlerin ve demokratların başkan adayı Joe Biden gibi eski bir başkan yardımcısının zımni destek sunuyor olması.

Bunlar cinayeti eleştiriyorlar fakat önce Süleymani’nin kötü bir insan, tasfiye edilmeyi hak eden bir cani olduğunu söylüyorlar.

Ama bunlar, zamanlamayı, süreci ve muhtemel sonuçlarını hiç dert edinmiyorlar.

Bu insanlar, ABD’nin asker, uçak ve drone gönderip dünyanın her köşesine kendi iradesini dayatmaya, her yeri bombalayıp Washington’ın yolunu tutmayan ülkelerin liderlerini öldürmeye ve buraların başına kukla isimler yerleştirmeye hakkının bulunduğuna dair önkabulü asla sorgulamıyorlar.

Başka bir ifadeyle bu insanlar, kendilerini davalarına adamış birer emperyalist, tepeden tırnağa liberal isimler.

Senatör Bernie Sanders, sürecin Trump eliyle tırmandırılmasının hepimizi Ortadoğu’da çok sayıda insanın canına ve trilyonlarca dolara mal olacak bir savaşa yakınlaştırdığı uyarısında bulundu. Gelgelelim Süleymani’nin öldürülmesini kınamadı.

İran Kuşatma Altında

Gerçek şu ki İran, kırk yıldır kuşatma altında ve rejim değişikliğine karşı direniyor. ABD’nin gücüne ve mezhepsel nefretin yol açtığı körlüğe teslim olmamış gözler bu gerçeği görüyor.

1979 İslam devrimi ile Şah devrildi, Amerika’ya sadık bir kukla ve İsrail’in müttefiki olarak hareket eden Şah’ın iktidarı son buldu.

1980’de Batı, özellikle Birleşik Devletler, İran’ı işgal eden Saddam’a destek verdi. Sekiz yıllık savaşta yüz binlerce İranlı ve Iraklı öldü.

Amerikalı, İngiliz, Fransız ve Alman şirketler Irak’a silâh temin etti, kimyasal silâh imalatı ile ilgili teknik destek sundu (savaştan sonra Saddam bölgesel güç olmak istedi, bu amaçla 1990’da Kuveyt’i işgal etti. Saddam’ın kendi amaçlarına hizmet etmediğini düşünen ABD yaptırımlar uyguladı, nihayetinde de Irak’a savaş açtı.)

11 Eylül sonrası ABD, İran’ın doğu komşusu Afganistan’ı işgal etti. İki yıl sonra George W. Bush yönetimi İran’ın batısında yer alan Irak’a girdi.

Bush yönetiminin merkezinde duran neokonlar, sırada Şam’ın ve Tahran’ın olduğunu büyük coşkuyla dile getirmeye başladılar.

Tüm bu gelişmeler, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin kaleme alındığı senaryoya uygun. Bu düşünce kuruluşu, Amerika’nın ve İsrail’in hâkimiyetini güvence altına almanın bir yolu olarak bölge genelinde rejim değişikliği talep ediyor.

“İran’a Nükleer Silâhlarla Saldırın!”

Amerikalı emperyalistlerle müttefik olan İsrail ve destekçileri İran’la açıktan savaşmanın mümkün olmadığı koşullarda savaşın kışkırtılması fikrine arka çıktılar.

İsrail, bilhassa Netanyahu, 2015’teki nükleer anlaşmasını sonlandırmak için yürütülen çalışmaların başını çekti. Bilindiği gibi İran, o anlaşma ile ekonomik yaptırımların kaldırılması karşılığında kendi nükleer enerji programının sınırlanmasını kabul etmişti.

İsrail ise ekonomik savaşla İran’ın cezalandırılmasını istedi. Bu savaş, sıradan insanların çile çekmesine ve İran’ın çökmesine sebep olacaktı.

Akademisyen Greg Shupak’in gözlemiyle,

“ABD ve İsrail’de planlamacılar, İran’ı bağımsız bir bölgesel güç olduğu için hakir görüyorlar. İran, güçlü bir orduya ve dış politikaya sahip. Bu imkânlarıyla İran, 1982’de gerçekleşen işgal gibi gelişmeler dâhilinde ABD-İsrail saldırılarına karşı Hizbullah’ın Lübnan’ı savunduğu sürece ve İsrail’e karşı sürmekte olan silâhlı Filistin direnişine, ayrıca ABD’nin desteklediği 2006 tarihli İsrail saldırısına karşı Lübnan’ın gerçekleştirdiği direnişe maddi destek sundu.”

İran’a yönelik nefret o kadar yoğun ki İsrail yanlısı milyarder ve Trump ile partisini fonlayan başlıca isimlerden olan Sheldon Adelson bu ülkeye nükleer silâhlarla saldırılmasını istedi.

İsrail saldırılarını yıllardır, İran’ı güçsüz düşürme, mümkünse rejim değişikliğini gerçekleştirme motivasyonuyla yürüttü. Bu süreç dâhilinde Suriye ve Irak’a onlarca kez bombalı saldırı düzenledi, İranlı bilim insanlarını katletti.

Gelgelelim, Shupak’in de ifade ettiği biçimiyle, İsrail’in ana stratejisi, esasen İran’ı ekonomik açıdan boğma, böylelikle hükümetin yıkılıp nükleer anlaşmasına nazaran daha fazla dış kontrole tabi kılınması üzerine kurulu. Bilindiği gibi 2018’de ABD, İran’la imzalanan anlaşmadan çekildiğini açıklamıştı.

İsrail ise bilindiği üzere, nükleer silâhlara sahip ve İran’dan farklı olarak nükleer silâhların yayılmasını önleme anlaşmasını imzalamaya karşı çıkıyor, uluslararası denetimleri kesinlikle kabul etmiyor.

Şunu görmek lazım: İran’ın askerî bütçesi 13 milyar dolarlık değeriyle mütevazı bir bütçe.

İran’ın ABD desteğini arkasına almış olan komşusu Suudi Arabistan bunun beş katı parayı orduya harcıyor. Öte yandan ABD’de iki parti, el ele 738 milyarlık askerî bütçeyi onayladı. Bu tutar, İran’ın bütçesinin 55 katı.

Sapkın Mantık

Hâlen daha zayıf olan İran gene de önemli başarılar elde etmeyi bildi.

Lübnan Hizbullahı, 2006’da Lübnan’ı işgal eden İsrail’e önemli bir stratejik mağlubiyet yaşattı.

Kısa süre önce İran’ın desteği, General Süleymani’nin öncülüğünde IŞİD Suriye ve Irak genelinde süpürüldü, örgütün Bağdat’ı almasına mani olundu.

IŞİD ve Kaide gibi örgütlerin büyümesi ve yayılması, esasen Amerikan savaşlarının ve müdahalelerinin dolaysız birer sonucu. Bu türden gelişmeler, bölge genelinde milyonlarca insanı felâkete sürükledi.

Ne var ki bu örgütler, ABD ve İsrail’in tekerine hiçbir zaman çomak sokmadılar. Bu iki ülke, söz konusu örgütleri kendi iradelerini dayatma çabası dâhilinde birer alet olarak gördü.

ABD’nin Suriye’deki savaşta ateşe benzin dökmek için bu türden örgütlere yaklaşık bir milyar dolarlık silâh göndermiş olmasının sebebini burada aramak gerekiyor.

İsrail, Suriye’deki Kaide ile bağlantılı örgütleri bu sebeple silâhlandırıp fonluyor.

2014’te o dönem başkan yardımcılığı yapan Biden, yenilip yutulamayacak bir gerçeği kazara açığa çıkarttığı için özür diledi: Bu açıklamaya göre, “ABD’nin bölgedeki müttefikleri Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Nusret Cephesi ve Kaide gibi örgütlere ve dünyanın başka yerlerinden gelen cihadî unsurlara yüz milyonlarca dolar ve on binlerce ton silâh akıtmıştı.”

Biden, bu desteğin IŞİD’i meydana getirme noktasında önemli olduğunu söyledi.

2016’da İsrail savunma bakanı Moşe Yalon, İsrail’in ajandasını şu şekilde açıklıyordu: “Suriye’de IŞİD ile İran arasında bir tercihte bulunmak zorunda kalırsak IŞİD’i seçeriz.”

Yalon, tam da bu sebeple 2016’de işgal altındaki Golan Tepeleri’ne İsrail saldırdıktan sonra IŞİD’den savunma almıştı.

İsrail’deki bu mantık, en geniş mânâda tüm bölgeye tatbik edilebilir. İsrail’in Suudi Arabistan’la İran’a düşmanlık üzerine kurulu samimi bir ilişki kurmasını bu mantıkla açıklamak mümkün.

Columbia Üniversitesi profesörü Joseph Massad, son dönemde ABD desteğiyle, belirli Körfez ülkeleri ile İsrail arasında saldırmazlık anlaşmalarının imzalanması ile ilgili hamlelerin İran’a, Lübnan’a, Suriye’ye, Irak’a ve Filistin’e yönelik büyük savaşa hazırlık için atılmış birer adım olduğunu söylüyor.

ABD ve İsrail’in insanî mânâda ne tür bir bedelin ödeneceğine bakmaksızın, İran’la savaş konusunda neden bu kadar kararlı göründüklerini anlamak için bu sapkın mantığı idrak etmek gerekiyor.

Ali Ebunima
3 Ocak 2020
Kaynak

0 Yorum: