● ● ●
Başkan: Yoldaş
Lozovski’nin sunacağı özet yarına kaldı. Başkanlık, bu akşam sözü önemli ve
aciliyet arz eden bir bildiriyi sunacak olan Türk yoldaşımıza vermeyi
kararlaştırdı.
Orhan (Sadrettin Celâl Antel,
Türkiye): Yoldaşlar, Anadolu’da komünistlerin toplu hâlde
tutuklanmaları ve İstanbul’daki Türk işçileri sendikasının tasfiye edilmesine ilişkin
gazete haberlerini hepiniz okumuşsunuzdur. Bu baskıları ve Kemalizmin yeni yöneliminin
anlamını doğru biçimde kavrayabilmeniz için, kongrenin Ankara ve İstanbul’daki komünist
partilerin, ayrıca milliyetçi hükümetin faaliyetleri konusunda bilgilendirilmesinin
zaruri olduğu kanaatindeyim.
Türkiye
Komünist Partisi, işçi ve köylülerin başlattıkları özgürlük hareketinin başına geçme
imkânı bulan burjuva milliyetçi hükümetin emekçi kitlelerin âli menfaatleri aleyhine
çalışmaya başladığı bir dönemde kuruldu. Sonuçta yeni kurulan komünist parti,
karşısında iki düşman buldu: emperyalizm ve milli burjuvazi. Parti, asli
düşmanı olan emperyalizmle mücadelenin sahip olduğu önemin ağır bastığını
düşündü. Bu amaçla, emperyalizmle mücadele ettiği sürece, hükümete destek
sunmayı kararlaştırdı. Ama parti, aynı zamanda işçi ve köylüler lehine olacak
demokratik reformları talep etmeyi sürdürdü ve onları örgütlemeye çalıştı. Bu
kararlar, Komintern’in İkinci Kongresi’nde millet ve sömürge meseleleri konusunda
alınmış olan kararlara da uygun düşmekteydi.
Kurulduğu
günden bugüne dek partinin bu siyasetinde en ufak değişiklik yaşanmadı. Bu
tespitin doğru olup olmadığını görmek için, partinin orduya, işçilere ve
köylülere yaptığı, nihai zafere dek savaşma çağrısını içeren açıklamalarına
bakılabilir. Diğer yandan partinin, yalnızca Yunan burjuvazisinin ve Britanya
emperyalizminin çıkarları için savaşmakta olan ordunun lağv edilmesi ve emekçi
kitlelerin ayağa kalması ile ilgili olarak, Yunan ordusu ile Yunan emekçilere
yaptığı açıklamaları da söz konusu açıklamaların yanında anmak gerekmektedir.
Kısa
süre önce parti, İstanbullulara gericiliğe ve emperyalizme karşı birleşik cephe
oluşturmaları ve Sultan’ın kaçmasına mani olup, onu halkın yüksek mahkemesi
huzuruna çıkartmalarına dönük yeni bir çağrı daha yaptı.[1]
Bağımsızlık
mücadelesinin içinden çıkmış olan Büyük Millet Meclisi hükümeti, tüm Doğu’nun
verdiği destekten güç alarak, her daim Misak-ı Milli’yi ve emperyalizmle mücadeleyi
savunmuştur. Fakat meclisin son üç yıl içinde ortaya koyduğu faaliyetlerin de
gösterdiği biçimiyle, bu savunu, basit manada hileye dayalı bir siyasettir. Bu anlamda,
bilhassa aşağıda belirteceğim hususlar, söz konusu gerçeği teyit eden birer delildir.
1.
Hükümetin Sovyet hükümetiyle ilk ilişkileri kurduğu süreçte Moskova’ya
gönderilen delegeler, ülkede büyük bir komünist partinin varolduğunu iddia
etmişlerdir. Dediklerine göre, bu parti birçok kentte köylüleri cezbetmiş,
hatta bazı yerlerde köylü sovyetleri tesis edilmiştir.
2.
Sovyet Rusya’yı aldatmak amacıyla, idaresinin ilk döneminde, hükümet sadece burjuva
güçlerden müteşekkil olan, Bolşevik Parti olduğu iddia edilen bir “Yeşil Ordu”
kurmuştur.
3.
İlk Sovyet büyükelçisinin Ankara’ya gelişi sonrası hükümet, Yeşil Ordu
artıklarına ek olarak üst düzey devlet görevlileri ve aydınlardan oluşan bir
resmî komünist parti kurmuştur.
4.
Emperyalist hükümetleri memnun etmek adına Londra Konferansı’na giden heyet, uğradığı
her başkentte, aralarında yoldaşlarımız Suphi ve Ethem Nejad’ın da bulunduğu yirmi
kadar komünistin katledildiğini, hapisteki diğer komünistlerin de
öldürülebileceğini, Bolşevik vebanın ülkelerinin başına belâ olmayacağını söylemiştir.
5.
1921’de Fransa ile imzalanan anlaşmanın da gösterdiği biçimiyle, hükümet
Doğu’yla bağlarını kopartmış ve Misak-ı Milli aleyhine kimi tavizlerde
bulunmuştur.
6.
Son olarak belirtmek gerekir ki Komünist Parti ve Türk İşçileri Sendikası’na
karşı alınan baskı amaçlı tedbirlerin Lozan Konferansı çağrısının yapıldığı
güne denk düşmesi asla tesadüf değildir.
Ankara
hükümeti, ülke içine yönelik olarak devreye soktuğu siyasî adımları dâhilinde, demokratik
reformları esas alan bir programa sahip her grubun veya partinin çalışmalarına
mani olmuş, her türden muhalefet hareketinin güçlenip kök salmasına fırsat
vermeden, bu hareketleri yok etmiş, önemli konularda vaatlerde bulunarak halkı
aldatmıştır. Bu siyaset, aşağıda belirtilen olgularda karşılık bulmuştur:
1.
Hükümet, Büyük Millet Meclisi içerisinde oluşmuş olan ve en kapsamlı reform programını
savunan “Halk Zümresi”ni ezmiştir.
2.
Hükümet, anayasanın hazırlanması esnasında dile getirilen, mesleklere göre oy kullanma
önerisini reddetmiştir.
3.
Büyük Millet Meclisi içerisinde varolan muhalefet gruplarını ezmek adına
hükümet, “Dayanışma Grubu” meydana getirmiş, Anadolu’nun her bölgesinde gruplar
oluşturmuş, böylelikle halk katmanları üzerindeki idaresini güvence altına
almaya çalışmıştır. Bu gruplar, esas olarak burjuvalardan, toprak ağalarından
ve vurgunculardan oluşmaktadır.
4.
Dile getirdiği vaatlere rağmen hükümet, emekçi kitlelerin çıkarına olacak
hiçbir reformu yapmamıştır. Bilâkis hükümet, sendikaların ve işçi birliklerinin
kurulmasını önlemek için tüm tedbirleri almış, köylülerin tahammülü zor
vergilerin altında ezilmesine ses etmemiştir.
Partinin Kitlelerle İlişkisi
Partinin
dile getirdiği sloganlar, sömürülen işçi ve köylü kitlelerinde güçlü bir
karşılık bulmuş, daha fazla sayıda sınıf bilinçli insanın parti saflarına katılmasını
sağlamıştır. Hükümetin partiye uyguladığı baskı dalgalarına karşın, işçiler ve
köylüler partiye daha fazla ve daha güçlü bir biçimde bağlanmışlardır. Kısa
vadede parti, önemli başarılar elde etmiştir. Mart-Ekim 1922 arası süreçte,
faaliyet yürüttüğü ikinci dönemde parti, propaganda ve eğitim sahasında verimli
bir çalışma yürütmüş, kızıl sendikalar ve komünist gençlik örgütleri kurmayı
bilmiştir. Partinin kitlelere nüfuz ettiğini gören hükümetse, partinin
faaliyetlerine son vermek için hazırlıklar yürütmüştür.
İstanbul
Türk
İşçileri Sendikası’nın komünist propaganda yürüttüğü bahanesiyle yasaklandığı İstanbul’da
komünist grubun elde ettiği nüfuz ve işçi hareketi konusunda bir şeyler
söylemem gerek. Bu kentte çalışma yürütmek çok daha zor bir iştir. Her yönüyle komünizme
düşman olan gerici Türk hükümetiyle ve emperyalizmle mücadeleye kilitlenmiş
olan yoldaşlarımızın maruz kaldıkları o zor ve ağır koşulları burada anlatmaya
gerek yok yoldaşlar. Ama belirtmek gerek ki onca engele ve korku salma amaçlı
teşebbüse rağmen, İstanbul’daki komünist grubu, yaklaşık iki yıllık illegal faaliyetin
ardından, kitle içerisinde önemli bir nüfuza sahip olmayı bilmiştir. Örgüt, fabrikalarda,
işyerlerinde, emekçi insanların bulunduğu her yerde hücreler kurmuş, legal-illegal
bildiriler, dergiler, manifestolar, makaleler, ayrıca komünist örgütlerden düzenli
olarak temin edilen çok sayıda komünist yayın dağıtmıştır.
Bu
akşam sizlere İstanbul’daki komünist grubunun başardığı her şeyi anlatmam tabii
ki mümkün değil. Ama yürüttüğü faaliyetler konusunda bir fikir versin diye,
Temmuz ayında İstanbul’daki en önemli işçi örgütlerinin genel kapitalist
saldırıya karşı proleter bir birleşik cephe oluşturmak adına bir araya
gelmesinden bahsedebilirim.
O
güne dek en fazla sınıf bilincine sahip işçi örgütü olarak görülen Beynelmilel
İşçi Sendikası[2], birleşik cephe kurma teşebbüsünü bir biçimde sabote
etmiştir. Bu yoldaşlar, işçi sınıfının henüz hazır olmadığını, öncelikle
eğitilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Biz ise bu söze karşılık, ancak eylem
üzerinden teşkil edilebilecek birliği istemeyenlerin liderler olduğunu
söyledik. Ayrıca bu birliği kuramazsak, burjuvazinin birbirleri arasında hiçbir
bağ bulunmayan tüm işçi örgütlerini yok edeceğinden bahsettik. Yaşanan olaylar,
bizim haklı olduğumuzu ispatlamıştır. Bugün gördüğümüz, bu zafiyetin yol açtığı
sonuçlardır.
Hükümetin Yeni Yönelimi ve Bizim
Perspektiflerimiz
Kemalizmin
yeni yönelimi ile ilgili olarak şu özeti sunmak mümkündür: Londra Konferansı’nda
emperyalizme karşı nefret yüklü bir dil kullanan Türk milli burjuvazisi, topyekûn
savaş politikasından tavizler ve ihanetlerle yüklü politikaya geçmeyi, Türk emekçi
halkının sömürülmesine ortak olmayı öne alan bir yaklaşıma göre hareket etmektedir.
Londra Konferansı’ndan beri milli burjuvazideki devrimci ruh hâlinin yerinde
artık yeller esmektedir. Bugün Ankara hükümetinin yüzü Lozan Konferansı’na
dönüktür; o, varolmak ve büyük burjuvazinin çıkarlarını korumak noktasında zaruri
olan barış şartlarını imzalamanın yollarını aramaktadır. Hükümetin amacı, Misak-ı
Milli ile bağlantılı olarak verilecek tavizler üzerinden tüm bedeli emekçi
kitlelere ödetmektir. Sizin de tanık olduğunuz üzere, Ankara hükümeti,
proletarya ve komünistleri hedef alan kapitalist saldırının parçası olmaktan
hiç imtina etmemektedir. Türkiye Komünist Partisi’ne karşı Mustafa Kemal hükümetinin
uyguladığı barbarca baskılara dair bilgiler veren telgrafı, Yoldaş Clara
Zetkin’in oturumun başında İtalya, Polonya, Romanya, Yunanistan, Letonya ve
başka yerlerde komünistlere yönelik zulümleri tel’in eden konuşmasından önce almıştık.
Bu baskıları barbarca olarak nitelememiz yerindedir, zira polis mahkûmlara
usturalarla, ucu sivriltilmiş demir çubuklarla, insanlık dışı işkenceye maruz
bırakmıştır.
Toplu
tutuklamaları gerçekleştirirken Mustafa Kemal hükümeti, tutuklanan
yoldaşlarımızı Sovyet Rusya adına casusluk yapmakla suçlamış, onlara vatana
ihanet suçlaması yöneltmiştir. Son gelen haberlere göre, tutuklamalar hâlen
daha devam etmektedir. Şuan itibarıyla tutuklu sayısı iki yüzü aşmıştır.
İstanbul’da Türkiyeli işçilerin kurdukları sendika kapatılmış, komünistlerin
peşine düşülmüştür. Olağan zamanlarda bu kadar insanın tutuklandığı başka bir
ülke yoktur. Yaşanan baskılara ve teröre rağmen gerçek dostlarını ve
düşmanlarını ayırmayı artık öğrenmiş olan işçi ve köylüler, partinin etrafında
eskisine nazaran daha sıkı bir biçimde toplaşmaktadır. Şu olgular, bu gerçeğe
dair birer delil olarak görülmelidir:
1.
Ankara’daki cephanelik fabrikasında, İmalat-ı Harbiye’de komünist işçiler
gözaltına alındığında komünist olmayan işçiler, gözaltıların neden yapıldığını
sordular. Komünist oldukları için gözaltına alındıkları söylenince, aynı
işçiler, “proletaryanın çıkarlarını savunan insanları gözaltına alıyorsunuz, o
zaman bizi de tutuklayın. Eskiden komünist değildik ama şimdi komünistiz”
dediler.
2.
Bu keyfi tutuklamayı protesto eden bir komünist işçinin işçilerin komünist
partide örgütlenmesi gerektiğine ilişkin çağrısına birçok işçi destek verdi.
Çatışma yaşandı ve askerler düzeni tesis etme noktasında epey güçlük çektiler.
3.
Köylü örgütlerinde tutuklamalar yaşandığı esnada köylüler epey güçlü bir
direniş sergilediler.
4.
İstanbul’da komünistler, bugün emperyalizmin ve burjuvazinin diktatörlüğüne ve terörüne
rağmen, mücadele içerisinde elde ettikleri mevzileri korudular.
Yoldaşlar,
burada size sunduğum bilgilerden de anlaşılacağı üzere Türkiye ve İstanbul’daki
komünist partiler, milli kurtuluş mücadelesini, Komünist Enternasyonal’in talimatları
uyarınca her daim desteklemişlerdir. Mevcut durum karşısında görülecektir ki
komünist partiler, kendilerini her daim proletaryayı örgütleme ve eğitme faaliyetlerine
vakfetmiş, bir yandan da kitleler için demokratik reformlar talep etmişlerdir. Burjuva
milliyetçi hükümetse, dost ve yandaş görünmesine karşın, her daim partiye
zulmetmiştir. Bugün de gördüğümüz biçimiyle, bu hükümet, her devrimciyi ve
komünist hareketi yok etmeye kararlıdır.
İşin
tuhaf yanı şu ki hükümet, emekçi kitlelerin ve tüm dünya proletaryasının daha fazla
desteğine ihtiyaç duyduğu bir momentte, tüm emperyalist güçlerin Türkiye’ye tümüyle
boyun eğdirmek için birleştiği koşullarda, kör körüne geliştirilmiş
antikomünist politikalar devreye sokmakta ve buna uygun olarak hareket etmektedir.
Gelgelelim bu üç yıl boyunca mücadeleyi desteklemiş olan emekçi kitleler ve
dünya proletaryası, karşı saldırıyı gerçekleştirdiği vakit, hükümetin
eylemlerindeki o aptallık ve suça batmış mahiyet de açık biçimde görülecektir.
Bunun yaşanacağı gün de öyle çok uzakta değildir.
Yoldaşlar,
Türk heyeti Komünist Enternasyonal’in Dördüncü Kongresi’nin milli ihanet hükümeti
ve emperyalizmin diktatörlüğü altında çile çeken Türkiye emekçi halkına ve
kurtuluşun gerçekleşeceği o büyük günü yiğitçe bekleyen hapishanedeki yoldaşlarına
dünya proletaryası adına aşağıdaki açık mektubu göndermesini önermektedir.
Türkiyeli Komünistlere ve Emekçi
Kitlelerine
Büyük
proleter devrimin beşinci yıldönümünde toplanan Komünist Enternasyonal Dördüncü
Kongresi, Batı emperyalizmine karşı kahramanca yürüttükleri bağımsızlık mücadelesinin
başarıya ulaşması ile ilgili olarak, Türkiyeli işçilere ve köylülere en sıcak
selamlarını gönderir.
Türkiyeli
yoldaşlar, sizler, zapturapt altına alınmış tüm Doğu’ya ve tüm sömürge ülkelere
devrimci bağımsızlık hareketinin canlı bir örneğini sundunuz.
Ne
var ki son yaşanan olayların da gösterdiği üzere, burjuva milliyetçi
hükümetler, gösterdiğiniz muazzam fedakârlıklar üzerinden kazanılmış bu zaferin
meyvelerini gasp etmeye çalışmaktadırlar. Ankara’daki milliyetçi hükümet, bugün
Türk büyük burjuvazisi lehine kimi tavizler karşılığında, emperyalistlerle
uzlaşmaya hazırdır.
Hükümet
bu yeni siyasetini Komünist Parti’yi tasfiye edip, tüm örgütlerini kapatarak, kitlesel
gözaltılar gerçekleştirerek ve tutuklu yoldaşlara barbarca muamele ederek yürürlüğe
sokmuştur. Hükümet, İstanbul’daki Türkiyeli işçilerin kurduğu sendikayı kapatmıştır.
Oysa Türkiye Komünist Partisi, emekçi kitlelerin emperyalizme karşı verdikleri
mücadelede burjuva milliyetçi hükümeti her daim desteklemiştir. Türkiye Komünist
Parti, ortak düşman karşısında, programı ve idealleri konusunda geçici kimi
fedakârlıklarda bile bulunabileceğini zaten ortaya koymuştur.
Burjuva
hükümetin Komünist Parti’ye yönelik eylemini izah eden ana husus, işçi ve köylülerin
yardımını almak adına onlara vaat edilen reformların yürürlüğe sokulmasını talep
eden sınıf bilinçli işçi-köylü temsilcilerini yolun kıyısına atma arzusudur. Hükümet,
ayrıca Lozan Konferansı’nda gerçek bir burjuva hükümet olarak arz-ı endam etmek
istemektedir. Türkiye’deki burjuva hükümeti, size ve temsilcilerinize yönelik bu
suçları işleme küstahlığında bulunmuştur. Söz konusu suçların ana kaynağı, Türkiye’deki
emekçi halkı boğma çabası dâhilinde, tüm emperyalist ve kapitalist sınıflar
birleştiği vakit, o zor zamanlarda hiçbir maddî yardımı esirgemeyen, başını Rus
proletaryasının çektiği tüm dünya proletaryasına yönelik öfkedir.
Milliyetçi
hükümetin amacı, emperyalizmle anlaşma imzalamaya hazırlandığı bir dönemde,
sizin gerçek temsilcilerinizi yok etmek ve sizi yurtdışındaki dostlarınızdan kopartmaktır.
Komünist
Enternasyonal Dördüncü Kongresi, bu barbarca eylemi güçlü bir dille protesto eder
ve emperyalist jandarma rolünü oynamayı reddeden, emperyalizme karşı mücadeleyi
sürdüren ve Türkiyeli emekçi kitleler lehine olacak demokratik reformları uygulayan
her hükümete veya politik partiye destek sunmayı bir görev bildiğini resmi
olarak beyan eder.
Dünya
proletaryasının genelkurmayı ve savunucusu olarak Komünist Enternasyonal, Türkiyeli
emekçi kitlelerin kendilerini davaya adamış, sınıf bilinçli temsilcileri olarak
siz yoldaşlarımızı en içten duygularımızla ve coşkuyla selamlarız.
Yoldaşlar
unutmayın, zindanların karanlığı, devrim güneşini asla karartamaz.
Yoldaşlar
unutmayın, devrimci zaferin arifesinde, yönetici sınıftaki güçsüzlük, giderek tırmanan
zulümde karşılık bulur. Kapitalizm, içsel çelişkilerinin ağırlığı ile çökmektedir,
emperyalist rakipler arasındaki çatışma zirveye ulaşmıştır. Beynelmilel burjuvazinin
yeni komünist toplumun yaratıcılarına ve öncü savaşçılara karşı uyguladığı
zulmü iki katına çıkarttığı moment işte bu türden bir momenttir.
Lâkin
o kaçınılmaz, nihai zafere olan kat’i inancımızı hiçbir beyaz terör sarsamaz. Hapishaneye
atılan veya vurulan her bir yoldaşımızın yerini yüzlerce yoldaşımız alacak, kurtuluş
mücadelesine yeni ve coşkulu bir yürekle devam etmek adına, onlar sömürülen
proleter kitlelerin önüne geçeceklerdir.
Yoldaşlar,
Üçüncü Enternasyonal, sizleri cellâtlarınızın ellerinden kurtarmak için gerekli
her şeyi yapmayı hayatî bir görev addeder.
Yaşasın
dünya devrimi!
Yaşasın
kendilerini davaya adamış Türk komünistleri!
Yaşasın
Komünist Enternasyonal!
Yaşasın
Sovyet Rusya!
(Karar
oybirliğiyle kabul edildi.)
[Kaynak: Toward the Front: Proceedings of the Fourth Congress of the Communist
International, 1922, Yayına Hazırlayan ve Çeviren: John Riddell, Brill,
(Leiden-Boston, 2012), s. 613-620.]
Dipnotlar
[1]
Orhan’ın konuşmasından üç gün önce, 17 Kasım’da tahttan indirilmiş olan Sultan
Mehmet Britanya’ya ait bir savaş gemisiyle İstanbul’dan ayrıldı ve İtalya’ya
sürgüne gönderildi.
[2]
Beynelmilel İşçi Sendikası 1920 sonunda İstanbul’da kuruldu ve ağırlıklı bir
kısmı Rum, Ermeni ve Yahudi olan beş bin civarında işçiyi bir araya getirdi.
Ertesi yıl Kızıl Enternasyonal İşçi Sendikaları’na katıldı. 1922 yazında BİS
bir işçi konfederasyonu dâhilinde Türk işçilerle birleşmeme kararı aldı. Ancak
Ekim ayında Müttefikler’e bağlı işgalci güçlerin çekilmesi yönünde ajitasyon
faaliyeti yürütmek adına iki grup birleşti ve her ikisi de yeraltına çekildi.
0 Yorum:
Yorum Gönder