23 Ocak 2020

,

İslam ve Sol Çalıştayı


Doğu’da tapılan ilah, beyaz Avrupalıdır,
Batı’da tapılan ilahsa parlak bir metaldir.
[Muhammed İkbal]

 

25-26 Ocak tarihinde İslam ve Sol Çalıştayı düzenlenecek. Geçen sene bu çalışma, Sarp Kuray’ın emriyle yapılmıştı. “Doğrudan Ekrem İmamoğlu’yla ve CHP’nin muhafazakâr kesime açılmasıyla alakalı”ydı.[1] Sarp Kuray, CHP yönetimine gidip “tüm devrimcileri, sosyalistleri CHP’ye örgütleyeceğime söz veriyorum” diyen kişi. Kurultayın da neden örgütlendiğini bu söz üzerinden sorgulamak mümkün.

Ayrıca Kuray, CHP’nin Baykal eliyle sağa dümen kırdığı dönemde, partiden kovulan Aleviler ve Kürtler başka yere gitmesin diye SHP adında bir parti kurmuştu. Bu devlet operasyonu dâhilinde, Kuray’ın ilişkili olduğu partinin Mersin il örgütünün başına Sedat Peker’ci biri getirilmişti. Bahsi geçen kişinin bugün nerede durduğunu buradan sorgulamak mümkün.

* * *

Çalıştayı bu sene örgütleyenler, başka bir şey umuyor olabilirler. Ama en azından “Müslümanları geberteceğiz, kıyımdan geçireceğiz” diyen Orhan Gökdemir’in çağrılması, bize bir şeyler söylüyor olmalı.[2] Ayrıca kurultaya katılan bazı isimlerin üyesi olduğu örgüt, “Ortadoğulu Sünni İslam’ın tarihsel gelişim için tasfiyesinin gerekli olduğunu” söylüyor.[3] “Bunlar, hangi solu hangi İslam’la yan yana getiriyorlar?” sorusu cevabını bekliyor. Bir de “niye yan yana geliyor?” sorusu sorulmalı elbette.

Bahsi geçen örgütün “tarihsel gelişim” dedikleri nedir, kimin içindir, bu da ayrı bir soru. Sünni kesim içi bir yarılmanın, emekçiden, ezilenden yana bir ayrışmanın imkânını kimsenin istemediğini söylemek lazım. Bu ayrışmayı örgütleyecek, ona örgütlenecek bir sol yok bu ülkede. Sol, kendi nefsinden başka bir şey tanımayanların içi boş ütopyası, yok yeri, başka bir anlama sahip değil. Bunu devlet de sermaye de böyle biliyor, böyle olsun istiyor.

* * *

Bu tür kurultaylar ticaret kafası ile örgütleniyor, pazarı genişletmek için icra ediliyorlar bir bakıma. “Dergi, kitap satarız, malımızı tanıtırız” diye düşünüyorlar. İçeriğinin hiçbir önemi yok. “Herkes olduğu gibi kalsın, sorumluluk almayalım, liberal düzlemde yan yanaymış gibi görünelim” derdindeler. Sol ve İslam, ancak liberalizm düzleminde bir araya gelebiliyor: “Modernizm bağlamında teslimiyet İslamî hareketin; Aydınlanma bağlamında teslimiyet sol hareketin genel karakteridir. Bu anlamda sol ve ‘İslam’ birer mütemmim cüzdür. Karşıtların birliği ise en iyi, ‘şiddetsiz siyaset ve ideoloji’ olarak liberalizmde mümkündür.”[4]

Sol ayrı mutlak bütünlük, İslam ayrı, ama eksik bütünlük olarak görülüyor. Dipten derinden oryantalizm, sömürgeci fikriyat ve İslam düşmanlığı anlamında İslamofobi, tüm batılı türevleriyle bu kurultayın hamurunu karıyor. Bünyesine tek bir İslamcının veya Müslüman siyasetçinin alınmaması, bunun göstergesi.

* * *

Mesele, bitmiş tamamlanmış özel iki bütünlüğün yan yana gelmesi değil. Sınıflar mücadelesi bağlamında ezene, sömürene karşı kolektif mücadeleyi yükseltmekte. Yüksek siyaset dâhilinde, hâkim etiketlerin yan yana yapıştırılması anlamsız. Bu tür sol-İslam girişimlerinin kolektifi dağıtmak gibi bir görevi var. İhtiyaçlar görülmeyecek, sadece iki taraf birbirine güçlü, tam, eksiksiz yanlarını gösterip bir süre rahatlayacak, birlikte düşmana karşısında sahip olduğumuz eksik yanları görmek mümkün olmayacak. Gözler kör edilecek. Çünkü yüksek siyasetin koridorlarında boy göstermeyi sevenler, aşağıdaki yoksullara, ezilenlere, işçilere kör. Onlardan tiksindikleri için bu tür pazar arayışlarına yöneliyorlar.

Neticede AKP karşıtlığı temelinde gündeme gelen bu tür girişimler, sol-İslam arayışları, doğalında Fethullahçı haleye, girdaba kapılıyor. O nedenle mekâna bir kadın gönderiliyor, sonra belirli görüntüler kayda alınıyor, tehditler savruluyor, bazıları siyaset alanından çekip gidiyor, sindiriliyor. Mekândaki bazı isimler anlatıyor bu kaset vakasını, ama nedense herkes susuyor. Fethullah, gerçek bir itirazın yükselişini durdurmak için var çünkü. Yükselişe soldan ve sağdan karşı çıkanların birlikteliğinden bir şey çıkmayacağı açık.

Sol-İslam arayışlarını baltalayan bir kesim de bazı solcu örgütler. Müslümanmış gibi görünen üyelerini bu çalışmanın içine gönderdi. Belirli kararların alınmasını, belirli kararlarınsa alınmamasını sağladı. Hareket, kendi rahminde öldürüldü. Zenc’den, Bedrettin’den, Ebuzer’den dem vuran sözler, yalandı. Hareketin bu zincire eklenecek bir halka meydana getirmesi, sınıfsal-ideolojik niteliği gereği mümkün değildi. O, en fazla (tüm sol örgütler gibi) CHP’ye eklenebilirdi. Sonuçta sol-İslam arayışları, genel bağlam dâhilinde, 28 Şubatçılıkla ilişkili olarak gündeme geliyordu.

* * *

Sırrı Süreyya Önder Birikim’e yazdığı yazıda, özünde “ey Müslümanlar Kelâm’a inanıyorsunuz, inanmayın. İnanmayın ki sizinle ittifak kurabilelim” diyor.[5] Yazısı boyunca Karmatilerden, Zenc’den bahseden Önder, o insanların o “eşitlikçi, ortaklaşacı düzeni” Allah’a, Kelâm’ına iman ederek nasıl kurabildiklerini hiç sorgulamıyor. Çünkü aklı ermiyor. En fazla, Müslümanı laikleştirmeyi akledebiliyor. On yıl sonra ise “İslam reforma kapalı bir dindir, Allah kelamıdır, onu değiştiremezsin, yorumlayamazsın kafana göre” diyor.[6] Özetle Önder, devlet oluyor ve bugün İslam’ın içini boşaltmaya kalkıyor. Temel dayanaklarından biri olan Kelâm’ı O’nun elinden almaya çalışıyor. Sonuçta 28 Şubatçılık herkesi örgütlüyor.

Çalıştayın ardında işte bu zihniyet var. İslam’ın, Müslümanların politik olanla, politik mücadeleyle bağlarını kopartmak isteyenler, solu kullanıyorlar. Solu belki Babacan’a, Davutoğlu’na, CHP’yle yürütülecek barış görüşmelerine bağlayacak irade, buralarda örülüyor.

* * *

“Liberalizm, salt siyasi anlamda bir kullanıma sahip, asla dinin toplumsal hayattaki yerini dışlamayan ve hatta onunla iç içe geçen bir karakter arz ediyor.”[7] Bu sözün sahibi olan, çalıştay katılımcılarından İslam Özkan, çalıştay öncesi çerçeve çiziyor ve bu bağlamda talimatlarını bir bir sıralıyor: “Kültür alanına çekilin; siyasi partiye düşmanlık etmeyin; kitleleri değil, bireyleri temel alın; batının belirli Müslümanlar eliyle yürüttüğü neoliberal siyasete soldan eklemlenin; demokrasi ve hukuk çalışması yürütün.” Özkan da Müslümanlara “Kelâm’ı, ondaki politik olanı silelim, O’nu bireylerle Allah arasına çekelim” diyor. Liberalizm övgüsü, bunları demeyi gerekli kılıyor.

* * *

Çalıştaya Suavi, bu konuda kalem oynattığı, herhangi bir eylemde boy gösterdiği için değil, muhtemelen “Bedrettin” filminin lansmanı için katılıyor.[8] Suavi’nin muhtemelen ve maalesef Bedrettin’i canlandıracağı filmin arkasında “dedelere ölüm” diyen, Alevi değil “Alevci” olan, Hz. Ali değil alevle, ışıkla bağlantılı bir postmodern bir dine bağlı olduklarını söyleyen, nasıl oluyorsa Şeyh Bedrettin’i Alevi zanneden isimler var. Herkes ekmeğinin peşinde sonuçta! Ve bu çaba, tabii ki Sünni kesim içre yarılmayı boğmaya çalışıyor, oradaki yarılmanın adı olan Bedrettin’i kendi kasasına hapsediyor.

Sol, değdiği her şeyin içini boşaltıyor, mundar ediyor. Meseleyi buradan anlamak gerekiyor. Büyük olasılıkla filmi de Suavi’nin eski patronu, yeni yönetmen Mahsun Kırmızıgül çekecek! Engelli birine şifa olan Batı sularını anlattığı son mucizesinin ardından bu sefer de o sularda boğulan direnişi komedi filmi olarak aktaracak. Veya ömründe hiç film yönetmemiş, ama piyasaya “devrimci yönetmen”, “Yılmaz Güney’in varisi” olarak sunulan Sırrı Süreyya çeker filmi. Bu işte epey ekmek var galiba. Ama bu tür zırvalıklara "dur" diyecek devrimci bir irade maalesef yok.

* * *

Çalıştayın katılımcıları arasında Müslümanlara ağız dolusu küfreden, “laiklerin hassasiyetleri için uğraşan”, “şarli ebdocuyum” diyen, okullarında Kur’an okuyan gençlere IŞİD’li diye saldıran, “altmışlarda inlerine sokmuştuk bunları, gene sokacağız” diyen isimler var. Bu hâliyle çalıştay, ne Doğu’nun putu anlamında Beyaz Avrupalı’ya ne de Batı’nın putu anlamında “parlak metal”e laf edebilir. Siyasetlerini üretim güçlerinin gelişimine göre ayarladıklarını söyleyen, “Kasım Süleymani kayışı kopmuş motor gibi ortalıkta dolaşıyor” diyen, “Dersim modernizmin yaşadığı bir yol kazasıdır” tespitinde bulunan, Mustafa Kemal’i “tam ideolojik insan” olarak tanımlayıp yücelten bu isimlerin bir iki Müslüman avlamak için Beyaz Avrupalı gibi “safari”ye çıktığını söylemek mümkün. Avcının tarihi, avın tarihini unutturmaya çalışıyor. Beyaz Avrupalı ve parlak metal, bunu emrediyor. Ezilenlerin tarihi müştereğe, kolektif iradeye yazgılı. Kelâm’ı oradan tefsir etmek gerekiyor.

Eren Balkır
23 Ocak 2020

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Talip”, 10 Ocak 2019, İştirakî.

[2] Orhan Gökdemir, “İslam ve Sol”, 14 Aralık 2019, Sol.

[3] Ali Efe, “Birleşik Devrimin Örgütlenmesi Üzerine”, 27 Aralık 2019, Umut.

[4] Eren Balkır, “İslam ve Sol”, 23 Ekim 2009, İştirakî.

[5] Sırrı Süreyya Önder, “Müminin Celadetine Ne Oldu?”, Sol İlahiyat içinde, Birikim Yay., Der. Kâzım Özdoğan ve Derviş Aydın Akkoç, 2013, s. 99.

[6] “İslam Ne Zaman Devlet Eline Düşmüşse İçi Boşalmıştır”, 22 Ocak 2020, Halk.

[7] İslam Özkan, “İslami Sol”, 22 Ocak 2020, Duvar.

[8] “Şeyh Bedrettin Film Projesi”, 15 Kasım 2018, Pir.

0 Yorum: