04 Ocak 2020

, ,

Mızraklar

Şuna emin olmak lazım.

Bilhassa emperyalizmle mücadele bağlamında belirli bir isim öldüğünde veya öldürüldüğünde, gizli bir merkez, hemen harekete geçiyor ve sosyal medyaya yığınla yalan malumatı ve tezviratı servis ediyor. Bu malumat ve tezvirat, ölünün üzerine atılan toprak işlevi görsün diye var. Gündelik hayatın derdiyle uğraşan binlerce insan, ağızlarına sakız edeceği laflara bu sayede kavuşmuş oluyor. Gerçek, bu gerçeksiz sözlerle karşılanıyor.

Örneğin Fidel Castro ölüyor, onun geçmişte Pinochet’ye destek verdiğine, eşcinselleri öldürdüğüne, paraları zimmetine geçirdiğine, muhalifleri tasfiye ettiğine dair haberler servis ediliyor. Mantıksal safsatalar galebe çalıyor. Castro’nun muhtemel etkisi ve nüfuzu kırılmaya çalışılıyor.

Bu merkezin Türkiye ayağında hassas noktalar, Vegan, LGBT, Kadın ve Kürt’ten oluşuyor. Fidel ölmüşse, hemen onun Kürtleri öldürmüş olan Saddam’a destek verdiği anımsatılıyor. Böylece kitlelerde emperyalizme karşı direnç oluşturacak, itiraza yol açacak ideolojik-politik moment, derhal boşa düşürülüyor. Her olayda “koyun” ve en ufak seste harekete geçecek güruh olarak görülen Kürtlere yönelik propaganda çalışması yürütülüyor. Bu çalışmanın bir yanı, Kürt’ün sosyalist hareketle arasındaki bağı kopartma iradesiyle ilgili.

İdeoloji ve politika, ezilenlerin, emekçilerin eksik gedik gerçeğine yakıştırılamıyor, efendilerin kucağına bırakılıyor. Özünde bu insanlar, ezilenlere, yoksullara ideolojiyi ve politikayı yakıştıramıyorlar. Kürt, ideoloji ve politika alanından sürgün ediliyor.

Burada mızrakların mevcut ideolojik-politik momenti hedef aldığına hiç şüphe yok. Dertleri, Kürt, kadın vs. değil. O momenti boşa düşürmek, değersizleştirmek, böylece emperyalizmi savunmak. Maalesef bu tezvirata birçok solcu kanıyor, siyasetsiz, ideolojisiz gündelik hayatını bu sayede politikleştirdiğini zannederek, rahat yatağına uzanıyor. Mevcut ideolojik-politik moment ve o momentte emperyalizme karşı duruş, onları zerre ilgilendirmiyor. Çünkü bugün antiemperyalizm, birileri tarafından “gericilik, aptallık ve cahillik” olarak sunuyor. Kürt, liberal olmanın mecazına dönüştürülüyor. Küçük burjuvalar, emperyalizmin yürüyüşü neticesinde kavuşacağı ganimet için Kürt’ü ideolojik ve politik düzeyde tasfiye ediyor.

“LGBT, Kürd, Kadın, bunların mızrakların ucuna taktıkları Kur’an sayfası.”

Bunu dediğimizde, demagojiye sarılıp “Marksizm de Kur’an sayfası o zaman!” (Özgür Gelecek çevresi) diye cevap veriyorlar bize. Üstelik bunu “ML bir komünist parti” olduklarını iddia edenler söylüyorlar. Gerici, aptal ve cahil görünmemek isteyenler, bu sayfaları mızraklarına geçiriyorlar. Çünkü bunlar, gerici, aptal ve cahil yanları kesilip atıldıktan sonra yüceltiliyorlar. LGBT, Kürd ve Kadın, dişe uygun hâle getiriliyor, sonra emperyalizmin mızrağına takılıyor.

Bahsi geçen “gizli merkez”de hitabet, sosyal medya yanında, büyük olasılıkla demagoji dersleri de veriliyor. Argümanları boşa düşürmeyi, değersizleştirmeyi, laf ebeliğini ve tezviratı öğreniyorlar. Burada teorik zemin, mantıksal safsatalar üzerine kuruluyor. Tarih şahsileştiriliyor, teori şahsın varlığı üzerinden değerlendiriliyor. Özünde bu bireyler, “beni aşan, benim öteme uzanan siyasete, davaya, kavgaya düşmanım ben” diyorlar, dedirtiyorlar. Temelde “ben, siyasetle sadece kendi çıkarım için ilgileniyorum” demiş oluyorlar ve bunu da herkese telkin ediyorlar. Kürt’e vura vura bencillik ve bireycilik öğretiyorlar.

* * *

Esas mesele, bu ideolojik-politik momentte emperyalizme karşı durmakta. O momentin içerisinde varolan kişilerin ahlakını, politik geçmişlerini, düşüncelerini sorgulamak, buradan ilgili momenti boşa düşürmek, manasız. “Süleymani Kürtleri katletti” diyenlerin bağlı bulunduğu örgütlerin liderleri, muhtemelen Süleymani’den daha fazla Kürt öldürmüşlerdir, ama belirli bir saldırı varsa tartıya konulacak malumat bu değildir.

Demek ki asıl soru, bugünde, bugünün gerçeğinde mızraklarınızı kime ve neye doğrulttuğunuzdur. Bu anlamda Enver Hoca’nın 1980’de veya 1983’te İran Devrimi’nden yana durmasına karşın onun çizgisinden geldiğini söyleyenlerin İran’a yönelik saldırıya ortaklık etmesindeki çelişki, sorgulanmayı beklemektedir.

Biz de dâhil, kişilerin zihinlerindeki beklentileri, düşünceleri, değerleri önemli değildir. Bunları başa yazmak, idealizmdir. Mevcut gerçekte güç ilişkileri dâhilinde sömürü ve zulmün mevzilerine saldıranlar yoldaştır, ortaktır.

Mesela Süleymani konusunda mangalda kül bırakmayanlar, Kürt kanı üzerine kurulu bir devletle yürüttüğü barış görüşmelerine bakmalı, “ortak vatan” vaatlerini sorgulamalıdırlar. Erdoğan’la masaya oturmanın hesabı da verilebilmelidir.

Esasen “Süleymani Kürt öldürdü” lafıyla “PKK Kürtleri öldürüyor” veya “Lenin, Stalin Türkleri katletti” lafı arasında bir fark yoktur. Bugün kendi bireysel çıkarları adına solcular, materyalizm, sosyalizm ve diyalektik ile ilgili tüm bilgilerini çöpe atmışlardır.

Genelde demagoji, birey eksenli, bireyi kutsallaştıracak şekilde ilerlemektedir. Milliyetçilik ve din eleştirisi, bu bağlamda, bu birey için yapılmaktadır. Bu eleştiri apolitik, kimi durumlarda antipolitiktir. Ezilenlerin, sömürülenlerin siyaset yapmasına karşı olanların işidir. Yanılgısız, kusursuz, çatlaksız pratik telkin ederken, döne dolaşa öyle değilmiş gibi takdim edilen efendilerin siyasetini yüceltirler. Dinî ve millî direniş imkânlarına karşı olan emperyalistlerin yanına hizalanırlar. Hepimizi efendilerinin gücüne ikna etmeye çalışırlar.

* * *

Sapla samanın ayrılması şarttır. Bugünde, bugündeki ideolojik-politik mücadelede düşmanın elini güçlendiren herkes, karşı safa aittir. Geçmişte Charlie Hebdo yanında hizalananlar, ideolojik planda “Fransız devleti”nin, bölgedeki emperyalist odakların uzantısı hâline gelmişlerdir. Sol, emperyalizm sayesinde siyaset yapabildiğini, yapabileceğini düşünmeye başlamıştır. Bu isimlerin bugün “İran emperyalizmi”nden söz eden İsmail Kılıçarslan’la yan yana gelmesi, asla tesadüf değildir.

Meselelere savcı, avukat, hâkim veya gazeteci değil, devrimci olarak bakmak gerekmektedir. Leyla Halid’in tavrı, buna dair yerinde bir örnektir. “Emperyalizmden dost olmaz” dediğinde Leyla Halid’e ağız dolusu küfredenlerin bu tavrı anlamaları beklenemez. Onların yolu bellidir.

Mesele, Süleymani’nin “anti-emperyalist kahraman” olması veya olmaması değildir. Bireysellik, bireye ilişkin hüküm hiç değildir. Mesele, bugünde onun mücadele ettiği güçlerin yanında kolektif olarak olup olmama meselesidir. Yoksa kadın dövüyor muydu, dişlerini gıcırdatıyor muydu, kırmızı ışıkta geçiyor muydu, bunların önemi yoktur. Burada, bir vakitler “Marx karısını dövüyordu, hizmetçisinden gayrimeşru çocuk peydahlıyordu” diye Marx’a küfreden bir anarşist arkadaşın tepkisindeki mantık hüküm sürmektedir. Bu mantık ve dil terk edilmeli, olgular ve olaylar, verili mücadele bağlamında analize tabi tutulmalıdır.

Süleymani’nin sahip olduğu değil, ait olduğu, uğruna “bir gün şehid olacağım” dediği kavganın ve davanın bizatihi kendisi önemlidir. Ona saldıranların siyaseti ve ideolojisi ise sahiplik, mülkiyet ve rekabet üzerine kuruludur. Asıl öfkeleri bununla ilgilidir.

Süleymani’ye küfredenler, kendi bireyliklerini yücelterek sosyal medyalarında sefil bir mastürbasyonun ve şovun peşinde, bir yerlere mesaj vermenin derdindedirler. Bu coğrafyanın mazlum halklarını bu türden kişisel hezeyanlar asla ilgilendirmemektedir. Yiğitlerin ve şehid olmaya ahdetmişlerin yürüyüşü, o yürüyüşün toprağı çatlatan sesi… önemli olan budur. Tarih ve ezilen kitleler asıl bu iradeyi tanırlar.

Eren Balkır
4 Ocak 2020

0 Yorum: