Mızraklarınız Kimi ve Neyi Hedef
Alıyor?
Şuna emin olmak lazım.
Bilhassa emperyalizmle mücadele bağlamında belirli bir
isim öldüğünde veya öldürüldüğünde, gizli bir merkez, hemen harekete geçiyor ve
sosyal medyaya yığınla yalan malumatı ve tezviratı servis ediyor. Gündelik
hayatın derdiyle uğraşan binlerce insan da ağızlarına sakız edeceği laflara bu
sayede kavuşmuş oluyor. Gerçek, bu gerçeksiz sözlerle karşılanıyor.
Örneğin Fidel Castro ölüyor, onun geçmişte Pinochet’ye
destek verdiğine, eşcinselleri öldürdüğüne, paraları zimmetine geçirdiğine,
muhalifleri tasfiye ettiğine dair haberler servis ediliyor. Mantıksal
safsatalar galebe çalıyor.
Bu merkezin Türkiye ayağında hassas noktalar, Vegan,
LGBT, Kadın ve Kürt’ten oluşuyor. Fidel ölmüşse, hemen onun Kürtleri öldürmüş
olan Saddam’a destek verdiği anımsatılıyor. Böylece kitlelerde emperyalizme
karşı direnç oluşturacak, itiraza yol açacak ideolojik-politik moment, derhal
boşa düşürülüyor. İdeoloji ve politika, ezilenlerin, emekçilerin eksik gedik
gerçeğine yakıştırılamıyor, efendilerin kucağına bırakılıyor. Özünde bu insanlar,
ezilenlere, yoksullara ideolojiyi ve politikayı yakıştıramıyorlar.
Burada mızrakların mevcut ideolojik-politik momenti
hedef aldığına hiç şüphe yok. Dertleri, Kürt, kadın vs. değil. O momenti boşa
düşürmek, değersizleştirmek, böylece emperyalizmi savunmak. Maalesef bu
tezvirata birçok solcu kanıyor, siyasetsiz, ideolojisiz gündelik hayatını bu
sayede politikleştirdiğini zannederek, rahat yatağına uzanıyor. Mevcut
ideolojik-politik moment ve o momentte emperyalizme karşı duruş, onları zerre
ilgilendirmiyor. Çünkü bugün antiemperyalizm, birileri tarafından “gericilik,
aptallık ve cahillik” olarak takdim ediliyor.
“LGBT, Kürd, Kadın, bunların mızrakların ucuna
taktıkları Kur’an sayfası.” Bunu dediğimizde, demagojiye sarılıp “Marksizm de
Kur’an sayfası o zaman!” (Özgür Gelecek çevresi) diye cevap veriyorlar
bize. Üstelik bunu ML bir komünist parti olduklarını iddia edenler söylüyorlar.
Gerici, aptal ve cahil görünmemek isteyenler, bu sayfaları mızraklarına
geçiriyorlar. Çünkü bunlar, gerici, aptal ve cahil yanları kesilip atıldıktan sonra
yüceltiliyorlar. LGBT, Kürd ve Kadın, dişe uygun hâle getiriliyor, sonra
emperyalizmin mızrağına takılıyor.
Bahsi geçen “gizli merkez”de hitabet, sosyal medya
yanında, büyük olasılıkla demagoji dersleri de veriliyor. Argümanları boşa
düşürmeyi, değersizleştirmeyi, laf ebeliğini ve tezviratı öğreniyorlar. Burada
teorik zemin, mantıksal safsatalar üzerine kuruluyor. Tarih şahsileştiriliyor,
teori şahsın varlığı üzerinden değerlendiriliyor. Özünde bu bireyler, “beni
aşan, benim öteme uzanan siyasete, davaya, kavgaya düşmanım ben” diyorlar,
dedirtiyorlar. Temelde “ben, siyasetle sadece kendi çıkarım için ilgileniyorum”
demiş oluyorlar ve bunu da herkese telkin ediyorlar.
* * *
Esas mesele, bu ideolojik-politik momentte
emperyalizme karşı durmakta. O momentin içerisinde varolan kişilerin ahlakını,
politik geçmişlerini, düşüncelerini sorgulamak, buradan ilgili momenti boşa
düşürmek, manasız. “Süleymani Kürtleri katletti” diyenlerin bağlı bulunduğu
örgütlerin liderleri, muhtemelen Süleymani’den daha fazla Kürt öldürmüşlerdir,
ama belirli bir saldırı varsa tartıya konulacak malumat bu değildir.
Demek ki asıl soru, bugünde, bugünün gerçeğinde
mızraklarınızı kime ve neye doğrulttuğunuzdur. Bu anlamda Enver Hoca’nın
1980’de veya 1983’te İran Devrimi’nden yana durmasına karşın onun çizgisinden
geldiğini söyleyenlerin İran’a yönelik saldırıya ortaklık etmesindeki çelişki,
sorgulanmayı beklemektedir.
Biz de dâhil, kişilerin zihinlerindeki beklentileri,
düşünceleri, değerleri önemli değildir. Bunları başa yazmak, idealizmdir.
Mevcut gerçekte güç ilişkileri dâhilinde sömürü ve zulmün mevzilerine
saldıranlar yoldaştır, ortaktır.
Mesela Süleymani konusunda mangalda kül bırakmayanlar,
Kürt kanı üzerine kurulu bir devletle yürüttüğü barış görüşmelerine bakmalı,
“ortak vatan” vaatlerini sorgulamalıdırlar. Erdoğan’la masaya oturmanın hesabı
da verilebilmelidir.
Esasen “Süleymani Kürt öldürdü” lafıyla “PKK Kürtleri
öldürüyor” veya “Lenin, Stalin Türkleri katletti” lafı arasında bir fark
yoktur. Bugün kendi bireysel çıkarları adına solcular, materyalizm, sosyalizm
ve diyalektik ile ilgili tüm bilgilerini çöpe atmışlardır.
Genelde demagoji, birey eksenli, bireyi
kutsallaştıracak şekilde ilerlemektedir. Milliyetçilik ve din eleştirisi, bu
bağlamda, bu birey için yapılmaktadır. Bu eleştiri apolitik, kimi durumlarda
antipolitiktir. Ezilenlerin, sömürülenlerin siyaset yapmasına karşı olanların
işidir. Yanılgısız, kusursuz, çatlaksız pratik telkin ederken, döne dolaşa öyle
değilmiş gibi takdim edilen efendilerin siyasetini yüceltirler. Dinî ve millî
direniş imkânlarına karşı olan emperyalistlerin yanına hizalanırlar. Hepimizi
efendilerinin gücüne ikna etmeye çalışırlar.
* * *
Sapla samanın ayrılması şarttır. Bugünde, bugündeki
ideolojik-politik mücadelede düşmanın elini güçlendiren herkes, karşı safa
aittir. Geçmişte Charlie Hebdo yanında hizalananlar, ideolojik planda “Fransız
devleti”nin, bölgedeki emperyalist odakların uzantısı hâline gelmişlerdir. Sol,
emperyalizm sayesinde siyaset yapabildiğini, yapabileceğini düşünmeye
başlamıştır. Bu isimlerin bugün “İran emperyalizmi”nden söz eden İsmail
Kılıçarslan’la yan yana gelmesi, asla tesadüf değildir.
Meselelere savcı, avukat, hâkim veya gazeteci değil, devrimci
olarak bakmak gerekmektedir. Leyla Halid’in tavrı, buna dair yerinde bir
örnektir. “Emperyalizmden dost olmaz” dediğinde Leyla Halid’e ağız dolusu
küfredenlerin bu tavrı anlamaları beklenemez. Onların yolu bellidir.
Mesele, Süleymani’nin “anti-emperyalist kahraman”
olması veya olmaması değildir. Bireysellik, bireye ilişkin hüküm hiç değildir.
Mesele, bugünde onun mücadele ettiği güçlerin yanında kolektif olarak
olup olmama meselesidir. Yoksa kadın dövüyor muydu, dişlerini gıcırdatıyor
muydu, kırmızı ışıkta geçiyor muydu, bunların önemi yoktur. Burada, bir
vakitler “Marx karısını dövüyordu, hizmetçisinden gayrimeşru çocuk
peydahlıyordu” diye Marx’a küfreden bir anarşist arkadaşın tepkisindeki mantık
hüküm sürmektedir. Bu mantık ve dil terk edilmeli, olgular ve olaylar, verili
mücadele bağlamında analize tabi tutulmalıdır.
Süleymani’nin sahip olduğu değil, ait olduğu, uğruna “bir
gün şehid olacağım” dediği kavganın ve davanın bizatihi kendisi önemlidir. Ona
saldıranların siyaseti ve ideolojisi ise sahiplik, mülkiyet ve rekabet üzerine
kuruludur. Asıl öfkeleri bununla ilgilidir.
Süleymani’ye küfredenler, kendi bireyliklerini
yücelterek sosyal medyalarında sefil bir mastürbasyonun ve şovun peşinde, bir
yerlere mesaj vermenin derdindedirler. Bu coğrafyanın mazlum halklarını bu
türden kişisel hezeyanlar asla ilgilendirmemektedir. Yiğitlerin ve şehid olmaya
ahdetmişlerin yürüyüşü, o yürüyüşün toprağı çatlatan sesi… önemli olan budur.
Tarih ve ezilen kitleler asıl bu iradeyi tanırlar.
Eren Balkır
4 Ocak 2020
0 Yorum:
Yorum Gönder