17 Ocak 2020

,

Rogue

Sovyet afişi: “Saldırganı Durdur!” [1958]

Bu “Rogue” sözcüğü, genelde İran, Kuzey Kore gibi ülkeler için kullanılıyor. Etimolojik açıdan kontrol ve disipline edilemeyeni ifade ediyor. “Rogue state”, bu anlamda “haydut devlet” olarak çevriliyor, ama bu ifadeyi “korsan devlet” olarak karşılamak da mümkün.

Bir hikâyeye göre Kuzey Koreli gençler, Güney Kore’ye yakın bir ülkeye kaçırılıyorlar, o ülkedeki Güney Kore elçiliğinde misafir ediliyorlar. Elçilikte üç ay deneme sürecine tabi tutulan gençlere cep telefonu kullanmayı, marketten alışveriş yapmayı, serbest piyasa ekonomisini öğretiyorlar.[1] Bu ülkelerin neden korsan, ipsiz sapsız, kontrol ve disiplin dışı görüldüğünü buradan anlamak gerekiyor.

Asıl mesele ise şu: “İki tavuğu güdemeyecek kişiler”, İran konusunda büyük büyük laflar ediyorlar, ülkenin iç meselesinin her ayrıntısına karışıyorlar, elçilikleri önünde eylemler yapıyorlar, çünkü hepsi de İran’daki devleti devletten saymıyor, “rejim” lafına sığınarak, onu “rogue” görüyor, korsan, yetkisiz, hükümsüz kabul ediyorlar. O nedenle İran’a dair bol bol konuşuyorlar, kendi devletleri karşısında kedi olanlar, İran’a çemkirmek için her fırsatı değerlendiriyorlar.

Bu kişiler, örgütler, solcular, muhtemelen şu tür haberler karşısında avuçlarını ovuşturuyorlar: “Türkiye-İran Sınırında 20 Bin Mayın İmha Edildi”.[2] Çünkü onlar da biliyorlar, Suriye’deki sürecin sınırdaki mayınların temizlenmesiyle başladığını.

2009’da herkese o arazilerin tarıma açılacağı söylendi. CHP “cambaza bak” diyerek, İsrail’e işaret ediyormuş gibi yaptı. Sonuçta bir ekip, ülke içine sızmış siyonizmi ve emperyalizmi gizlemek için vardı. Herkes, işleyen süreci kendi çıkarına göre, sessizlikle izledi.

* * *

Sonuçta bugün tepeden tırnağa İran düşmanlığı yapan bir yayının “Şii ve Alevi Düşmanlığı”[3] başlığıyla yazdığı yazı, yalandır. Bu tür yazılar yazarlar, ama bir yandan da Alevi derneklerinde devlet adına Şii avına çıkarlar. “Lazkiye’de Alevi diktatörlüğü” diye manşet atan yayınlarına tek laf etmezler. Burada kural, itirazı ve muhalefeti bile kontrol ve disipline etmektir.

Yeni CHP’yi başka alanlara taşımakla görevli bir yapının “Selin Sayek Böke”[4] eleştirisi de yalandır. Bugün Böke’yi eleştirenler, Sezai Temelli’nin iktisat anlayışını ve onun şekillendirdiği HDP programını eleştiremezler. CHP, HDP ve AKP programları esasen aynı yerde durur, bunu asla söyleyemezler. Sadece “yeni CHP HDP’dir, onu da biz yönetelim” derler. Bu yönetme isteminin sınıflar mücadelesi ve devrim açısından bir anlamı bulunmamaktadır. Bu arkadaşlar da yönetse Böke de yönetse Kılıçdaroğlu veya İlgezdi de yönetse sonuç değişmez. Sonuçta devletin ve sermayenin çizdiği sınırlar, solun kum havuzudur. Disiplin ve kontrol, burayla ilgilidir. Kimse “rogue” olmak istemez.

* * *

Sol, varlığını devlete ve/veya burjuvaziye muhtaç olduğunu düşünen/bilen kişilerin hâkimiyeti altındadır. Varlıktan vazgeçilemeyeceğine göre sol, kendisini devlete ve burjuvaziye göre şekillendirmeye mecburdur.

Güney Kore elçiliğinde verilen eğitim, daha önce giremediği, sızamadığı yerlere girmelidir. Parazit filminde denildiği üzere, zenginleşince bodrumdan illaki çıkılacaktır. Solcular, İran’ı değil, kapitalizmdeki fırsat eşitliği şekerini severler.

Bu bağlamda sosyalist hareket, “Ortaçağ karanlığı” ve “Ortadoğu bataklığı”ndan başka bir şey söylemeyen kesimlerle ilişkisini kesemez, onlarla mücadele edemez.

“Ortaçağ karanlığı” söylemi sosyalist hareketi burjuvaziye; “Ortadoğu bataklığı” söylemi devlete bağlamaktadır. Tersten, bu laflar, o bağlılığın bir yansıması, sonucudurlar.

Ortaçağ ve Ortadoğu eleştirisinde mesele, küçük burjuvanın ortada, merkezde olma saplantısıdır. Efendisi, küçük burjuvaya merkezî unsur olduğunu söylemekte, duramadığı yerlere düşmanlığı öğretmektedir. Hayatın zaten merkezinde olamayan yoksullar, ezilenler, işçiler bu küçük burjuvalar eliyle, ortadaki kazığa bağlanmaktadırlar. Küçük burjuva, inandığı yalanın önünde herkesi diz çöktürmek için vardır.

Küçük burjuvazinin tarihsel ölçütü devlet; toplumsal ölçütü burjuvazidir. “Kapitalizmin gerisine düşemeyiz” ile “burjuva devletin gerisine düşemeyiz” anlayışı, solun zihninde yan yana gelmiştir. Devletin dışında tarih; burjuvazinin dışında toplum yoktur. Bu iki akımın sol içerisinde yürüttüğü kayıkçı dövüşünün bir anlamı bulunmamaktadır. İkisi, sürekli birbirini besler, var eder.

* * *

Eskiden en azından Irak işgaline itiraz edecek bir kitle vardı. Bugün İran’ın işgaline karşı çıkacak tek bir kişi bile kalmamıştır. Efendiler, dişlerine uygun bir kitle imal etmişlerdir. Sol, bu noktada mazrufa değil zarfa bakmakta, “halkın kanını sülük gibi emen açgözlü kapitalistlerin kanını dökmeyi, onlara karşı sürdürülen mücadeleyi kesintisiz sürdürmeyi”[5] kendisine rehber bellemiş bir devrime düşmanlık edebilmektedir. Onda halk, millet, sınıf gibi kavramlar, burjuva birey kurgusu adına çöpe atılmalıdır. Sonuçta mazlum millet de zalimleşir![6] Leyla Halid’in “değer verdiğimiz bir öğreti” dediği milliyetçilik bünyeden arındırılmalıdır.[7] Herkes, sadece kendi bireysel çıkarı için, o ölçüde siyasetle ilgileniyor olmalıdır.

Solun çok sevdiği, ayıla bayıla izlediği Persepolis filminde “Marksist” anne, evine temizliğe gelen adamın hastane müdürü olmasına fena hâlde öfkelenmektedir. Süleymani meselesinde de asıl dert, bir inşaat işçisinin öfkesinin bölgesel planda silâhlanmış olmasıdır. Nagehan Alçı’nın Che’ye, Fidel’e “katil” demesi gibi Süleymani’ye de “katil” diyenlerin asıl sancısı budur. Onun şahsında yoksulun ve işçinin muktedir oluşundan, olma ihtimalinden nefret edilmektedir.

Sol, kendisini Ortadoğu bataklığı ve Ortaçağ karanlığı dışında olma etiketi, imajı, ambalajı ile satmak derdindedir. Başka da bir varlık gerekçesi kalmamıştır. Örgütlenme ve mücadele perspektifi, sadece bunun üzerine kuruludur. Kimse, “kime yaranmaya çalışıyoruz, kime kendimizi beğendirmek için çabalıyoruz?” sorusunu sormamaktadır. Bugün asıl sorulması gereken soru budur. Sosyalist hareket, devlet ve burjuvazi dışı güç imkânları ile buluşmaya mecburdur.

Eren Balkır
17 Ocak 2020

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Şarkın Sınıf Kavgası”, 27 Ocak 2019, İştirakî.

[2] “Türkiye-İran Sınırında 20 Bin Mayın İmha Edildi”, 19 Kasım 2019, BİA.

[3] Bora Poyraz, “Şii ve Alevi Düşmanlığı”, 16 Ocak 2020, Etha.

[4] Olcay Çelik, “Selin Sayek Böke’nin Devrimciliği!”, 16 Ocak 2020, Etha. Bu eleştiri bağlamında söylemek gerekir ki HDP içinde olup HDP’yi eleştirenlerin eleştirilerinin de samimiyetsiz olduğu ifade edilmelidir.

[5] Siyaveş Saffari, “İran Devrimi’nde Mustazaf Yanlısı İki Söylem”, 16 Ocak 2020, İştirakî.

[6] Ercan Dalkılıç, “Serhat Halis Söyleşisi”, 16 Ocak 2020, Yurt. Milliyetçilik eleştirisi nasıl oluyorsa milliyetçi CHP’nin yayın organında çıkmaktadır. Kürd de İranlı da Suriyeli de Filistinli de milliyetçilik zehrinden arındırılmalıdır. Sol, ekmek yiyeceği kabı bulmakta mahirdir.

[7] “Leyla Halid ve Batılı Gençler”, 2 Nisan 2018, İştirakî.

0 Yorum: