Bu “Rogue” sözcüğü, genelde İran, Kuzey Kore
gibi ülkeler için kullanılıyor. Etimolojik açıdan kontrol ve disipline
edilemeyeni ifade ediyor. “Rogue state”, bu anlamda “haydut devlet”
olarak çevriliyor, ama bu ifadeyi “korsan devlet” olarak karşılamak da mümkün.
Bir hikâyeye göre Kuzey Koreli gençler, Güney Kore’ye
yakın bir ülkeye kaçırılıyorlar, o ülkedeki Güney Kore elçiliğinde misafir
ediliyorlar. Elçilikte üç ay deneme sürecine tabi tutulan gençlere cep telefonu
kullanmayı, marketten alışveriş yapmayı, serbest piyasa ekonomisini
öğretiyorlar.[1] Bu ülkelerin neden korsan, ipsiz sapsız, kontrol ve disiplin
dışı görüldüğünü buradan anlamak gerekiyor.
Asıl mesele ise şu: “İki tavuğu güdemeyecek kişiler”,
İran konusunda büyük büyük laflar ediyorlar, ülkenin iç meselesinin her
ayrıntısına karışıyorlar, elçilikleri önünde eylemler yapıyorlar, çünkü hepsi
de İran’daki devleti devletten saymıyor, “rejim” lafına sığınarak, onu “rogue”
görüyor, korsan, yetkisiz, hükümsüz kabul ediyorlar. O nedenle İran’a dair bol
bol konuşuyorlar, kendi devletleri karşısında kedi olanlar, İran’a çemkirmek
için her fırsatı değerlendiriyorlar.
Bu kişiler, örgütler, solcular, muhtemelen şu tür
haberler karşısında avuçlarını ovuşturuyorlar: “Türkiye-İran Sınırında 20 Bin
Mayın İmha Edildi”.[2] Çünkü onlar da biliyorlar, Suriye’deki sürecin sınırdaki
mayınların temizlenmesiyle başladığını.
2009’da herkese o arazilerin tarıma açılacağı
söylendi. CHP “cambaza bak” diyerek, İsrail’e işaret ediyormuş gibi yaptı.
Sonuçta bir ekip, ülke içine sızmış siyonizmi ve emperyalizmi gizlemek için
vardı. Herkes, işleyen süreci kendi çıkarına göre, sessizlikle izledi.
* * *
Sonuçta bugün tepeden tırnağa İran düşmanlığı yapan
bir yayının “Şii ve Alevi Düşmanlığı”[3] başlığıyla yazdığı yazı, yalandır. Bu
tür yazılar yazarlar, ama bir yandan da Alevi derneklerinde devlet adına Şii
avına çıkarlar. “Lazkiye’de Alevi diktatörlüğü” diye manşet atan yayınlarına
tek laf etmezler. Burada kural, itirazı ve muhalefeti bile kontrol ve disipline
etmektir.
Yeni CHP’yi başka alanlara taşımakla görevli bir
yapının “Selin Sayek Böke”[4] eleştirisi de yalandır. Bugün Böke’yi
eleştirenler, Sezai Temelli’nin iktisat anlayışını ve onun şekillendirdiği HDP
programını eleştiremezler. CHP, HDP ve AKP programları esasen aynı yerde durur,
bunu asla söyleyemezler. Sadece “yeni CHP HDP’dir, onu da biz yönetelim”
derler. Bu yönetme isteminin sınıflar mücadelesi ve devrim açısından bir anlamı
bulunmamaktadır. Bu arkadaşlar da yönetse Böke de yönetse Kılıçdaroğlu veya
İlgezdi de yönetse sonuç değişmez. Sonuçta devletin ve sermayenin çizdiği
sınırlar, solun kum havuzudur. Disiplin ve kontrol, burayla ilgilidir. Kimse “rogue”
olmak istemez.
* * *
Sol, varlığını devlete ve/veya burjuvaziye muhtaç
olduğunu düşünen/bilen kişilerin hâkimiyeti altındadır. Varlıktan
vazgeçilemeyeceğine göre sol, kendisini devlete ve burjuvaziye göre
şekillendirmeye mecburdur.
Güney Kore elçiliğinde verilen eğitim, daha önce
giremediği, sızamadığı yerlere girmelidir. Parazit filminde denildiği
üzere, zenginleşince bodrumdan illaki çıkılacaktır. Solcular, İran’ı değil,
kapitalizmdeki fırsat eşitliği şekerini severler.
Bu bağlamda sosyalist hareket, “Ortaçağ karanlığı” ve
“Ortadoğu bataklığı”ndan başka bir şey söylemeyen kesimlerle ilişkisini
kesemez, onlarla mücadele edemez.
“Ortaçağ karanlığı” söylemi sosyalist hareketi
burjuvaziye; “Ortadoğu bataklığı” söylemi devlete bağlamaktadır. Tersten, bu
laflar, o bağlılığın bir yansıması, sonucudurlar.
Ortaçağ ve Ortadoğu eleştirisinde mesele, küçük
burjuvanın ortada, merkezde olma saplantısıdır. Efendisi, küçük burjuvaya
merkezî unsur olduğunu söylemekte, duramadığı yerlere düşmanlığı öğretmektedir.
Hayatın zaten merkezinde olamayan yoksullar, ezilenler, işçiler bu küçük
burjuvalar eliyle, ortadaki kazığa bağlanmaktadırlar. Küçük burjuva, inandığı
yalanın önünde herkesi diz çöktürmek için vardır.
Küçük burjuvazinin tarihsel ölçütü devlet; toplumsal
ölçütü burjuvazidir. “Kapitalizmin gerisine düşemeyiz” ile “burjuva devletin
gerisine düşemeyiz” anlayışı, solun zihninde yan yana gelmiştir. Devletin
dışında tarih; burjuvazinin dışında toplum yoktur. Bu iki akımın sol içerisinde
yürüttüğü kayıkçı dövüşünün bir anlamı bulunmamaktadır. İkisi, sürekli
birbirini besler, var eder.
* * *
Eskiden en azından Irak işgaline itiraz edecek bir
kitle vardı. Bugün İran’ın işgaline karşı çıkacak tek bir kişi bile
kalmamıştır. Efendiler, dişlerine uygun bir kitle imal etmişlerdir. Sol, bu
noktada mazrufa değil zarfa bakmakta, “halkın kanını sülük gibi emen açgözlü
kapitalistlerin kanını dökmeyi, onlara karşı sürdürülen mücadeleyi kesintisiz
sürdürmeyi”[5] kendisine rehber bellemiş bir devrime düşmanlık edebilmektedir.
Onda halk, millet, sınıf gibi kavramlar, burjuva birey kurgusu adına çöpe
atılmalıdır. Sonuçta mazlum millet de zalimleşir![6] Leyla Halid’in “değer
verdiğimiz bir öğreti” dediği milliyetçilik bünyeden arındırılmalıdır.[7]
Herkes, sadece kendi bireysel çıkarı için, o ölçüde siyasetle ilgileniyor
olmalıdır.
Solun çok sevdiği, ayıla bayıla izlediği Persepolis
filminde “Marksist” anne, evine temizliğe gelen adamın hastane müdürü olmasına
fena hâlde öfkelenmektedir. Süleymani meselesinde de asıl dert, bir inşaat
işçisinin öfkesinin bölgesel planda silâhlanmış olmasıdır. Nagehan Alçı’nın
Che’ye, Fidel’e “katil” demesi gibi Süleymani’ye de “katil” diyenlerin asıl
sancısı budur. Onun şahsında yoksulun ve işçinin muktedir oluşundan, olma
ihtimalinden nefret edilmektedir.
Sol, kendisini Ortadoğu bataklığı ve Ortaçağ karanlığı
dışında olma etiketi, imajı, ambalajı ile satmak derdindedir. Başka da bir
varlık gerekçesi kalmamıştır. Örgütlenme ve mücadele perspektifi, sadece bunun
üzerine kuruludur. Kimse, “kime yaranmaya çalışıyoruz, kime kendimizi
beğendirmek için çabalıyoruz?” sorusunu sormamaktadır. Bugün asıl sorulması
gereken soru budur. Sosyalist hareket, devlet ve burjuvazi dışı güç imkânları
ile buluşmaya mecburdur.
Eren Balkır
17 Ocak 2020
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Şarkın Sınıf Kavgası”, 27 Ocak 2019, İştirakî.
[2] “Türkiye-İran Sınırında 20 Bin Mayın İmha Edildi”,
19 Kasım 2019, BİA.
[3] Bora Poyraz, “Şii ve Alevi Düşmanlığı”, 16 Ocak
2020, Etha.
[4] Olcay Çelik, “Selin Sayek Böke’nin Devrimciliği!”,
16 Ocak 2020, Etha. Bu eleştiri bağlamında söylemek
gerekir ki HDP içinde olup HDP’yi eleştirenlerin eleştirilerinin de
samimiyetsiz olduğu ifade edilmelidir.
[5] Siyaveş Saffari, “İran Devrimi’nde Mustazaf
Yanlısı İki Söylem”, 16 Ocak 2020, İştirakî.
[6] Ercan Dalkılıç, Serhat Halis Söyleşisi, 16 Ocak
2020, Yurt. Milliyetçilik eleştirisi nasıl oluyorsa
milliyetçi CHP’nin yayın organında çıkmaktadır. Kürd de İranlı da Suriyeli de
Filistinli de milliyetçilik zehrinden arındırılmalıdır. Sol, ekmek yiyeceği
kabı bulmakta mahirdir.
[7] “Leyla Halid ve Batılı Gençler”, 2 Nisan 2018, İştirakî.
0 Yorum:
Yorum Gönder