19 Eylül 2022

,

İşbirlikçi


Sosyalistlerin eleştirel yaklaşması gereken mRNA aşıları, “iklim krizi” ve trans tartışmaları gibi önemli meseleler, hep bir taraf seçmeyle son buluyor. Sonuçta seçilen taraf da bana göre yanlış oluyor.

mRNA aşıları konusunda hemen hemen tüm sol, “aşı karşıtlığı”nı göze alamayıp, egemen bilim ve ilâç sektörüyle ortak tavır aldı. Bu aşıların eleştirisi ise Dillipak ve avanesine kaldı.

Oysa en başından beri biraz bilinçli bir insanın bile fark edebileceği bir “bilimsizlik” söz konusuydu. Bu aşıların hiçbirisi, yeterli sürede teste tabi tutulmamıştı.

Geçmişleri kitlesel felâketlerle dolu ilâç şirketlerinin kârından başka, bu aşıların onaylanmasının koşulu olan protokollerin hemen hemen tamamı es geçilmişti. Sonuçlarını görüyoruz.

Şimdi de karşımıza bir bütün olarak LGBT sorunu konuluyor.

Bu konuda bilimin söylediği ise çok nettir: hiçbir çocuk, ergenlik öncesi cinsel duygularını ve yönelimini bilemez. 14 yaşından önceki tüm tercihler, çocuğun çevresini taklit etmesinden kaynaklanır. Ergenlik tamamlanmadan önce, ergenliğin bastırılmasına yönelik tıbbi müdahaleler, tercih ne olursa olsun, çocuğun cinselliğini geriye döndürülmesi mümkün olmayacak bir biçimde sakatlar. Gerisi, bir insan hakları meselesidir.

Gay, lezbiyen, queer, trans, heteroseksüel, herkesin yaşam hakkı, toplumda eşit bireyler olarak yer alma hakkı savunulmalıdır. Ancak bu savunma şemsiyesinin altına, aslında kastrasyondan başka bir anlamı olmayan “trans çocuklar”a dair “tıbbi uygulamalar” da girince işin rengi değişiyor, tuhaflaşıyor.

Sol, bu konuları açık bir biçimde hiçbir zaman tartışmaya açmadı. Varolan ikilem içinde bir tercih yaptı.

Şimdi ise karşımızda “iklim krizi” sorunu var. Türk ve Kürt solu, bu konuda da tercihini yapmış gözüküyor: atmosferde %0.04 oranında bulunan ve aslında yaklaşık 4.000 yıldır azalma eğiliminde olan bir gaza insan faaliyetlerinin %0.01 oranındaki katkısının bir çevre felâketine yol açacağı söyleniyor ve bu nedenle işçi sınıfının tüm yaşam kaynakları yok ediliyor, çiftçilerin üretim olanakları ellerinden alınıyor, büyük bir enerji bolluğu içinde olmamıza rağmen, kışın ısınmaları ve seyahat etmeleri engelleniyor. İşçi sınıfı, kendisine yönelik saldırının farkında, ama plandemide olduğu gibi, başına gelen felâketi önce bir örgütlenmeye sonra da bir direnişe çevirecek yapıdan yoksun.

Ben, hâlâ solu “işbirlikçi” diye yaftalamaktan kaçınıyorum, ama yeter artık!

Murat Karadeniz
18 Eylül 2022
Kaynak

0 Yorum: