14 Eylül 2022

,

Cava’da İslamî Komünizm

Şurası kesin ki Endonezya Komünist Partisi’nin kitle hareketine hâkim olma konusunda gösterdiği başarının asıl sebebi, ondaki militanlık düzeyiydi, zira o dönemde halk, sadece statükoya karşı aktif bir biçimde karşı çıkan politikayla ilgileniyordu.

Sarekat İslam, belirli ölçüde ideolojik tutumu sebebiyle geriledi, çünkü örgütün liderleri, her ne kadar geniş kitlelerin dinine seslense de EKP’nin bu kitlelere yabancı olan, proleter bir öğretiyi savunduğu koşullarda, Sarekat İslam, pratikte daha dar bir kitle tabanını tercih ediyordu.

Örgüt içerisindeki ayrışma, aslında bir bakıma Endonezya siyasetindeki eski ayrışma anlamında, seküler/dindar ayrışması üzerinden gerçekleşti. Rakip hizipler, kendilerini “kızıl” ya da “ beyaz” olarak tarif ediyorlardı. Bu noktada söz konusu tarif, esas olarak hiziplerin kendilerini Cava’daki iki büyük dinî cemaatle tanımlamasının bir sonucuydu. Avrupa’daki devrimci harekette de benzer bir ayrışmaya tanık olunmaktaydı.

Cava dilinde “aban”, Endonezcede “merah” kırmızı veya kahverengi anlamına gelirken, “kaum abangan” Kızıllar demek oluyor; Cava dilinde “putih” beyaz anlamına geliyor, kentteki dinî cemaati ifade eden santriler için kullanılan “kaum putihan” ifadesi, “Beyazlar” demek oluyor.

İslam öncesi inançlarla İslamî inancı harmanlayan ve köylüler arasında baskın olan cemaati ifade eden abangan cemaati, ilgili süreçte kentli dindarların (santrilerin) nispeten bireyci ve rekabetçi değerlerinin yanında katı bir İslam yorumunun kendi dünya görüşlerini tehdit ettiğini düşünüyordu. Bu sebeple ilgili cemaat, din konusunda “tarafsız” kalan politik hareketleri tercih etti.

Sömürge tarihi boyunca Cava’da sömürgecilere hizmet etmiş olan ailelerden gelen ve elit kesimi ifade eden Priyayi’nin kurduğu, genel anlamda abangan cemaatinin değerlerini paylaşan Budi Utomo [“Ana Felsefe”] isimli örgüt, EKP’nin dine yaklaşımı ile Sarekat İslam’ın yaklaşımı arasında bir tercihte bulunmak zorunda kalsa, komünistlerin yaklaşımını tercih edeceğini söylüyordu.[1]

Öte yandan, Sarekat İslam’ın [“İslam Birliği”] dinî yaklaşımı da santrilere, yani dini saf hâliyle yaşayan dindar kesime sıcak gelmiyordu. Merkezî İslam Birliği, kendisini Muhammediye Hareketi’nin görüşleriyle tanımlıyordu.

Muhammediye, 1924’te İslam ile komünizmin uyumsuz olduğunu, gerçek bir Müslüman’ın asla EKP’ye giremeyeceğini söyledi.[2] O dönemde hareket, Cava İslam’ının sözcüsü durumundaydı. Dinî yorumları herkesçe kabul gören hareket, Abangan-santri hattında yerel geleneğe bağlı İslam’ın saflaştırılmasını arzuluyordu. Hareket, ağırlıklı olarak kentlerdeki santriler arasında güçlüydü. Ama zaman içerisinde birçok santri, Muhammediye’nin dinî görüşünü kabul etmedi ve Beyaz İslam Birliği’nin, Kızıl İslam Birliği’nin sekülerizmine kıyasla, değerlere daha fazla zarar verdiğini düşündü. Bu karşıtlık, EKP’nin yürüttüğü radikal protesto hareketi üzerinden derinleşti. Bu dönemde birçok santri, partiye destek verdi ve komünist bir İslam’ı savunmaya başladı. 1965-66’da yüz binlerce komünistin katledildiği süreçte, katliama öncülük edenlerin önemli bir bölümü santriler olacaktı. Komünistler, o dönemde abanganlar içerisinde örgütlüydüler.

Cava’da İslamî komünizm, bilhassa Surakarta bölgesinde güçlüydü. Aşağıdaki metin, yerli halka, İslam’a ve Marksizme ait kimi unsurları içeren bir metin:

“Geçmiş yüzyıllarda insanlar, adaleti en önemli ihtiyaç kabul ederlerdi. Onun yürürlüğe konulması krala bağlıydı, kral, bir hâkim olarak tüm ahlâkî değerlerin üzerindeydi, kitle ise tümüyle ona tabiydi. Ancak birçok insan, zenginlerin peşi sıra gidip, birbirleriyle rekabet etmeye başladıkça, adalet hükmünü yitirdi. Suç işleyen bir zengin, tanıklara rüşvet veriyor, kendisini aklayabiliyordu. Artık kralın doğru karar vermesi mümkün değildi. İnsanlar, dürüstlüklerini yitirip, hileli yollara tevessül ettiler, böylelikle insanın günahı daha da arttı, dünya zulümle doldu.

Zenginler, Allah’ın bahşettiği araçlarla, O’nun insanı olan Peygamber’i kullanarak, dinî öğretiler formunda, kâr elde ediyorlardı. Onların din eğitimi alma fırsatı varken, proletarya, tüm gününü ekmeğini taştan çıkarmak için harcamak zorundaydı. Zenginler, din işlerinin kendi çıkarlarına olduğunu görünce, politikayı din eğitimine soktular. Peygamber’in vefatı ardından servetlerini güvence altına almak için din üzerindeki etkilerini kullanma imkânını buldular. Dinî liderler, rahipler ve hocalar, maaşlarını kapitalistlerden aldılar, bu sayede kapitalistler, kendi çıkarlarını halkın çıkarları üzerinde tutabildiler.

İslam’ın emrettiği zekât ve fitre, insanın refahının malların refahının üzerinde tutulması gerektiğini söyler. Oysa İslam önderlerinin ashabdan çıkmaması ile birlikte, bu vecibelere uyulmaz oldu. Birçok zengin, artık zekâtı aklının ucuna bile getirmiyordu. Birçoğu, dünyanın diğer bölgelerinde haram olan malların ticaretiyle meşgul oldular. Onlara göre, bu ticaret aracılığıyla mallar haram olmaktan kurtuluyorlardı. Bu sayede günahkâr kapitalizmin doğmuş olması şaşırtıcı değil. Bugün hâlâ, Rusya dışında, hiçbir yerde kapitalizm aleyhine tek bir kanun bile çıkartılmıyor. Bu sebeple, bugün işçilerin ve köylülerin, kapitalizmin ne denli kötü olduğunu anlamasının ve sahip oldukları haklar ile edebiyle yaşamak için ona karşı yürütülen ajitasyona iştirak etmelerinin tam vaktidir.”(22 Mayıs 1922)[3]

Bu itikadın baş hocası, Surakarta’da batik tüccarı olarak çalışan bir adamın oğlu olan Hacı Misbah idi. Kanunla başı ilk kez 1915’te evinin tamir edilmesine karşı çıkması üzerine girdi. Bu direnişi sergilemesinin sebebi, o dönemde hükümetin ev inşaatı ve bakımı konusunda kimi şartlar dayatıyor olmasıydı. Halk sağlığını geliştirmek gibi bir amaca hizmet eden bu politikası, her ne kadar takdire şayan olsa da birçok Endonezyalı, bu politikayı kavrayamadı ve onun özel işlerine müdahale olarak algıladı. Hem radikal hem de gelenekçi bir isim olarak Misbah, bu rahatsızlığı herkesten daha fazla hissetti. Ağır bir para cezası ödeyecek olmasına rağmen, evinde hükümetin şart koştuğu değişiklikleri yapmayı reddetti. Hiçbir sonuç alamayınca, evden ayrıldı.

Daha kurulalı birkaç yıl olmuş olan Sarekat İslam’a giren Misbah, Surakarta bölgesinde çıkan gazetelerde yayın yönetmenliği yaptı. Sarekat İslam’ın liderlerinden Tjokroaminoto’nun İslam’a hakaret edenlerle mücadele etmek için kurduğu Bala Tentara Nebi Muhammed [“Hz. Muhammed’in Ordusu”] isimli örgüte katkı sundu.

Sonrasında yoksulları ve dini dert edinen Misbah, 1910’ların ortasında Surakarta bölgesinde toplumsal eylemlerin asli aracı hâline gelen ve Sarekat İslam denilen sendikanın yerini alan İnsulinde’ye [“Milliyetçi Hint Adaları Partisi”] katıldı.

Misbah, 1919’da köylülerin toprak ağalarına sundukları angarya hizmetine karşı yürütülen çalışmalara liderlik etti. Gözaltına alınan Misbah, aynı yılın Ekim ayı içerisinde serbest bırakıldı. Ancak sonra, Mayıs 1920’de ifade hürriyeti kanununu ihlal ettiği için tekrar hapse girdi.

Ağustos 1922’de hapisten çıkan Misbah, hâlihazırda Müslüman komünistlerin görüşlerini aktaran Medan Müslimin [“Müslüman Meydan”] ve İslam Bergerak [“Müteharrik İslam”] isimli gazetelerin liderliğini üstlendi.

Bu dönemde Sarekat İslam’ın parti disiplini ile ilgili kararına karşı çıkan Misbah, Sarekat İslam’ın 1923 tarihli kongresi sonrası EKP’ye katıldı. Hollandalı kimi isimler, o dönemde Misbah’ı az sayıda Endonezyalıda görülen bir vasfa sahip olduğunu, esasen onun kariyerist bir hırsla değil de belirli bir ülküyle hareket ettiğini söylüyorlardı. Surakarta bölgesinde epey popüler olan Misbah’ın ilgi gören öğretileri, onun oldukça önemli bir sima hâline gelmesini sağladı.

Bu gelişme, devleti alarma geçirdi. Devlet, bilhassa onun kendi toprağına dair sözlerini tehlikeli buluyordu. Aynı yılın sonlarında Surakarta’da bir bomba atılması sonrası, devlet, fırsatı değerlendirip, Misbah’ı suçladı ve onun “Sabotaj” isminde terörist bir örgüt kurduğunu söyledi. Dava sürecinde yalancı şahitler de işe yaramadı. Bu hamle, şikâyetlere sebep oldu. Devlet, suçlamanın altını bir türlü dolduramadı. Mahkeme, elindeki olağanüstü yetkileri kullanarak, onu Yeni Gine’ye sürmek istedi. Bu karar, hem Endonezya meclisinde hem de Hollanda meclisinde protesto edildi. Zira sürgün edileceği yer, sağlıksız bulunmuştu.[4]

Bu durumu, Endonezya ve İslam toplumuna önemli bir jestte bulunmak için fırsat olarak gören Hollandalı komünistler, Misbah’ı 1925’teki meclis seçimlerinde aday gösterdiler. Meclise aday gösterilen ikinci Endonezyalı olan Misbah, seçimde başarısız oldu.[5]

Ruth T. McVey
1965

[Kaynak: The Rise of Indonesian Communism, Equinox Publishing, 2006, s. 170-173.]

Dipnotlar
[1] Boedi Oelamo, 13, 17 ve 20 Mayıs 1924, IPO içinde, Sayı. 21 ve 22, 1924. s. 314-315, 319. Budi Utamo’ya göre Cava’da üç tip İslam mevcuttu: Muhammediye tarikatının İslam anlayışı ki Sarekat İslam sendikası kendisini bu anlayış üzerinden tarif ediyordu; gelenekçilerin İslam anlayışı ve Müslüman komünistlerin İslam anlayışı. Üçü de Kur’an’ı temel alıyordu, ama hiçbirisi hakikate sadece kendisinin vakıf olduğunu söylemiyordu. Budi Utomo, Muhammediye’nin kendi yorumlarını dayatmasına karşı çıktı, aynı zamanda tarikattaki bireyciliği, kapitalizmi ve emperyalizmi redde tabi tuttu. Muhtemelen “emperyalizm” derken Pan-İslamist eğilimler kastedilmekteydi. Beyaz Sarekat İslam’ın kabul ettiği dinî kısıtlamalarla ilgili yorumlar konusunda bkz.: Bijlage van het algemeen verslag over 1924; politiek overzicht [“1924 Tarihli Genel Rapor’a Ek: Politik İnceleme”] (1925’te Semarang yetkilisi tarafından imzalanmış daktilo metni), s. 7. Yirmilerde EKP, her ne kadar abangan cemaatinin partisi değilse de Endonezya devriminden itibaren komünistler ara sıra Sarekat İslam içindeki muhalifler tarafından “abangan” olarak nitelendirildiler. Örneğin bkz.: Muhammed Osman, Neratja içinde, 20 Eylül 1922, IPO içinde, Sayı 39, 1922, s. 477.

[2] Sinar Hindia, 7-8 Mayıs 1924, IPO içinde, Sayı. 20, 1924, s. 274; Boedi Oetomo, 13 ve 17 Mayıs 1924, IPO içinde, Sayı. 21, 1924, s. 314.

[3] Islam Bergerak, 20 Mayıs 1922, IPO içinde, Sayı. 29. 1922, s. 206-207.

[4] Bijlage Semarang, s. 12-13, lndische Courant, 23 Şubat 1924, Bataviaasch Nieuwsblad, 2 Temmuz 1924; Algemeen lndisch Dagblad, 1 Haziran 1926; Soerabajaasch Handelsblad, 29 Ekim 1925 ve 26 Mayıs 1926; Koch, Verantwoording. s. 155, “Communisme,” s. 534, col. a, Java Bode, 26 Mayıs 1926.

[5] Api, 22 ve 26 Mayıs 1925. Misbah, Haziran 1924’te Kuzey Yeni Gine’deki Manokwari şehrine sürgün edildi. İlk başlarda hareketle temasını sürdürdü, Cava’da çıkan Müslüman komünist gazetelere makalelerini gönderdi ve Yeni Gine’de Sarekat İslam örgütünden ayrılan Kızıl Sarekat İslamcıların kurduğu Sarekat Rakjat [“Halkın Birliği”] örgütü adına örgütleme faaliyet yürüttü. Neticede devlet, mektuplaşma imkânlarını elinden aldı. Sonradan yanına gelen eşi 1925’te vefat etti. Ardından hükümete dilekçe yazan Misbah kendisine Hollanda’da ikamet izni verilmesini talep etti. Bu izin kendisine verildi, ama cepte para olmadığı için yola çıkamadı. Devreye EKP girdi, ama o da yeterince para toplayamadı. Misbah, 1926 yılının başlarında öldü.

0 Yorum: