22 Eylül 2022

Fatih Yaşlı Neden Gericidir?


Başlıktaki sorunun yanıtı için Fatih Yaşlı’nın “Bu bir Ara Güler yazısı değildirbaşlıklı son köşe yazısına bakmak, oldukça fikir vericidir. Türkiye solundaki en sorunlu tespitlerin âdeta geçit töreni yaptığı yazı, içerdiği gericilik övgüsüyle Yaşlı’nın gerçek çizgisinin, yaygın kanının aksine, gericilik olduğunu ortaya koymaktadır.

Önce “iyilik-kötülük” ekseniyle faşizmin tarihsel niteliğini çarpıttığı şu satırlara bakalım:

[…] ‘Kötülük belki metafizik bir kavram olabilir, ama bazen metafizik kavramların da bir açıklayıcılığı olabilir. Almanya’da Nazilerin iktidara gelişinin elbette ki maddi temelleri, tarihsel bir arka planı vs. vardı, ama Naziler, aynı zamanda kötüydüler, kötülüğü örgütlenmiş bir şekilde icra ediyorlar ve bunu bir siyasal edim olarak görüyorlardı.

Faşizmin sınıfsal niteliğini örtmek için liberal düşünürlerin sık başvurduğu “kötülük” kavramına (örneğin Hannah Arendtin “Kötülüğün Sıradanlığı” hatırlanacaktır) başvuran Yaşlı, bunu yaparken metafiziğe de derin bir övgüde bulunuyor.

İlk sorundan başlayacak olursak, gerek Nazi iktidarının mensupları ve gerekse toplumsal tabanı politikalarını kötülük olarak görmüyor ve kendilerini “iyi” ve düşmanlarını “kötü” olarak tarif eden bir düşünceyle hareket ediyordu. Nazizmin Alman işçi sınıfından destek alması da Alman burjuvazisinin tavizleriyle ve Alman işçi sınıfının tüketim düzeyini diğer ulusların işçilerinden daha yüksek bir düzeye çıkarma vaadini bir düzeyde başarabilmesiyle mümkün olmuştur. Bir başka ifadeyle, Alman işçisinin Nazizme desteği “kötülükle” alakalı olmayıp, örneğin her Alman işçinin bir Volkswagen araba sahibi olacağı vaadinin bir düzeyde gerçekleştirilmiş olmasıyla ilgilidir.

İkinci sorunda ise, metafizik ve metafizik kavramlar, Yaşlı’nın öne sürdüğü gibi tarihi açıklamakta başarılı olsaydı, bilime ve materyalizme kuşkusuz gerek olmazdı. İyilik-kötülük ekseni, ilk büyüme çağında çocukların kendini koruyabilmesi ve tehlikelerin farkına varabilmesi için verilen temel bir ahlaki eksen olarak, sınırlı düzeyde işlevsel olmakla birlikte, toplumun ve tarihin bilimsel bir şekilde açıklanmasında yanıltıcı rol oynamaktadır. Bu nedenle bu ekseni kullanan yazarlar, genelde gericiler ve tarihi çarpıtmak isteyen kalemlerdir.

Sonuç olarak Yaşlı, yukarıdaki kısacık pasajda bir taşla iki kuş vurarak, hem faşizmin gerçek niteliğini çarpıtıyor hem de metafizik düşünceye, yani gericiliğe sahip çıkma utancına imza atıyor.

Yaşlı, daha sonra bu düşüncesini bugünün Türkiye’sinde kullanıyor:

“Bugün Türkiye’de bir merkez tarafından, bir siyasal akıl tarafından örgütlenen, siyasallaşmış bir kötülük var. Toplumu kutuplaştırmaktan, siyaseti dost-düşman ikiliği üzerine kurmaktan, insanların en ilkel duygularını, din ve milliyetçiliği suiistimal etmekten beslenen bir kötülük bu. Kamu kaynaklarını üç kuruşa satmaktan tutun da tahtakurusu olmayan yatakta uyumak istemeyen işçileri cezaevine atmaya, 12 yaşındaki bir çocuğun cesedi üzerinde tepinmekten tutun da annesini meydanlarda yuhalatmaya uzanan, ülkesine, ülkesinin ormanına, ağacına, denizine, ırmağına ve elbette ki insanına düşmanlık eden, kendi varlığını devam ettirmesinin yolu bundan geçen bir kötülükten bahsediyoruz.”

Yaşlı’nın bu iyilik-kötülük ekseni, Naziler için olduğu gibi bugünün Türkiye’si için de hatalıdır. Türkiye burjuvazisinin uzlaşmacı olmayan, kutuplaştırıcı bir siyaset izlemesini “kötülükle” açıklamak, aslında tam da metafizik bir kavram olduğu için maddi temellerinden yoksun olan, havada duran bir olgu tarif ederek, hiçbir şey açıklayamamakta ve meseleyi çarpıtmaktadır.

Bilimsel bir yaklaşım, burjuvazinin kutuplaştırıcı siyasetine yönelik bir açıklamayı, örneğin emperyalist sistemin genelindeki ekonomik tıkanıklıkların farklı ülkelerin burjuva sınıfları arasındaki çelişkileri ve Türkiye burjuvazisi içindeki çelişkileri şiddetlendirmesine dayandırmaya çalışacaktır. Gerici bir yaklaşım ise kaynağı belli olmayan, içten gelen bir “kötülük” açıklamasına başvuracaktır.

Yaşlı, sonrasında ise Türkiye solunun bir diğer kritik hatası olan “normallik-anormallik” eksenine başvurarak, şunları yazıyor:

“Çok basit bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor. Burası normal bir ülke değil, iktidarda normal bir parti yok, siyaset normal koşullarda yapılmıyor. Bu iktidar normalleşme istemiyor, toplumsal uzlaşma işine yaramıyor, toplumun tam ortasından ikiye bölünüp birinin diğerine düşman edilmesi iktidarda kalmasının temel koşulunu oluşturuyor. Bu gerçeği kabul etmeden söyleyeceğimiz her söz, örgütlü kötülüğe ve onun üzerinde yükseldiği büyük yalana katkı, büyük yalana hizmet anlamına geliyor.”

Bu satırlar, her şeyden önce Yaşlı’nın emperyalist ülkelerdeki liberal demokrasiyi “norm” olarak gördüğünü gösteriyor. Anlamadığı veya kasıtlı olarak çarpıttığı şey ise böyle bir yönetimin dayandığı uzlaşmanın, ancak belirli ekonomik koşullarda olabileceği ve bu koşulların olmadığı ülkelerde ise siyasetin “normunun” çatışma ve kutuplaşma olduğudur. Dolayısıyla tarih incelendiğinde, Türkiye ve benzeri ülkelerde mevcut durumun norm olduğunu ve göreli olarak uzlaşmanın olduğu dönemlerin ve açılımların (örneğin “müzakere süreci” vb. gibi) ise aslında anormal olduğu görülebilir.

Daha da kötüsü ise Yaşlı’nın bu alıntının son cümlesinde “anormal” olarak tarif ettiği mevcut yönetime karşı “normal” olarak gördüğü liberal demokrasi için mücadele vermeyi bir önkoşul olarak dayatmaya kalkarak, sosyalizm mücadelesinin meşruiyet temellerini yıkmaya çalışmasıdır. Sınıf işbirlikçiliği temelinde yükselen Batı türü bir “normal” yönetimi savunmayı bir önkoşul olarak dayatmanın tek anlamı, sosyalizm mücadelesini liberalizmin peşine takma çabasıdır ve Yaşlı’nın da yıllardır yaptığı zaten tam olarak budur.

Ayrıca belirtmek gerekir ki genel olarak “uzlaşmayı” bu kadar hararetle savunan bir yazarın işçi sınıfının çıkarlarını savunması mümkün değildir. Çünkü toplumun iki kutba bölünmesi, Yaşlı’nın iddiasının aksine, “bir merkezin” işi olmayıp egemen üretim ilişkilerinden kaynaklanmaktadır ve işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki çatışma-uzlaşma diyalektiği, her gün ve her an tekrar tekrar yeniden kurulup bozulmakta ve bu süreç, tarihsel olarak uzlaşmaz bir çıkar çatışması yönünde ilerlemektedir. Uzlaşmayı genel olarak fetişleştiren bir yaklaşımın bu nedenle işçi sınıfından yana olması mümkün değildir.

Yaşlı, son olarak tüm hatalarını bulamaç hâline getirdiği şu satırlarda, hem eski restorasyon tezini hem de bununla alakalı “suni dengeci” yaklaşımını sergiliyor:

“Hiçbir şeyin normal olmadığı, iktidarın iktidarda kalmaya ancak süreklileşmiş düşmanlık üzerinden devam edebildiği bir ülkede, insanlara bakışımızı belirleyenin bu normal olmayan duruma, bu örgütlü kötülüğe, bu büyük yalana ne dedikleri olması kadar doğal bir şey olabilir mi? Eğer ‘iyilik ve kötülükten söz ediyorsak, iyi ya da kötü olmamızı belirleyen, örgütlü kötülük karşısında aldığımız tavır, örgütlü kötülükle kurduğumuz ilişki değil midir?”

Birincisi, mevcut iktidarın aslında sonunun geldiği ve düşmanlık vb. manevralarla ayakta kalabildiği iddiası, “suni dengeci” bir yaklaşım olarak iflas etmiş restorasyon tezinin bir kalıntısıdır.

İkincisi, Türkiye’de söz konusu olan “örgütlü kötülük” değil, örgütlü ve egemen bir sınıf ve onun üstyapılarıdır.

Üçüncü ve son olarak, tam da iktidarı destekleyen gerici toplumsal tabanın da iyilik-kötülük ekseninde baktığı ve kendisini “iyi” ve düşmanlarını “kötü” olarak tarif ettiği ortadayken, Yaşlı’nın sunduğu çerçeve, bu gerici yaklaşımı sol içinde propaganda etmekten başka bir şey değildir.

Yazının son cümlesinde kendisini kurtarmak adına “apolitik iyiliği” eleştirdiği şu satırı yazması ise bu durumu değiştirmemektedir:

“Kıymeti kendinden menkul ve apolitik bir iyiliğin bizi götürebileceği bir yer ise yoktur, iyi olmak, her şeyden önce kötülükle mücadele etmeyi gerektirir çünkü.”

Bu çağrı, yazıdaki gerici çerçeveyi değiştirmeyip, esasen bunun ahlakla sınırlı tutulmayarak siyasete tahvil edilmesine yöneliktir. Dolayısıyla Yaşlı, ne kadar iktidara karşı gibi görünürse görünsün, ortaya koyduğu düşünsel çerçeve, sermaye iktidarının elini güçlendiren gericiliğin sol içindeki hâlidir.

Mehmet Karaoğlu
23 Ekim 2018
Kaynak

0 Yorum: