05 Eylül 2022

,

Kızıl Hacı


Kızıl Hacı:
Komünizmin İslamî Çerçeve İçerisinde Yorumlanması

İslamî ve komünist söylem ve pratiklerden oluşan terkibin belki de en iyi tecessüm ettiği isim, Hacı Misbah’tır. Misbah, hem Muhammediye tarikatı hem de 1907’de kurulan Hint Adaları Partisi içerisinde önde gelen bir isimdir.[1] “Öğrenci yeri” anlamına gelen, hocalarla öğrencilerin birlikte kaldıkları, dinî eğitim verilen bir pesantren yatılı okulunda eğitim gören Misbah, 1910’ların ortasından itibaren Muhammediye tarikatının tebliğ çalışmalarının önemli bir parçası hâline geldi.

1912’de Sarekat İslam [“İslam Birliği”] örgütüne giren Misbah, bu örgüt içerisinde aktif bir çalışma yürütmedi, ama sonra, 1914’te Yerli Gazeteciler Birliği’ne girerek, İslamî dünya görüşünden kök alan yeni politik faaliyet biçimleri ve yeni medya çalışmaları içerisinde yer almakla ilgili isteğini ortaya koydu.

Misbah, bilhassa Muhammediye tarikatının kurucusu olan, bir vakitler Sarekat İslam’a danışmanlık yapan Ahmed Dahlen’e çok yakın bir isim olmasına karşın, 1918’de Hint Adaları Partisi’ne bir propagandacı olarak katıldı. 1919’de Misbah, Surakarta bölgesinde açığa çıkan köylü eylemleri dalgasını tetiklemekle suçlandı ve bu sayede belirli bir şöhrete kavuştu.[2]

Misbah, ayda bir yayınlanan iki gazete çıkarttı. İlkini 1915’te Medan Müslimin, ikincisini de 1917 yılında İslam Bergerak adıyla çıkarttı. Bu gazeteleri çıkartırken, Hint Adaları Partisi’nin yayın organı Dünya Bergerak’ta edindiği tecrübelerden faydalandı. İçinde bulunduğu hareket, bilhassa 1910’larda ve 1920’lerde basın yayın hayatı dâhilinde oldukça verimli bir hareketti. Misbah ve çağdaşları, sert bir dilin kullanıldığı bu dergi ve gazeteleri sömürge devlete ait Edebiyat Bürosu’nun ürettiği veya onay verdiği, Malay dilinde yayımlanan edebiyat dünyasının dışında bir söylem geliştirmek için bir tür araç olarak kullanıyorlardı.[3]

1910’ların başında Misbah, Surakarta şehrinde Insulinde isminde bir yayınevi kurdu ve buradan kendi çizgisine uygun edebiyat çalışmalarını yayımladı.[4] Ancak binlerle ifade edilen rakamlarda satılabilen bu gazeteler, satış rakamını aşan bir ilgi gördü. Toplu olarak okunan bu gazeteler, okuma bilenlerin bilmeyenlere okumasıyla daha fazla kişiye ulaştı. Hatta birçok insan, abone olup bu yayınlara para aktardı.[5] Medan Moeslimin ve Islam Bergerak gibi gazeteler, Marksist açıdan belirli bir sınıfa ait olmayan bir dilin temsilcileriydi, ama öte yandan bu yayınlar, Hint Adaları’ndaki Müslümanların belirli bir kısmının ortaklaştığı şikâyetleri dile getiriyorlardı.

Misbah, Endonezya Komünist Partisi’ni destekleyen tek mütedeyyin Müslüman değildi. Hacı Adnan’ın başta olduğu dönemde de EKP, Cava’daki Tegal ve Ponogoro şehirlerinde İslamî komünist gruplarla zayıf da olsa belirli bağlar kurmuş, Ponogoro’da toplanmış olan dinî okul öğrencilerinden destek almayı bilmişti.[6] Ayrıca o dönemde Batı Sumatralı Müslüman modernist ve reformist isimlerden Hacı Datuk Batuya da EKP’ye katıldı ve Batı Sumatra’da komünizm fikrinin yayılmasında önemli bir sorumluluk üstlendi. Endonezya’nın ünlü milliyetçi şairi Hamka’nın aktardığına göre, bir seferinde Batuya kendisine, “komünizme bağlılığımın sebebi, Müslüman olarak sahip olduğum sorumluluktandır” demişti.[7] Asil bir aileden gelen Batuya, hem hacı hem de cemaat lideriydi [Pengulu âdet]. O, bu vasıflarıyla EKP liderlerinden biri hâline geldi.[8]

Demiryolu ve Tramvay İşçileri Sendikası’nın öncü isimlerinden Netar Zeynüddin ile Sumatralı Öğrenciler isimli dinî hareket[9] içerisinde hocalık yapan Cemaleddin Tamin’in yanında Batuya, Djago! Djago! [“Ayağa Kalk”] ve Pemandangan İslam [“İslamî Görüş”] isminde iki yayın çıkarttı, ayrıca Uluslararası Tartışma Grubu ve Marksist Toplum Çalışmaları Grubu içerisinde yer aldı.[10] Batuya, 1923’te tutuklansa da o günden sonra EKP Sumatra’da dinî bir yapı olarak gelişme gösterdi ve bu süreç boyunca alanını genişleten İslamî modernizmle ilişki kurdu. Bu sayede parti, Cava’da ilişkileri sürekli sekteye uğratan Muhammediye tarikatı ile parti arasındaki gerilimden azade kalmayı bildi.[11]

Misbah’ın faaliyetleri, sömürge hükümetinin dikkatini çekti. Bu ilgi üzerine Misbah, 1919-1922 arası dönemde hapis yattı. Serbest kalınca Surakarta’ya dönen Misbah, hem İslam’a hem de komünizme bağlı olduğunu herkese ilân etmeye başladı. Bunun üzerine Muhammediye tarikatından kopup EKP’ye katıldı. 1922 yılının başlarında yayımladıkları makalelerde Misbah’ın İslam Bergerak ve Sinar Hindia gazetelerinde çalışan arkadaşları Muhammediye tarikatını “gerçek İslam” adına eleştiriye tabi tuttular ve tarikatın politik sahada sessiz kalışının nedeninin Hollandalıların aslında geçici olan iktidarından duydukları korku olduğunu, tarikat liderlerinin Allah’tan çok Hollandalılardan korktuklarını, bu sebeple küfre bulaştıklarını söylediler.[12] Tarikattan koptuğunu hapisten çıktığında yazdığı ilk makalede ilân etmişti. Medan Müslimin gazetesinin 15 Ekim 1922 tarihli nüshasında “kendisine mümin diyenler, kendi iradeleriyle hakikati ve cesareti pratiğe dökmek zorundadırlar. Ben bu duruşu tüm gücümle destekliyorum, çünkü tespitime göre bu duruşu Kur’an emrediyor” diyordu.[13] Devamında, Ekim ayının ortalarında Medan Müslimin ve İslam Bergerak gazetelerinde çalışan Muhammediye üyelerini istifaya zorlayan Misbah, 1923 Mart’ında bir propagandacı olarak Endonezya Komünist Partisi’nin Bandung ve Sukabumi’de düzenlediği kongrelere katıldı. Sonrasında dile getirdiği argümanlar, sahip olduğu nüfuzun sınırlarını aşan gelişmeleri tetikledi. 1925-1926’dan itibaren Açe’de komünistlerin elindeki işçi sendikaları hızla büyüdüler ve bu büyüme, sendikalar kapatılana dek devam etti. Ayrıca Palembang’da EKP, Müslüman idarecinin başkan olacağı bir hükümeti vaaz etmesi sayesinde önemli bir halk desteğine kavuştu. Mandailing gibi Batak kabilesinden insanların yaşadığı bölgelerde EKP, İslamî bir devletin kurulmasını talep ediyordu.[14]

Öte yandan Misbah, Kasım 1921-Ocak 1923 arası dönemde Sarekat İslam örgütünün gerçekleştirdiği yürüyüşlere katılıp oralarda konuşmalar yapmayı, “Sarekat İslam ile EKP arasındaki birliğin sürdürülmesi konusunda her iki tarafı teşvik etmeyi, komünizmin İslam'la uzlaşma içerisinde olduğunu” söylemeyi sürdürdü.[15] Misbah, Sarekat İslam ile EKP arasındaki ittifakın devamlılığını sağlamak için çok çalıştı. Zira o, komünist hedeflerle İslamî hedeflerin uyuştuğunu, EKP’nin sömürge devletle açıktan mücahede etmek isteyen az sayıda partilerden biri olduğunu düşünüyordu. Birliği sadece o dillendiriyor, iki tarafın uyuştuğunu bir tek o söylüyordu.

20 Mart 1923’te İslam Bergerak’ta Ahmed Şükrani (Sukarno), EKP’nin dine küfür etmekle suçlanmasının yavan bir yaklaşım olduğunu söylüyordu. Yazısında Şükrani, aynı zamanda ideoloji olarak komünizmle disiplinli parti kadroları olarak komünistler arasında ayrım yapıyor, bağlanmak istedikleri dini seçmenin komünistlerin hakkı olduğunu söylüyordu.[16]

Muhammediye tarikatından koptuktan çok sonra Misbah, sömürge devletini ümmetin ezilmesi ve İslam’ın yozlaştırılması düzleminde eleştirmeye devam etti. İslam Bergerak’ın 20 Kasım 1922 tarihli nüshasında Misbah şu tespiti yapıyordu:

“Halkın özgürlüğü yok ediliyorsa, demek ki Allah’a iman da yok ediliyordur. […] Ben, burada sadece kapitalizmin ve emperyalizmin açgözlülüğü ile ilgileniyorum. […] Özgürlüğümüz, hâlen daha sermayenin boyunduruğu altındadır.”[17]

Misbah, Haziran 1923’te EKP’nin Surakarta şubesini kurdu. Bu çalışmasında Semarang, Madiun ve Yogyakarta kentlerinde Mayıs 1923’te Demiryolu ve Tramvay İşçileri Sendikası (VSTP) tarafından gerçekleştirilen grevin başarısızlıkla sonuçlanması ardından sendikadan atılan birçok sendika üyesinden destek aldı. Misbah’ın İslam ve komünizmi kaynaştıran söylemi, mevcut bağlam dâhilinde halktan ilgi gördü. 1923 yılının sonunda Yogyakarta ve Surakarta şehirlerini kuşatan bölgelerde EKP’nin tartışmasız en önemli lideri hâline geldi. Bu bölgelerde Misbah, EKP liderlerinin katkısı olmaksızın, ciddi bir kitle desteğine kavuştu.[18] Hacı Misbah, onun cihaddan söz etmesine onay vermeyen Darsono gibi EKP liderlerinin kontrol dahi edemediği bir popülerliğe kavuştu. Bu liderler onu kontrol edemediklerini gördüklerinde, bunun yerine Surakarta şubesini doğrudan parti merkezine bağlama yoluna gittiler, ama bir yandan da Misbah’ın merkezden bağımsız hareket edebilen bir lider olarak kalmasına izin verdiler.[19]

Temmuz 1924’te tutuklanıp sürgüne gönderilmesinden sonra bile Misbah, Medan Müslimin gazetesine mektup göndermeye devam etti. Bir mektubunda, sürgüne gönderildiği Batı Papua bölgesinin başkenti olan Manokwari’ye varana dek uğradıkları 16 limanda, o limanların bulunduğu şehirlerde mücadele yürüten komünistlerce karşılandığından söz ediyordu. Onu dört liman şehri sıcak karşılarken, üç limanda da komünistler onu yalnız bırakmadılar.[20] Misbah, Medan Müslimin’de yayınlansın diye kaleme aldığı İslam ve Komünizm ile ilgili yazılarına 1926’da ölene dek göndermeye devam etti. Bu yazılar, iki tarafı uzlaştıran yaklaşımının neden halktan destek gördüğü, o dilin neden birçok yerde karşılık bulduğu konusunda biraz olsun fikir veriyor.[21]

Medan Moeslimin ve Islam Bergerak

Hacı Misbah ve arkadaşları, gazete ve dergi çıkartma konusunda yoğun bir çalışma yürüttüler, böylelikle hareketin fikirlerini ortaya koyacak, hayal kırıklıklarını savuşturacak bir ortam yarattılar. Bu yayınlarda üzerinde en fazla durulan konu, İslam ve komünizmin doğası gereği iç içe geçtikleri anlayışıydı. Bu isimler, İslam’ın ve komünizmin adil toplumun kurulması ile ilgili görüşlerini birbirinden ayırmıyor, Doğu Hint Adaları’nda Müslümanların ekonomik çıkarlarının korunmasını onların manevi çıkarlarının savunulmasıyla bir tutuyorlardı. Bu bağlamda bilhassa iki gazete öne çıkıyordu: 1915 yılında kurulan Medan Müslimin, diğeri de 1917’de kurulan İslam Bergerak. İki gazete de yirmili yıllar boyunca yayın hayatına devam etti.

Kuzey Sumatra’nın Medan şehrinde iki haftalık gazete olarak basılan Medan Müslimin, her sayıda Endonezce bölümü uzun tutuyor, Cavaca olan kısma daha az yer veriyordu. Ayrıca okur mektuplarına yer veren gazete, hareketin ele aldığı meselelerin tartışıldığı bir forum olarak iş görüyordu. Gazete, ayrıca reformist Müslümanların yaklaşımlarını redde tabi tutuyor, onların Batılıların politika, din ve topluma dair fikirleriyle hemhal olduklarını söylüyordu. İslam’ın Doğu Hint Adaları’nda Hristiyanlık karşısındaki konumu ile ilgili kaygılara yer verilen gazete sayfalarında 1921 yılından itibaren İslam’ın Hristiyanlık’la ilişkisine dair tartışmayı içeren bir dizi makaleye yer verildi. Tartışmanın bir tarafında M. A. Hamid, diğer tarafında Cava’nın Poerbolinggo şehrinde faaliyet yürüten misyoner Dr. B. J. Esser duruyordu.

Tüm mektuplar, gazetenin Endonezce kısmında yayımlandı ve bu yayın 1922 yılının ilk iki sayısında da devam etti.[22] Diğer makalelerse, hilafetin yenilenmesi ihtimaline ve Türkiye’de Atatürk’ün yaptığı reformlara dair değerlendirmeler içeriyordu.[23] Medan Müslimin daha çok İslam âlemiyle ilgiliydi, bu anlamda Doğu Hint Adaları’ndaki sorunları dile döküyor, bu sorunlara dair bilgiler veriyordu. Gazetede üzerinde durulan konular, İslam’ın Hristiyanlıkla ilişkili konumu, İslamî amellerle ilgili tartışmalar, çokeşlilik mevzuu, Hristiyanlığa geçişlere dair kaygılar, İslam’ın ilerleme becerisi veya ilerleyememesi, Doğu Hint Adaları’ndaki Müslümanların düşünce dünyasının kapalılıkla ve katılıkla suçlanması gibi başlıkları içeriyordu.[24]

Medan Müslimin, Misbah’la anlaşmayan kişileri bile etkilemeyi becerdi. 1925’te Muhammediye tarikatının kurucusu olan, bir vakitler Sarekat İslam’a danışmanlık yapan Ahmed Dahlen, teşkilatının Misbah’taki Marksist etkiye karşı duyduğu antipatiye rağmen, Vehhabiliğin ilkelerini izah edip eleştiren bir makaleyle gazeteye katkıda bulundu.[25]. Bu katkı, Ferid ve Razif’in hareketin yayın kültürünün melez, eklektik ve kolaylıkla kategorize edilmeye direnen bir yapıda olduğuna ilişkin değerlendirmesini doğruluyor.[26]

İslamî dünya görüşüne sahip olsalar da gazeteye katkı sunan isimler, Marksizmin etkisinde olan, emperyalizmi ve kapitalizmi hedef alan eleştiriler kaleme aldılar. 1918’de Medan Müslimin’de çıkan bir makalesinde Misbah, “Birçok zengin Müslüman, dinlerinin emirlerini yerine getirmeyi hiç umursamıyor. Yani bu insanlar, servetlerini İslam’ımızı güçlendirmek için kullanmaktan pek hoşlanmıyorlar” diyordu.[27] Burada Misbah, esasen zekât meselesine eğiliyor, Müslümanları yükümlülüklerini yerine getirmedikleri için eleştiriyordu.

Aynı makalede şu türden ifadelere yer veriliyor:

“Hükümet, din işlerine karışmıyor. Fakat biz biliyoruz ki burada Hristiyanlığa hükümet yardım etmiyor, o en çok yardımı kapitalizmden, kapitalistlerden görüyor. Öte yandan bu kapitalistler, hükümet tarafından korunuyorlar. Bu, gayet incelikli bir hokkabazlık numarası değil midir?”[28]

Burada Misbah, hem İslamî hem de komünist bir yaklaşım sergiliyor. Misbah, bir yandan İslam’da sosyal adalet meselesine vurgu yapıyor, bir yandan da zenginleri İslam’a destek olma konusunda yeterince bir şey yapmadıkları için eleştiriyor. O, bu eleştirisini kapitalist çıkarların esiri olmuş sömürge devletine yönelik eleştiriyle zenginleştiriyor (bu yaklaşımı dâhilinde Misbah, Müslüman benliğin karşısına Hristiyan ötekiyi yerleştiriyor.)

Misbah’a göre, sömürge devleti Müslüman köylüler ve emekçiler hilafına olacak şekilde (Hristiyan) kapitalistlere imtiyazlar bahşetti. Dolayısıyla sömürge devletinin İslam’a saygılı olduğu iddiası, tümüyle boş bir iddia. Misbah, Hristiyanlığın kuşatması altında olan İslam denilen anlayışa atıfta bulunuyor, sermayenin ve sömürge devletinin zulmü gizleme konusunda oynadığı sinsi rolü ortaya çıkartmak için bu anlayıştan yararlanıyor.

Aynı cihette, İslam Bergerak’ın 1 Ocak 1923 tarihli nüshasında bir makale yayımlandı. O dönem Misbah tarafından çıkartılan gazete, sömürgeci kapitalizmini halkın çektiği çilenin asli sebebi olarak belirliyordu. Makalenin yazarı M. Sirac, halk anlamında “reaya” kelimesine başvuruyordu. Bu terimi Tan Malaka gibi komünistler, o dönemde proletarya değil de “kitleler” anlamında kullanıyorlardı.

Yazısında yeni çağın gelmek üzere olduğunu söyleyen Sirac, bu kavramı İslam’ın kıyamet anlayışına, hadis külliyatına atıfla kullanıyordu.[29] Bu makalede, eski çağ kapitalist sömürüyle ilişkilendiriliyor, tarihin bir dönüm noktasına doğru ilerlediğinden söz ediliyordu:

“Bu insanların geçim kaynakları değişmeye başlıyor, böylelikle zaman da değişiyor. O vakit insanların hayatı neden güçleşip kasvetli bir hâl alıyor? Bunun sebebi, kapitalistlerin devrimi.”[30]

Sirac, yazının devamında kapitalistleri bereketli toprakları satın alıp fabrikalar, ticaret ofisleri, daha fazla gelir elde etmek için demiryolu, tramvay ve telefon direkleri gibi altyapı unsurlarını inşa etmekle suçluyor.[31] Bu görüş, temelde sömürge bürokratlarının “altyapı geliştirme çalışmaları” ve “ticaretin kolay kılınmasına dönük çalışmalar” olarak nitelendirdiği işleri sömürü imkânlarının artırılması olarak ele alıyor. Sirac, bilhassa ticari malların nakledilmesi işi üzerinde duruyor ve bu işin ülkenin kaynaklarını sömüren ülkenin inşa ettiği ekonominin ana özelliği olduğunu söylüyor.

Hem kıyamet fikrine atıfta bulunduğu hem de ülkesindeki kır hayatına işaret ettiği için esasen gerici olan bu eleştiri, o dönem gazetede epey karşılık bulan bir görüşün ürünü.

Müdirü’l Şah isimli bir yazarın 1921 yılında Medan Müslimin gazetesinde tefsirle ilgili yazdığı bir köşe yazısının özel olarak üzerinde durmak gerekiyor. Bakara suresinden alıntı yapan yazar, yazıda surenin 143. ayetinde geçen “insanlık tek bir halktır/cemaattir” ifadesini Endonezce dilinde yorumluyor. Yazar, cümleyi cemaati ve karşılıklı yardımlaşmayı merkeze koyarak ele alıyor ve bu iki anlayışın İslamî kaidelerle uyumlu olduğunu iddia ediyor. Bu ayette insanların aynı bedenin parçalarıymış gibi yaşamasından ve her bir insanın diğer kardeşlerinin hayatını her daim düşünmesi gerektiğinden bahsedildiğini söylüyor.[32] Sonuç bölümünde yazar, “karşılıklı yardımlaşma yoluna girilmeden kemâle erilemez, ebedi hayata ulaşılamaz” diyor. İlginçtir, yazıda karşılıklı yardımlaşma anlamına gelen “djalan tolong-menolong” ifadesinin yanına parantez içerisinde “kolektivizm” yazılmış. Yazar, bu terimi Marksist anlamda kullanıyor. Flemenkçeden aldığı kelime yerine karşılıklı yardımlaşma ve işbirliği anlamına gelen “gotong royong” kelimesinden yararlanmıyor. Bu da onun Kur’an’daki sosyal adalet anlayışını Marksist fikirlerle ilişkilendirdiğini ortaya koyuyor. Yazar, kolektivizmi Kur’an’ın uyum ve dayanışma içerisinde yaşama ile ilgili talimatlarının yerine getirilmesi olarak tarif ediyor, böylece komünist fikirleri dinî kelimelerin suyuna yatırmak suretiyle, onları İslamî fikirlerle cem ediyor.

Onca Marksist etkiye rağmen Medan Müslimin gazetesinin yayın yönetmenlerinin ve ona katkı sunan yazarların İslamî kimliğini ilk önce her sayının baş sayfasında gazetenin altındaki güzel yazıyla yazılmış Arapça kelimeler ele veriyor. İç içe geçmiş iki halka olarak düzenlenmiş olan metnin iç halkasında Besmele, dış halkada ise Saff suresinin 13. ayeti yazılı: “Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.”

Bu sure, Hz. Muhammed’in Mekke’yi fethi ve Müslümanlardan bir ümmet inşa edişi ile ilişkili. Gazetenin başa bu hat yazısını koyması, İslamî kimliğinin ve Müslüman okurlarının dertlerine dair çalışmaları sürdürme vaadine bağlı kalacağının delili. Ayrıca Saff suresinden alınan ayet de Hz. Muhammed’in düşmanları karşısında elde ettiği zafere atıfta bulunuyor. Böylelikle gazete, İslam’ın O’na karşı gelen güçlere karşı kazanacağı zafere dair beklentisini ortaya koyma imkânı buluyor. Bu zafer meselesi, Hacı Misbah’ın makalelerinde de sıklıkla karşımıza çıkıyor.

İslam Bergerak, aynı kumaştan kesilmiş iki dilli bir yayın. 1917’de kurulan gazetede de Cavaca ve Endonezce bölümler mevcut. Hem İslam’a hem de Batılı moderniteye ait ikonalara ve dile yer veren gazetenin baş sayfasının üst kısmında çarpıcı bir görsele yer veriliyor. İçinde dünya resminin olduğu arka planın üzerine ay yıldız yerleştirilmiş, dünyaya bir obüs, top, süvari kılıcı ve davullar iliştirilmiş. Batı ordusuna ait görseller, sömürgeci ordunun gücünü ve politik hâkimiyetini anlatmak için kullanılmış. Burada ya İslam, bu türden güç sembolleriyle ilişkilendiriliyor ya da İslam’ın askerî ve politik hâkimiyet karşısında ayakta kalacağına ve geçerliliğini asla yitirmeyeceğine vurgu yapılıyor.

“Modernleşme” ile ilgili bir başka ifade de 1 Ocak 1923 tarihli nüshasında yer alan makale. Hem Flemenkçe hem de Endonezce dillerinde yayımlanan bu makalenin adı, “Pekalongan’da Sarekat İslam’ın düzenlediği halk toplantısına dair kısa rapor”.[33] İslam Bergerak’ta çıkan bu makale, yeni politik faaliyet biçimlerinin geliştirilmesine dair isteğini gayet cesurca dile getiriyor. Bu noktada EKP’nin gerçekleştireceği yürüyüşlere ve toplantılara dair bilgiler veriyor. 10 Mart 1923 tarihli nüshasında ise EKP’nin Bandung ve Sukabumi’de gerçekleştireceği toplantıların (kongrelerin) yerlerine, tarihlerine ve saatlerine dair bilgileri paylaşıyor.[34]

Yukarıda bahsini ettiğimiz kısa raporda, Sarekat İslam’ın 23-24 Aralık 1922’de gerçekleştirdiği bir toplantıdan bahsediliyor. Yazıda teşkilâtın içerisinde İslam ve komünizmi uzlaştıran sözleri içeren bildiriler üzerinde duruluyor. Bilindiği üzere, bir süre sonra teşkilâtın içindeki EKP üyeleri tasfiye ediliyorlar.

Raporda, Sarekat İslam’ın Semarang şubesinin temsilcilerinden olan ve EKP’ye yakınlığıyla bilinen S. Hardjowijoto’nun kendisini hem Müslüman hem de komünist kabul etmesine dair bir değerlendirmeye yer veriliyor.[35] Bu temsilciye göre komünizm, kapitalist iktidara, insanlığın yüzleştiği çok farklı türde güçlüklere sebep olan kapitalist düzenlemelere karşı koyabilecek ilerici, dinamik bir bilgi biçimi, bir “ilim”.[36] Yazarın bu “ilim” kelimesini komünizmi tanımlamak için kullanması gerçekten ilginç, çünkü Arapçadan ödünç alınan bu kelime, İslamî bilgi biçimleriyle ilişkili bir kavram aslında.

Konuşmasının devamında Hardjowijoto, komünizmin hedefinin yoksulluğu ortadan kaldırmak olduğunu, bu hedefin, aynı zamanda Doğu Hint Adaları’nda yaşayan kitleleri perişan eden yoksulluk koşullarında, dindar insanların da asli hedefi olduğunu söylüyor. Ayrıca İslam’ın komünizmle çatıştığını söyleyenlerin büyük bir yanlış içerisinde olduğuna vurgu yapıyor.[37] Birçok çağdaşı gibi Hardjowijoto da konuşmasında belirli konu başlıkları üzerinde duruyor: Bu noktada İslam’ın sosyal adalet anlayışından, aynı zamanda Müslümanlarla komünistler arasında kurulacak birliğin ihtiyaç olduğundan bahsediyor ve bu ihtiyacı belirledikten sonra “Artık hareketlerimiz bir olsun, artık bundan sonra aramızda ihtilaf olmasın!” diyor.[38]

Misbah Sürgünde: “İslamcılık ve Komünizm”

Misbah, İslam ile komünizmin uzlaştığına dair fikrini en yalın ve en samimi bir biçimde ortaya koyduğu çalışma, bir dizi makaleden oluşan “İslamcılık ve Komünizm” çalışması. Misbah’ın sürgünde olduğu Manokwari kentinde kaleme aldığı bu çalışma, 1925 yılının iç üç ayı boyunca yayımlandı.[39] Komünist harekete ait ifadelerin sergilendiği ilk kısmına Medan Müslimin gazetesinin 1 Ocak 1925 tarihli nüshasında yer verildi. Yazının üst kısmında, etrafında orak ve çekicin bulunduğu, Misbah’a ait, üzerinde beyaz yakalı gömlek, başında türban bulunan bir resmi paylaşılmaktaydı. Misbah’ın resminin üst kısmında ise hat yazısı ile Arapça harflerle Malay dilinde yazılmış Medan Müslimin logosu bulunuyordu. Burada bir açıdan İslam ile komünizm arasındaki yakınlaşmaya işaret edilmekteydi.[40]

Serinin ilk makalesinde Misbah, Muhammediye tarikatını ve Sarekat İslam’ı açıktan eleştiriyor, bu noktada özellikle Sarekat İslam lideri Tjokroaminoto üzerinde duruyor, bu insanların sadece kendi gündemlerine uyan İslamî kaideleri uygulamaya döktüğünden bahsediyordu. Misbah’a göre, bu tür kişilerde İslam sadece dildeydi. Dinî amellerden kaçınıyorlardı.[41] Devamında, o güçlü diliyle Misbah, kapitalizmin nüfuzuna girenleri Şeytan’ın iradesine duçar olduklarını söylüyor, “İslam ile komünizmin uyuşmadığını söyleyenler, ya gerçek Müslüman değildir ya da İslam’ın gerçek konumunu anlamıyordur” diyordu.[42]

Esasen eleştirilerini İslamî çerçevede dile getiren Misbah, dinle ideoloji arasındaki ayrıma vurgu yapan diğer komünistlerden farklı bir yol tutturuyor, bu anlamda, insanın hem İslam’a hem de komünizme bağlanma konusunda hür olduğunu söylüyordu. Misbah, İslam ile komünizm arasındaki uyumluluğa vurgu yapan yazılarında, bir yandan da Doğu Hint Adaları’ndaki Müslümanların dünyanın genelinde ezilenlerle kurduğu dayanışma ilişkilerinden bahsetmekteydi.

Aynı makalede halk hareketi içerisinde açığa çıkan ihtilafın, bu musibetin (ki bu Arapçadan alınan kelime, ümmet içerisindeki uyumsuzluğa işaret etmek için kullanılıyordu) ortadan kaldırılmasının zaruri olduğuna vurgu yapılıyordu. İlginçtir, Misbah bir yandan da Avrupa’da meydana gelen insan ruhunun inşa edilmesi gerekliliği üzerinde durmaktaydı. Bu yaklaşım, esasen Misbah’ın Doğu Hint Adaları Müslümanları ile Avrupa işçi sınıfı arasındaki dayanışmaya verdiği önemi ortaya koyuyordu. Zira her iki kesim de kapitalizmden kurtulma yolunda ilerlemekteydi.[43]

“İslamcılık ve Komünizm” çalışmasında, dünyadaki düzensizliğin sebeplerine dair yaklaşımını özetleyen Misbah, dünya genelinde görülen yoksulluğun ana sebebinin kapitalizm olduğunu düşünüyordu. Çünkü bir avuç azınlık için mülkiyet hakkı öngören kapitalizm, sürekli kâr peşinde koşan bir bilme biçimiydi. Misbah, bu görüşlerini aktardığı bölümü “kapitalizmi toprağa gömün!” diye bitiriyordu.[44]

Misbah’ın iddiasına göre kapitalizm çağı, insanların ahlakî değerlerini ve insanlığını tahrip etti, onları yozlaştırdı, ama bir yandan da gelişkin bilgiye kavuşma imkânı sundu.[45] Öte yandan Misbah’ın zihninde hem kapitalizmin ekonomik eleştirisi hem de onun ahlakî düzeyde yol açtığı tehlikeli sonuçlara dair eleştiri mevcuttu. Misbah’ın eleştirisi, bu anlamda hem materyalist hem de maneviyatçıydı.

Misbah’a göre, kapitalistler halkın gerçekte ihtiyacı olandan fazla ürün üretiyor, bu da nihayetinde yüzlerce işçinin işsiz kalmasıyla neticeleniyordu. Bunun sonucunda da insanlık yozlaşıyor, ifsada meylediyor, dinî yükümlülükler ihlal ediliyor, yoksulluk sebebiyle din bir kenara itiliyordu.[46]

Misbah, bu düzlemde, altmış bin demiryolu ve tramvay işçisinin namaz kılamaması, oruç tutamaması konusunda kapitalistleri suçlu buluyordu. Çünkü işçiler, karınlarını doyurmak, geçinmek için çalışmak, açlıktan ölmemek için uğraşmak zorundalardı.[47]

Bir yandan da Misbah, kapitalizmle sömürgecilik arasındaki ilişkiye bakıyor, işlenmiş ürünleri sömürgecilerin elindeki pazara satan sömürge ekonomisinin yıkıcı etkilerini tanımlıyordu: Ona göre, sanayi kapitalizminin fabrikada ürettiği ürünler “şekil açısından incelikli, fiyat olarak ucuzdu”, ama bu ürünler, en nihayetinde yereldeki işletmelerin kapanmasına neden oluyor, zaman içerisinde sömürgede sefaletin iyice derinleşmesine yol açıyordu.[48]

Misbah’ın dili, gazetesinin baş sayfasında yer alan o çarpıcı hat yazısı kadar militan bir dildi. Ona göre kapitalistler eliyle işletilen “pazar sömürgeciliği”, kapitalistlerle ezilenlerin savaşmasına neden oluyor, insanları katlediyordu. Bu savaşta ilk önce kapitalistler ölmüyorlardı, ilkin o gariban halk kurban oluyordu.[49]

“İslamcılık ve Komünizm” çalışmasında ağırlıklı olarak Marx’a dair yorumlarından istifade etmesine karşın Misbah’ın eleştirisinin kaynağı, sadece materyalizm değildi. O eleştiri, aynı zamanda Müslüman okurların aşina oldukları maneviyatçı ifadelerden de beslenmekteydi. Ona göre, kapitalizm kötüydü ve bu kötülük yüzünden insanlar birbirlerinden nefret ediyor, birbirleriyle savaşıyorlardı.[50] Burada bir kez daha Misbah fitneden, yani Kur’an ve Hadis’te hakkında sürekli ikazda bulunulan, ümmet içerisindeki ihtilaflardan bahsetmekteydi.

Misbah, bir yandan da kapitalizmin manevi açıdan insanı insanlıktan çıkartan sonuçları üzerinde duruyordu. Neticede kapitalizm, parayı insanlığın asli hedefi hâline getirmiş, insanları insanlığa karşı körleştirmiş, ruhları ve bedenleri paraya kul etmişti.[51] Kapitalizm, esasında tüm dinleri kendi işine yarayan birer araca dönüştürdüğü için eleştiriliyordu.

Dini halkın afyonu olarak gören Marx’tan farklı olarak Misbah, İslamî pratiğin tahrif edildiği, yozlaştırıldığı süreci kapitalizm üzerinden okuyordu.[52] Çalışmada Müslümanların dertleri geri plana atılıp politik meselelere ağırlık verilmemekteydi. Medan Müslimin’in editörleri, “İslamcılık ve Komünizm isimli makale dizisinin nispeten kısa olan ve Misbah’ın elinden çıkan ilk makaleyi giriş bölümü yaptılar ve buradan gazeteyle Misbah’ın öncelikli gördüğü hususları okura aktarma imkânı buldular. Bu kısa makale, “Mekke ve Medine’ye Yolculuk” başlığıyla gazetenin baş sayfasına konuldu. Bu makale, esasında 1924 yılında çıkan 21. sayıda yer almış serinin devamı niteliğindeydi. Editörlerin bu kararı, esasen Medan Müslimin gazetesinin öncelikleri konusunda bize bir şeyler söylüyor. Kapitalizmi ağır bir dille eleştiren gazete, bu eleştiriyi İslamî modernist bir açıdan yapıyor. Bu noktada Doğu Hint Adaları’ndaki Müslümanlar için epey pahalıya patlayan hac vazifesinin hiç tanık olmadıkları fırsatlar sunan yeni dönemde edindiği öneme vurgu yapıyor.[53]

Medine’ye gidişiyle ilgili değerlendirmesinde Misbah, gece uyurken eşyalarının çalındığından bahsediyor. Bu rahatsız edici tecrübenin sebebini kapitalizm olarak belirliyor. Editör olarak yazdığı bir yazıda, kapitalizmin zehirli meyveleriyle herkesi ve her yeri zehirlediğinden, Hicaz’da binlerce Müslüman’ı mahvettiğinden, onları yoksulluğa sürüklediğinden, bu Müslümanların kalpsizleşip hırsız, eşkıya, haydut ve dolandırıcı hâline geldiğinden bahsediyor.[54] Sona doğru ise Müslümanların kapitalizmi toprağa gömmeleri gerektiğini söylüyor.[55]

Müslümanların dünya genelinde kapitalizm yüzünden mağdur olan diğer insanlarla dayanışma içerisinde olması gerektiğine vurgu yapan Misbah, bilhassa İslam’ın kalbi olan Hicaz’ı yozlaştırdığı için kapitalizme öfke duyuyor. O, kendisini ümmetle birlikte tanımlıyor, bu sebeple özellikle İslamî tecrübenin en kutsal yerlerine nüfuz ettiği için kapitalizme diş biliyor.

Hongxuan Lin
2018
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Insulinde [Milli Hint Adaları Partisi] Avrasya’da hâkim olan radikal milliyetçi Hint Adaları Partisi’nin devamıdır. Parti, Avrasyalı elitlerin başkanlık edeceği bağımsız bir Endonezya’nın kurulması için çalışma yürütmüştür.

[2] Takashi Shiraishi, An Age in Motion: Popular Radicalism in Java, 1912-1926. Ithaca ve Londra: Cornell University Press. 1990, s. 128.

[3] Hilmar Farid ve Razif, “Batjaan Liar in the Dutch East Indies: A Colonial Antipode.” Postcolonial Studies 11(3): 277–92, 2008, s. 281.

[4] Farid ve Razif, a.g.e., 280.

[5] Farid ve Razif, a.g.e., 284.

[6] Ruth T. McVey, The Rise of Indonesian Communism. Ithaca: Cornell University Press, 1965, s. 174.

[7] Luthfi Assyaukanie, Islam and The Secular State in Indonesia. Singapore: Institute of Southeast Asian Studies. 2009, s. 42.

[8] Pengulu âdet, geleneksel kanunları yorumlayıp uygulama yetkisine sahip cemaat liderini ifade ediyor.

[9] Vereniging van Spoor-en Tramwegpersoneel (VSTP) 1908’de Semarang’da kuruldu. Ta başından beri Doğu Hint Adaları Sosyal Demokrasi Derneği ve Endonezya Komünist Partisi ile güçlü bağlara sahipti. Semaun gibi önemli EKP liderleri politik faaliyetlerine bu sendika içerisinde başladılar. Sumatralı Öğrenciler ise 1919’da kurulan modernist İslamî okulları ifade ediyor. Burada dinî ve seküler eğitim birlikte veriliyor. Doğu Hint Adaları’nda modernist İslam’daki dirilişin en önemli parçası olan eğitim kurumları içerisinde en çok bilineni, Muhammediye okulları. Sumatralı Öğrenciler ağına bağlı okullar konusunda daha fazla bilgi için bkz.: Taufik Abdullah, Schools and Politics: The Kaum Muda Movement in West Sumatra (1927-1933). Ithaca: Cornell Modern Indonesia Project, Cornell University, 1971, s. 34–40.

[10] McVey, a.g.e., s. 175.

[11] McVey, a.g.e., s. 174–76.

[12] McVey, a.g.e., 254–55.

[13] Haji Misbach, 1922. “Untittled.” Medan Moeslimin.

[14] McVey, a.g.e., s. 302.

[15] Shiraishi, a.g.e., s. 261.

[16] Soekirno, “Menghina Agama? Comunist Dan Communisme.” Islam Bergerak. 1923.

[17] Shiraishi, a.g.e., s. 258.

[18] Shiraishi, a.g.e., s. 271-274.

[19] Shiraishi, a.g.e., s. 274.

[20] Shiraishi, a.g.e., s. 274. İlginçtir, Misbah’ı sıcak karşılayan dört liman kenti doğuda yer alan Ambon, Makassar, Ternate ve Sanomo. Bu kentlerin hiçbirisi Cava ve Sumatra genelinde EKP’nin kalesi olarak görülebilecek yerler değil. Şurası açık ki Misbah’ın İslam ve komünizmi birlikte savunması, bu yaklaşımıyla devlete kafa tutması, kendi memleketinden çok uzak diyarlarda halktan destek görmesini sağladı.

[21] Shiraishi, a.g.e., s. 285–98.

[22] B. J. Esser, “Surat Redacteur.” Medan Moeslimin, 1921; M. A. Hamid, “Surat Redacteur.” Medan Moeslimin, 1921. Esser konusunda bilgi almak için bkz.: Yayına Hazırlayan: Samuel M. Zwemer, The Moslem World. New York: The Missionary Review Publishing Company, 1917, s. 217.

[23] “Pengasah Hati”, Medan Moeslimin, 1922. Hilafet hareketi, Atatürk’ün reformları ve Doğu Hint Müslümanları arasındaki ilişki konusunda bkz.: Chiar Formichi, “Pan-Islam and Religious Nationalism: The Case of Kartosuwiryo and Negara Islam Indonesia.” Indonesia (90): s. 23–25.

[24] “Pengasah Hati”, a.g.e.

[25] Achmad Dahlan, “Wahhabisme.” Medan Moeslimin, 1925.

[26] Farid ve Razif, a.g.e., s. 282.

[27] Shiraishi, a.g.e., s. 133.

[28] Shiraishi, a.g.e., s. 134.

[29] M. Siraj, “Peredaran Zaman.” Islam Bergerak, 1923. Hadis külliyatı içerisinde Sahih Müslim ve Sahih Buhari kapitalizmin etkilerine benzer konularla ilgili kimi hükümler aktarıyor. Örneğin riba (tefecilik) uygulaması ve paradan para kazanma pratiği haram (yasak) kabul ediliyor.

[30] Siraj, a.g.e.

[31] Siraj, a.g.e.

[32] Moedhiroel-chak, “Kolom Tafsir.” Medan Moeslimin, 1921.

[33] Islam Bergerak, “Verslag Pendek dari Openbare Openlucht Vergadering S. I. Pekalongan”, 1932.

[34] Makaleye göre bu toplantı, gece saat 12:30’da sona erdi. Bu durum, yeni birliktelik biçiminin halktan destek gördüğünün bir delili olarak ele alınabilir. Yapılan politik toplantıları Endonezya’da yaygın olan, kuklaların ve dansçıların kullanıldığı tiyatro gösterileriyle (wayang) birlikte ele alan bir çalışma için bkz.: Shiraishi, a.g.e., s. 65–66.

[35] “Verslag Pendek”, a.g.e.

[36] “Verslag Pendek”, a.g.e.

[37] “Verslag Pendek”, a.g.e. Konuşması boyunca “din” kelimesini kullanan Hardjowijoto, konuşmasının sonunda “her ne kadar komünist olsam da ben, aynı zamanda dinimiz İslam’ın şartlarını da yerine getiriyorum” diyor. Bu sözüyle “din” derken hangi dini kastettiği böylece netleşiyor.

[38] A.g.e.

[39] Haji Misbach, “Islamisme Dan Komunisme.” Medan Moeslimin, 1925.

[40] Misbach, a.g.e., s. 1.

[41] Misbach, a.g.e., s. 4.

[42] Misbach, a.g.e.

[43] Misbach, a.g.e.

[44] A.g.e.

[45] A.g.e. İlginç olan şu ki Misbah, Flemenkçe “moreel” kelimesi yerine İngilizce “moral” (“ahlakî”) kelimesini kullanıyor, ardından da kendi dilindeki hâlini veriyor (“Budi”). Bu kelime ise aslında zihni veya karakteri ifade ediyor. Aynı şekilde Misbah, Arapçadan aldığı ifadeyle, kapitalizmi bir tür “ilim” olarak tarif ediyor. Bu bağlamda İslamî eğitimin biçimci ve tasavvufa meyletmiş biçimiyle bağ kuruyor. Bu anlamda Misbah, okurun komünist kelime ve terimleri bilmemesi gerçeğini dikkate alarak, onların anlaşılmasını sağlamak adına, İslamî karşılıklarıyla veya kendi yerel dilindeki karşılıklarıyla aktarmayı tercih ediyor.

[46] Misbach, a.g.e., s. 6.

[47] A.g.e.

[48] A.g.e.

[49] A.g.e.

[50] Misbach, a.g.e., s. 7.

[51] A.g.e.

[52] A.g.e.

[53] Erlita Tantri, “Hajj Transportation of Netherlands East Indies, 1910-1940.” Heritage of Nusantara: International Journal of Religious Literature and Heritage 2(1) 2013, s. 125.

[54] Haji Misbach, “Perdjalanan Ke Makah-Madinah.” Medan Moeslimin, 1925.

[55] A.g.e.

0 Yorum: