21 Eylül 2022

Çok Sayıda Cinsiyet Var

“Çok Sayıda Cinsiyet Var Diyenler Saçmalıyor”

Prof. Christiane Nüsslein-Volhard Söyleşisi

Chantal Louis
22 Ağustos 2022

Prof. Nüsslein-Volhard, Federal Hükümet içerisinde lubunyaları temsil eden isim olan Sven Lehmann, iki cinsiyetin bulunduğunu söyleyen görüşün bilim dışı olduğunu, çok sayıda cinsiyetin bulunduğunu iddia ediyor.

Asıl bu görüş bilim dışı! Galiba Bay Lehmann, hiç temel biyoloji dersine girmemiş.

O zaman dersi burada verelim mi?

Olur. Tüm memelilerde iki cinsiyet vardır ve insan memelidir. İki X kromozomuna sahip yumurtaları bir cinsiyet üretir. Buna “dişi” denir. Bir de bir X ve bir Y kromozomuna sahip olan spermi üreten cinsiyet vardır. Buna da “erkek” denir. Bir yumurta spermle birleşince, yeni bir varlık meydana gelir.

İnsanlar, çok sayıda cinsiyetin varolduğunu ispatlamak için hayvanlar âleminden örnekler vermeyi seviyor. Örneğin salyangozlarda durum nasıl?

Salyangozlar hermafrodit. Onlarda hem sperm hem de yumurta hücreleri var. Bu da onların kendi kendilerini döllemelerine imkân sağlıyor. Ancak salyangozlar, genelde başka bir salyangozla çiftleşiyorlar. Çünkü çiftleştiklerinde doğan yavru, kalıtsal olarak benzer oluyor. İki farklı organizma genetik malzemelerini harmanladıklarında bir dizi değişiklik yaşanıyor, böylelikle yavrunun yaşama imkânı artıyor. Doğadaki hâkim ilke bu. Ama gerçek şu ki hermafroditler, yumurta ve sperm diye iki üreme hücresi, dolayısıyla iki cinsiyet olduğu gerçeğini hükümsüz kılmıyorlar.

Fakat Federal Anayasa Mahkemesi 2017’de “kadın” ve “erkeğe” ek olarak hünsa olan kişiler için “özel” bir üçüncü cinsiyet kaydının olması gerektiğine karar verdi.

Hünsalık, kromozom kümesinde nadir görülen sapmaların bir sonucu. Fakat bu tür kişiler de her iki cinsiyetin özelliklerine sahiptirler, ama üçüncü bir cinsiyet değildirler.

İyi ama tek biyolojik cinsiyet içerisinde farklılıklar gözlemlenebiliyor.

Tabii. “Dişi” erkekler olduğu gibi fazla “erkek” olan kadınlar da var. Bu, sadece kültürel faktörlerle alakalı bir durum da değil, farklı hormon düzeyleri gibi başka olguların bir sonucu. Ortada muazzam bir spektrum var ve bu, çok heyecan verici.

Fakat politik doğruculuk dilinde “kendisini kadın gibi hisseden biyolojik erkekler”den söz edilmiyor. Toplum ve kanun koyucuların kişinin istediği cinsiyeti yaşama fırsatı sunması gerektiğini söyleyen yaklaşım dâhilinde, artık bu kişiye erkek değil, “kadın” deniliyor.

İyi de bu çok saçma! Bu, hüsnü kuruntudan başka bir şey değil. Cinsiyetini değiştirmek isteyen, ama değiştiremeyen insanlar var. Bu insanlarda kromozom yapısı XY veya XX olarak kalmaya devam ediyor. Asıl önemli olan da Y kromozomlu kişinin hamilelik esnasında embriyonun gelişimine, tabii ki yetişkinlik evresinde etki edip edemediği meselesidir. Erkek çocuklar, kızlardan farklı cinsiyet özelliklerine sahiptirler ve bu durum terse çevrilemez. İnsanlar, cinsiyetlerini ölene dek muhafaza ederler. Tabii hormon düzeni değiştirilebilir. Bir kıza testosteron verilerek onun sesini kalınlaştırabilirsiniz, sakallarının çıkmasını sağlayabilirsiniz. Ama bu kızın bedeninde testis çıkmasını ve o testisin sperm üretmesini sağlayamazsınız. Biyolojik erkekler de yumurta üretemezler, hormon verilmek suretiyle erkeklerin çocuk doğurmaları sağlanamaz. Dolayısıyla, geriye dönüşsüz müdahaleler kimi sorunlara yol açar. Ameliyatlar sorunludur. Ayrıca o bedende olmaması gereken hormonu bedene ekliyorsunuz. Hormon da fiziksel ve psikolojik düzeylerde bedende ciddi sıkıntılara sebep olur. Uygun düzeylerde her vakit hormon olmak, gerçekten de sıra dışı ve cüretkâr bir adımdır. Beden, bu durumla uzun vadede asla baş edemez. Her hormonun yan etkileri vardır. Hormon almak, temelde tehlikelidir.

Gelecekte 14 yaşın üzerindeki gençler, kendi cinsiyetlerini belirleyebilecekler.

Bu delilik! Ergenlik sebebiyle 14 yaşındaki birçok kız mutsuzdur. O yaştayken ben de mutsuzdum ve erkek olmayı tercih ederdim. Pantolon giymeme, saçlarımı kestirmeme bile izin verilmiyordu. Kendime hep lanet okur, “keşke erkek olsaydım” diye düşünürdüm. Erkeklerin hâkim olduğu bir yerde bir iş yapmak istiyorsanız, erkek olmanız gerekir. Kendinizi kanıtlamak için bir çıkış yolu bulmak istersiniz. Bu sebeple kızlara tavsiyeler verilmeli, onlara destek olunmalıdır.

Kanun koyucuların insanlara cinsiyetlerini değiştirme imkânı vermek gibi bir hakka sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

Kanun koyucular, cinsiyetin yeniden tayinine imkân sağlayamazlar. Bir kadın artık erkek, bir erkek de kadın olduğunu iddia edebilir. Ama biyolojik temel, asla değiştirilemez. Bir erkek kadın olduğunu iddia edip kadınlarla birlikte spor yapmak için kulübe giderse, bu soruna yol açar. Ondaki erkeklik hormonları sebebiyle bu kişi, daha güçlüdür ve daha hızlı koşar. Bu, dopingden farksızdır. Kendi kafanıza göre kendinize cinsiyet atayıp o cinsiyette olduğunuzu söylemenize izin verilmezse, böyle bir işe girişemezsiniz.

Anayasa Mahkemesi cinsiyet/toplumsal cinsiyet kavramını ele alan, transseksüellik veya interseksüellik konusunda bir dizi hüküm verdi. 2017’de verilen kararda şu söyleniyordu: “Tıpta ve psikososyal biliminde cinsiyetin sadece genetik-anatomik-kromozomlarla alakalı özelliklere göre belirlenemeyeceğine, hatta bu özellikler üzerinden inşa edilemeyeceğine, burada toplumsal ve psikolojik faktörlerin de belirleyici olduğuna dair yaygın bir uzlaşma söz konusu. Bir biyolog ve Nobel ödüllü bir bilim insanı olarak bu konuda ne söylersiniz?

Bu, saçma sapan bir cümle. İnsanın duyguları toplumsal ve psikolojik koşullar üzerinden değiştirilebilir. Fakat biyolojik cinsiyet değiştirilemez. Meselemiz bilimse, bu, itiraz edilemeyecek bir gerçekliktir.

Bu formülü ilkin Alman Tıp Derneği dillendirmişti.

Burada da cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki ayrım göz ardı ediliyor. Toplumsal cinsiyet farklılık arz edebilir, ama biyolojik cinsiyet, sadece kadın ve erkekten oluşur. Nokta. Tabii ki bir kız, kendisinin bir erkek ismiyle anılmak isteyebilir. “Beş Arkadaş” filminde bir kız, kendisine “George” diyordu mesela.

Biyoloji alanında doktora çalışması yapan Marie-Luise Vollbrecht, Humboldt Üniversitesi’nde yürütülen “Bilimlerin Gecesi” çalışması dâhilinde biseksüellik üzerine ders vermek isteyince protestolarla karşılaştı. Bunun üzerine üniversite dersi iptal etti.

Bunlar galiba biyoloji sınıflarını da ortadan kaldıracaklar. Artık kim olduğumuzu, cinsiyetimizin nasıl belirlendiğini bilmek istemiyoruz. Kötü görülen bu tür konuları artık öğrenmememiz gerekiyor diye düşünülüyor sanırım. Hatırladığım kadarıyla, seksenlerin sonunda Y kromozomunda cinsiyeti tayin eden geni keşfeden araştırmacıya karşı karalama kampanyası yürütülmüştü. Bu kişi, o günlerde insanlık için kötü bir şey yapmakla suçlanmıştı, çünkü bu bilim insanı, testosteron üretimini teşvik eden geni keşfetmişti. Bu saldırı, delilikten başka bir şey değildi ve ben epey korkuya kapılmıştım! Bugün de karşımızda biyolojiye dair tek bir fikri bile olmayan insanlar var. Bu sahadaki eğitim eksikliği, çok kötü durumda.

Olgulara ve bilime yönelik bu türden bir düşmanlığı siz de tecrübe ettiniz mi?

Tabii. Zaten embriyo üzerine araştırmanın kendisi, sizi kötü bir insan yapıyor. Çünkü herkes sizin aklınızda, embriyoya müdahale etmekten gayrı bir şey olmadığını imalı olarak söylüyor. Tek yaptığım şey, ağzımı açıp embriyo, üstelik sinek embriyosu üzerine araştırma yaptığımı söylemekti. Hemen saldırıya geçtiler! Bugün Almanya’da bilime yönelik düşmanlık, kendisine epey yol buluyor. Korona döneminde bilime yönelik ilgi bile onun konumunun iyileşmesini sağlamadı. Bu dönemde birçok insan, bilime kulak verilmesi gerektiğini gördü. “Virüs yoktur, çünkü ben olmasını istemiyorum” diyen kimse çıkmadı.

Bugün yeni bir eşiğe gelip dayandık. Artık ne tür bir bilim yapmamıza izin verildiği değil mesele. Mesele, bilimsel bilgiye büyü üzerine kurulu düşünce yapısının baskın gelmesi.

Temelde kimse, bir dersi bir kişi onu sorunlu görüyor diye iptal edemez. Verdiğiniz örnekte doktora öğrencisi, her ders kitabında olan bir şeyi izah etmek istemiş. Duygular ve kibir cehaletle birleşince, öldürücü olabiliyor.

Biyolojik olgulara yönelik inkârın kapsamı şaşırtıcı bir biçimde epey genişlemiş durumda. Kısa süre önce bir trans aktivist, “kadın sünneti” ifadesinin kullanılmamasını istedi. Gerekçesini de şu şekilde dile getirdi: Vulva (dişilik organı) aslında kadın bedeninin bir parçası değildir.

Vulva, tabii ki kadının cinsel organıdır! Bu insanları ciddiye almak zorunda mıyız?

Öyle görünüyor.

Tabii ki translara ayrımcılık yapılmamalıdır. Onlara kötü muamele edilmesi kötülüktür. Fakat translar da kendi fikirlerini tüm insanlara birer gerçekmiş gibi dayatamazlar.

Kaynak

0 Yorum: