09 Mayıs 2023

,

Yeni TİP-Yeni CHP


Erkan Baş’ın “yurttaş özgürleşsin. Daha çok seçeneği olsun”[1] lafına bakacak olursak, TİP, “Avrupalı Yurttaş Derneği’dir, başka da bir anlamı yoktur. “Türkiye”yi, “İşçi”yi ve “Parti”yi liberal bir yerden, burjuvaya öykünen, o öykünmeyle varolan bireye göre tarif ediyor. Nesneli ve kolektifi dışlıyor. Düzeni rahatsız etmeyecek, yeni bir sol imal ediyor.

Erkan Baş, kendi kafasına göre, çıkarına geldiği gibi, işçiyi üretim değil, tüketim temelinde tarif ediyor. Yurttaş’ı ve seçeneklerin bol olduğu piyasayı yüce tutan bu tarif üzerinden yaptığı patron tanımı, ondaki liberalizmin bir tezahürü. Bu tanıma göre, cimri olarak bilinen Vehbi Koç da makbul, TİP vekili olabilecek bir isim.

TİP, “eskiden adamdan saymamak gerek” dediği Muharrem İnce’ye “çekil” diye video çekiyor. CHP tetikçiliği yapan TİP’in bu videosu bile nesnele ve kolektife yönelik düşmanlıkla tanımlı. O, sadece Kadıköy’ün ideolojisini emekçi mahallelerine taşımak ve oraları zararsız kılmak için var. Oradaki kini örgütlüyor.

Erkan Baş, “AKP’yi toplumu bölmekle, düşman yaratmakla” eleştiriyor. Nesneli ve kolektifi reddettiği gibi siyaseti de reddediyor. Gençlerin siyasetle ilgilenmelerine üzülüyor. Soyut bir toplum mitiyle bakıyor hayata. Baş, toplumun bölünmüş olmasını dert ediniyor. Sosyalizmi basit manada “toplumculuk, toplum tapınıcılığı” olarak algılıyor. Bu açıdan “toplumu Marksistler bölerler” diyen sağcılara ve “toplumsal barış”tan söz eden liberallere hizmet ediyor. “Toplum” derken, burjuvazinin “barış”ını anlıyor.

Erkan Baş, bu toplum miti temelinde, Marksizmde “ürettiğinden fazla tüketen” veya “tükettiğinden fazlasını üreten” gibi uyduruk kategorilere sarılıyor. Marksizm, bu türden kategorileri içermiyor. TİP projesinin icra müdürü olarak Erkan Baş, “İşçi”yi üretim değil, tüketim temelinde tanımlıyor ki bu tanım, tümüyle Marksizme aykırı. Bu anlamda, kendi şahsında, ta Marx’ın döneminden bugüne akıp gelen, işçi sınıfını burjuvaziye kul etmeye, boyun eğdirmeye, devrimci mücadeleyi tasfiye etmeye çalışan reformist geleneği güncelliyor.

Erkan Baş’ın Marksizmle bir bağı yok. Bunu, bu bağsızlığı sattığını, pazarda bu sayede yer bulabildiğini, isminin bu sayede yaldızlandığını o da biliyor. O, ülkede devletin ve sermayenin Marksizm-Leninizmi tasfiye operasyonunun önemsiz bir parçası. Bu yüzden Wall Street eylemleri sonrası liberal solcuların ürettiği “yüzde bir / yüzde doksan dokuz” ayrımına sarılıyor. Küçük burjuvadaki burjuvaya yönelik hasedi örgütlüyor. Bu hasedi örgütleyen, bir yandan da alta, proletaryaya yönelik nefreti de (küçük burjuvayı tanımlayan o kini de) örgütlemek zorunda. TİP, bundan başka bir şey yapmıyor.

Bahsi edilen tüketimci solculuk, doğal olarak, imajlarla, imgelerle ve reklâm cümleleriyle düşünebiliyor. Nesnele ve kolektife olan düşmanlığı örgütlüyor, ona örgütleniyor. Bu sayede kendisine paye verildiğini biliyor.

* * *

TİP, altmışların solculuğunun bile gerisine düşüyor. O dönem TİP içinde ve dışında duran ekipler, üretim eksenli düşünüyorlar. Sovyetler’deki pratiği eleştirel olarak sahiplenebiliyor. İşçinin kavgasını dert ediniyorlar. Batı kulübünde görünmek adına Batı’daki işçi partilerinin bir örneğini kurmaya yeltenen solcular, ülkedeki sınıflar mücadelesinin emri gereği, başka yönlere çeviriyorlar yüzlerini. Parti, sınıfın kolektif mücadelesinin edindiği mevzilere örgütlenebiliyor.

Bugünkü TİP’e kuruluş izni veren devletin içişleri bakanı Süleyman Soylu, “Erdoğan altmış darbesini ve kurduğu düzeni tasfiye etmiştir” diyor. Erkan Baş’ın TİP’i, işte tam da bu tasfiyenin içinde anlam kazanıyor. O, altmışlar ve yetmişlerdeki TİP pratiğini tasfiye edip değersizleştirmek için uğraşıyor. İşine geldiği yerde, “benim Kürt arkadaşlarım var” diyen Kemal Okuyan hocası gibi, “TİP, 1971’de ‘Kürt halkı vardır’ dediği için kapatılmış bir parti” yalanına sarılıyor. O da Behice Boran’ların TİP’inin kendi partisiyle bir bağının olmadığını çok iyi biliyor.

Erkan Baş, önderi Kılıçdaroğlu’nun vaat ettiği, organize sanayi bölgelerine bölünmüş, iradesini ve egemenliğini tekellere ve emperyalizme teslim etmiş bir ülkeye uygun solculuk tarif etmeye çalışıyor. O organize sanayi bölgeleri, kendi işçi partisini ve sosyalizmini inşa ediyor.

* * *

Hocası Metin Çulhaoğlu, “tikel bir konunun tümel çözümler öneremeyeceğini” söylüyor.[2] “Tikel unsur” görülen işçi sınıfını da dışlayan bu kafa, bir tür gizli Kürt milliyetçiliği eleştirisi yapıyor ve HDP’nin çözüm olamayacağı iddiasında bulunuyor. TİP, TKP’nin ardındaki aklın ve iradenin Kürd’ün aklını ve iradesini tasfiye girişimi olarak vücut buluyor. “Toplum” denilen put bölünmesin diye işçiden sonra Kürd’e düşmanlık ediliyor.

Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda, Erkan Baş, partisinin Kürd’ün iradesinin tasfiye sürecinin parçası olduğunu açıktan dile getiriyor. O da önderi Kılıçdaroğlu gibi konuşuyor. Kılıçdaroğlu, bir yandan parti içerisinde “milliyetçi”leri tasfiye operasyonunu yöneten kişiyi İzmir’de birinci sıraya koyuyor, bir yandan da “bizim Altı Ok’umuzdan biri milliyetçilik yav!” diyor. Başka bir yerde Kılıçdaroğlu, “AKP, bizim terk ettiğimiz eski CHP’dir” tespitinde bulunuyor, böylece kendisinin de eski AKP’ye dönüştüğünü kabul etmiş oluyor. Baş, bu kişiye oy topluyor.

* * *

Hikmet Kıvılcımlı, ilk TİP’i “meclis bülbüllüğü” ifadesiyle eleştiriyor.[3] Sendikalizmin ve parlamentarizmin yol açtığı marazlara işaret ediyor. Bugün Kıvılcımlı yolundan gittiğini söyleyen HKP, şehir-devlet liberalizminin ön lideri İmamoğlu’nun önünde, anarşistlerle birlikte, hizalanabiliyor. Tekellerin ülkeye dayattığı organize sanayi bölgeleri ve emek rejimi, kendi solculuğuyla birlikte geliyor.

Kıvılcımlı, düzen içine çekilmiş, teknokratlaşmış, bürokratlaşmış solcu tipini eleştiriyor. Bugünkü TİP, bu solculuğun bile gerisine düşüyor. Batı’daki sol popülizmin, sol liberalizmin ve sol gevezeliğin yerli ve milli örneği hâline geliyor.

“Meclis’te Finlandiya oylamasının olduğundan haberimiz yoktu” diyen Baş, neden haberi olmadığını bile sorgulamıyor. “Haberi olmayacaksa, mecliste olmasının ne anlamı var”, bu soruyu kimse sormuyor. Bu lafı ederken, “Ukrayna’nın işgal edildiğini”, “Rusya’nın emperyalist olduğunu” söylemeyi tabii ki ihmal etmiyor, bu anlamda Erkan Baş, NATO ağzıyla konuşuyor. Bu açıklaması, oylamaya neden katılmadığı sorusunu cevaplıyor. Baş’ın Ukrayna ve Rusya ile ilgili sözlerinden, onun “oylamadan haberimiz yoktu” derken yalan söylediği anlaşılıyor.

* * *

Wall Street’i İşgal Et veya Tahrir eylemleri ile başlayan süreçte yerelin ağa-paşasına veya kürenin ağa-paşasına biat etmiş iki tür solculuk türüyor. TİP, HDP içine yönelik operasyonun adı olarak, bu iki tür solculuğun ülkedeki örneklerini aynı potada eritmeye çalışıyor. Ona böylesi bir görev verildiği görülüyor. Sol, TİP şahsında belirli bir teoriye, ideolojiye ve politikaya uygun olarak, çitleniyor, kalıba dökülüyor. Yeni CHP, Yeni TİP'i çağırıyor.

“Özünde Yeni TİP, çok önemli kişiler toplamından, Kıvılcımlı’nın tabiriyle, ‘meclis bülbüllüğü’ ile ‘sözde işçi örgütleri’ne dair yaygaradan ibarettir. O, HDP ölçüsünde şekillenen liberal küçük burjuva alanında yer tutma derdindedir. Tek işlevi budur. İnanmadığı sözler söylemeye mecburdur.”[4]

Bu anlamda TİP, sonradan egemenlere uşaklık eden Podemos, Syriza gibi partilerden bugün devrimcilere ve işçilere saldıran Latin Amerikalı sol liderler geleneğine uzanan hatta ait bir proje.

“Solun tufanı kriz ve savaş ise; tufandan kaçan, gemi inşa eden, millete huzurlu, rahat ve güvenli bir ortam sunup onları ikna edeceklerini zanneden solcular, kendi huzurlu, rahat ve güvenli dünyalarını korumak için onu her yere yayma gayreti içinde olan orta sınıf şeflerdir.”[5]

* * *

Bu orta sınıf şefler, HDP içinde pişmiş liberal kadroları tüm sosyalist harekete teşmil etme, tasfiye sürecini hızlandırma kararı almış görünüyorlar. Gene Avrupa’dan edinilen sol parti projesinin devlete ve sermayeye zarar vermeyecek bir yapı olması gerekiyor. TİP, en fazla Erdoğan düşmanlığı yapabilir, CHP taşeronu olabilir, Erdoğan gittikten sonra yoktur, kuranlar tarafından rafa kaldırılır.

Çünkü adalet, eşitlik, özgürlük, kardeşlik gibi putlara tapan solcular, neticede o putların sahiplerine uşaklık ederler. İşleri bittikten sonra kenara alınırlar. O güne dek Marx’ın sözünü ettiği[6] “materyalizm zemini”ne küfretmeye mecburdurlar. Nesnele ve kolektife karşı sürdürülen mücadeleye omuz vermek zorundadırlar.

Çulhaoğlu, hep “abdestimiz sağlam” derdi. Bu laf üzerinden çocuklarını bu tür yollara soktu. Ama hiçbir zaman gözü namazda olmadı ve hiçbir zaman kendisinden yücede duran bir güce iman etmedi. O iman ve amel yoksa abdestin de bir anlamı yoktu. Neticede o abdest, pandemide öne çıkartılan el yıkama pratiğinden başka bir anlama sahip değildi. Bu akılla yetişmiş kadrolar, teslimiyetten başka bir şey üretmediler, üretmeyecekler. CHP’nin ve düzenin onlarca taşeron örgütü gibi raflardaki yerini alacaklar.

Eren Balkır
8 Mayıs 2023

Dipnotlar:
[1] Cansu Çamlıbel, “Erkan Baş Söyleşisi”, 8 Mayıs 2023, T24.

[2] Metin Çulhaoğlu, “Terazi ve Sıklet”, 3 Ocak 2015, İleri.

[3] Hikmet Kıvılcımlı, “TİP”, İştiraki.

[4] Eren Balkır, “VIP”, 11 Ekim 2018, İştiraki.

[5] Eren Balkır, “Nuh’un Gemisi”, 12 Temmuz 2009, İştiraki.

[6] Karl Marx, “Adolph Sorge’ye Mektup”, 19 Ekim 1877, İştiraki.

0 Yorum: