23 Mayıs 2023

,

Açlık ve Yoksulluk Sınırı Arasında


Açlık ve Yoksulluk Sınırı Arasında:
ÖMK’den Geriye Kalanlar

Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) geçtiğimiz Şubat ayında yürürlüğe girdi. Bir yılını dolduran yasanın neleri getirip neleri götürdüğü, 15 Ocak 2023’te daha da netleşmiş durumdadır. Bu ayın maaşları okullarda liste olarak paylaşıldığında, hemen her okulun öğretmen sayısının yarısının uzman ve başöğretmenlerden oluştuğu açığa çıkmıştır. Yaklaşık 600 bin öğretmenin, yani öğretmenlerin yarıdan fazlasının uzman ve başöğretmen olacağı yönündeki istatistik doğrulanmıştır. Bu ay itibariyle öğretmenler odası; ücretli öğretmen, stajyer öğretmen, sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmenlerden oluşmaktadır. “İşçi aristokrasisi” kavramı, kamuda öğretmenlik mesleğinde hayat bulmuştur.

Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren sendikaların süreçte atıl kaldıkları, öğretmenlerin de sendikaların sınıf mücadelesi yürütmemesi karşısında belirlediği koşullarda öğretmenlerin öğretmenlik kariyer basamakları sınavına başvurmak yönünde bir tavır geliştirdikleri görülmektedir. Sınavı geçemeyen öğretmen sayısının 12 bin olduğu ifade edilmektedir. Sınavın bu kadar basit hazırlanması, yetkililerin “ÖMK’nin sınavdan daha büyük olduğu” yönündeki iddiasını doğrulamaktadır. Bu kadar basit bir sınavın 600 bin öğretmenin geçeceği şekilde hazırlanmasının tek sebebi, öğretmenliğin iş güvencesinin ortadan kaldırılmasına giden süreçte öğretmenlerin rızasını üretmektir. Öte yandan, sınava başvurmayan ya da sınavdan muafiyeti bulunduğu hâlde uzmanlığa başvurmayan öğretmen sayısının 4.500-5.000 civarında olduğu yönündedir. Sendikalara rağmen meslekî onuru ve eşit işe eşit ücret ilkesini korumaya çalışan az sayıda öğretmen için başta Eğitimsen olmak üzere hiçbir sendika gündem oluşturmadı. Sınavdan bir gün önce Eğitimsen genel başkanının hem sınava girecek olan hem de sınavı protesto eden öğretmenlere yönelik ayrı ayrı attığı tweetlerde her iki kesimi de olumlama tavrı görülmektedir ki kurumsal olarak Eğitimsen’in bu tavrı onun yasa karşısında tutarsız ve belirsiz bir konuma sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

Öğretmenlerin Sınıfsal Durumu

Bugün yeni atanan bir öğretmen, üç ayrı yazılı sınavdan geçmekte, mülâkata katılmakta, güvenlik soruşturulmasından geçirilmektedir. Tüm bunları “başaran” bir öğretmen mesleğe başlamakta, fakat ilk yılın sonunda adaylığının kaldırılması ÖKM ile “komisyon” kararına bağlanmaktadır, ne var ki bu komisyonun nasıl ve kimlerden oluşturulduğu hakkında bilgi mevcut değildir. Dört yılın sonunda sözleşmeli öğretmen kadroya alınmaktadır. Eylül’de atandığı hâlde aylarca güvenlik soruşturması sonucu bekleyen öğretmenler vardır.

Mesleğe yeni başlayan sözleşmeli öğretmenler, kadrolu öğretmenlerin yararlandığı tüm haklardan yararlanamamaktadır. 9/1 kademesinde göreve başlayan öğretmenin maaşı bugün için 700 dolardır. 10-12 yıl önceye gidildiğinde göreve başlayan öğretmen için bu meblağ 1000 dolardı. Son üç -ilk- atama ağırlıklı olarak İstanbul’a yapılmaktadır. İstanbul’da en ucuz kira 7 bin bandındadır. 150 bin öğretmen İstanbul’da görev yapmaktadır. Alınan maaşın yaklaşık 400 doları kiraya ödenmektedir. Bu durum karşısında öğretmenlerin tek başvurduğu yöntem, 15-20 metrekarelik apartlarda ya da internetten tanıştığı insanlarla 3-4 kişilik evlerde kalmaktır. Bugün öğretmenlerin, mesleği için en çok ihtiyaç duyduğu internet masrafı; telefon ve ev interneti bazında aylık 300 lirayı aşmaktadır, ortalama bir bilgisayarın fiyatı ise 15 bin lira civarıdır. Bu giderler için hesaplara yatırılan son eğitim öğretime hazırlık ödeneği, bir yıllık internet ücretini bile karşılayamamaktadır. Kitaplara ve süreli yayınlara gelen zamlardan ötürü kitap alım sayısı da düşmektedir. Nisan’dan beri doğalgaz yüzde yüzün üzerinde zamlandı. Bu durum, kombi açılmadan soğuk evlerde oturan öğretmenler gerçeğini gün yüzüne çıkardı. Kombilerin açılmaması geçtiğimiz Kış başlamıştı, fakat bu Kış daha da zirveye çıktı. Market ve pazar giderlerine geçmeden dahi sadece kira ve faturaların gideri maaşın üçte ikisine denk düşmektedir.

“Öğretmenler toplumun ayrıcalıklı kesimi midir?” sorusu, bu yazı bağlamında gündeme gelebilir. Öğretmenler, toplumun ayrıcalıklı kesimi değildir. Öğretmenler, doğrudan halkın içinde mesleğini icra eden, ülkenin yerleşime sahip her yöresinde eğitim veren insanlardır. Bu özelliğe sahip başka bir meslek yoktur. Toplumsal çürümeden sorumlu tutulan iki kesimin ebeveynler ve öğretmenler olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, tanımadığı 3-4 kişiyle bir evde kalan, kaldığı evden ne zaman çıkarılacağının kaygısıyla yaşamak zorunda bırakılan; üç yazılı sınavı, mülâkatı, güvenlik soruşturmasını ve sözleşmeli süreyi aşmaya çalışan; maaşın üçte ikiden fazlasını sadece kira ve faturalara ödeyen bir öğretmenin mesleğini icra etmede ortaya koyacağı nitelik tartışmalıdır. Eğitimin çıktısının insan davranışlarının dönüşümü olduğu düşünüldüğünde, tartışmamızın niteliği daha da netleşecektir.

Sendikalar, öğretmenlerin sınıfsal durumuna yönelik anketler yapmamaktadırlar. Yapılan anketler de aşırı yüzeysel ve birkaç sorudan müteşekkildir. Yapılan anketlerde fatura giderinin ne olduğu, kredi borcunun olup olmadığı, oturduğu evin kaç metrekare olduğu, son iki yılda ev sahibiyle hukukî bir sorun -ya da sözel şiddete dayanan- yaşanıp yaşanmadığı, enerji kullanımında düşüş olup olmadığı, eğer evi bir/birden fazla ev arkadaşıyla paylaşıyorsa, bu kişileri tanıyıp tanımadığı, en çok hangi ihtiyacından kıstığı, tek kişinin mutfak masrafının ne kadara mal olduğu yönündeki en kritik sorular yapılan anketlerde yer almamaktadır. Öğretmenliğin ekonomik açıdan bugünkü konumu “asgari” öğretmenlik düzeyine çekilmiştir.

ÖMK Ne Getirdi Ne Götürdü?

15 Ocak 2023’e ait maaşın belirlendiği andan itibaren öğretmenlerin yarıdan fazlasının uzman ve başöğretmen olduğu, ona yakın farklı türde öğretmenlik kariyer basamağı ortaya çıktığı görülmektedir. 25 yılını doldurmuş, başöğretmen olan bir eğitimcinin maaşı 18.500 lira civarı, yani 1.000 dolardır. Bu meblağa refah payı eklenmemiştir. On yıl önce mesleğe başlayan bir öğretmenin aldığı maaş 1.765 TL, yani 1.000 dolardı. On yılın sonunda 25 yıllık emeğin karşılığı; maaştan kaybedilen ücretin sınavlar yoluyla, mesleğin onurunu hiçe sayarak, eşit işe eşit ücreti bertaraf ederek alınmaktadır. Daha maaşlar yatmadan ek dersin kesintili ücretinin ne kadar olduğu “beklentisi” ve merakı da oluşan tabloda acı bir gerçek olarak durmaktadır.

Sınavı “geçemeyen” 12 bin öğretmenin “niteliği” daha şimdiden öğretmenler arasında yaşanan tartışmalarda ve küçümseyici tavırlarda karşımıza çıkmaktadır. Sınav muafiyetiyle öğretmenliğe atanan özel şartlara sahip eğitimciler düşünüldüğünde, tartışmanın çok da anlamlı olmadığı, asıl dert edilmesi gerekenin bu kadar basit sınavı geçtikten sonra başöğretmenliğin Atatürk’e ait olduğunu savunan sendika yöneticilerinin sosyal medya hesaplarında kendini “başöğretmen” diye tanıtmasıdır.

Yasanın yürürlüğe girdiği andan itibaren temel motivasyon olan “Nasıl olsa yasa iptal edilir, 2005-2006’daki sınavı protesto eden öğretmenlerin durumuna düşmeyelim, uzmanlığı ‘alalım’, bir daha ‘bu fırsattan’ faydalanamayız!” şeklindeki ifadeler tartışmaya açıktır, tartışılmalıdır. Böyle bir eğilim, öğretmenlik mesleğinin etik boyutunu yok etmekte, salgında çokça eleştirilen fırsatçı esnaf ve kapitalistin ahlakının öğretmenlere intikal ettiğini göstermektedir. “Fırsatçılık” ve “eğitimcilik”, aynı cümle içinde birbirinin zıttı durumlar olarak yer alabilir ancak. Ülkemizde ekonomik durum neticesinde toplumun değer sistemini dejenere eden fırsatçılık ahlakının öğretmenlere sirayet etmesi, özellikle son bir yılın eseri olarak karşımızda durmaktadır.

Yetkililerin ÖMK’nin sınavdan daha büyük olduğu yönündeki söylemleri, izah etmeye çalıştığımız tabloyla somutlanmaktadır. ÖMK’nin ne getirdiği ne götürdüğü bu söylemle ve 15 Ocak 2023 itibariyle netlik kazanmaktadır.

ÖMK Karşısında Sendikaların Tutumu Nedir?

ÖMK’nin karşısında ilk günden beri sendikaların tutumu ikiye ayrılmaktadır. İlk grupta yer alan Eğitim-Bir-Sen ve Türk Eğitim-Sen yasa karşısında tepki dahi vermemiştir. Türk Eğitim-Sen, Eylül ayında eylem yapacağını açıklasa da Ekim’de Meclis’in açılmasıyla yasanın revize edileceği söylentisini öğretmenlerle paylaşarak bu eylemleri ertelemiş ve yapmamıştır. Süreçte kendi üyesi açısından en çok tepkiyi alan sendika, Türk Eğitim-Sen’dir.

İkinci kesimi Eğitimsen ve Eğitimiş oluşturmaktadır. Eğitimiş, başöğretmenliğin sadece Atatürk’e ait olduğunu savunmuş, fakat uzmanlık sınavı için PDF kaynak “desteği” sunmuştur. Aynı şekilde Eğitimiş genel merkezinde uzman bir yöneticinin başöğretmenlik sınavına girmesi, belirli medya kuruluşları tarafından gündeme getirilmiştir. Eylül itibariyle öğretmenlerin “sınav iptali”ne yönelik sosyal medya paylaşımlarının etkisiyle Eğitimiş ve Eğitimsen’in içinde bulunduğu 14 sendika, 2 Kasım’da, yani sınava birkaç hafta kala, kitle popülizmini amaçlayan bir motivasyonla greve çıktı. Grevin ne getirdiği ve ülke çapında greve katılım sayısı hakkında bilgi paylaşılmamıştır. Aynı şekilde, ortak kararlaştırılan grevin basın açıklaması, İstanbul özelinde birçok şehirde sendikalar tarafından ayrı ayrı yapılmıştır ki bu dağınık görüntü eğitim emekçilerinde güven tesis edememiştir.

Asıl sorumuz ve tepkimiz, kendi sendikamız olan KESK’e bağlı Eğitimsen’e yöneliktir. Eğitimsen, “beklenmedik” şekilde hem özetlediğimiz ekonomik sürecin hem de ÖMK’nin yabancısı durumuna düşmüştür.

Demokratik merkeziyetçilik gereği olarak KESK ve Eğitimsen genel merkezine yönelik şu soruları yöneltiyor ve şeffaflık gereği bu soruların cevaplanmasının sendikamızın üyelerine karşı birer sorumluluk olduğunu belirtiyoruz:

* 15 Ocak 2023 tarihli sendika aidat kesintisi bilgilerine göre yaklaşık 80 bin Eğitimsen üyesi öğretmenin kaçı uzman ve başöğretmendir?

* Şube ve temsilciliklerde yer alan yöneticilerin kaçı uzman ve başöğretmendir?

* Eğitimsen ve KESK genel merkezinde uzman ya da başöğretmen olan yönetici/ler var mıdır? Varsa sayısı kaçtır?

* Sendikal faaliyetlerden dolayı “kademe ilerleme” cezası devam eden kaç Eğitimsen üyesi vardır? Bu cezayı alan öğretmenler, genel merkez, her ne kadar uzmanlığa başvuruyu üyenin “özgür irade”sine terk etmiş olsa da bu cezayı alan arkadaşlarımızın “özgür irade”si bu konuda bulunmamaktadır. Eğitimsen’in bu konuyla ilgili açıklaması ya da çalışması var mıdır?

* Önümüzdeki süreçte okul ziyaretleri gerçekleştirecek olan “uzman şube yöneticilerinin” ÖMK konusunda 10 yılını doldurmamış, sınavı boykot etmiş, kademe ilerleme cezası almış öğretmenlere yönelik açıklaması ne olacaktır? Bu açıklamanın ülke çapında Eğitimsen’in tutarlı tavır göstermesi açısından bu konuda okullarda ne söylenmesi gerektiğine yönelik genel merkezin hazırladığı bir yazı var mıdır? Varsa, şubelere bu yazı iletilmiş midir? 10 yılını geçmiş öğretmenin mesleğe yeni başlayan öğretmene “hem sınava karşıyım hem de uzmanım” demesi, Eğitimsen’in ilkeleri ve mesleğin etik değerleri açısından doğru bir örnek midir, yoksa tutarsızlık mıdır? Maaştan eriyen meblağın düşük bir kısmının sınavla geri alınmaya çalışılması, Fakir Baykurt’un deyimiyle, “öğretmenin el açması” mıdır?

* Öğretmenler, ek mesai kapsamında sınav görevlisi olmaktadırlar. Eğitimsen’in, sınav görevleri ücretlerinin artırılmasına yönelik bir sendikal çalışması var mıdır? Yoksa böyle bir çalışma, sendika genel merkezinin gündeminde bu tür bir çalışma var mıdır?

* KESK genel merkezi, yüzde 30’luk maaş artışından sonra “Asgari ücrete yapılan yüzde 54’lük artışı talep ediyoruz” söylemi geliştirmiştir. Yoksulluk sınırının 25-26 bin lira olduğu dikkate alınırsa, yoksulluk sınırının altında talep edilen artışın açıklaması nedir? KESK, kamu emekçilerine ve asgari ücretle çalışan işçilere yoksulluk sınırının altında bir maaşla yaşamayı mı reva görmektedir? KESK, ülkenin sınıfsal gerçekliğinden koptuğunu düşünmekte midir?

* İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırıldığı 1 Temmuz 2022’ye kadar geçen sürede KESK’e bağlı kadın meclisleri, feminist hareketleri de içine alarak ya da kendisi onlara eklenerek, süreklilik arz eden eylemler yapmıştır. Sendika şubeleri de kendi binalarına bu eylemlilikleri sahiplenen pankartlar asmışlardır. Kadın eğitim emekçilerinin uzmanlık adı altında aynı emeğe karşılık farklı ücretler alması kadın meclislerinin sorunu değil midir? Ortaya çıkan eşit işe farklı ücret ödenmesi, kadın emeğinin sömürüsü değil midir? Cinsiyet içi emek ayrıştırmasına yönelik sendika kadın meclislerinin tutum geliştirmemesinin, eylem programı üretememesinin, kadın eylemleri için yakalanan dinamizmin ÖMK için atıl bırakılmasının açıklaması nedir? Bu bağlamda, “sendika”nın bünyesinde oluşan kadın meclisleri, sınıfsal gerçekliğe neden uzak durmaktadır? Söz konusu olan bir parti değil, bir sendikanın kadın meclisidir ve bu soru, bu gerçekliğe dayanarak yanıtlanabilir.

* 12 Ocak 2023’te Eğitimiş’in bağlı olduğu Birleşik Kamu-iş Konfederasyonu’nun grev kararına KESK neden katılmamıştır? “Sendikalarımız greve hazır durumda değil ve bu grev için hazırlanma süresi yetersiz” söylemi, ülkede üç yıldır süren ekonomik şartlar göz önünde bulundurulduğunda, samimiyet içermekte midir? KESK’in bırakalım C, D, E planını bir B planı bile bulunmamaktadır. A planı ise hep sivil toplumcu, protestocu, kitleden kopuk sendikal hatta hayat bulmaktadır. 2 Kasım’da eğitim sendikaları bir araya gelebiliyorken, daha önce Memursen’in davetinde de görüldüğü gibi, neden KESK diğer konfederasyonlarla bir araya gelmeyi istememektedir? KESK, bu tutumuyla eğitim alanında sağlanan emekçi birliğine yönelik adımları boşa düşürdüğünü düşünmekte midir? Birleşik Kamu-iş’in popülist tavrı bir buçuk yıldır Eğitimiş özelinde görülmektedir. Bu, tartışılamaz bir gerçektir, çünkü onlar için asıl amaç, sınıf mücadelesinin bütünleşmesi değil, yetkili sendika, Cumhuriyet’in 100. yılında “başöğretmen” genel merkez yöneticisi ve üyeleriyle yetkiyi alacak bir Eğitim-iş (!) olabilmektir.

* İşçiler ve kamu emekçiler ekonomik açıdan zor durumda iken KESK’in DİSK başta olmak üzere diğer sendikalarla genel grev düzenlemeye yönelik girişimleri var mıdır?

* TÜİK, her ayın ilk haftası aylık enflasyon rakamlarını açıkladığı hâlde KESK, neden her seferinde TÜİK açıkladıktan sonra TÜİK önünde açıklama yapmaktadır? Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olduğu hâlde, KESK’in her seferinde bu tavrı sergilemesi, sendikanın protestocu çizgiye çekilmek istenmesini mi göstermektedir?

* Salgın koşullarında ikinci kez Eğitimsen’in kongresinin ertelenmemesi gerektiği, “çözülmesi gereken acil sorunların” olduğunu belirten sendika genel merkezi, bugün için sorunlarımız ayyuka çıkmışken, neden Şubat ayındaki yerel kongreleri ülkedeki genel seçimlerin sonrasına ertelemiştir?  Böyle bir ertelemeyi neden üyelerine açıklamamaktadır? KESK’in, üyelerinin iradesini ve demokratik merkeziyetçilik ilkesini hiçe sayan bu tavrı geliştirmesinin açıklaması nedir? Sorunlarımızın yapısal hâle geldiği, ekonomik ve özlük haklar açısından zor zamanlardan geçtiğimiz bu süreçte üyelerden habersiz şekilde kongre ertelemek, etik açıdan doğru mudur? Bu tutum, üyeyle genel merkez arasındaki güven ilişkisini zedelemekte midir? Üyenin sendikal yönetim sürecine yabancılaşması genel merkez tarafından önemsiz mi görülmekte midir? Böyle bir tutumun sağ zihniyetin bakış açısından farkı var mıdır? Yoksa bunun sebebi nedir? “Ben yaptım oldu, kongre ertelemelerini de üyeye duyurmak zorunda değilim” deniyorsa açıkça söylenmelidir. Son üç yıldır yapılan kongre süreçlerine ve tartışma süreçlerine bakıldığında, üye algısının değiştiği, başka bir kültürün KESK’e yerleştirilmeye çalışıldığı apaçık görülecektir ki KESK üyeleri böyle bir çizgiyi kabul etmeyeceklerdir. Eleştirdiğimiz kültürün sendikaya taşınmasında KESK bir beis görmemekte midir?

* Dört kişinin bir kişiyi delege seçtiği, delegenin de “mutabakat” adı altında oluşturulan tek listeyi onayladığı antidemokratik ve çağımız açısından geri kalmış seçim sisteminin değiştirilmesine yönelik bir tüzük kongresi düzenlenecek mi? Dokuzuncu kongrede tüzük kurultayı yapılması, seçim sistemindeki yüzde elli bir barajının kaldırılarak, nispi temsil ve doğrudan seçim gibi değişikliklerin tartışılacağı tüzük kurultayının yapılması kararı neden hayata geçirilmemektedir? Mevcut şartlarda iki dönem şube yöneticiliği yapan bir üye, daha sonra üst kurul delegeliğine geçerek tek listede onaylanmakta, bir sonraki aşamada genel merkezde iki dönem yönetici olabilmektedir. Bir üyenin 6 yıl Eğitimsen genel merkez, 6 yıl KESK yöneticiliği yapması, bu üyenin işyeriyle olan bağını koparmamakta mıdır? Bu süreçlerin hemen hepsinin tek listeli seçimlerle yürütüldüğü unutulmamalıdır.

* Geçtiğimiz aylarda Twitter üzerinden #KESKlilertakipleşiyor etiketiyle atılan tweetlere sendikaların genel merkez yöneticileri de katıldı. Üyelerin bir kısmı bu etikete karşı çıkarak, sendikanın fiili meşru mücadeleyle kurulduğunu ve sendikal mücadelenin bu düzeye getirilmesinin doğru olmadığını ifade eden tepkiler gösterdi. Sendikal iletişimin whatsapp ve sosyal medyaya indirgendiği günümüzde KESK genel merkez yöneticilerinin dahi katıldığı hiçbir basın açıklaması 30 kişiyi geçmemekte, fakat şubelerde düzenlenen anti sınıfsal atölye ve etkinliklerinin, sosyal medya dinamizminin alanlara yansımadığı görülmektedir. Üyelerin sendikal mücadele düzleminde bir araya gelebileceği sendikal bir programın geliştirilmesi KESK’in gündeminde var mıdır? Biz üyeler olarak sosyal medyada takipleşmek gibi küçük burjuva kültürü yaşatmak değil, sendikal mücadele alanlarında omuz omuza gelmeyi doğru buluyoruz. Yabancılaşmanın bu şekilde aşılacağını düşünüyoruz.

* Eğitimsen’in öğretmenlerin barınma ve fatura sorununa yönelik özel bir sendikal çalışması var mıdır?

Çözümün sınıf mücadelesinin geçtiği gerçeğini, bu gerçeğin yaşamın bütün alanlarını belirlediğini ve bu gerçeğe sırt dönmenin işçi ve emekçiler olarak hepimize kaybettirdiğini KESK’e bir kez daha hatırlatmak isteriz.

S. Adalı
23 Mayıs 2023

0 Yorum: