18 Temmuz 2022

,

Alkol, Uyuşturucu, Sol

Ben, içkiden uzak duramayan kardeşim için ona elimi sürmüyorum.
[Joseph Livesey]

Son yıllarda, kapitalizmin hüküm sürdüğü batı ülkelerinde, solun arkasında durduğu uyuşturucu politikalarında ve kullanılan dilde bağımlılıkla mücadele ile ilgili olarak hep “zararları azaltmak”tan söz ediliyor. 

Kokain ve eroin dâhil tüm uyuşturucuları yasal hâle getirmeye yönelik olarak yürütülen politik ve hukukî çalışmalar, hep halk sağlığı çerçevesi içerisinde takdim edilen “zararları azaltmak” üzerinde duran bu dili benimsiyorlar. Bu türden çabalar, uyuşturucu ve alkol tüketimini zararsız, hatta esrar örneğinde görüldüğü üzere, olumlu gören sol örgütlerde de karşılık buluyor.

Bugün solun aldığı birçok konumda olduğu gibi, son yirmi otuz yıl içerisinde yürütülen uyuşturucuyla mücadele konusunda verilen, ilericiymiş gibi görünen bu tepki de özünde gerici ve işçi sınıfı karşıtı bir konumdur. Söz konusu yaklaşım, artık iliklere işlemiş olan kötümserliğin bir ürünüdür.

Sol, toplumun tümden uyuşturulması fikrine destek çıktı, çünkü işçi sınıfının yönetici sınıf hâline geleceğini, gelmesi gerektiğini söyleyen her türden fikre sırtını döndü.

Bu, yeni bir gelişme değil. Avrokomünistlerin eklektik, yamalı bohçaya dönmüş ideolojik dünyalarının ve yaşanan yenilgilerin etkisiyle, kırk yıl önce birçok Marksist örgüt, proletarya diktatörlüğü fikrini terk etmişti. Sefahate, işret âlemlerine düşkün bir sol eğilim, hep varolmuştu ve bu eğilim, seksenlerde ve doksanlarda işçi sınıfının yaşadığı yenilgilerden sağ çıkmayı bilmişti.

Bugün sol, proletaryanın yönetici sınıf hâline gelebileceğine inanmıyor, dolayısıyla, işçi sınıfının politik, kültürel ve entelektüel düzeyini yukarı çekmeye dönük her türden çabayı anlamsız buluyor. O, Che Guevara gibi isimlerin ciddiyet arz eden devrimci bir değişim projesinin uygulamaya konulabilmesi için hayatî önemde olduğunu düşündükleri kolektif bilincini ve özdisiplini geliştirecek çabaların gerekliliğine asla inanmıyor.

Örgütlü işçi sınıfının Britanya’da yaşadığı yenilgiye tanıklık eden sol, toplumun aptallaştırılması konusunda burjuvaziyle el ele verdi. Bu anlamda, uyuşturucu ve alkol, giderek yoğunlaşan yabancılaşma ve atomizasyon karşısında kişilere verilen teselli ödülü olarak görülmeli.

Britanya’da yönetici sınıf, örgütlü işçi sınıfı karşısında elde ettiği zaferi pekiştirdikçe, belirli adımlar atma gereği duydu. Bu anlamda hem 1988’de hem de 2003’te ilgili kanunda alkol ruhsatının daha rahat verilmesini sağlayan değişiklikler yaptı.

Bugün sol, esrarın yasallaşması fikrini savunuyor, üstelik bunu, zararları azaltma veya kişinin özgürlüğü adına yapıyor. Bu savunuyu yaptığı koşullarda, masada diğer daha sert uyuşturucular duruyor. Solun yegâne davası, bireyin ve ait olduğu topluluğun yalnız bırakılması, hatta huzur bulsun, bunun için gidip kendisini uyuştursun diye bu bireye destek olunmasının sağlanması.

Alkol Karşıtı Hareket: İşçi Sınıfının Uyuşturuculara Verdiği İlk Cevap

İşçi sınıfı, önemli bir tarihsel mirasa sahip. Bu miras, sefahat düşkünlüğünün yol açtığı çığın altında kalmış durumda. Alkol karşıtı hareket, bu mirasın bir parçası.

1820’lerin sonunda açığa çıkan bu hareket, 1830 tarihinde çıkan Bira Kanunu’nun getirdiği serbestiyetle birlikte güç kazandı. Kırk yıl yürürlükte kalan kanun, iki altın (kırk şilin) ödeyen herkese bira satma ruhsatı veriyor, bunun yanında, alkole erişim imkânını artırıyordu. O dönemde, ister kadın olsun ister erkek, her yaştan insanın çok içki içmesine göz yumuluyor, hatta bu teşvik ediliyordu. Kanun, alkolle mücadele hareketi içerisinde yer alan eski dokumacı Joseph Livesey ve yedi arkadaşının bir araya gelip, her türlü içkiden uzak duracaklarına dair söz vermelerine neden oldu. Bu nedenle Livesey ile alkolün kısıtlanmasını vaaz eden, küçük burjuva alkol karşıtlarının arası açıldı.

İşçi sınıfı içerisinde gelişen alkol karşıtı hareket, yönetici sınıf pratikte teşvik etmese bile, aşırı alkol tüketiminin burjuvazi tarafından müsamaha ile karşılandığını düşünüyordu. Engels’in İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu isimli çalışmasında tespit ettiği biçimiyle, burjuvazi, sarhoş insanlardan sıklıkla şikâyet ediyor, ama bir yandan da kafasının dikine gidip, mevcut sorunu daha da ağırlaştıran Bira Kanunu’nu çıkartıyordu. Her ne kadar Engels yeşilaycıları, eline içki sürmeyenleri Komünist Manifesto’da “burjuva sosyalizmi” temelinde, İşçi Sınıfının Durumu kitabında da etkisiz oldukları üzerinden eleştirse de Engels de Marx da alkol tüketiminin İngiliz işçilerine verdiği korkunç zararlar üzerinde durdu. Bu hususta Livesey gibi isimlerin başını çektikleri, işçi sınıfı içerisinde gelişmiş alkol karşıtı hareketin yanında duruyorlardı. Sonraki süreçte Kuzey Amerika’da ortaya çıkan Emek Şövalyeleri gibi, işçi sınıfı içinden çıkmış alkol karşıtı hareketler, alkolün disiplinli bir emek hareketine mani olduğu üzerinde durdular.

Bugünkü alkol karşıtı hareketin edindiği itibarın arkasında, dinî saiklerle mücadele eden kişilerin ortaya koyduğu çabalar var. Bu alkol karşıtı hareket içerisinde önemli bir dinî unsur bulunuyor olsa da bu hareketin en ayrıksı ve en etkili özelliği, radikal Hristiyan tarikatlarıyla kurduğu ilişki değil, işçi sınıfı siyasetini inşa etmeye yönelik, Çartizm türünden ilk girişimlerle kurduğu bağlardır.

Bugün alkolden tümüyle uzak durmayı öngören tutumla işçi sınıfının politik hakları için yürütülen kampanyalar arasında güçlü bir bağ mevcut. Livesey gibi isimlerin tespitlerinin Çartist hareket tarafından benimsendiklerini, İngiliz işçi sınıfı hareketi üzerinde kalıcı bir etki bıraktıklarını biliyoruz. Tarihçi F. M. L. Thompson’ın The Rise of the Respectable Society [“Saygın Toplumun Doğuşu”] isimli kitabında dile getirdiği yorum da bu hususu kanıtlıyor:

“İşçi sınıfı, Henry Vincent ve William Lovett gibi içkiye el sürmeyen Çartistlerden başlayıp, 1850’lerde ve 1860’larda Robert Applegarth gibi yeni tarzda sendikacılık yapan sendika liderleriyle devam eden, oradan Tom Mann, Will Thorne, John Burns, Keir Hardie ve George Lansbury gibi Viktorya döneminin son yıllarında ortaya çıkan ‘yeni sendikacılar’a ve ilk işçi liderlerine uzanan bir lider listesine sahip.”

Bugünse Timothy Leary’nin The Psychedelic Experience [“Halüsinatif Deneyim”] isimli kitabının izinden giderek, uyuşturucu tüketimini yasallaştırmaya çalışanlar, bu tüketimin “bilincin artması”nı sağlamak gibi olumlu bir etkiye yol açabileceğini söylüyorlar. Bu yaklaşımla çelişen bir tutum dâhilinde alkol karşıtı hareket ve Çartistlerse, bilincin en iyi, daha fazla bilgi edinilmesi ve politik haklar için mücadele edilmesiyle artırılabileceğine inanıyorlar. Alkol karşıtı hareket de Çartistler de eğitime büyük bir ağırlık veriyorlar.

Örneğin alkol karşıtı hareket, alkolün yol açtığı riskler ve tehlikeler konusunda sıradan insanlara dersler veriyor. Bilhassa, siyaset sahnesinde kendi hedeflerinin belirli bir kısmının dile getirildiğine tanık olmazdan önce bu iki hareket, henüz daha ilk aşamasındayken, sırtlarını ağırlıklı olarak, o sıradan insanların gönüllü desteklerine yaslıyor. İlk açığa çıkan alkol karşıtı hareket, doğru bilgileri kuşanıp, gerekli alternatiflere sahip olduğu vakit, insanların makul ve iyi tercihler yapabilecekleri fikrini temel alıyor. Bu amaç doğrultusunda alkol karşıtı hareket, ülke genelinde alkol karşıtları için birçok mekân açıyor ve buralarda alkol tüketilmeden sosyalleşme imkânları yaratılıyor.

Livesey gibi isimler ve Çartistler, ortak bir görüşe sahipler. Bu insanlar, işçilerin yönetici sınıfın kendilerine vermediği politik hakları alıp, İngiliz toplumunda kendilerine yer bulmaya başladıkça, alkol üzerinden ayaklarına takılan prangalardan kurtulabileceklerini düşünüyorlar.

Çartizm ve alkol karşıtı hareket, bir açıdan başarılı bir açıdan da başarısız oluyor. Çartist hareketin güç ve halk desteği elde etmesiyle burjuvazi, oluşan tehdidi görüyor ve onun karşısına hem baskıyla hem de İngiliz yönetici sınıfının bu dönemde sergilediği yaklaşıma damgasını vuran (oy kullanma haklarının artırılması türünden) tavizlerle çıkıyor.

Bu dönemde alkol karşıtı hareket, alkol tüketiminin işçi sınıfı içerisindeki ağırlığını ortadan kaldırma konusunda herhangi bir başarı elde edemese de hareket, alkolle ilgili ahlakî ve hukukî standartların değişmesini sağlıyor, hatta İngiliz hükümetini alkol satılacak süreyi kısaltmaya, ayrıca genel manada alkol tüketimine kimi cezalar vermeye mecbur ediyor. Alkol karşıtı hareket, aynı zamanda alkolle ilgili kültürel yaklaşımı da değiştiriyor. Okullarda çocuklara bira verilmesi uygulamasının yaygınlaştığı, biranın sağlıklı kabul edildiği koşullarda hareket, 1872 tarihli Ruhsat Kanunu sayesinde on altı yaşından küçük çocuklara bira satışının yasaklanmasına ön ayak oluyor.

Alkol karşıtı hareket, İngiliz işçi sınıfı içerisindeki nüfuzunu uzun süre muhafaza ediyor. Philip Snowden gibi ilk dönem İşçi Partisi içerisinde önemli görevlerde bulunmuş çok sayıda ismin yanında, sendika hareketi içerisinden gelen birçok İşçi Partisi vekili de alkolden uzak durmayı savunuyor. Bu nüfuz, ancak işçi sınıfı kökenli vekillerin sayısının sıfırlanıp, İşçi Partisi’nin üst kademelerinin küçük burjuvazinin eline geçtiği altmışlı yıllarda ortadan kalkıyor.

The War We Never Fought [“Hiç Vermediğimiz Savaş”] isimli kitabında Peter Hitchens’ın da tespit ettiği biçimiyle, yetmişli yıllarda Harold Wilson başkanlığında oluşturulan bakanlar kurulu içerisinde sınıfsal bir ayrışma söz konusu. Bir tarafta esrar bulundurmanın cezalandırılmasını savunan, işçi kökenli bakanlar, bir tarafta da esrara müsamaha gösteren Tony Benn türünden küçük burjuva bakanlar duruyor. Uyuşturucuların suç olmaktan çıkartılıp yasallaşmasını savunan, bu noktada uyuşturucuyla mücadelenin pratikte işçilere yönelik bir saldırı olduğunu söyleyen kesim, esasında bu geleneğin devamcısı.

İçki ve Uyuşturucunun Dönüşü

Bugün işçi sınıfından tümüyle kopmuş olan, güle oynaya dini de alıp çöpe atan sol, dinin yerine afyondan daha sert maddeleri koydu. Aslında toplum karşıtı bireyciliğin bir tezahürü olan uyuşturucu kullanımı, aynı zamanda modern burjuva toplumunun tüm kötü yanlarının kabulünü ifade ediyor. Alkol karşıtı hareketten ve yeşilaycılıktan alınacak ders, alkol tüketimini ortadan kaldırmaya dönük her çabanın başarısız olduğu olmamalı. Bu hareketler, davranışlar konusunda belirlenen yüce bir ölçütün ve özdisiplinin ücretler ve politik haklar için mücadele veren işçi sınıfı hareketinin gücüne güç kattığını, sınıfın sağlığı ve kültürü konusunda statükonun verili hâline karşın ilerlemeler sağlayabildiğini öğretiyor.

Bugün madde bağımlılığına hangi politik çerçevenin ve yaklaşımın daha uygun düştüğü, meşru bir tartışmadır. Uyuşturucuyla mücadelenin kusurlu olduğu, yanlış yürütüldüğü açıktır. Ama böyle diye, tehlikeli olduğu açık olan maddelerin tüketimini kimse savunamaz.

Bugün sosyalistler, bu türden maddelerin kullanımını savunmak yerine, pratikte insanları uyuşturucuların yol açtığı tehlikeler, onların tüketiminin sebep olduğu fiziksel, entelektüel ve toplumsal zararlar konusunda eğitmeli. Sosyalistler, hem ilk dönem alkol karşıtı kampanya yürüten isimlerin sergiledikleri tavrı yeniden keşfetmeli, hem de bu yüce ölçütü belirlemek adına, o alkol karşıtlarından ilham alıp, uyuşturucudan ve alkolden uzak duran ilk sosyalistleri anımsamalıdır.

Bugün kendini disipline etmek ve kötü alışkanlıklardan uzak durmak, sağcılıkla ilişkilendirilen değerler olsa da biz, işçi sınıfının onlarca yol hep birlikte ortaya koyduğu çabalarla, birçok toplumda henüz ortaya çıkmadığı dönemde bu türden fikirleri yayma konusunda gösterdiği başarıyı asla unutmamalıyız.

Sosyalizmi yeniden işçi sınıfının ciddiye aldığı bir politika hâline getirmek istiyorsak, evvela, efendilerin savundukları üretim tarzının dayattığı aşırı yabancılaşmayı ve atomizasyonu bir anlamda tedavi etmek için sattığı uyuşturucuları reddetmekle işe başlamalıyız. Hareketi yeniden inşa etmek için, sermayenin sunduğu “deva”ya sırtını dönmeye hazır olan, gerçek çözümlere odaklanan, bu anlamda tek çözümü sınıf mücadelesinde gören yeni bir sosyalist tipi inşa edilmelidir.

Alexander McKay
17 Haziran 2022
Kaynak

0 Yorum: