03 Temmuz 2022

,

Kitap Tapınıcılığı

I. Sorgulamıyorsanız, Konuşmaya da Hakkınız Yok

Bir sorunu sorgulamıyorsanız, o sorunla ilgili laf etme hakkından da mahrum kalırsınız. Bu tespitim ağır mı geldi? O kadar da ağır değil aslında. Bir sorunu, mevcut olguları ve o sorunun hikâyesini derinlemesine incelemiyorsanız, hiç şüphe yok ki ağzınızdan dökülen her kelime, anlamsız olacaktır. Herkesin de bildiği gibi, anlamsız laflar etmekse hiçbir sorunu çözmez, o hâlde, böyle bir kişiyi konuşma hakkından mahrum etmek, neden adaletsizlik olsun? Sayıları az da olsa, bazı yoldaşlarımız, her daim gözlerini kapayıp saçma sapan laflar ediyorlar ki bu, bir komünist için utanç verici bir durumdur. Bir komünist, nasıl gözlerini kapayıp, saçma laflar edebilir?

Edemez!

Edemez!

Meseleleri sorgulamak zorundasınız!

Saçma sapan laflar etmemelisiniz!


II. Bir Sorunu Araştırmak, Onu Çözmektir

Bir sorunu çözemiyor musunuz? O zaman oturun, mevcut olguları ve sorunun hikâyesini inceleyin! Sorunu tüm yönleriyle araştırdığınızda, onu nasıl çözeceğinizi de bilirsiniz. Sonuçlar, tahkikatın ardından elde edilirler, öncesinde değil. Tek bir tahkikat yürütmeden “bir çözüm bulacağına” veya “bir fikri geliştireceğine”, ancak bir aptal inanabilir. Bu noktada tahkikat yürütmeden, meseleleri sorgulamadan fikir geliştirmenin etkin bir çözüm sunmayacağı, hayırlı herhangi bir fikir geliştiremeyeceği gerçeği üzerinde durulmalıdır. Başka bir ifadeyle, tahkikat yürütmeyen, sorgulamayan kişi, en sonunda yanlış bir çözüme ve yanlış bir fikre ulaşacaktır.

Göreve yeni gelen gerilla liderleri ve kadrolar gibi kimi yoldaşlarımız, teftiş yapma gereği duymuyorlar. Bu insanlar, çalışma yürütecekleri yere geldiklerinde, politik açıklamalar yapmayı seviyorlar ve burada caka satıp kimi hususları eleştiriyorlar, bazı hususları mahkûm ediyorlar, ama sadece meselelerin zarfına veya ufak detaylara takılıyorlar. Bu türden alabildiğine öznel, saçma lafların, esasında mide bulandırıcı oldukları görülmeli. Bu insanlar, bir çuval inciri berbat etmekten başka bir işe yaramazlar, böylelikle kitlelerin güvenini kaybederler ve herhangi bir sorunu çözme kabiliyetinden mahrum olduklarını ispatlayıp dururlar.

Bu kişiler, zor meselelerle yüzleştiklerinde, o meseleleri çözüme kavuşturmadıkları gibi, sadece oturup of çekmekle yetinirler. Sabırsızlık tuzağına düşüp, “becerim yok, bu işi yapamıyorum” derler ve başka bir göreve getirilmelerini isterler. Bunlar, korkakların laflarıdır. Yerinizden kalkın, emriniz altındaki her bir seksiyonu dolaşın ve Konfüçyüs gibi gidin “her şeyi soruşturun.”[1] Becerinizin az olup olmadığına bakmaksızın, sorunları ancak bu şekilde çözüme kavuşturabilirsiniz. Kapıdan çıkmadan önce kafanızın içi boş dahi olsa, odanıza illaki bir şeyler öğrenmiş olarak döneceksiniz, sorunların çözümü için gerekli her türden malzemeyi edinmiş olacaksınız. Sorunlar, ancak bu şekilde çözülür. İlle de o odadan çıkmanız mı gerekiyor? Hayır. Zor olduğunu bildiğiniz sorunun kaynağını belirlemek ve bugünkü durumunu öğrenmek için fiili durumu bilen insanlarla olguların tespiti için bir toplantı düzenleyebilir, böylelikle, o sorunu kolayca çözüme kavuşturabilirsiniz.

Tahkikat aylar sürer, ama sorun bir günde çözülür. Esasında bir sorunu sorgulamak, onu çözmektir.

III. Kitap Tapınıcılığına Karşı Çık

“Kitapta yazan her şey doğrudur”: işte bu, kültürel açıdan geri konumdaki Çin köylülerinin zihniyetidir. Tuhaf olan şu ki komünist partide, bir tartışma dâhilinde, “göster bakalım, bu söylediğin kitabın neresinde yazıyor?” diye soran insanlara rastlanmaktadır. Liderlik kadrosunun üst bir organından gelen talimatın doğru olduğunu söylediğimizde, onun doğru olmasının sebebi, “liderlik kadrosunun üst bir organı”ndan geliyor olması değil, talimatın içeriğinin mücadelenin hem nesnel hem de öznel koşullarını, ayrıca mevcut şartlarını karşılıyor olmasıdır. Biçimci bir tavır takınmak ve üst organdan geliyor diye mevcut koşulların ışığında söz konusu talimatları tartışıp incelemeksizin körü körüne tatbik etmek, alabildiğine yanlış bir tutumdur. Kitleler arasında parti taktiklerinin ve çizgisinin neden derinleşmediğini, söz konusu biçimciliğin yol açtığı zarar gayet iyi izah etmektedir. Bir üst organın talimatını körü körüne ve zahiren, herhangi bir ihtilaf olmaksızın, tatbik etmek, ilgili talimatı gerçek manada tatbik etmek demek değil, o talimata karşı çıkmanın veya onu sabote etmenin en sinsi biçimidir.

Sosyal bilimleri sadece kitaptan tahsil etmek epey tehlikelidir ve kişiyi karşı devrim yoluna sokabilir. Bunun en açık kanıtı, kendilerini sosyal bilimler tahsiliyle sınırlandıran tüm Çinli komünist grupların süreç içerisinde karşı devrimcileşmesidir. Marksizmin doğru olduğunu söylediğimizde, bu söz, Marx “kâhin” olduğundan değil, onun teorisinin bizim mücadelemizde ve pratiğimizde doğru olduğunun kanıtlanmış olmasından ötürü dillendirilmektedir. Mücadelemiz dâhilinde Marksizme muhtacız. Onun teorisini kabul edişimizde, “kehanet”in zihinlerimize her sızışında ortaya çıkan mistik anlayışa ait biçimciliğe yer yoktur. Marksist kitapları okuyan birçok kişi, devrim davasından dönmüştür, oysa okuma-yazması olmayan işçiler, çoğunlukla Marksizme daha sıkı sarılmışlardır. Elbette Marksist kitapları tahsil etmemiz gerekir, ama bu eğitim, ülkemizin mevcut koşullarıyla bütünleştirilmelidir. Kitaplara ihtiyacımız vardır, ama bizim insanı mevcut durumdan kopartan kitap tapınıcılığını da aşmamız şarttır.

Peki, kitap tapınıcılığını nasıl alt ederiz? Bunun yegâne yolu, mevcut durumu sorgulamak, tahkik etmektir.

IV. Fiili Durum Sorgulanmadığında, Sınıf Güçleri Bir İdealist Gibi Değerlendirilir, İş Sürecini İdealizm Yönlendirir, Bu da Ya Oportünizme Ya da Darbeciliğe Yol Açar

Bu çıkarıma dair şüphesi olan var mı? Gerçekler, kafanıza vura vura bu tespiti size kabul ettireceklerdir. Bunun için gidin, tek bir tahkikat yürütmeden, politik durumu değerlendirmeye çalışın veya mücadeleye yön vermeyi deneyin, o vakit böylesi bir değerlendirmenin de rehberliğinde temelsiz ve idealist olduğunu, bu eksikliğin sizi oportünizm veya darbecilik gibi hatalara sürükleyeceğini göreceksiniz. Bu, kaçınılmaz bir sondur. Burada sebep, eyleme geçmeden önce dikkatle kimi planlar hazırlayamamak değil, Kızıl Ordu’muza bağlı gerilla birliklerinde sıklıkla görüldüğü biçimiyle, planları hazırlamadan önce toplumsal durumu inceleyememektir. Li Kuei[2] türü subaylar, suç işlediklerinde adamlarını cezalandırırlarken ayrım gözetmezler. Sonuçta da suçlular, kendilerine zulmedildiğini, adaletin tesis edilmediğini düşünürler, tartışmaların ardından, liderler itibarlarını yitirirler. Bu, Kızıl Ordu’da da sıklıkla başımıza gelen bir şey değil mi?

Kitleleri kazanma ve düşmanı yere serme konusunda başarıya ulaşmadan önce içimizdeki idealizmi söküp atmalı, tüm oportünist ve darbeci hatalara karşı kendimizi korumayı bilmeliyiz. İdealizmi içimizden söküp atmanın yegâne yolu ise çaba harcamak ve mevcut durumu sorgulamaktır.

V. Toplum ve Ekonomi, Sınıf Güçlerini Doğru Değerlendirebilmek, Ardından da Mücadele İçin Doğru Taktikler Formüle Etmek Amacıyla Sorgulanır

Bizim “Toplumsal ve ekonomik koşullar neden sorgulanmalı?” sorusuna verdiğimiz cevap budur. Buna göre, yürüttüğümüz soruşturmanın konusu, toplumun bir parçasını teşkil eden belirli bir olgu değil, tüm toplumsal sınıflardır. Son günlerde Kızıl Ordu’ya bağlı Dördüncü Kolordu’daki yoldaşlarımız, sorgulama pratiğine özel bir önem vermişler[3], lâkin bu noktada birçoğu yanlış yöntemi uygulamışlardır. Bu sebeple yürüttükleri tahkikat, bir manavın hesap defteri kadar değersizdir, neticede bu tahkikatın dağların doruklarından şehre inmiş birinin görüşlerinden ya da şehre gelen bir köylünün işittiği tuhaf masallardan bir farkı yoktur. Bu tür bir tahkikatın kimseye bir faydası olmaz ve hiçbir amaca ulaştırmaz. Bizim amacımız, farklı toplumsal sınıfların politik ve ekonomik durumunu öğrenmektir. Sorgulama pratiğimiz, her bir sınıfın mevcut durumuna, bu sınıfın gelişme sürecindeki iniş çıkışlara dair bir resim sunabilmelidir. Örneğin, köylülüğün mevcut bileşimini incelerken, sadece mülk sahibi köylülerin, yarı mülk sahibi köylülerin ve kiralama pratiği üzerine kurulu ilişkilere göre farklılık arz eden yarıcıların sayısı yanında, küçük, orta ölçekli ve büyük tüccarların sayısını da bilmeliyiz. Sadece her bir işkolunun mevcut durumunu değil, o işkolundaki sınıfsal ilişkileri de incelemeliyiz. Farklı işkolları arasındaki ilişkilerin yanında, farklı sınıflar arasındaki ilişkiler de tahkikatın konusu olabilmelidir. Bizim temel soruşturma yöntemimiz, farklı toplumsal sınıfları tefrik edip, sınıfların birer müttefik olarak dâhil oldukları devrimci mücadelede hangi sınıfların asli gücü teşkil ettiklerini, hangi sınıfların alt edileceklerini belirlemek, buradan da mücadele için gerekli doğru taktikleri formüle etmektir. Bizim yegâne amacımız budur.

Sorgulamaya hangi toplumsal sınıflar ihtiyaç duymaktadırlar:

Sanayi proletaryası
Zanaat atölyesi işçileri
Çiftlik emekçileri
Yoksul köylüler
Kent yoksulları
Lümpen proletarya
Zanaat ustaları
Küçük tüccarlar
Zengin tüccarlar
Toprak ağaları
Ticaret burjuvazisi
Sanayi burjuvazisi.

Sorgulama pratiği dâhilinde tüm sınıf ve katmanlara önem verilmelidir. Bugün çalışma yürüttüğümüz alanlarda bir tek sanayi proletaryası ve sanayi burjuvazisi eksiktir. Ama diğer sınıf ve katmanlarla sürekli karşılaşılmaktadır. Mücadelemizin dayandığı taktikler, tüm bu sınıf ve katmanlarla ilişki dâhilinde geliştirilmişlerdir.

Geçmişte yürüttüğümüz tahkikatın diğer bir önemli kusuru da anlamsız bir biçimde kıra vurgu yapılıp şehirlerin ihmal edilmiş olmasıdır. Birçok yoldaşımız, bu sebeple, kent yoksullarına ve ticaret burjuvazine yönelik olarak geliştirilecek taktikler konusunda net bir tutum sergileyememiştir. Mücadelenin gelişmesi sayesinde dağlardan düz ovaya inebildik.[4] Bedenen aşağıya indik, ama aklımız hâlen daha dağlarda. Bugün kır kadar şehri de anlamak zorundayız. Aksi takdirde devrimci mücadelenin ihtiyaçlarını karşılayamayız.

VI. Çin’deki Devrimci Mücadelenin Elde Edeceği Zafer, Çinli Yoldaşlarımızın Çin’in Koşullarını İdrak Etmelerine Bağlıdır

Mücadelemizin amacı, demokrasi aşamasından geçip sosyalizme ulaşmaktır. Bu görev dâhilinde ilkin demokratik devrim adımı atılmalı, bunun için işçi kitlelerinin büyük bir kısmı örgütlenmeli, köylü kitleleri ile kent yoksulları, toprak ağaları sınıfı, emperyalizm ve Komintang rejiminin yıkılması amacıyla ayaklandırılmalıdır. İkinci adımda, söz konusu mücadelenin gelişmesi ardından, sosyalist devrim gerçekleştirilecektir. Bu büyük devrimci görevin ifası, basit ve kolay bir iş değildir, tümüyle proleter partinin geliştireceği doğru ve sağlam taktiklere tabidir. Eğer mücadelenin dayandığı taktikler yanlışsa, ikircimliyse ve tereddütlü bir ruh hâlinin eseriyse devrim geçici mağlubiyetler yaşar. Burjuva partilerinin de mücadeleleri dâhilinde sürekli taktik tartıştıkları, akıldan çıkartılmamalıdır. Burjuva partileri, işçi sınıfı içerisinde reformizmin nüfuzunu artırmanın yollarını ararlar, böylelikle bu sınıfı yanlış yöne yönlendirip, onu Komünist Parti liderliğinden kopartmaya çalışırlar, zengin köylüleri kendi saflarına çekip yoksul köylülerin gerçekleştirdikleri ayaklanmaları bastırmak için uğraşırlar, devrimci mücadeleleri ezmek adına çeteleri örgütlemeye gayret ederler. Sınıf mücadelesinin derinleştiği, boğaz boğaza aşamasına geçtiği durumda proletarya, zafere ulaşmak için, kendi partisi olan Komünist Parti’nin geliştirdiği doğru ve sağlam mücadele taktiklerine tabi olmalıdır. Komünist partinin doğru ve hedefini asla şaşırmayan taktikleri ise bir büroda oturan bir avuç insan tarafından geliştirilemez. Bu taktikler, ancak kitle mücadelesinin cereyan ettiği süreç dâhilinde, yani fiili deneyim üzerinden üretilebilirler. Bu nedenle, bizim her daim toplumsal koşulları incelememiz ve pratikte soruşturmalar yürütmemiz gerekir. Esneklikten uzak, tutucu, biçimci, hiçbir temele dayanmaksızın alabildiğine iyimser olan yoldaşlarımız, bugünkü mücadele taktiklerinin kusursuz olduğunu, partinin altıncı ulusal kongresinin ürettiği “belgeler kitabı”nın[5] kalıcı bir zaferi güvence altına aldığını, sadece kullanımda olan yöntemlere bağlı kalarak zafere ulaşılabileceğini düşünüyorlar. Bu tür fikirler kesinlikle yanlıştır ve komünistlerin kendi lehlerine olacak yeni durumları ancak mücadele yoluyla yaratabileceğine dair fikirle çelişmektedirler. Bu fikirler, tutucu çizgiyi temsil etmektedir. Bu çizgi tümüyle ortadan kaldırılmadığı takdirde, devrimin büyük kayıplar yaşamasına neden olacak, bu yoldaşlarımıza zarar verecektir. Kızıl Ordu’muz içerisinde bazı yoldaşlarımız, her şeyi olduğu gibi muhafaza etme yanlısı, mevcut gidişattan ve hâlden gayet memnunlar. Bu yoldaşlar, tam da bu sebeple, olgular ve gerçekler konusunda kapsamlı bir anlayışa ihtiyaç duymuyorlar, temelsiz bir yaklaşım üzerinden aşırı iyimser bir tutum sergiliyorlar, üstelik bir de bu tutumun “proleter” olduğuna dair yalanın yaygınlaşmasını sağlıyorlar. Onlar, tek bir adım atmadan, çıkıp soruşturma yürütmek adına kitlelerin arasına karışma gereği duymadan, tüm gün bürolarında pinekleyip karınlarını doyuruyorlar. Ne vakit ağızlarını açsalar, oradan dökülen yavan sözler insanların midesini bulandırıyor. Bu yoldaşları uykularından uyandırmak için sesimizi yükseltip, onlara şunları haykırmamız gerekiyor.

Hiç vakit kaybetmeden, sizdeki o tutucu fikirleri terk edin!

Onların yerine ilerici ve militan komünist fikirleri benimseyin!

Mücadeleye iştirak edin!

Kitlelere gidin, gerçekleri soruşturun!

VII. Araştırma Tekniği

1. Bilgi toplama amaçlı toplantılar düzenleyin, araştırmayı tartışmalar üzerinden yürütün.

Hakikate yakınlaşmanın yegâne yolu budur. Sonuçlara ancak bu sayede ulaşılır. Tartışma aracılığıyla yürütülecek araştırma için, bilgi toplama amaçlı toplantılar düzenlemezseniz, sadece kendi deneyiminiz üzerinden bağ kurduğunuz bir kişiye bel bağlarsanız, kolaylıkla yanlışa düşersiniz. Tartışma için önemli soruları sormak yerine gelişigüzel sorular sorarsanız, bu tür toplantılarda doğru bir sonuca asla ulaşamazsınız.

2. Bilgi toplama amaçlı toplantılara ne tür insanlar katılmalıdır?

Bu tür toplantılara toplumsal ve ekonomik koşulları bilen insanlar katılmalıdır. Yaş meselesi önemlidir. Yaşlı insanların katılması en hayırlı olanıdır, çünkü bu insanlar zengin bir deneyime sahiptir, sadece olan biteni bilmekle kalmazlar, ayrıca yaşananların sebeplerini ve sonuçlarını da idrak ederler. Mücadele deneyimi olan gençler de toplantılara dâhil edilmelidirler, zira bu insanlar, ilerici fikirlere ve keskin gözlere sahiptirler. Meslek bakımından ise işçiler, köylüler, tüccarlar, aydınlar, nadiren olsa askerler, hatta bazen aylak kişiler toplantılara dâhil edilebilirler. Belirli bir konu incelendiği vakit, onunla hiçbir alakası olmayan kişilerin toplantıya katılmasına gerek yoktur. Örneğin köylülerin, işçilerin ve öğrencilerin ticaret konusunun soruşturulduğu bir toplantıya katılmasına ihtiyaç duyulmaz.

3. Geniş katılımlı bir toplantı mı yoksa dar katılımlı bir toplantı mı daha hayırlıdır?

Bu sorunun cevabı, araştırmayı yürüten kişinin toplantıyı gerçekleştirme becerisine göre değişir. Eğer bu kişi bu işte iyiyse, toplantıya on, yirmi, hatta daha fazla insan çağrılabilir. Büyük toplantının kimi avantajları söz konusudur: alınan cevaplar sayesinde doğru bir istatistik tutmanıza yardımcı olur (örneğin toplam köylü nüfusu içerisindeki yoksul köylülerin oranını bu sayede tespit edebilirsiniz) ayrıca doğru sonuçlara ulaşmanıza katkıda bulunur (örneğin toprağın eşit olarak dağıtılmasının doğru bir adım olup olmadığı bu sayede anlaşılır). Elbette, büyük toplantının kimi dezavantajları da vardır: Bu tür toplantılar düzenleme konusunda gerekli beceriye sahip değilseniz, düzeni sağlamak güçleşir. Dolayısıyla, bir toplantıya katılan insanların sayısı, tahkikatı yürüten kişinin kabiliyetine bağlıdır. Ancak toplantıya katılan kişi sayısı asgari üç olmalıdır, aksi takdirde elde edilen bilgi, gerçek durumu izah etme noktasında çok sınırlı kalacaktır.

4. Tahkikat için detaylı bir çerçeve hazırlayın.

Detaylı çerçeve önceden hazırlanmalı, tahkikatı yürüten kişi, bu çerçeveye göre sorularını yöneltmeli, toplantıda bulunan kişiler bu çerçeve uyarınca cevaplarını vermelidir. Kapalı kalan veya hakkında şüphelerin oluştuğu konular tartışılmalıdır. Detaylı çerçeve, ana konu başlıklarını, alt başlıkları, ayrıca detaya ilişkin hususları içermelidir. Örneğin ana konu başlığı ticaret olsun. Bu ana başlığın altına konfeksiyon, hububat, başka türden ihtiyaçlar ve ilâç yapımında kullanılan bitkiler gibi alt başlıklar sıralanabilir. Ayrıca konfeksiyon başlığının altına da patiska, evde dokunmuş kumaş, ipek ve saten kumaş gibi detaya ilişkin hususlar yazılabilir.

5. Kişisel katılım.

Kent idaresinin başkanından merkezî hükümetin başkanına, birlik liderinden başkumandana, parti herhangi bir şubesinin sekreterinden genel sekretere sorumluluk sahibi olan herkes, belirli toplumsal ve ekonomik koşulları şahsen sorgulamalı, sadece rapor okumakla yetinmemelidir. Sorgulama pratiği ve rapor okuma, tümüyle farklı şeylerdir.

6. Derinlemesine inceleyin.

Tahkikat işinde yeni olan herkes, hububat veya döviz sorunu gibi belirli bir sorunun görüldüğü köy ya da şehir türünden belirli bir yere dair eksiksiz bilgiye sahip olmak adına bir ya da iki kez kapsamlı tahkikat yürütmelidir. Belirli bir yeri veya sorunu derinlemesine incelemek, ileride başka yerler veya sorunlar konusunda yürütülecek sorgulama pratiklerini kolaylaştıracaktır.

7. Bizzat not tutun.

Tahkikatı yürüten kişi, sadece bilgi toplama amaçlı toplantılara katılmakla ve orada olanlara gerekli talimatları vermekle yetinmemeli, ayrıca kendi notlarını tutup, sonuçları kayıt altına almalıdır. Bu işleri başkalarına yaptırmak, kişiye hiçbir fayda sağlamaz.

Mao Zedung
Mayıs 1930
Kaynak

Dipnotlar
[1] Bkz.: Confucian Analects, III. Kitap, “Pa Yi”: “Konfiçyüz ecdada ait tapınağa girdiğinde her şeyi sorguladı.”

[2] Li Kuei Çin’de herkesin bildiği Bataklıkların Kahramanları isimli romanın kahramanlarından biridir. Kitap, Kuzey Sung Hanedanlığı’nın (960-1127) sonuna doğu yaşanan köylü savaşını anlatmaktadır. Li Kuei, basit, sözünü esirgemeyen, köylülerin devrimci davasına bağlı olan, ama öte yandan kaba ve düşüncesiz bir kişidir.

[3] Mao Zedung Yoldaş, tahkikat meselesine her zaman önem verir, toplumun araştırılmasını en önemli görev ve liderliğin yürüttüğü işler dâhilinde siyasete karar verecek zemin olarak görürdü. Tahkikat denilen iş, Mao’nun müdahalesi ve öncülüğüyle Kızıl Ordu’ya bağlı Dördüncü Kolordu dâhilinde kademeli olarak geliştirildi. Mao, toplumun araştırılması işinin olağanlaşıp, düzenli olarak yürütülmesini şart koştu, bu noktada, Kızıl Ordu’ya bağlı siyaset departmanı, kitle mücadelesinin durumu, gericilerin içinde bulunduğu koşullar, halkın ekonomik hayatı ve kırsal bölgelerde her bir sınıfın elindeki toprağın miktarı gibi başlıkları içeren detaylı formlar hazırladı. Kızıl Ordu gittiği her yerde önce yerellikteki sınıfsal durumu bilince çıkarttı, ardından da kitlelerin ihtiyaçlarına uygun düşecek sloganlar formüle etti.

[4] Burada Kiangsi ve Hunan eyaletlerinin sınırı boyunca uzanan Çingkang dağlık bölgesindeki dağlardan bahsediliyor. “Ova”dan kasıt ise Güney Kiangsi ve Batı Fukien’deki ovalar. Ocak 1929’da Mao’nun liderliğinde hareket eden, Kızıl Ordu’ya bağlı Dördüncü Kolordu’nun esas gücü iki büyük devrimci üs bölgesi kurmak amacıyla, Çingkang Dağları’ndan Güney Kiangsi ve Batı Fukien’e indi.

[5] “Belgeler Kitabı”, Temmuz 1928’de Çin Komünist Partisi altıncı ulusal kongresi’nde benimsenen, politika, köylü sorunu, toprak sorunu, politik gücün örgütlenmesi gibi konularla ilgili kararları içeriyordu. 1929 yılının başlarında Kızıl Ordu’ya bağlı Dördüncü Kolordu emrinde hareket eden cephe komitesi, bu kararları kitap hâlinde yayımlayıp Kızıl Ordu içerisindeki parti örgütlerine ve yerelliklerdeki parti örgütlerine dağıttı.

0 Yorum: