15 Temmuz 2022

, ,

Devrim İnkârcılığı

Hintli yazar Arundhati Roy, 2014’te STK’ların mücadeleyle ilişkilerine ve yol açtığı tehlikelere dair bir makale kaleme alıyor.[1] Konuyla ilgili daha önceden dile getirdiği ifadelerle birlikte bu yazı da nasıl oluyorsa, Türkiye’de bilfiil fonlanan, emperyalist STK’ların maşası hâline gelmiş kurum ve kişilerce sahipleniliyor. Almanya’dan ve ABD’den para aldığı açığa çıkan, “Ümit Özdağ’a “sizin sayenizde büyüdük” diyen Medyascope, Roy ile röportaj yapıyor.[2] Soros gibi yerlerden fonlanan, emperyalist vakıflardan nasıl para alınacağına dair rehber hazırlayan KaosGL, konuya dair kelam ediyor. Roy’un eleştirisini susturmak için türlü taklalar atılıyor.

İç ve dış devletin solculuğunda pratik, bu şekilde işliyor. Tehlikeli olabilecek unsurlar kuşatılıp iç ediliyor, böylece onlar, kontrol altına alınıyorlar. Bu solcular nereye bağlılarsa, oranın emirleri uyarınca hareket ediyorlar. Ancak burjuvazinin modernleşme, ilerleme, batılılaşma ve aydınlanma ile ilgili hamlelerine ajan olabiliyorlar. O ajanlığı Marksizm ve sosyalizm diye pazarlayabiliyorlar.

Gabriel Rockhill, CIA arşivinden çıkan bir raporu ele alan bir yazı yazıyor.[3] Raporda söylendiğine göre CIA, komünistlere ve Marksist teoriye karşı konum alan solcu Fransız teorisyenlere arka çıkmış. Bugün bu solcu teorisyenleri okuyan solcu gençler, “Amerika karşıtlığı, antiemperyalizm değildir” diyorlar. Bazıları, antiemperyalizmin gericilik olduğunu, çünkü emperyalizmin üretici güçlerin gelişim seyrinde ileri bir aşamaya denk düştüğünü söylüyor. Bu fikir, sırf Rojava’da savaştı diye, bugün Ukrayna’da gördüğümüz Neonazilere ve oradaki NATO’culuğa sahip çıkıyor. “Marksizm, on dokuzuncu yüzyıl düşüncesinin, kömür çağının düşüncesidir” diyen Foucault ve Bookchin gibi isimleri buradaki solcular pazarlıyorlar, CIA ile aynı yöntemleri kullanarak.

İlginç olan şu ki, Rockhill’in değerlendirmesini de o Marksizme ve komünizme düşman olan Medyascope yayınlıyor.[4] Bu da yetmiyormuş gibi, Rockhill’le röportaj gerçekleştiriyor.[5] Röportajı yapan çevirmen, örtük olarak Rockhill’i “komploculuk” minderine çekmeye ve orada ezmeye çalışıyor. Yazarın eleştirisi ve sesi, boğuluyor. Burada esasen, Baba filmindeki kural işliyor. “Baba’yı kim vurdu?” sorusu üzerine, yardımcısı, “hastaneye ziyaretine ilk kim gelirse, vuran odur” cevabını veriyor. Bu tür eleştirilere ilk kim sahip çıkıp, pazara çıkartıyorsa, esasında o eleştirileri boğmak için uğraşıyor.

Rockhill, yazısıyla ilgili eleştirilere verdiği cevapta, CIA’in amacının komünistleri bölmek, yalnızlaştırmak, komünist parti dışı solu meşru kılmak olduğunu söylüyor.[6] Ayrıca yazar, kimlik politikası konusunda önemli tespitler yapıyor. 

Bugün Türkiye ölçeğinde bu eleştirinin mas edilmesi, ezilmesi gerekiyor. Çünkü sol örgütler, tam da o meşruiyet için çırpınıyorlar, komünist hareketi tasfiye etmek için uğraşıyorlar. Örneğin bu ülkenin komünist partisi, CIA müdahalesine gerek kalmadan, içeride yapılan hamleyle, KP dışı sol geleneğe teslim ediliyor.

Bugün CIA’ye gerek yok. Belirli solcu kurumlar, bu işleri bizatihi yapıyorlar. Kimlik politikası savunusu, tüm sol siyaseti ele geçiriyor. Bu kurumlar, olası eleştirileri mülk ediniyor, imkânları ortadan kaldırıyor, itirazları dilsizleştiriyorlar. 

1920’de resmi komünist partisi kurup, tüm komünist faaliyetleri yasak eden devlet aklı, CIA’yi ve bugünün STK ve vakıflardan fonlanan solcuları keserek, bugüne geliyor. Bugün gördüğümüz “komünist” veya “sosyalist” etiketli siyasetlerin hepsi, bu çizgiye sonuna kadar bağlı.

Bu çizgi, hayatı boyunca Filistin’e, Arap’a, Müslüman’a düşman olmuş Ayşe Düzkan gibi isimlerin, Dünya genelinde Siyonist devleti köşeye sıkıştıracak bir pratik olarak kurulan BDS pratiğinin Türkiye şubesinin başına getirilmesinde karşılık buluyor.[7] Bu tür pratiklerin ardında, iç ya da dış, illaki devleti aramak gerekiyor. Devlet, pürüz de çapak da sevmiyor.

O devlet, İttihat Terakki’yi “bu topraklardaki ilk devrimci örgüt” olarak niteleyen Merdan Yanardağ’ı her şeyin başına geçiriyor. Her taşın altında o çıkıyor. 12 Eylül’de gözaltına alındıktan sonra nasıl oluyorsa örgütü dağılıyor. Kadrolar, hapse düşüyorlar. Yanardağ ise medyaya yerleştiriliyor. Bir şekilde Aydınlık’ta yayın yönetmenliği koltuğuna oturtuluyor. O Aydınlık, her zaman Pir Sultan’ın köyünde yapılan anma etkinliğini, Salman Rüşdi kitabının yayınlandığı günlerde, Sivas kent merkezine taşıyor. 

Bu anlamda Perinçek, saldırının Rüşdi ile alakasının olmadığını söylerken, yalan söylüyor.[8] Solcu hükümetin başta olduğu dönemde o oteldeki insanlar, saatlerce kurtarılmıyorlar. Ordu birlikleri, bir emirle geri çekiliyorlar. Katliam yaşanıyor. Dün Perinçek “CIA”, Bugün Merdan Yanardağ, “İslamcı gericilik” diyerek, bağlı olduğu devleti aklıyor.[9] TKP ise çizdiği karikatürle Madımak’ın yağını çıkartıp, yavan şirket ve bürokrat eleştirisine malzeme etmeye çalışıyor.[10] Kendi şirketini ve bürokrasisini savunuyor. 

Aslında hepsi de biliyor katili, katliamın sebebini. Hepsi de aynı operasyonun parçası olarak hareket ediyor.

Yanardağ gibi isimlerin bir altı, bir de üstü var. Alttakileri hor görüyor, üsttekilere yalvar yakar oluyor. Zizek ile ilgili attığı mesaj da bunun bir sonucu.[11] O, Zizek’in Marksist olmadığını bile bilmiyor. Kendisinin de Marksist ve sosyalist olmadığını bilmiyor. 

Yanardağ’ın ağzından çıkan her şeyi bir tür yalvarma, iş dilenme faaliyeti olarak görmek gerekiyor. Her ettiği laf, Marksizmi ve sosyalizmi sulandırmayı, CHP çizgisinde boğmayı iş edindiğini ispatlıyor. Görevini layıkıyla ifa ediyor.

Altmışlarda CIA’in yürüttüğü operasyonun benzerleri, bugün de yürütülüyor. Marksizm ve sosyalizm dışı, küçük burjuva ve burjuva tüm fikirler, Marksizm ve sosyalizm ambalajında satılıyorlar. Yanardağ, bu koşullarda, galiba intihalci arkadaşı Emre Kongar’ı da Marksist ve sosyalist zannediyor.

Küçük burjuva ve burjuva fikirlerin Marksizm ve sosyalizm diye pazarlandığı ülkede kimse, doğal olarak Yanardağ’a “Aydınlık’tan, Kurtuluş dergisine, Yalçın Küçükçülükten ÖDP’ye, oradan CHP’ye, Fethullah’tan televizyon alacak kudrete, Süleyman Soylu'nun tercih ettiği gazeteci sıfatına hangi fikirle ulaşabildin, tek çözüm yolumuz bu ‘siyasi fahişelik’ midir?” sorusunu sormuyor. Kimse bu tür kişilere, “çalıştırdığın emekçilerin maaşına niye çöreklendin?” sorusunu da yöneltmiyor. 

Bugün kimse, Mahir’in, Hüseyin’in, Ulaş’ın yerlerini devlete ihbar edenlere neden sonrasında örgüt kurdurulduğunu da sormuyor mesela. Çünkü herkes, düzenin dayatması sonucu “devrim olmak”tan memnun. Devrime örgütlenmektense nefret ediyor.[12] Örgütlendiği takdirde, soruların içeriğinin de değişeceğini görmüyor.

CIA’in Fransız aydınları içerisinde yürüttüğü operasyonun benzerleri, bugün Türkiye’de de yürütülüyor. Küçük burjuvazi, vazgeçilmez olma düşkünlüğü, işe örgütlenememe konusundaki inadı, işin başı ve sonu olma takıntısı sebebiyle, devletten ve sermayeden hep bahşiş ve emir bekliyor. Bu niteliği, sol siyaseti de belirliyor.

Bugün solcular, AKP bahanesi ardına saklanıp, yoksul, işçi ve ezilen düşmanı olduklarını açıktan dillendirme imkânı buluyorlar. Önerdikleri Kovid politikalarını, tümüyle bu düşmanlık tayin ediyor. Şimdilerde Kovid kazanı, yeniden ısıtılıyor. Devletlerin ve sermayenin kendi ajandası ve planı uyarınca maniple ettiği, kullandığı pandemi sürecinde kitlelerin boynuna takılacak dizgin olma görevini, sol üstleniyor. Bu noktada sol, açıktan fayzer türü ilâç tekellerine çalışan kişi ve kurumlara kol kanat geriyor.

Küçük burjuvazi, vazgeçilmez olmak, işin başı ve sonunu tayin edebilmek için sürekli devlete ve sermayeye yalvarıyor. Devletin ve sermayenin mevzilerindeki ilerleme konusunda, kendi içinde anlaşamasa da küçük burjuvazi, bu ilerlemede pay sahibi olmak, ondan pay almak istiyor. Bu istek, sol siyaseti de şekillendiriyor. Sol, aydınlanma, ilerleme, batılılaşma, modernleşme pazarında kendisine yer bulmak için bir devlete, bir sermayeye yalvarıp duruyor. Buna Marksizm, sosyalizm ve devrimcilik diyor.

Bu açıdan, bugün “Kovid inkârcılığı”ndan çok “devrim inkârcılığı”ndan söz etmek gerekiyor. Bizi aşı inkârcılığından, bilim inkârcılığından çok o ilgilendirmeli. Devrimin mevzileri, aydınlığı, ilerlemesi, coğrafi konumu, bugünü konuşulmalı. Burjuva devrimlerine bağlılık yemini edenlerle, ittihatçıları ilk ve son devrimciler sananlarla hesaplaşılmalı. Devletten ve sermayeden iş ve ekmek dilenenler, devrimi tasfiye ediyorlar, bu görülmeli. Altmışlarda Fransa’da CIA’in işini bugün solcular yapıyor, bu bilinmeli.

Eren Balkır
5 Temmuz 2022

Dipnotlar
[1] Arundhati Roy, “Direnişin STK’laşması”, 4 Eylül 2014, İştiraki.

[2] Haldun Bayrı, “Arundhati Roy: İnsanlığın Hayatta Kalmak İstediğinden Emin Değilim”, 17 Ekim 2016, Medyascope.

[3] Gabriel Rockhill, “The CIA Reads French Theory: On The Intellectual Labor of Dismantling The Cultural Left”, 28 Şubat 2017, Salon. Türkçesi: İştiraki.

[4] Gabriel Rockhill, “Sartre’a Karşı Foucault: Fransa’da Radikal Solun CIA Destekli Tasfiyesi”, 14 Ağustos 2019, Medyascope.

[5] İlker Kocael, “Rockhill: CIA’in Tüm Dünyada Uzantıları Olduğunu Bugün Açık Bir Şekilde Biliyoruz.” 20 Mayıs 2017, Medyascope.

[6] Gabriel Rockhill, “Foucault, Anti-Communism & The Global Theory Industry: A Reply to Critics”, 1 Şubat 2021, Salon. Türkçesi: İştiraki. Rockhill'in eleştirilere konu olan Foucault yazısı için bkz.: İştiraki.

[7] Eren Balkır, “Zelda”, 20 Haziran 2017, İştiraki.

[8] Ahmet Nesin’in “Madımak Katliamı’nın Arkasında Doğu Perinçek Var” İddiasına Sert Yanıt, 17 Eylül 2020, Youtube.

[9] Merdan Yanardağ, “Madımak Katliamı derin devletin işiydi demek büyük yanılgı”, 2 Temmuz 2022, Twitter.

[10] “Sait Munzur katliamın gerçek failini çizdi”, 2 Temmuz 2022, Sol.

[11] Merdan Yanardağ, “Marksist Zizek hayal kırıklığı yarattı”, 3 Temmuz 2022, Twitter.

[12] Maurizio Lazzarato, “Devrime Yeniden Bağlanmak”, 26 Haziran 2022, İştiraki.

0 Yorum: