Kemal
Okuyan, “biz meselelere ulus değil sınıf açısından bakarız” derken kastettiği
sınıf, küçük burjuvazidir. Tüm teorisi ve politikası, bu sınıfın gönlünü hoş
tutmak, sırtını sıvazlamak, onu savunmak içindir.
“Şiddetin
toplumu ve siyaseti esir almasını”[1] kendisine dert edinen “yoldaş”ı Aydemir
Güler, alenen liberaldir ve bu sınıf adına konuşmaktadır. Ex-başkan, Ayn Rand,
Hannah Arendt ve Osman Kavala gibilerle aynı çizgidedir. Zira bu esirlikle
ilgili cümleyi ancak bir liberal kurabilir. Marksizmin silahın eleştirisine
dair tespitlerini bilen biri, bu tür boş laflara tevessül edemez. Sınıf
ölçüsüyle bakanlar, nedense toplumu ve siyaseti sınıfa göre bölmemektedirler.
Onlara göre, esir alınan toplum da siyaset de burjuvazinindir. Asıl dertleri,
onu korumaktır. Şiddeti dışlayanlar, işçi sınıfının şiddetine de düşmandırlar. Yaranmaya,
hoş görünmeye çalıştıkları merci, küçük burjuvazi ve onun efendisidir.
Bu
tür liberaller için aslolan, burjuva moderniteyi ve burjuva ilerlemeyi
savunmaktır. Onun dışında kalan her şey, teferruattır. Savunulan, burjuva
kurgusu olarak bireydir. Bu bireyi eksen alan ideolojik faaliyet, doğalında
burjuvaziye mızraklarını çevirme ihtimali bulunan din ve millete savaş
açacaktır.
Liberal,
bireyi aşan din ve milleti düşman bellemeye mecburdur. Din ve millet, burjuva
düzeninin, burjuva iktidarının, burjuva çağının öncesi ve sonrasına dair
emareler, imkânlar, ihtimaller ve yollar içerdiği için düşmanlaştırılır. Miladı
burjuvazinin doğduğu an olarak görenler, burjuvazi öncesi sosyalizm
mücadelesine de düşmandırlar. Asıl tam da ona düşmandırlar.
Eskişehirli
Amigo Orhan’ın sıradan halka mensup arkadaşı, onun komünist değil solcu
olduğunu söyler.[2] TKP, bu ayrımı bilmez. Emir gereği CHP’lileştiği için bu
ayrımı kendi varlığıyla siler. TKP’ye liberallikten ve sosyal demokrasiden rol
çalan solculuğu komünizm ambalajına sarma işi verilmiştir. O ve Sol Parti, CHP
aparatlarıdır.
Kemal
Okuyan, bugün Kürd’e sınıf sopasını sallar, ama pandemi döneminde, sınıfa en
yoğun saldırının gerçekleştirildiği momentte, o sınıfı nedense aklına getirmez,
koşa koşa emperyalistlerin ve burjuvazinin emirlerini yerine getirir, bürosunu
kapatıp evine saklanır. Emekçi sınıflardan yoğun bir servet transferinin gerçekleştirildiği,
yoksulların kanının emildiği bu momentin hesabını TKP ve diğer sol örgütler
hiçbir şekilde veremezler.
Aydemir
Güler, “Öcalan ile Bahçeli’nin cari tarih anlayışları, demokrasinin milattan
öncesine, henüz yurttaş diye bir kavramın bulunmadığı bir çağa gönderme
yapmakta ortaklaşmaktadır” buyurmaktadır. Burada kullandığı “Milat” kelimesi,
teolojik bir anlama sahiptir. Bu küçük burjuva solculara göre burjuvazinin
doğduğu an, kutsaldır. Baba-Oğul-Kutsal Ruh, o anda birdir. Dinin özel bir
kanadına mensup olan bu solcular, kutsal ruhun kendilerinde saklı olduğuna
inanmaktadırlar. Kullandıkları akıl, burjuvaziye kuldur, köledir. Bu tür
solcuların dini burjuva ilerlemeciliği, milleti burjuva cemaatidir. Burjuvazi
sayesinde “yurttaş” olmuşlardır. O oldukları ana Allah gibi taparlar. Tüm yazıp
çizdikleri, duadan başka bir şey değildir. Her fırsatta “Bizi yoktan vareden
Babamız burjuvaziye şükürler olsun, Aleluya!” derler.
Aynı
dinin mezheplerine mensup oldukları için Ezilenci Metin Kayaoğlu ile sınıfçı
Fatih Yaşlı Tüsiadcılıkta ortaklaşır. Bunlar, işçi-köylünün, ezilenin, yoksulun
açtığı mevzilere değil, burjuva siyasetinin açtığı alanlara bakarlar. Sınıfsal
varlıkları teori ve pratiklerini tayin eder.
Okuyan’ın
“yoldaş”ı, “eski Birikimci” Fatih Yaşlı, bugün kripto Tüsiadcıdır.[3] Çünkü
Kemal Okuyan, “ya bazı burjuvalar var, tanısan seversin” diyen dostlara sahiptir.[4]
O dostlar, o burjuvalarla kurulmuş olan politik-ideolojik bağlardır. Bağlar
olmadan sermayeden işler alınamaz, TKP isimli şirket ayakta kalamaz. Bu
şirketin elemanı olarak Fatih Yaşlı, TÜSİAD’ın adalet, hukuk, yeşil dönüşüm,
yoksulluk ve kalkınma gibi dertlerinin olduğuna inanabilmektedir. Bağlı olduğu
din gereği, inanmaya mecburdur. Pascal’ın dediği gibi, diz çökmüş, dudaklarını
kıpırdatmış, iman etmiştir. Bunlar, “biz iktidara gelene kadar burjuvazinin
emrinden çıkmayın” derler.
Bu
tür küçük burjuva solcular, en fazla, burjuvaziyi yüceltmek, onun iktidarını
aklamak, burjuva devrimini kutsallaştırmak için bir dönem sosyalist olurlar. Sosyalistlikleri
ezilenlerin-sömürülenlerin tarihine değil, burjuvazinin mevcut varlığına
bağlıdır. Toplumsal düzlemde “Özel”, tarihsel düzlemde “Kısmi” olan Burjuvazi,
bu vasıflarının sınırını sosyalistlerle aşmaya çalışmaktadır.
Üretimin
toplumsallaşması ile mülkiyetin bireyselleşmesi arasındaki gerilimde bu küçük
burjuva solcular, üretim araçlarının sahiplerine hizmet ederler. Burjuvazinin
sofrasından dökülen kırıntılar, lütfettiği imkânlar ölçüsünde siyaset yaparlar.
Burjuva zenginler, dün en pahalı kremleri kullanırken bugün o kremler, sıradan
halkın evine bir biçimde girebilmektedir. Dün sadece zenginlerin yaptırdığı
estetik ameliyatlar, halkın alt katmanlarını etkisi altına almaktadır. O
zenginler, bugün genç kalmak adına bu sefer küçük çocukların kanını
içmektedirler. İleride o kanın içilmesi için gerekli meşruiyeti sağlamak, gene
sola düşecektir.
İlerlemecilik
dininin yobazları olarak TKP-Sol Parti gibi yapılara göre Sovyetler, eksiktir.
Aslında yanlıştır. Çünkü zaten eksik ve yanlış olan Ekim’in sonucudur.
Burjuvazinin ve burjuva devrimine ait mevzilerin yeterince gelişmediği
koşulların ürünü olan Sovyetler’in yıkılmasına bu tür solcular sevinmişlerdir.
TKP gibi reformist yapıların başında liberal küçük burjuvazinin gözüne girmek
için Sovyetler’in ve Ekim’in kirinden arınmaya çalışan kişiler bulunmaktadır.
Türkiye’de
tüm sosyalistmiş, komünistmiş pozu kesen örgütler, esasında Şubatçıdır.[5]
Bolşevizmi de Ekim’i de gerici görürler. “Burjuvanın devrimine sahip çıkalım,
ilerleyelim” diyen Menşeviklerin izindedirler. Dertleri, liberalin bireyi
ölçüsünde o gericiliği tasfiye etmek, işçi sınıfını dikenlerinden çapaklarından
arındırmaktır. Bunlar, “Sovyetler’den kitleleri kontrol etme yöntemlerini
alalım” diyen kripto faşist Falih Rıfkı Atay’ın efradıdır.[6]
Milleti
çapaklı, dikenli, zararlı, eksik ve yanlış bulup onu arındırmaya, kontrol
altına alıp terbiye ve disipline etmeye çalışanla, Sınıf’ı çapaklı, dikenli,
zararlı, eksik ve yanlış bulup onu arındırmaya, kontrol altına alıp terbiye ve
disipline etmeye çalışan arasındaki kavganın bir anlamı ve önemi yoktur.
Devrimci olan, tam da o çapaklar, dikenler, verdiği zarar, örgütlediği eksiklik
ve yanlışlık halidir.
TKP
CEO’sunun cahil bıraktığı, ilerlemecilik dininin bir mezhebine ikna ettiği
gençler[7], bugün ulusal kurtuluş davasının Marksist olduğu momentlerden
habersiz yazılar yazıyorlar. Marksizm-Leninizmin ezilen ulusların kavgasıyla
kaynaştığı örneklere arınık, burjuva siyasetleri uğruna küfrediyorlar.
Leninizmin özel kişilerin özel zihinlerinde değil, davanın komünist hareketle
kesiştiği düğüm noktalarında varolduğunu bilmiyorlar. Marksizme aykırı şu
türden cümleler, Marksizme etiket vurma ahmaklığı, söz konusu cehaletin ürünü:
“Marksizmin
alametifarikası sosyalist devrimden başka bir şey değildir. Marksizm daha
kuruluşundan beri, onu diğer bütün akımlardan ayıran bir şeyi odağına
yerleştirmiştir: Marksizm bir işçi sınıfı sosyalizmidir, bilimsel sosyalizmdir
ve Marksizm devlet iktidarını ele geçirmenin, kapitalizmi yıkmanın ve
sosyalizmi kurmanın teorisidir.”
Bu
cümleleri kuran parti, gerektiğinde işçilerin grevini satabilmektedir.
İşçilerin sesi soluğuna alan açmamaktadır. Çektiği filmde bile devrimi işçiler
sonradan kararnameyle öğrenirler. Burjuvazinin cumhuriyetini sınıf üstü, kutsal
bir mertebeye taşırlar. Onu sınıfsal analize tabi tutmazlar.
TKP’nin
belirli bir ağırlığa sahip olduğu Birleşik Metal-İş sendikasında yaşanan
cinayeti, bir üyenin rant kavgası üzerinden şube yöneticisini vurması konusunda
kimse tek laf etmemiş, tek bir açıklama yayınlanmamış, bu kişiler nedense
yıldızlara uğurlanmamıştır.
Bu
tür küçük burjuva örgütler için işçi, kontrolsüz, çapaklı, kirli ve geridir.
Aslolan, burjuvazinin birikimi ve çıkarları uyarınca işçi sınıfını kontrol
altına almak ve terbiye etmektir. TKP gibi yapılara açılan alan bunun içindir.
Aydemir
Güler’e göre, “kapitalizmin alternatifi” sosyalizm değil, “feodalizm”dir. Bu
reformistler, bu inanç üzerinden burjuvaziyi ve burjuva devrimlerini
savunmaktadırlar. “İleri üretici güçler sahiplenilmeli”, burjuvaziyle aynı
masaya oturan işçi övülmeli, burjuvaziye başkaldıran işçi dövülmelidir. Çünkü
feodalizm hâlen daha güçlüdür, her an “tarihin saati”ni geri alabilir. Adımlar,
o saate ayarlanmalıdır. Bu feodalizm korkusu herkesin iliğine işlemeli, emekçiler
küçük burjuvaziye mahkûm ve mecbur edilmelidir.
Bu
yaklaşım, feodal olarak gördüğü unsurların kapitalizm ve emperyalizmle
ilişkilerini analiz edemez. Gerektiğinde feodaliteye düşman ettiği kadrolarını
burjuvaziyi savunacak siperlere gönderirler. Bu, yanlış ve tehlikeli bir tarih
anlayışıdır. Marksizmle uzaktan yakından bir alakası bulunmamaktadır. Bunların
bilinciyle en fazla 12 Eylül sonrasında çekilen filmlere benzer ucuz ağa
filmleri ve dizileri çekilebilir.
Ama
nedense Aydemir Güler ve partisi, kendi ağalarının emrinden hiç çıkmaz. Onların
milli sınırlarını ve toprağını kutsal beller. Kürd’e yönelik düşmanlığı
örgütlemeye çalışır. CHP’nin dinine kul, milletine kölelik eder. Mustafa
Kemal’i ulusal kurtuluş mücadelesinin önderi kabul edip sahiplenir, ama
Öcalan’ın ulusal kurtuluş davasını gerici bulur. Muhtemelen ona bu davayı
yakıştıramamasının, onu sahiplenmemesinin nedeni, Öcalan’ın Fransızca
bilmemesidir!
Aynı
TKP, milletine öncülük eden Şeyh Said gibi isimleri “dinci” diye taşlar, ama
ulusal kurtuluş kavgası verdiğini söylediği Nasrallah’ı yalandan sahiplenir. Bu
sahipleniş, buranın ağalarının kâhyası, paşalarının bekçisi olmalarıyla
ilgilidir, Nasrallah ve davasıyla bir alakası bulunmamaktadır.
7
Ekim 2023 günü “İsrail vatanımız, vatanımızı savunacağız” diyen TKP’li
üyelikten atıldı mı, asıl soru budur. PKK’yi İsrail’le ittifak olmakla
eleştiren TKP[8], “İsrail yıkılsın denilemez, o savunulmalıdır” diyen partinin
danışma meclisi üyesini görevden aldı mı, emperyalizmin ve Siyonizmin adamı
Mahmud Abbas’ı savunan Erdemol’a[9] kapıyı gösterdi mi, önce bu sorular
cevaplanmalıdır.
TKP,
“bir halk boğazlaşacaktı, bu anlaşma iyi oldu” diyemez. Sağcılar gibi
konuşamaz. Silahlanmış bir halkın bir başka halka savaş açtığını söyleyemez. Bu
söylemle devletini aklayamaz. Meşrulaştıramaz. Onu sınıftan ari bir yere
saklayıp korumaya kalkışamaz. TKP, liberal küçük burjuvalığıyla kendisini sağa
sola Marksistlik ayıracı, ölçüsü gibi satamaz. Zira, reel sosyalizmle ilgili
cümleler dışında, Öcalan’ın mektubunu Kemal Okuyan yazmış gibidir!
TKP,
mektuba dair açıklamasında “Ülkedeki zenginliklerden” dem vuruyor. Burada
kastettiği, burjuvazinin birikimidir. Parti, ancak halka “ya bu zenginlikleri
ben sizinle paylaşacağım, hele bir durun” diyen ve kitleleri oyalamaya çalışan
burjuvaziye hizmet edebilir.
TKP,
Kürd’ün mücadelesini eleştirmeden önce had bilmeli, o sınıf dediği gücün
iradesini nasıl kırdığının, o iradeyi kimlere peşkeş çektiğinin hesabını
vermelidir.
Eren Balkır
4
Mart 2025
Dipnotlar:
[1] Aydemir Güler, “Reel Sosyalizme ve Moderniteye Dair”, 1 Mart 2025, Sol.
[2] Yekta
Armanc Hatipoğlu, “Bir Tribün Efsanesi ‘Amigo Orhan’ın Ardından”, 26 Şubat
2025, Sol.
[3] Fatih
Yaşlı, “TÜSİAD İktidardan Ne İstiyor?”, 26 Şubat 2025, Sol.
[4] Kemal
Okuyan, “TÜSİAD Yöneticileri”, 19 Şubat 2025, X.
[5] Eren
Balkır, “Şubatçılar”, 1 Kasım 2022, İştiraki.
[6] Eren
Balkır, “İnkişaf”, 28 Ocak 2024, İştiraki.
[7] Anıl
Çınar, “PKK Marksist Bir Örgüt müydü?”, 3 Mart 2025, Sol.
[8]
TKP, “Halkımıza”, 27 Şubat 2025, X.
[9]
Mustafa K. Erdemol, “Filistin’i İsrail’den Çok Hamas Bitirdi”, 21 Haziran 2016,
Birgün. Bir eleştiri için bkz.: Eren Balkır,
“Habâset”, 21 Haziran 2016, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder