07 Mart 2025

,

Milat

Kemal Okuyan, “biz meselelere ulus değil sınıf açısından bakarız” derken kastettiği sınıf, küçük burjuvazidir. Tüm teorisi ve politikası, bu sınıfın gönlünü hoş tutmak, sırtını sıvazlamak, onu savunmak içindir.

“Şiddetin toplumu ve siyaseti esir almasını”[1] kendisine dert edinen “yoldaş”ı Aydemir Güler, alenen liberaldir ve bu sınıf adına konuşmaktadır. Ex-başkan, Ayn Rand, Hannah Arendt ve Osman Kavala gibilerle aynı çizgidedir. Zira bu esirlikle ilgili cümleyi ancak bir liberal kurabilir. Marksizmin silahın eleştirisine dair tespitlerini bilen biri, bu tür boş laflara tevessül edemez. Sınıf ölçüsüyle bakanlar, nedense toplumu ve siyaseti sınıfa göre bölmemektedirler. Onlara göre, esir alınan toplum da siyaset de burjuvazinindir. Asıl dertleri, onu korumaktır. Şiddeti dışlayanlar, işçi sınıfının şiddetine de düşmandırlar. Yaranmaya, hoş görünmeye çalıştıkları merci, küçük burjuvazi ve onun efendisidir.

Bu tür liberaller için aslolan, burjuva moderniteyi ve burjuva ilerlemeyi savunmaktır. Onun dışında kalan her şey, teferruattır. Savunulan, burjuva kurgusu olarak bireydir. Bu bireyi eksen alan ideolojik faaliyet, doğalında burjuvaziye mızraklarını çevirme ihtimali bulunan din ve millete savaş açacaktır.

Liberal, bireyi aşan din ve milleti düşman bellemeye mecburdur. Din ve millet, burjuva düzeninin, burjuva iktidarının, burjuva çağının öncesi ve sonrasına dair emareler, imkânlar, ihtimaller ve yollar içerdiği için düşmanlaştırılır. Miladı burjuvazinin doğduğu an olarak görenler, burjuvazi öncesi sosyalizm mücadelesine de düşmandırlar. Asıl tam da ona düşmandırlar.

Eskişehirli Amigo Orhan’ın sıradan halka mensup arkadaşı, onun komünist değil solcu olduğunu söyler.[2] TKP, bu ayrımı bilmez. Emir gereği CHP’lileştiği için bu ayrımı kendi varlığıyla siler. TKP’ye liberallikten ve sosyal demokrasiden rol çalan solculuğu komünizm ambalajına sarma işi verilmiştir. O ve Sol Parti, CHP aparatlarıdır.

Kemal Okuyan, bugün Kürd’e sınıf sopasını sallar, ama pandemi döneminde, sınıfa en yoğun saldırının gerçekleştirildiği momentte, o sınıfı nedense aklına getirmez, koşa koşa emperyalistlerin ve burjuvazinin emirlerini yerine getirir, bürosunu kapatıp evine saklanır. Emekçi sınıflardan yoğun bir servet transferinin gerçekleştirildiği, yoksulların kanının emildiği bu momentin hesabını TKP ve diğer sol örgütler hiçbir şekilde veremezler.

Aydemir Güler, “Öcalan ile Bahçeli’nin cari tarih anlayışları, demokrasinin milattan öncesine, henüz yurttaş diye bir kavramın bulunmadığı bir çağa gönderme yapmakta ortaklaşmaktadır” buyurmaktadır. Burada kullandığı “Milat” kelimesi, teolojik bir anlama sahiptir. Bu küçük burjuva solculara göre burjuvazinin doğduğu an, kutsaldır. Baba-Oğul-Kutsal Ruh, o anda birdir. Dinin özel bir kanadına mensup olan bu solcular, kutsal ruhun kendilerinde saklı olduğuna inanmaktadırlar. Kullandıkları akıl, burjuvaziye kuldur, köledir. Bu tür solcuların dini burjuva ilerlemeciliği, milleti burjuva cemaatidir. Burjuvazi sayesinde “yurttaş” olmuşlardır. O oldukları ana Allah gibi taparlar. Tüm yazıp çizdikleri, duadan başka bir şey değildir. Her fırsatta “Bizi yoktan vareden Babamız burjuvaziye şükürler olsun, Aleluya!” derler.

Aynı dinin mezheplerine mensup oldukları için Ezilenci Metin Kayaoğlu ile sınıfçı Fatih Yaşlı Tüsiadcılıkta ortaklaşır. Bunlar, işçi-köylünün, ezilenin, yoksulun açtığı mevzilere değil, burjuva siyasetinin açtığı alanlara bakarlar. Sınıfsal varlıkları teori ve pratiklerini tayin eder.

Okuyan’ın “yoldaş”ı, “eski Birikimci” Fatih Yaşlı, bugün kripto Tüsiadcıdır.[3] Çünkü Kemal Okuyan, “ya bazı burjuvalar var, tanısan seversin” diyen dostlara sahiptir.[4] O dostlar, o burjuvalarla kurulmuş olan politik-ideolojik bağlardır. Bağlar olmadan sermayeden işler alınamaz, TKP isimli şirket ayakta kalamaz. Bu şirketin elemanı olarak Fatih Yaşlı, TÜSİAD’ın adalet, hukuk, yeşil dönüşüm, yoksulluk ve kalkınma gibi dertlerinin olduğuna inanabilmektedir. Bağlı olduğu din gereği, inanmaya mecburdur. Pascal’ın dediği gibi, diz çökmüş, dudaklarını kıpırdatmış, iman etmiştir. Bunlar, “biz iktidara gelene kadar burjuvazinin emrinden çıkmayın” derler.

Bu tür küçük burjuva solcular, en fazla, burjuvaziyi yüceltmek, onun iktidarını aklamak, burjuva devrimini kutsallaştırmak için bir dönem sosyalist olurlar. Sosyalistlikleri ezilenlerin-sömürülenlerin tarihine değil, burjuvazinin mevcut varlığına bağlıdır. Toplumsal düzlemde “Özel”, tarihsel düzlemde “Kısmi” olan Burjuvazi, bu vasıflarının sınırını sosyalistlerle aşmaya çalışmaktadır.

Üretimin toplumsallaşması ile mülkiyetin bireyselleşmesi arasındaki gerilimde bu küçük burjuva solcular, üretim araçlarının sahiplerine hizmet ederler. Burjuvazinin sofrasından dökülen kırıntılar, lütfettiği imkânlar ölçüsünde siyaset yaparlar. Burjuva zenginler, dün en pahalı kremleri kullanırken bugün o kremler, sıradan halkın evine bir biçimde girebilmektedir. Dün sadece zenginlerin yaptırdığı estetik ameliyatlar, halkın alt katmanlarını etkisi altına almaktadır. O zenginler, bugün genç kalmak adına bu sefer küçük çocukların kanını içmektedirler. İleride o kanın içilmesi için gerekli meşruiyeti sağlamak, gene sola düşecektir.

İlerlemecilik dininin yobazları olarak TKP-Sol Parti gibi yapılara göre Sovyetler, eksiktir. Aslında yanlıştır. Çünkü zaten eksik ve yanlış olan Ekim’in sonucudur. Burjuvazinin ve burjuva devrimine ait mevzilerin yeterince gelişmediği koşulların ürünü olan Sovyetler’in yıkılmasına bu tür solcular sevinmişlerdir. TKP gibi reformist yapıların başında liberal küçük burjuvazinin gözüne girmek için Sovyetler’in ve Ekim’in kirinden arınmaya çalışan kişiler bulunmaktadır.

Türkiye’de tüm sosyalistmiş, komünistmiş pozu kesen örgütler, esasında Şubatçıdır.[5] Bolşevizmi de Ekim’i de gerici görürler. “Burjuvanın devrimine sahip çıkalım, ilerleyelim” diyen Menşeviklerin izindedirler. Dertleri, liberalin bireyi ölçüsünde o gericiliği tasfiye etmek, işçi sınıfını dikenlerinden çapaklarından arındırmaktır. Bunlar, “Sovyetler’den kitleleri kontrol etme yöntemlerini alalım” diyen kripto faşist Falih Rıfkı Atay’ın efradıdır.[6]

Milleti çapaklı, dikenli, zararlı, eksik ve yanlış bulup onu arındırmaya, kontrol altına alıp terbiye ve disipline etmeye çalışanla, Sınıf’ı çapaklı, dikenli, zararlı, eksik ve yanlış bulup onu arındırmaya, kontrol altına alıp terbiye ve disipline etmeye çalışan arasındaki kavganın bir anlamı ve önemi yoktur. Devrimci olan, tam da o çapaklar, dikenler, verdiği zarar, örgütlediği eksiklik ve yanlışlık halidir.

TKP CEO’sunun cahil bıraktığı, ilerlemecilik dininin bir mezhebine ikna ettiği gençler[7], bugün ulusal kurtuluş davasının Marksist olduğu momentlerden habersiz yazılar yazıyorlar. Marksizm-Leninizmin ezilen ulusların kavgasıyla kaynaştığı örneklere arınık, burjuva siyasetleri uğruna küfrediyorlar. Leninizmin özel kişilerin özel zihinlerinde değil, davanın komünist hareketle kesiştiği düğüm noktalarında varolduğunu bilmiyorlar. Marksizme aykırı şu türden cümleler, Marksizme etiket vurma ahmaklığı, söz konusu cehaletin ürünü:

“Marksizmin alametifarikası sosyalist devrimden başka bir şey değildir. Marksizm daha kuruluşundan beri, onu diğer bütün akımlardan ayıran bir şeyi odağına yerleştirmiştir: Marksizm bir işçi sınıfı sosyalizmidir, bilimsel sosyalizmdir ve Marksizm devlet iktidarını ele geçirmenin, kapitalizmi yıkmanın ve sosyalizmi kurmanın teorisidir.”

Bu cümleleri kuran parti, gerektiğinde işçilerin grevini satabilmektedir. İşçilerin sesi soluğuna alan açmamaktadır. Çektiği filmde bile devrimi işçiler sonradan kararnameyle öğrenirler. Burjuvazinin cumhuriyetini sınıf üstü, kutsal bir mertebeye taşırlar. Onu sınıfsal analize tabi tutmazlar.

TKP’nin belirli bir ağırlığa sahip olduğu Birleşik Metal-İş sendikasında yaşanan cinayeti, bir üyenin rant kavgası üzerinden şube yöneticisini vurması konusunda kimse tek laf etmemiş, tek bir açıklama yayınlanmamış, bu kişiler nedense yıldızlara uğurlanmamıştır.

Bu tür küçük burjuva örgütler için işçi, kontrolsüz, çapaklı, kirli ve geridir. Aslolan, burjuvazinin birikimi ve çıkarları uyarınca işçi sınıfını kontrol altına almak ve terbiye etmektir. TKP gibi yapılara açılan alan bunun içindir.

Aydemir Güler’e göre, “kapitalizmin alternatifi” sosyalizm değil, “feodalizm”dir. Bu reformistler, bu inanç üzerinden burjuvaziyi ve burjuva devrimlerini savunmaktadırlar. “İleri üretici güçler sahiplenilmeli”, burjuvaziyle aynı masaya oturan işçi övülmeli, burjuvaziye başkaldıran işçi dövülmelidir. Çünkü feodalizm hâlen daha güçlüdür, her an “tarihin saati”ni geri alabilir. Adımlar, o saate ayarlanmalıdır. Bu feodalizm korkusu herkesin iliğine işlemeli, emekçiler küçük burjuvaziye mahkûm ve mecbur edilmelidir.

Bu yaklaşım, feodal olarak gördüğü unsurların kapitalizm ve emperyalizmle ilişkilerini analiz edemez. Gerektiğinde feodaliteye düşman ettiği kadrolarını burjuvaziyi savunacak siperlere gönderirler. Bu, yanlış ve tehlikeli bir tarih anlayışıdır. Marksizmle uzaktan yakından bir alakası bulunmamaktadır. Bunların bilinciyle en fazla 12 Eylül sonrasında çekilen filmlere benzer ucuz ağa filmleri ve dizileri çekilebilir.

Ama nedense Aydemir Güler ve partisi, kendi ağalarının emrinden hiç çıkmaz. Onların milli sınırlarını ve toprağını kutsal beller. Kürd’e yönelik düşmanlığı örgütlemeye çalışır. CHP’nin dinine kul, milletine kölelik eder. Mustafa Kemal’i ulusal kurtuluş mücadelesinin önderi kabul edip sahiplenir, ama Öcalan’ın ulusal kurtuluş davasını gerici bulur. Muhtemelen ona bu davayı yakıştıramamasının, onu sahiplenmemesinin nedeni, Öcalan’ın Fransızca bilmemesidir!

Aynı TKP, milletine öncülük eden Şeyh Said gibi isimleri “dinci” diye taşlar, ama ulusal kurtuluş kavgası verdiğini söylediği Nasrallah’ı yalandan sahiplenir. Bu sahipleniş, buranın ağalarının kâhyası, paşalarının bekçisi olmalarıyla ilgilidir, Nasrallah ve davasıyla bir alakası bulunmamaktadır.

7 Ekim 2023 günü “İsrail vatanımız, vatanımızı savunacağız” diyen TKP’li üyelikten atıldı mı, asıl soru budur. PKK’yi İsrail’le ittifak olmakla eleştiren TKP[8], “İsrail yıkılsın denilemez, o savunulmalıdır” diyen partinin danışma meclisi üyesini görevden aldı mı, emperyalizmin ve Siyonizmin adamı Mahmud Abbas’ı savunan Erdemol’a[9] kapıyı gösterdi mi, önce bu sorular cevaplanmalıdır.

TKP, “bir halk boğazlaşacaktı, bu anlaşma iyi oldu” diyemez. Sağcılar gibi konuşamaz. Silahlanmış bir halkın bir başka halka savaş açtığını söyleyemez. Bu söylemle devletini aklayamaz. Meşrulaştıramaz. Onu sınıftan ari bir yere saklayıp korumaya kalkışamaz. TKP, liberal küçük burjuvalığıyla kendisini sağa sola Marksistlik ayıracı, ölçüsü gibi satamaz. Zira, reel sosyalizmle ilgili cümleler dışında, Öcalan’ın mektubunu Kemal Okuyan yazmış gibidir!

TKP, mektuba dair açıklamasında “Ülkedeki zenginliklerden” dem vuruyor. Burada kastettiği, burjuvazinin birikimidir. Parti, ancak halka “ya bu zenginlikleri ben sizinle paylaşacağım, hele bir durun” diyen ve kitleleri oyalamaya çalışan burjuvaziye hizmet edebilir.

TKP, Kürd’ün mücadelesini eleştirmeden önce had bilmeli, o sınıf dediği gücün iradesini nasıl kırdığının, o iradeyi kimlere peşkeş çektiğinin hesabını vermelidir.

Eren Balkır
4 Mart 2025

Dipnotlar:
[1] Aydemir Güler, “Reel Sosyalizme ve Moderniteye Dair”, 1 Mart 2025, Sol.

[2] Yekta Armanc Hatipoğlu, “Bir Tribün Efsanesi ‘Amigo Orhan’ın Ardından”, 26 Şubat 2025, Sol.

[3] Fatih Yaşlı, “TÜSİAD İktidardan Ne İstiyor?”, 26 Şubat 2025, Sol.

[4] Kemal Okuyan, “TÜSİAD Yöneticileri”, 19 Şubat 2025, X.

[5] Eren Balkır, “Şubatçılar”, 1 Kasım 2022, İştiraki.

[6] Eren Balkır, “İnkişaf”, 28 Ocak 2024, İştiraki.

[7] Anıl Çınar, “PKK Marksist Bir Örgüt müydü?”, 3 Mart 2025, Sol.

[8] TKP, “Halkımıza”, 27 Şubat 2025, X.

[9] Mustafa K. Erdemol, “Filistin’i İsrail’den Çok Hamas Bitirdi”, 21 Haziran 2016, Birgün. Bir eleştiri için bkz.: Eren Balkır, “Habâset”, 21 Haziran 2016, İştiraki.

0 Yorum: