Yunanlı
komünist ve direniş lideri Nikos Beloyannis 1915’te doğdu. Otuzlarda iktidarda
olan Ioannis Metaxas’ın milliyetçi rejimi tarafından tutuklandı ve Akronauplia
Hapishanesi’nde (Nauplion) kaldı. 1941’de ülkeyi işgal eden Nazilere teslim
edildi. 1943’te hapisten kaçıp Peleponez’de Yunan Halk Kurtuluş Ordusu’na (Ethnikos
Laikos Apeleftherotikos Stratos -ELAS) katıldı. ELAS’ın büyük komutanı Aris
Velouchiotis ile birlikte savaştı. Yunan İç Savaşı süresince Yunanistan
Demokratik Ordusu’nun ideolojik ve politik çalışmalarından sorumlu yöneticisi
olarak faaliyet yürüten Beloyannis, hareketin 1949’da yenilmesinden sonra
ülkeyi terk etti.
1950
Haziran’ında illegale geçmiş olan Yunan Komünist Partisi’nin Atina örgütünü
yeniden kurmak için ülkeye geri döndü. 20 Aralık 1950’de tutuklandı ve partiyi
yasadışı kılan yasayı çiğnemek suçuyla askerî mahkemeye çıkartıldı ve SSCB’ye istihbarat sağladığı gerekçesiyle ihanet suçuyla yargılandı.
Beloyannis
davası 19 Ekim 1951’de Atina’da başladı. Toplamda 94 kişi çeşitli suçlara
çarptırıldı. Hâkimlerden biri 1967-74 arasında ülkeyi askerî diktatörlükle
yöneten Georgios Papadopoulos’tu.
Beloyannis
tüm suçlamaları reddetti ve Nazi karşıtı direniş (1941-1944), İngiliz İşgali
(1944-1946) ve Yunan İç Savaşı (1946-1949) süresince ortaya koyduğu vatansever
mücadeleye vurgu yaptı. Tüm dünyada “Karanfilli Adam” olarak bilinen Beloyannis
adına ünlü ressam Pablo Picasso bir eskiz çalışması yaptı.
Özel
af için ulusal ve uluslararası planda yapılan çağrılara rağmen mahkeme
Beloyannis’i ve üç yoldaşını ölüme mahkûm etti. Tutsaklar, 30 Mart 1952 Pazar
günü sabahı Kallithea Hapishanesi’nden alınıp Goudi Kampı’nda idam edildiler.
Beloyannis,
Yunan solunun büyük kahramanlarından biri hâline geldi. İsmi İç Savaş’tan
(1949) Papadopoulos cuntasının yıkılışına ve Yunanistan’da demokrasi yeniden
tesis edilene dek (1974) geçen süre zarfında (1974) politik mültecilerin
yaşadığı Macaristan’daki köye verildi (Beloiannisz Köyü).
●
● ●
Karanfilli Adam
Seher
karanlığında,
Projektörlerin ışığında,
Kurşuna dizilen beyaz karanfilli adamın
Fotoğrafı
Duruyor üstünde masamın.
Sağ eli
Tutuyor karanfili
Bir ışık parçası gibi Yunan denizinden.
Karanfilli adam
Ağır kara kaşlarının altından
Bakıyor cesur çocuk gözleriyle,
Hilesiz bakıyor.
Türküler ancak böylesine hilesizdir
Ve ancak komünistler
And içer böylesine hilesiz.
Dişleri bembeyaz:
Gülüyor Beloyannis.
Ve elindeki karanfil,
Bu yiğit,
Bu rezil
Günlerde
Söylediği sözlerden biri gibi insanlara...
Nâzım Hikmet
“Karanfilli Adam” filminden bir sahne:
Nikos
Beloyannis: Beyler, bu mahkeme ilkinin yeni bir versiyonundan, daha da
geliştirilmiş, muhtemelen daha iyi organize edilmiş hâlinden başka bir şey
değil. Ama birçokları için hâlen daha hayal kırıklığından başka bir anlamı yok.
İlk mahkemede olduğu gibi bu mahkemede de hakikatten başka bir şey dökülmez
dilimizden. Üzerini örtmeye yemin ettiğiniz o korkunç gerçekleri bugüne dek
kimse bilmiyordu.
İhanet
ve casuslukla suçluyorsunuz bizi. Komiksiniz.
Genç
bir yoldaşımız da savunmasında hepimiz adına konuşabilirdi. Çünkü hepimizin
anlatacağı hikâye aynı. Biz, kendimizi İtalyanlarla, Almanlarla, Bulgarlarla ve
onlarla işbirliği yapanlarla savaşmaya adayanlarız. Şimdi bize “casus ve hain”
diyorsunuz öyle mi!
Hâkim: Açıklamalarınızı
sadece suçlamalarla sınırlı tutun.
Biz
yurtseveriz. Öyleymiş gibi yapıyor değiliz. Bizi yargılayanlardan çok daha
fazla seviyoruz ülkemizi.
Savcı:
Subaylar Heyetine hakaret ediyor.
Ben
kimseye hakaret etmedim. Komünist partiye hain denildi. Oysa onun adı
yurtseverlikle birlikte anılmalı. Ondaki yurtseverlikten bahsedilmeli. Parti, ne
kazandıysa kanıyla ve silahla kazandı.
Hâkim: Esas
olarak da silahla…
Esas
olarak kanıyla kazandı. Caisariani’de idam edilen 200 insanı, Kokkinia’daki 400
insanı, Kurnovo’daki 110 insanı anımsayın. Elektra’nın çilesini, kendisini Alman
tanklarının önüne atan Statopulo’nun kahramanlığını unutmayın. İşte biz
ülkemizi böyle seviyoruz, fedakârlıkla ve kanımız pahasına.
Yabancıların
çıkarlarına hizmet eden hangi ajan, canını böylesine bencillikten uzak bir
biçimde feda edebilir?
Bizim
fedakârlıklarımız, ancak ilk dönem Hristiyanların fedakârlıklarıyla
kıyaslanabilir. Gelgelelim, Hristiyanlar cennete gitmeyi umut ediyorlar. Komünistlerse
canlarını keyfini çıkartamayacakları bir gelecek için feda ediyorlar. Yabancıların
çıkarlarına hizmet eden hangi ajan böyle bir şey yapar?
Sürekli
bizim hain ve casus olduğumuzu söyleyip duruyorsunuz. Hayır, biz, uyku ve
dinlenmek nedir bilmeden güzel bir geleceğin şafağı söksün diye, yeni bir çağ
kurulsun diye gayret eden Yunanlılarız.
Savcı: Savcı
rolüne büründü bu. Bizim savcı, kendisinin davalı olduğunu unuttu.
Bu
gerçeği hiçbir zaman unutmadım. Siz ne yaptığınızdan emin değilsiniz.
Savcı: Bu
yaptığının bedelini ödeyeceksin. Bu da benim sözüm olsun.
Hâkim: Buraya
kadar kendine yakıştırdığın şeylerden bahsedip durdun ama o işlediğin korkunç
suçlara hiç değinmedin. Yunan kralına bağlı olan insanları öldürüp bir kuyuya atmışsın.
Burada
iç savaşa da değineceğim. Ama önce bir bardak su istiyorum. Boğazım kurudu.
Hâkim: Burası
kahve değil. Devam et!
İç
savaş büyük bir felâket. Belki de bir milletin başına gelebilecek en büyük felâket.
İki taraftan birine katılmak zorunda olan insanlar, hiç övünmeyecekleri şeyler
yapmak durumunda kaldılar. Yanlışlar yaptığımızı inkâr edecek değilim. Bazı
yanlışlar yaptık. Fakat bizi yargılayan rejim de masum olduğunu iddia etmesin. İç
savaş, bizzat onun uyguladığı politikaların bir sonucuydu.
Partimiz,
kurtuluş savaşı sonrası iktidarı alabilirdi, çünkü halkın büyük bir çoğunluğu
bizim safımızdaydı. Biz, işgalin geride bıraktığı enkazı kaldırıp ülkemizi yeniden
inşa etmek için demokratik usullere uymayı tercih ettik. Oligarşi, sağcılar ve dış
güçlerse milleti bölmeyi, kan dökmeyi ve Yunanistan’ı harabeye çevirmeyi tercih
etti. İç savaş, sağcıların işlediği büyük bir suçtu. İç savaşı tasarlayan,
yöneten, parasını ödeyense sağcıların “müttefikler”iydi. Hep birlikte
emperyalistlerin yoluna taş koyacak direniş hareketini ezmek istediler.
Yabancı
dostlarınız sayesinde kazanan siz oldunuz. O elde ettiğiniz zaferle ne
yaptınız? Kan döktünüz, insanları sürgün ettiniz, casusluk davalarıyla boğmaya
çalıştınız. Tüm bunlar bizi nereye götürecek? Tabii ki o kaçınılmaz olan yeni
bir felâkete.
Partimizin
altıncı ve yedinci kongrelerinde asıl üzerinde durulan konu, halkımızın barışa,
hürriyete ve ekmeğe olan ihtiyacıydı. Buraya da Yunanistan’a bu mesajı iletmek
için geldim. Tüm onurlu Yunanlıları, tüm özgür insanları güçlerini bizimle
birleştirmeye çağırıyorum. Dün Almanlara, bugünse Amerika’ya uşaklık eden
kişilerin zafer kazanmasına izin vermemeliyiz. Ülkemizin işgaline mani
olmalıyız. Yoldaşlarım ve ben bunun için dövüşüyoruz, bunun için öleceğiz.
Hürriyete
ve barışa ölümcül bir darbe indiriyorsunuz.
Sizden
merhamet dilenecek değilim. İdam mangasının karşısında tüm sakinliğimle
dikileceğim. Beyler, başka söyleyecek bir şeyim yok.
0 Yorum:
Yorum Gönder