30 Mart 2025

,

Karanfilli Adam

Yunanlı komünist ve direniş lideri Nikos Beloyannis 1915’te doğdu. Otuzlarda iktidarda olan Ioannis Metaxas’ın milliyetçi rejimi tarafından tutuklandı ve Akronauplia Hapishanesi’nde (Nauplion) kaldı. 1941’de ülkeyi işgal eden Nazilere teslim edildi. 1943’te hapisten kaçıp Peleponez’de Yunan Halk Kurtuluş Ordusu’na (Ethnikos Laikos Apeleftherotikos Stratos -ELAS) katıldı. ELAS’ın büyük komutanı Aris Velouchiotis ile birlikte savaştı. Yunan İç Savaşı süresince Yunanistan Demokratik Ordusu’nun ideolojik ve politik çalışmalarından sorumlu yöneticisi olarak faaliyet yürüten Beloyannis, hareketin 1949’da yenilmesinden sonra ülkeyi terk etti.

1950 Haziran’ında illegale geçmiş olan Yunan Komünist Partisi’nin Atina örgütünü yeniden kurmak için ülkeye geri döndü. 20 Aralık 1950’de tutuklandı ve partiyi yasadışı kılan yasayı çiğnemek suçuyla askerî mahkemeye çıkartıldı ve SSCB’ye istihbarat sağladığı gerekçesiyle ihanet suçuyla yargılandı.

Beloyannis davası 19 Ekim 1951’de Atina’da başladı. Toplamda 94 kişi çeşitli suçlara çarptırıldı. Hâkimlerden biri 1967-74 arasında ülkeyi askerî diktatörlükle yöneten Georgios Papadopoulos’tu.

Beloyannis tüm suçlamaları reddetti ve Nazi karşıtı direniş (1941-1944), İngiliz İşgali (1944-1946) ve Yunan İç Savaşı (1946-1949) süresince ortaya koyduğu vatansever mücadeleye vurgu yaptı. Tüm dünyada “Karanfilli Adam” olarak bilinen Beloyannis adına ünlü ressam Pablo Picasso bir eskiz çalışması yaptı.

Özel af için ulusal ve uluslararası planda yapılan çağrılara rağmen mahkeme Beloyannis’i ve üç yoldaşını ölüme mahkûm etti. Tutsaklar, 30 Mart 1952 Pazar günü sabahı Kallithea Hapishanesi’nden alınıp Goudi Kampı’nda idam edildiler.

Beloyannis, Yunan solunun büyük kahramanlarından biri hâline geldi. İsmi İç Savaş’tan (1949) Papadopoulos cuntasının yıkılışına ve Yunanistan’da demokrasi yeniden tesis edilene dek (1974) geçen süre zarfında (1974) politik mültecilerin yaşadığı Macaristan’daki köye verildi (Beloiannisz Köyü).

● ● ●

Karanfilli Adam

Seher karanlığında,
Projektörlerin ışığında,
Kurşuna dizilen beyaz karanfilli adamın
Fotoğrafı
Duruyor üstünde masamın.
Sağ eli
Tutuyor karanfili
Bir ışık parçası gibi Yunan denizinden.
Karanfilli adam
Ağır kara kaşlarının altından
Bakıyor cesur çocuk gözleriyle,
Hilesiz bakıyor.
Türküler ancak böylesine hilesizdir
Ve ancak komünistler
And içer böylesine hilesiz.
Dişleri bembeyaz:
Gülüyor Beloyannis.
Ve elindeki karanfil,
Bu yiğit,
Bu rezil
Günlerde
Söylediği sözlerden biri gibi insanlara...

Nâzım Hikmet

“Karanfilli Adam” filminden bir sahne:


Nikos Beloyannis: Beyler, bu mahkeme ilkinin yeni bir versiyonundan, daha da geliştirilmiş, muhtemelen daha iyi organize edilmiş hâlinden başka bir şey değil. Ama birçokları için hâlen daha hayal kırıklığından başka bir anlamı yok. İlk mahkemede olduğu gibi bu mahkemede de hakikatten başka bir şey dökülmez dilimizden. Üzerini örtmeye yemin ettiğiniz o korkunç gerçekleri bugüne dek kimse bilmiyordu.

İhanet ve casuslukla suçluyorsunuz bizi. Komiksiniz.

Genç bir yoldaşımız da savunmasında hepimiz adına konuşabilirdi. Çünkü hepimizin anlatacağı hikâye aynı. Biz, kendimizi İtalyanlarla, Almanlarla, Bulgarlarla ve onlarla işbirliği yapanlarla savaşmaya adayanlarız. Şimdi bize “casus ve hain” diyorsunuz öyle mi!

Hâkim: Açıklamalarınızı sadece suçlamalarla sınırlı tutun.

Biz yurtseveriz. Öyleymiş gibi yapıyor değiliz. Bizi yargılayanlardan çok daha fazla seviyoruz ülkemizi.

Savcı: Subaylar Heyetine hakaret ediyor.

Ben kimseye hakaret etmedim. Komünist partiye hain denildi. Oysa onun adı yurtseverlikle birlikte anılmalı. Ondaki yurtseverlikten bahsedilmeli. Parti, ne kazandıysa kanıyla ve silahla kazandı.

Hâkim: Esas olarak da silahla…

Esas olarak kanıyla kazandı. Caisariani’de idam edilen 200 insanı, Kokkinia’daki 400 insanı, Kurnovo’daki 110 insanı anımsayın. Elektra’nın çilesini, kendisini Alman tanklarının önüne atan Statopulo’nun kahramanlığını unutmayın. İşte biz ülkemizi böyle seviyoruz, fedakârlıkla ve kanımız pahasına.

Yabancıların çıkarlarına hizmet eden hangi ajan, canını böylesine bencillikten uzak bir biçimde feda edebilir?

Bizim fedakârlıklarımız, ancak ilk dönem Hristiyanların fedakârlıklarıyla kıyaslanabilir. Gelgelelim, Hristiyanlar cennete gitmeyi umut ediyorlar. Komünistlerse canlarını keyfini çıkartamayacakları bir gelecek için feda ediyorlar. Yabancıların çıkarlarına hizmet eden hangi ajan böyle bir şey yapar?

Sürekli bizim hain ve casus olduğumuzu söyleyip duruyorsunuz. Hayır, biz, uyku ve dinlenmek nedir bilmeden güzel bir geleceğin şafağı söksün diye, yeni bir çağ kurulsun diye gayret eden Yunanlılarız.

Savcı: Savcı rolüne büründü bu. Bizim savcı, kendisinin davalı olduğunu unuttu.

Bu gerçeği hiçbir zaman unutmadım. Siz ne yaptığınızdan emin değilsiniz.

Savcı: Bu yaptığının bedelini ödeyeceksin. Bu da benim sözüm olsun.

Hâkim: Buraya kadar kendine yakıştırdığın şeylerden bahsedip durdun ama o işlediğin korkunç suçlara hiç değinmedin. Yunan kralına bağlı olan insanları öldürüp bir kuyuya atmışsın.

Burada iç savaşa da değineceğim. Ama önce bir bardak su istiyorum. Boğazım kurudu.

Hâkim: Burası kahve değil. Devam et!

İç savaş büyük bir felâket. Belki de bir milletin başına gelebilecek en büyük felâket. İki taraftan birine katılmak zorunda olan insanlar, hiç övünmeyecekleri şeyler yapmak durumunda kaldılar. Yanlışlar yaptığımızı inkâr edecek değilim. Bazı yanlışlar yaptık. Fakat bizi yargılayan rejim de masum olduğunu iddia etmesin. İç savaş, bizzat onun uyguladığı politikaların bir sonucuydu.

Partimiz, kurtuluş savaşı sonrası iktidarı alabilirdi, çünkü halkın büyük bir çoğunluğu bizim safımızdaydı. Biz, işgalin geride bıraktığı enkazı kaldırıp ülkemizi yeniden inşa etmek için demokratik usullere uymayı tercih ettik. Oligarşi, sağcılar ve dış güçlerse milleti bölmeyi, kan dökmeyi ve Yunanistan’ı harabeye çevirmeyi tercih etti. İç savaş, sağcıların işlediği büyük bir suçtu. İç savaşı tasarlayan, yöneten, parasını ödeyense sağcıların “müttefikler”iydi. Hep birlikte emperyalistlerin yoluna taş koyacak direniş hareketini ezmek istediler.

Yabancı dostlarınız sayesinde kazanan siz oldunuz. O elde ettiğiniz zaferle ne yaptınız? Kan döktünüz, insanları sürgün ettiniz, casusluk davalarıyla boğmaya çalıştınız. Tüm bunlar bizi nereye götürecek? Tabii ki o kaçınılmaz olan yeni bir felâkete.

Partimizin altıncı ve yedinci kongrelerinde asıl üzerinde durulan konu, halkımızın barışa, hürriyete ve ekmeğe olan ihtiyacıydı. Buraya da Yunanistan’a bu mesajı iletmek için geldim. Tüm onurlu Yunanlıları, tüm özgür insanları güçlerini bizimle birleştirmeye çağırıyorum. Dün Almanlara, bugünse Amerika’ya uşaklık eden kişilerin zafer kazanmasına izin vermemeliyiz. Ülkemizin işgaline mani olmalıyız. Yoldaşlarım ve ben bunun için dövüşüyoruz, bunun için öleceğiz.

Hürriyete ve barışa ölümcül bir darbe indiriyorsunuz.

Sizden merhamet dilenecek değilim. İdam mangasının karşısında tüm sakinliğimle dikileceğim. Beyler, başka söyleyecek bir şeyim yok.

Kaynak

0 Yorum: