Şener
Şen, bir filmde İlyas Salman’ı ve İstanbul’u hiç görmemiş köylüleri Almanya’ya
götürme vaadinde bulunur, sonra getirip o insanları İstanbul’un karmaşasına
bırakır. Öyle bir kentle karşılaşan köylü, burayı Almanya zanneder. Sonra fark
eder ki Almanya değil, İstanbul’a getirilmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında
Yeşilçam, sadece genç kadınların fabrikatör babalarının yoksul erkekle kızının
evlenmesine müsaade etmediği filmlerden ibaret değil, o aynı zamanda bu halkın
sorunlarının çeşitli yansımalarıdır.
74
affından beri ağır yenilgiler alan sınıf hareketinin her tarihsel kırılması
yeni bir dönemi getirir. 12 Eylül, mülteciliğin, sınıfı ve yurdu reddetmenin
eşiğidir. Bu eşikte bir günde dağılanlar, Kürt milliyetçilerinin ve CHP’nin
peşine takıldı. Avrupacılık ve radikal demokrasi hareketinin tezleri bu
çevrelerin tıkanıklığının yol açıcısıydı. 19 Aralık geldi, yeni dünya düzeninde
bireyler toplamına çevrilmesi hedeflenen halk, artık toplum ve toplam
olmalıydı. Sadece belirli çevrelerin sorunu diye kaderine terk edilen bu
sürecin sonucu sivil toplumculuğun güçlenmesi oldu ama bu güçlenme Pirus
zaferinden ibarettir. Kaldı ki ortada bir zafer varsa.
Kapitalizmin
2008-2010’da yaşadığı krizler ve Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi
aşamasında sol, emperyalizmin yanında saf tutanlara eklemlenerek dolaylı bir
emperyalizm işbirlikçiliği yaptı.
2015
sürecinde radikal demokrasi hareketinin sınıf ve anti Kürt gerçeği
politikalarına yedeklenen sol, onlarca insanın canını yitirmesinin, onbinlerce
kamu emekçisinin işinden edilmesinin, işçi grevlerine ve direnişlerine
getirilen engelin, Anadolu şehirlerinde halkın sola sırt dönmesinin, fonculuğun
müsebbibidir. Tüm tezleri çöktü.
Emperyalizmin
kuklası Zelenski’ye Evrensel yazarları övgüler dizip tarihe geçecek
kahraman diye onu göklere çıkardılar. Mustafa Yalçıner son yazısında Zelenski’yi
eleştiriyor. O zaman o yazarlara neden o alanı açtınız! Emperyalistlerin
Suriye'den çıkmaması için imza kampanyası düzenleyen de aynı gazetenin
yazarıydı. Zelenski’ye dönülecek olursa, onu da maşa yapan emperyalistler
saraylarından kovdu.
KESK,
neden sessiz kalıyor? Barış Akademisyenleri neden sessiz kalıyor? EMEP, SYKP,
ESP, SDP, Halkevleri, SMF, TÖP gibi HDP çatısı altında bugüne kadar meclise
girenler, neden sessiz kalıyor? Eren Keskin konuşuyor. HDP’nin dolaylı şekilde
içişleri bakanı olması için oy istediği Ümit Özdağ’a Halk TV’nin sahip
çıktığını söyleyip paylaşım yapıyor. Irkçıymış. Kavala’ya neden sahip
çıkıyorsunuz öyleyse? Kimse gözündeki çapağı görmeden karşısındakini suçluyor.
Bu
solun ve sendikaların birazcık ahlakı ve duruşu varsa çıkıp bu halka bir
açıklama yapıp halktan özür dilemesi gerekiyor. “Kemalist, şoven, ulusalcı”
gibi ipe sapa gelmez ithamlarla saldırıp bizleri sendikalardan, siyaset
alanından ve insan ilişkilerinden aforoz etmeye çalışan, Kürt sorununun çözülmemesini
birey bazında Türk olmaya bağlayan bu sol, özür dilemeleri. En başta kendi
insanlarından özür dilemeli. Mücadelesini anılarda yaşatacağını iddia ettiği
insanların ailelerinden bu sol özür dilemeli.
2025
eşiğinde sol bitmiştir, reformizm ve emperyalizmin solculuğu tarihin tozlu
sayfalarında kalmıştır. Bu sola bu halk sırtını dönecektir. “Çorum’a değil
Fatsa’ya bakın” sözünün bugün ne anlama gelmediğini kavrayamayan sol, küçük bir
ilçenin belediye seçimini bile kazanamamıştır. Kürt sorunu politikasıyla
meclise giren HDP’nin ve Kürd’ün oyuyla mecliste ve sendikalarda koltuk kapan
sola artık HDP’nin ihtiyacı yoktur.
Bu
sorun bir şekilde "çözülüyor", çözüldükten sonra HDP kalır mı
bilinmez ama solun yerle yeksan olacağı aşikâr. Bu solun yeni tarihsel
kırılmada CHP’ye yedeklenmesi ve kendisini tamamen teslim etmesi kaçınılmaz,
CHP belediyeleri ve gelecek yakın dönemde Eğitim İş özelinde görüleceği gibi
solun yanında duracağı yer CHP’dir. Diğer yandan, HDP’nin yürüttüğü sürece halk
karar verir, bu yazının konusu dışıdır.
Bir
gerçek var ki dünkü açıklamanın onda birini dönüp bu sola ve sendikaya
yaptığınızda linç yememeniz imkânsızdı. O zaman sormak gerekiyor: Necmettin,
ailesinin ona verdiği isimden dolayı Türkçü olabileceği feminist Ayşe Düzkan
tarafından tahmin edilen Aybüke, 1993’te Meşeyolu’nda kendi üyesi olup
katledilen Eğit Sen’li eğitim emekçilerinin adını bu sendika neden anmıyor?
Öyle ya, olur böyle şeyler!
Durakta
beklerken katledilenler, şoven ilan edilenler, konserinde sahnesi basılıp
enstrümanları kırılanlar, yurtsever adını kullandığı için kampüste saldırıya
uğrayanlar, işinden edilenler... Kürt milliyetçilerinin ve onlara yedeklenen
solun hiçbirinizden dileyecek özrü yok!
Lakin
milliyetçi parti liderine teşekkürler ve şifa dilekleri var. Bu solun sırtını
döndüğü halktan da EMEP’in bugün aralarında olmayan 1993’teki yoldaşlarının
ailelerinden de özür dilemesi gerekiyor. Maraş’ın, Çorum’un, Sivas’ın Alevi
halkından özür dilemeleri gerekiyor.
Sözü
uzatmadan ifade edersek, HDP siyaseti kendi partisini, bizi de sol ve sendika
politikaları bağlar. Bu elli yıllık sürecin özeti şu: Ülkücülerin ve Komünizmle
Mücadele Dernekleri'nin başaramadığını bala kattığı zehirle Kürt siyaseti
başardı, onların yarım bile bırakamadığını tamamladı. Bu bize düşen öğreti. Sol
bu tuzağa kaygılarla, ilkesizliğiyle, çizgisizliğiyle düştü, kimse onları
zorlamadı. Çizginin haklılığının kanıtlanması için değil on yıl, bir yıl
beklemeyi bile göze alamayıp hep tarihten ve yurttan kopup anı/şimdiyi
kurtarmayı hedefledi.
Sonuç
olarak, bu sol da bu sendikal politik hat da en kibar tabirle mide
bulandırıyor. Dilimiz çok sert değil mi? Gerçekten emin misiniz? Sizi
katledenlere sahip çıkanlara şifa dileyen ve ülkenin onlara ihtiyacı olduğunu
bildiren radikal demokrasi hareketinin taziyede halay çekmesi çok insancıl,
bizim dilimiz çok geri, değil mi! Gerisi hayat, gerisi ideolojik politik hattın
netleşmesi.
Tüm
işçiler ve emekçiler, yoksullar, Kürd’ün, Alevi’nin, Ermeni’nin ezileni ve
yoksulu, dost ve kardeşimizdir. Onların haklı ve doğru hattaki mücadelesi
kazanacak.
S. Adalı
1 Mart 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder