05 Mart 2025

, ,

Rus Komünist Partisi’nin Örgütçüsü ve Lideri Olarak Lenin

İki grup Marksist var. Her ikisi de Marksizm bayrağı altında çalışıyor ve kendisini “hakiki” Marksist kabul ediyor. Fakat bunların birbirine benzemediğini söylemek lazım. Hatta aralarında gerçek bir uçurum var, çalışma yöntemleri de birbirlerine tamamıyla karşıt.

İlk grup, genelde Marksizmi görünüşte benimsiyor ve Marksist olduğunu davul zurna ile duyuruyor, bunu geçit törenleri ile ilân ediyor. Marksizmin özünü kavrayamayan veya bu yönde bir isteği bulunmayan, onu pratiğe dökemeyen veya böylesi bir isteği bulunmayan söz konusu grup, Marksizmin canlı, devrimci ilkelerini cansız ve mânâsız formüllere dönüştürüyor. 

Bu grup, faaliyetlerini tecrübeye, pratik çalışmanın öğrettiklerine değil, Marx’tan yapılan alıntılara dayandırıyor. Talimatlarını ve doğrultularını canlı gerçekliğin analizinden değil, analojilerden ve tarihsel açıdan paralellik arz eden hususlardan devşiriyor. Bu grubun en önemli hastalığı, sözle eylem arasındaki uyuşmazlık. Bu nedenle, kader karşısında hayal kırıklığına uğruyor, sürekli ona kin besliyor, oysa o kader, tekrar tekrar onun yüzünü kara çıkartıyor ve onu ahmak yerine koyuyor. Bu grubun adı Rusya’da Menşevizm, Avrupa’da oportünizmdir. Londra Kongresi’nde Tyszka (Jogiches) Yoldaş, bu grubu doğru bir biçimde tarif etmiş, onun Marksist bakış açısına sadık olmadığını, onu sürekli savsakladığını söylemiştir.[1]

İkinci grupsa, aslolarak Marksizmin dış görünümüne değil, onun gerçekleşmesine, pratiğe uygulanmasına önem veriyor. Bu grup, temelde dikkatini Marksizmi gerçekleştirmek için gerekli yol ve araçların tespitine yöneltiyor, Marksizmin mevcut duruma en iyi cevabı vereceğini, durum değiştikçe bu yol ve araçların değiştirilmesi gerektiğini iddia ediyor. Grup, talimatlarını ve doğrultularını tarihsel analojilerden ve paralel hususlardan değil, koşullara dair çalışmadan çıkartıyor. Faaliyetlerini alıntılar ve özlü sözler değil, pratik tecrübe, her bir adımın tecrübeyle sınanması, kendi yanlışlarından öğrenip başkalarına yeni bir hayatın nasıl inşa edileceğini öğretme üzerine kuruyor. Bu grupta sözle eylem arasında hiçbir uyumsuzluğun neden olmadığının, Marx’ın öğretilerinin canlı ve devrimci gücünü neden eksiksiz bir biçimde muhafaza ettiğinin izahını burada aramak gerek. Bu gruba göre, Marx’ın sözleri eksiksiz olarak ancak dünyayı yorumlamayla yetinmeden, daha da ileri gidip onu dönüştürerek tatbik edilebilir.[2] Bu yeni grubun adı Bolşevizmdir, komünizmdir.

Bu grubun örgütçüsü ve lideri, V. I. Lenin’dir.

I
Rus Komünist Partisi’nin Örgütçüsü Olarak Lenin

 

Rusya’da proletarya partisi, o dönem Batı’da işçi partilerinin oluştuğu koşullardan farklı, bir dizi özel koşul dâhilinde kuruldu. Fransa ve Almanya’da işçi partileri, sendikaların ve partilerin yasal olduğu, burjuva devriminin hâlihazırda gerçekleştiği, burjuva meclislerin mevcut olduğu, iktidara gelen burjuvazinin proletaryayı karşısında bulduğu koşullarda, sendikalar içerisinden çıkarken, Rusya’da proletarya partisi, en azılı despotizm koşullarında, burjuva demokratik devrim beklentisinin güçlü olduğu bir ortamda kuruldu. Böylesi bir dönemde parti teşkilâtlarına işçi sınıfından burjuva devrimi adına istifade etmek için yanıp tutuşan burjuva “legal Marksistler” akın ediyor, Çar’ın jandarmalarının parti saflarındaki en ileri işçileri koparttığı gerçeklikte, bir yandan da kendiliğinden ilerleyen devrimci hareket, onu despotik iktidarı yıkma konusunda mahir kılacak sadık, ilişkileri sıkı, gizliliğini yeterince muhafaza edebilen, savaşçı bir devrimciler çekirdeğinin oluşmasını talep ediyordu.

O günün asli görevi, sapla samanı ayırmak, yabancı unsurlardan arınmak, yerelliklerde deneyimli devrimci kadroları örgütlemek, onlara net bir program ve sağlam taktikler sunmak, son olarak da bu kadroları jandarmaların saldırılarına tahammül edebilmek amacıyla yeterli düzeyde gizli kalabilen, militan bir profesyonel devrimciler teşkilâtı içerisinde toplamak, ama aynı zamanda gerekli anda kitleleri cenge sokabilmek için onlarla gerekli bağları kurmaktı.

Marksizmin bakış açısını “savsaklayan” Menşevikler, ortadaki soruya çok basit bir cevap sunuyorlardı: Batı’da işçi partisi, madem parti dışında olup işçi sınıfının ekonomik koşullarının gelişimi için mücadele eden sendikaların içinden çıktı, demek ki Rusya’da da aynı şey yaşanmalıydı. Yani bunlara göre, “yerelliklerde işverenlere ve hükümete karşı işçilerin verdiği ekonomik mücadele” mevcut dönem için yeterliydi, dolayısıyla, tüm Rusya’yı kuşatan militan bir örgütün kurulmasına gerek yoktu. Sonrasında sendikalar ortaya çıkmamışsa, parti dışı işçi kongresi toplanmalı ve bu kongre parti ilân edilmeliydi.

Rusya koşullarında ütopik bir nitelik arz eden bu “Marksist” planlarıyla Menşevikler, parti ilkesi fikrini itibarsızlaştırmak, parti kadrolarını ortadan kaldırmak, proletaryayı partisiz bırakmak için kapsamlı bir ajitasyon çalışması yürüttüler, neticede işçi sınıfını liberallerin, Menşeviklerin, hatta şüphe etmekte güçlük çekeceğimiz birçok iyi Bolşeviğin insafına terk ettiler.

Lenin, Menşeviklerin “plan”ının henüz oluşum aşamasında olduğu, planı yazanların bile planın çerçevesini idrak konusunda zorlandığı koşullarda, onların örgütlenme planlarının tehlikeli yönlerini ortaya koydu, planı ifşa etti ve Menşeviklerin örgütlemeyle ilgili konularda geliştirdikleri savsaklayıcı tutuma yönelik yoğun bir saldırı gerçekleştirdikten sonra, parti mensubu pratik işçilerin dikkatini örgütlenme meselesine vermelerini sağlayarak, partiye ve Rus proletaryasına muazzam bir hizmette bulundu. Zira Lenin’e göre asıl tehlikede olan, partinin varlığıydı. Parti için örgütlenme, hayat-memat meselesiydi.

Lenin’in kaleme aldığı ve belirli bir üne kavuşan Ne Yapmalı?[3] ve Bir Adım İleri İki Adım Geri[4] isimli kitaplarında geliştirdiği plan şuydu:

* Tüm Rusya’ya hitap edecek, parti güçlerinin toplanacağı bir tür merkez olarak iş görecek politik bir gazetenin kurulması;

* Yerelliklerde Parti’nin “düzenli birlikler”i olarak çalışacak, sağlam parti kadrolarının örgütlenmesi;

* Bu kadroların gazete faaliyeti üzerinden tek bir yapıda bir araya getirilmesi;

* Kadroların net bir programa, sağlam taktiklere ve tek-ortak iradeye sahip, sınırları açık biçimde tanımlanmış, tüm Rusya’yı gören, militan bir parti içerisinde kaynaştırılması.

Bu plan, kıymetini Rus gerçekliğine tümüyle uyumlu oluşuna borçluydu. Plan, pratik işçiler içerisindeki en iyi unsurların örgütsel deneyimi üzerinden, ustalıkla uygulamaya konuldu. Bu plan için verilen mücadelede Rusya’daki pratik işçilerin ekseriyeti Lenin’in arkasından, kararlılıkla yürüdü. Hiçbir ayrışma, onları bu yürüyüşten vazgeçiremedi. Planın elde ettiği zafer, dünyada eşi benzeri bulunmayan, sıkı bir örgütsel yapıya sahip, kavganın içerisinde çelikleşmiş komünist parti için gerekli zemini teşkil etti.

Sadece Menşevikler değil, bizim yoldaşlarımız da Lenin’i uzlaşmacılara karşı verdiği mücadelede acımasız olmakla, ihtilaflara ve ayrışmalara fazla eğilim göstermekle suçladılar. Belirli dönemlerde bu eleştirilerin haklı olduğuna hiç şüphe yok. Ama partimiz, kendi içindeki zayıf yanlardan ve dağınıklıktan ancak bu şekilde kurtulabilirdi. Parti, proleter olmayan, oportünist unsurlar kovulmadan ihtiyaç duyduğu zindeliğe ve güce kavuşamazdı. Burjuvazinin iktidarda olduğu bir dönemde proletarya partisi, işçi sınıfı içerisindeki ve kendi bünyesindeki karşı-devrimci, oportünist ve parti karşıtı unsurlarla mücadele ettiği ölçüde büyüyebilir, ancak bu sayede güçlenebilirdi. Lassalle şunu söylerken haklıydı: “Parti kendi kendisini arındırarak güçlenir.”[5]

Lenin’i suçlayanlar, genelde o dönem “birleşen” Almanya’daki partiye atıfta bulunuyorlardı. Oysa her birlik güçlü olunduğuna işaret etmez, ayrıca Almanya’daki partinin son aşamasına, partinin üç yapıya bölündüğü gerçekliğe bakılmalı[6], Scheidemann ve Noske’nin Liebknecht ve Luxemburg ile gerçekleştirdiği birliğin sahte ve kurgusal olduğu görülmelidir. Ayrıca, o dönemde Alman partisindeki devrimci unsurlar karşı-devrimci unsurlardan kopsaydı, bu adımın Alman proletaryası için daha hayırlı olacağı görülürdü.

Lenin, partiyi parti karşıtı ve karşı-devrimci unsurlara karşı uzlaşmaz mücadele yoluna sokarken bin kez haklıydı. Zira partimiz, ancak bu tür bir örgütlenme anlayışıyla kendi içinde birliği tesis edebildi, kadrolar arasında herkesi şaşkınlığa uğratan kaynaşmayı ancak bu sayede gerçekleştirebildi. Söz konusu kaynaşma sayesinde parti, Kerenski rejimi koşullarında yaşanan Temmuz krizinden yara almadan çıktı, Brest barışının yol açtığı krizden hiç sarsılmadan kurtuldu, İtilaf Kuvvetleri’ne karşı bu sayede zafer elde etti, son olarak, kendi içerisinde ayrışmaya sebebiyet vermeden, her türden önemli göreve yüz binlerce üyesinin yoğunlaşmasını sağladı, saflarını reforma tabi tutma imkânı sunan, o eşi benzeri görülmemiş esnekliğe bu sayede ulaşabildi.

II
Rus Komünist Partisi’nin Lideri Olarak Lenin

 

Rus Komünist Partisi’nin örgütlenme sahasında sahip olduğu değer, meselenin sadece bir yönünü ifade ediyor. Parti, yürüttüğü çalışmanın, programının ve taktiklerinin politik içeriği Rusya gerçeklerine uyum göstermeseydi, sloganları işçi kitlelerini harekete geçirmeseydi, devrimci hareketi ileri itmeseydi, bu kadar hızlı ve çabuk büyüyemez, güçlenemezdi. Şimdi bir de meselenin bu yönüne bakalım.

Rusya’da burjuva demokratik devrim (1905) Almanya ve Fransa gibi Batı ülkelerinde devrimci kalkışmaların gerçekleştiği koşullardan farklı koşullarda yaşandı. Batı’daki devrim, sınıf mücadelesinin gelişmediği, kapitalizmin imalat aşamasında olduğu koşullarda gerçekleşti. Bu dönemde proletarya güçsüzdü, sayıca azdı, kendi taleplerini formüle edecek partisinden mahrumdu, burjuvazi ise işçi ve köylülerin güvenini kazanmaya, aristokrasi karşı mücadeleye öncülük etmeye yetecek devrimci iradeye sahipti. Rusya’da ise devrim (1095) sınıf mücadelesinin gelişkin olduğu, kapitalizmin makineleşmiş sanayi döneminde bulunduğu, Rus proletaryasının nispeten çok olduğu, kapitalizmden ayrışmadığı, burjuvaziyle bir dizi cenge girdiği, burjuva partisine kıyasla daha birlik olan kendi partisine sahip olduğu, kendi sınıfsal taleplerini dillendirdiği, devletle yaptığı anlaşmalarla geçinen Rus burjuvazisinin proletaryanın devrimci coşkusundan korktuğu, bu sebeple, işçi ve köylülere karşı hükümetle ve toprak sahipleriyle ittifak yolları aradığı bir aşamada gerçekleşti. Gerçek şu ki Mançurya’daki savaş alanlarında alınan askeri yenilgilerin neticesinde patlak veren Rus devrimi, gidişatta köklü bir değişikliğe yol açmadı, sadece olayların seyrini hızlandırdı.

Fiili durum, proletaryanın devrimin öncüsü olmasını, devrimci köylüleri etrafında toplamasını, çarlık rejimine ve burjuvaziye karşı kararlı mücadeleyi eşzamanlı olarak, ülkede tam demokrasiyi inşa etme ve kendi sınıfsal çıkarlarını güvence altına alma anlayışı ile yürütmesini talep ediyordu.

Buna karşılık, Marksizmin bakış açısını “savsaklayan” Menşevikler, mevcut soruyu kendi tarzlarında cevapladılar: Rus devrimi burjuva devrimi olduğuna, Alman ve Fransız devrimlerinin tarihinden de görüleceği üzere, burjuva devrimlerine burjuvazinin temsilcileri öncülük ettiğine göre, proletarya Rus devriminde hegemonya sahibi olamaz. Liderlik, devrime ihanet etmiş olan Rus burjuvazisine terk edilmelidir; köylülük de burjuvazinin himayesine teslim edilmeli, proletarya sol muhalefetin aşırı biçimlerini sergilemekle yetinmelidir.

Sefil liberallerin yavan türkülerini dillerine dolamaktan başka bir şey yapmayan Menşevikler, kendilerini “hakiki” Marksizmin nihai sözü olarak pazarladılar!

Lenin, Rus devrimine sunduğu o muazzam hizmet dâhilinde Menşeviklerin tarihsel örneklerindeki beyhudeliği ve Menşeviklerin işçileri burjuvazinin insafına terk eden “devrim programı”nın yol açabileceği tehlikeleri açığa çıkarttı.

Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği[7] ile Kadetlerin Zaferi ve İşçi Partisinin Görevleri[8] isimli ünlü broşürlerinde geliştirdiği taktiksel plan şu hususları içeriyordu:

* Burjuva diktatörlüğü yerine proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü;

* Meclise girmek ve orada gerçek bir çalışma yürütmek yerine içişleri bakanı Aleksandır Buligin’in başını çektiği meclisin[9] boykot edilmesi;

* Meclis toplandığında Sol Blok fikri üzerinden hareket edilmesi, meclisin gerici tarzda yüceltilmesi ve kadetlerin bakanlık koltuklarına oturulması yerine meclis kürsüsünün meclis dışında süren mücadele için istismar edilmesi;

* Kadet Partisi ile blok oluşturmak yerine, karşı-devrimci bir güç olarak görülen bu partiyle mücadele edilmesi.

Bu planın sahip olduğu değer, Rusya’da burjuva demokratik devrim döneminde proletaryanın sınıfsal taleplerini açıktan ve kararlılıkla formüle etmesiyle ilgilidir. Proletarya diktatörlüğü fikrini rüşeym hâliyle içeren plan, sosyalist devrime geçiş sürecini hızlandırmıştır. Rusya’da sahada faal olan işçilerin ekseriyeti, bu taktiksel plan adına yürütülen mücadelede Lenin’i kararlılıkla ve zerre sapma göstermeden takip etti. Plan, elde ettiği zaferle, bugün partimizin dünya emperyalizminin temellerini sarsmasını sağlayan devrimci taktiklerin zeminini oluşturdu.

Sonrasında olaylar şu şekilde gelişti: emperyalist savaş dört yıl sürdü. Rusya’da ekonomik hayat paramparça oldu. Şubat Devrimi gerçekleşti. İkili iktidar tesis edildi. Burjuva karşı-devriminin şer yuvası olarak iş gören geçici hükümetin yanında, henüz oluşum aşamasında olan proletarya diktatörlüğünün bir biçimi olarak Petrograd Vekilleri Sovyeti kuruldu. Ekim Devrimi gerçekleşti, kurucu meclis dağıtıldı. Burjuva parlamentarizmi hükmünü yitirdi, Sovyetler Cumhuriyeti ilân edildi. Emperyalist savaş iç savaşa evrildi. Dünya emperyalizmi, kendisine “Marksist” diyen kişilerle birlikte, proleter devrime saldırmaya başladı. Son olarak, kurucu meclise bağlı kalarak acınası bir tutum alan Menşevikler, proletarya tarafından güverteden aşağı atıldılar ve devrimin dalgaları, onları kapitalizmin sahiline savurup attı. Tüm bu gelişmeler, Lenin’in İki Taktik’te formüle ettiği devrimci taktiklerin dayandığı ilkelerin doğru olduğunu teyit etti. Dalgalı denizde cesaretle, su altındaki kayalardan korkmadan ancak böylesi bir mirasa sahip olan parti ilerleyebilir.

Partinin her bir sloganının ve liderinin ağzından dökülen her bir sözün eylemde sınandığı böylesi bir proleter devrim çağında proletarya, liderlerinden özel kimi taleplerde bulunmalıdır. Tarih, fırtınalı zamanlarda kendini feda eden, cesaretli davranan ama teoride zayıf olan proleter liderler görmüştür. Kitleler, bu tür liderlerin ismini kısa süre içerisinde unutur. Almanya’dan Lassalle, Fransa’dan Blanqui bu liderlere örnektir. Oysa bir hareket, hayatını sadece hatıralara bel bağlayarak sürdüremez. Hareket, net ve açık bir hedefe (bir programa) ve kararlılıkla takip edilecek bir çizgiye (taktiklere) sahip olmalıdır.

Bir de teoride güçlü ama örgütlenme ve pratik çalışma konularında zayıf olan, barış dönemine has liderler vardır. Bu tür liderler, sadece proletaryanın üst katmanında ancak belirli bir süre boyunca destek bulurlar. Devrim çağı başladığı, pratikte karşılığı olan devrimci sloganlar kendi liderlerini talep ettiği aşamada teorisyenler, sahneyi terk edip yerlerini yeni insanlara bırakırlar. Rusya’da Plehanov, Almanya’da Kautski bu tür liderlere örnektir.

Proleter devrimin ve proleter partinin liderliği makamını muhafaza etmek isteyen kişi, teorideki gücünü proleter hareketin pratikte örgütlenmesiyle alakalı tecrübesiyle birleştirebilmelidir. Marksist olduğu dönemde P. Akselrod’un Lenin hakkında dediği gibi “O, sahada faal, örgütçü işçilerin deneyimiyle teorik eğitimi ve kapsamlı politik bakışı birleştirebilmiş bir isimdi” (Bkz.: Akselrod’un Lenin’in Rus Sosyal Demokratlarının Görevleri broşürü için yazdığı önsöz[10])

“Medeni” kapitalizmin ideologu olarak Bay Akselrod’un bugün Lenin konusunda neler söyleyeceğini tahmin etmek güç değil. Oysa Lenin’i gayet iyi bilen, meselelere dair nesnel hükümlerde bulunabilen bizim Lenin’in eskiden sahip olduğu vasfı bugün de muhafaza ettiğine dair hiçbir şüphemiz yok. Lenin’den başka kimsenin bugün dünyadaki en güçlü ve mücadelede en fazla çelikleşmiş proleter partinin lideri olmasının sebebini tam da bu vasıfta aramak gerekiyor.

J. V. Stalin
Pravda
, Sayı. 86
23 Nisan 1920
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Londra Kongresi: Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin Londra’da 30 Nisan-19 Mayıs 1907 arası dönemde toplanan beşinci kongresi.

[2] Karl Marx ve Frederick Engels, Selected Works, Cilt. II, Moskova 1951, s. 365.

[3] Bkz.: V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 5, s. 319-494.

[4] Bkz.: V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 7, s. 185-392.

[5] 24 Haziran 1852’de Lassalle’ın Karl Marx’a yazdığı mektupta geçen bu ifadeyi Lenin Ne Yapmalı? İsimli kitabında epigraf olarak kullanıyor (Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 5, s. 319).

[6] Alman Sosyal Demokrat Parti’den kopan grupların kurduğu üç parti şunlar: Sosyal Demokrat Parti, Bağımsız Sosyal Demokrat Parti ve Almanya Komünist Partisi.

[7] Bkz.: V. I . Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 9, s. 1-119.

[8] Bkz.: V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 10, s. 175-250.

[9] Buligin Meclisi, 1905’te Çar yanlısı hükümetin toplamaya niyetlendiği, istişari temsilciler meclisidir. Meclisin kurulmasını sağlayan kanunu ve seçimlerde geçerli olan kuralları belirleyen mevzuatı başında içişleri bakanı Buligin’in bulunduğu bir komisyon hazırladı. Kanun ve mevzuat Çar’ın 6 Ağustos 1905 tarihli bildirgesinde yayınlandı. Bolşevikler Buligin meclisini boykot ettiler. Hiçbir vakit toplanamayan meclisin kapısına “devrimci fırtına kilit vurdu.” (V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 23, s. 239.)

[10] V. I. Lenin, Rus Sosyal Demokratlarının Görevleri broşürünü 1897 yılının sonlarında, sürgündeyken kaleme aldı. Önsözünü P. Akselrod’un yazdığı broşürün ilk baskısını Rus Sosyal Demokratları Birliği 1898 yılında Cenevre’de yaptı (bkz.: V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 2, s. 299-326).

0 Yorum: