İki
grup Marksist var. Her ikisi de Marksizm bayrağı altında çalışıyor ve kendisini
“hakiki” Marksist kabul ediyor. Fakat bunların birbirine benzemediğini söylemek
lazım. Hatta aralarında gerçek bir uçurum var, çalışma yöntemleri de birbirlerine
tamamıyla karşıt.
İlk grup, genelde Marksizmi görünüşte benimsiyor ve Marksist olduğunu davul zurna ile duyuruyor, bunu geçit törenleri ile ilân ediyor. Marksizmin özünü kavrayamayan veya bu yönde bir isteği bulunmayan, onu pratiğe dökemeyen veya böylesi bir isteği bulunmayan söz konusu grup, Marksizmin canlı, devrimci ilkelerini cansız ve mânâsız formüllere dönüştürüyor.
Bu grup, faaliyetlerini tecrübeye,
pratik çalışmanın öğrettiklerine değil, Marx’tan yapılan alıntılara
dayandırıyor. Talimatlarını ve doğrultularını canlı gerçekliğin analizinden
değil, analojilerden ve tarihsel açıdan paralellik arz eden hususlardan
devşiriyor. Bu grubun en önemli hastalığı, sözle eylem arasındaki uyuşmazlık.
Bu nedenle, kader karşısında hayal kırıklığına uğruyor, sürekli ona kin
besliyor, oysa o kader, tekrar tekrar onun yüzünü kara çıkartıyor ve onu ahmak
yerine koyuyor. Bu grubun adı Rusya’da Menşevizm, Avrupa’da oportünizmdir.
Londra Kongresi’nde Tyszka (Jogiches) Yoldaş, bu grubu doğru bir biçimde tarif
etmiş, onun Marksist bakış açısına sadık olmadığını, onu sürekli savsakladığını
söylemiştir.[1]
İkinci
grupsa, aslolarak Marksizmin dış görünümüne değil, onun gerçekleşmesine,
pratiğe uygulanmasına önem veriyor. Bu grup, temelde dikkatini Marksizmi
gerçekleştirmek için gerekli yol ve araçların tespitine yöneltiyor, Marksizmin
mevcut duruma en iyi cevabı vereceğini, durum değiştikçe bu yol ve araçların
değiştirilmesi gerektiğini iddia ediyor. Grup, talimatlarını ve doğrultularını
tarihsel analojilerden ve paralel hususlardan değil, koşullara dair çalışmadan
çıkartıyor. Faaliyetlerini alıntılar ve özlü sözler değil, pratik tecrübe, her
bir adımın tecrübeyle sınanması, kendi yanlışlarından öğrenip başkalarına yeni
bir hayatın nasıl inşa edileceğini öğretme üzerine kuruyor. Bu grupta sözle
eylem arasında hiçbir uyumsuzluğun neden olmadığının, Marx’ın öğretilerinin
canlı ve devrimci gücünü neden eksiksiz bir biçimde muhafaza ettiğinin izahını
burada aramak gerek. Bu gruba göre, Marx’ın sözleri eksiksiz olarak ancak
dünyayı yorumlamayla yetinmeden, daha da ileri gidip onu dönüştürerek tatbik
edilebilir.[2] Bu yeni grubun adı Bolşevizmdir, komünizmdir.
Bu
grubun örgütçüsü ve lideri, V. I. Lenin’dir.
I
Rus Komünist Partisi’nin Örgütçüsü Olarak Lenin
Rusya’da
proletarya partisi, o dönem Batı’da işçi partilerinin oluştuğu koşullardan
farklı, bir dizi özel koşul dâhilinde kuruldu. Fransa ve Almanya’da işçi
partileri, sendikaların ve partilerin yasal olduğu, burjuva devriminin hâlihazırda
gerçekleştiği, burjuva meclislerin mevcut olduğu, iktidara gelen burjuvazinin
proletaryayı karşısında bulduğu koşullarda, sendikalar içerisinden çıkarken, Rusya’da
proletarya partisi, en azılı despotizm koşullarında, burjuva demokratik devrim
beklentisinin güçlü olduğu bir ortamda kuruldu. Böylesi bir dönemde parti
teşkilâtlarına işçi sınıfından burjuva devrimi adına istifade etmek için yanıp tutuşan
burjuva “legal Marksistler” akın ediyor, Çar’ın jandarmalarının parti
saflarındaki en ileri işçileri koparttığı gerçeklikte, bir yandan da kendiliğinden
ilerleyen devrimci hareket, onu despotik iktidarı yıkma konusunda mahir kılacak
sadık, ilişkileri sıkı, gizliliğini yeterince muhafaza edebilen, savaşçı bir
devrimciler çekirdeğinin oluşmasını talep ediyordu.
O
günün asli görevi, sapla samanı ayırmak, yabancı unsurlardan arınmak,
yerelliklerde deneyimli devrimci kadroları örgütlemek, onlara net bir program
ve sağlam taktikler sunmak, son olarak da bu kadroları jandarmaların
saldırılarına tahammül edebilmek amacıyla yeterli düzeyde gizli kalabilen, militan
bir profesyonel devrimciler teşkilâtı içerisinde toplamak, ama aynı zamanda gerekli
anda kitleleri cenge sokabilmek için onlarla gerekli bağları kurmaktı.
Marksizmin
bakış açısını “savsaklayan” Menşevikler, ortadaki soruya çok basit bir cevap
sunuyorlardı: Batı’da işçi partisi, madem parti dışında olup işçi sınıfının ekonomik
koşullarının gelişimi için mücadele eden sendikaların içinden çıktı, demek ki
Rusya’da da aynı şey yaşanmalıydı. Yani bunlara göre, “yerelliklerde işverenlere
ve hükümete karşı işçilerin verdiği ekonomik mücadele” mevcut dönem için yeterliydi,
dolayısıyla, tüm Rusya’yı kuşatan militan bir örgütün kurulmasına gerek yoktu. Sonrasında
sendikalar ortaya çıkmamışsa, parti dışı işçi kongresi toplanmalı ve bu kongre
parti ilân edilmeliydi.
Rusya
koşullarında ütopik bir nitelik arz eden bu “Marksist” planlarıyla Menşevikler,
parti ilkesi fikrini itibarsızlaştırmak, parti kadrolarını ortadan kaldırmak,
proletaryayı partisiz bırakmak için kapsamlı bir ajitasyon çalışması yürüttüler,
neticede işçi sınıfını liberallerin, Menşeviklerin, hatta şüphe etmekte güçlük
çekeceğimiz birçok iyi Bolşeviğin insafına terk ettiler.
Lenin,
Menşeviklerin “plan”ının henüz oluşum aşamasında olduğu, planı yazanların bile
planın çerçevesini idrak konusunda zorlandığı koşullarda, onların örgütlenme
planlarının tehlikeli yönlerini ortaya koydu, planı ifşa etti ve Menşeviklerin
örgütlemeyle ilgili konularda geliştirdikleri savsaklayıcı tutuma yönelik yoğun
bir saldırı gerçekleştirdikten sonra, parti mensubu pratik işçilerin dikkatini
örgütlenme meselesine vermelerini sağlayarak, partiye ve Rus proletaryasına
muazzam bir hizmette bulundu. Zira Lenin’e göre asıl tehlikede olan, partinin
varlığıydı. Parti için örgütlenme, hayat-memat meselesiydi.
Lenin’in
kaleme aldığı ve belirli bir üne kavuşan Ne Yapmalı?[3] ve Bir Adım
İleri İki Adım Geri[4] isimli kitaplarında geliştirdiği plan şuydu:
*
Tüm Rusya’ya hitap edecek, parti güçlerinin toplanacağı bir tür merkez olarak
iş görecek politik bir gazetenin kurulması;
*
Yerelliklerde Parti’nin “düzenli birlikler”i olarak çalışacak, sağlam parti kadrolarının
örgütlenmesi;
*
Bu kadroların gazete faaliyeti üzerinden tek bir yapıda bir araya getirilmesi;
*
Kadroların net bir programa, sağlam taktiklere ve tek-ortak iradeye sahip,
sınırları açık biçimde tanımlanmış, tüm Rusya’yı gören, militan bir parti
içerisinde kaynaştırılması.
Bu
plan, kıymetini Rus gerçekliğine tümüyle uyumlu oluşuna borçluydu. Plan, pratik
işçiler içerisindeki en iyi unsurların örgütsel deneyimi üzerinden, ustalıkla uygulamaya
konuldu. Bu plan için verilen mücadelede Rusya’daki pratik işçilerin ekseriyeti
Lenin’in arkasından, kararlılıkla yürüdü. Hiçbir ayrışma, onları bu yürüyüşten
vazgeçiremedi. Planın elde ettiği zafer, dünyada eşi benzeri bulunmayan, sıkı
bir örgütsel yapıya sahip, kavganın içerisinde çelikleşmiş komünist parti için
gerekli zemini teşkil etti.
Sadece
Menşevikler değil, bizim yoldaşlarımız da Lenin’i uzlaşmacılara karşı verdiği
mücadelede acımasız olmakla, ihtilaflara ve ayrışmalara fazla eğilim
göstermekle suçladılar. Belirli dönemlerde bu eleştirilerin haklı olduğuna hiç
şüphe yok. Ama partimiz, kendi içindeki zayıf yanlardan ve dağınıklıktan ancak
bu şekilde kurtulabilirdi. Parti, proleter olmayan, oportünist unsurlar
kovulmadan ihtiyaç duyduğu zindeliğe ve güce kavuşamazdı. Burjuvazinin
iktidarda olduğu bir dönemde proletarya partisi, işçi sınıfı içerisindeki ve
kendi bünyesindeki karşı-devrimci, oportünist ve parti karşıtı unsurlarla
mücadele ettiği ölçüde büyüyebilir, ancak bu sayede güçlenebilirdi. Lassalle
şunu söylerken haklıydı: “Parti kendi kendisini arındırarak güçlenir.”[5]
Lenin’i
suçlayanlar, genelde o dönem “birleşen” Almanya’daki partiye atıfta
bulunuyorlardı. Oysa her birlik güçlü olunduğuna işaret etmez, ayrıca Almanya’daki
partinin son aşamasına, partinin üç yapıya bölündüğü gerçekliğe bakılmalı[6],
Scheidemann ve Noske’nin Liebknecht ve Luxemburg ile gerçekleştirdiği birliğin
sahte ve kurgusal olduğu görülmelidir. Ayrıca, o dönemde Alman partisindeki
devrimci unsurlar karşı-devrimci unsurlardan kopsaydı, bu adımın Alman
proletaryası için daha hayırlı olacağı görülürdü.
Lenin,
partiyi parti karşıtı ve karşı-devrimci unsurlara karşı uzlaşmaz mücadele
yoluna sokarken bin kez haklıydı. Zira partimiz, ancak bu tür bir örgütlenme
anlayışıyla kendi içinde birliği tesis edebildi, kadrolar arasında herkesi şaşkınlığa
uğratan kaynaşmayı ancak bu sayede gerçekleştirebildi. Söz konusu kaynaşma
sayesinde parti, Kerenski rejimi koşullarında yaşanan Temmuz krizinden yara
almadan çıktı, Brest barışının yol açtığı krizden hiç sarsılmadan kurtuldu,
İtilaf Kuvvetleri’ne karşı bu sayede zafer elde etti, son olarak, kendi
içerisinde ayrışmaya sebebiyet vermeden, her türden önemli göreve yüz binlerce
üyesinin yoğunlaşmasını sağladı, saflarını reforma tabi tutma imkânı sunan, o
eşi benzeri görülmemiş esnekliğe bu sayede ulaşabildi.
II
Rus Komünist Partisi’nin Lideri Olarak Lenin
Rus
Komünist Partisi’nin örgütlenme sahasında sahip olduğu değer, meselenin sadece
bir yönünü ifade ediyor. Parti, yürüttüğü çalışmanın, programının ve
taktiklerinin politik içeriği Rusya gerçeklerine uyum göstermeseydi, sloganları
işçi kitlelerini harekete geçirmeseydi, devrimci hareketi ileri itmeseydi, bu
kadar hızlı ve çabuk büyüyemez, güçlenemezdi. Şimdi bir de meselenin bu yönüne
bakalım.
Rusya’da
burjuva demokratik devrim (1905) Almanya ve Fransa gibi Batı ülkelerinde
devrimci kalkışmaların gerçekleştiği koşullardan farklı koşullarda yaşandı.
Batı’daki devrim, sınıf mücadelesinin gelişmediği, kapitalizmin imalat aşamasında
olduğu koşullarda gerçekleşti. Bu dönemde proletarya güçsüzdü, sayıca azdı,
kendi taleplerini formüle edecek partisinden mahrumdu, burjuvazi ise işçi ve
köylülerin güvenini kazanmaya, aristokrasi karşı mücadeleye öncülük etmeye
yetecek devrimci iradeye sahipti. Rusya’da ise devrim (1095) sınıf
mücadelesinin gelişkin olduğu, kapitalizmin makineleşmiş sanayi döneminde bulunduğu,
Rus proletaryasının nispeten çok olduğu, kapitalizmden ayrışmadığı,
burjuvaziyle bir dizi cenge girdiği, burjuva partisine kıyasla daha birlik olan
kendi partisine sahip olduğu, kendi sınıfsal taleplerini dillendirdiği, devletle
yaptığı anlaşmalarla geçinen Rus burjuvazisinin proletaryanın devrimci
coşkusundan korktuğu, bu sebeple, işçi ve köylülere karşı hükümetle ve toprak
sahipleriyle ittifak yolları aradığı bir aşamada gerçekleşti. Gerçek şu ki Mançurya’daki
savaş alanlarında alınan askeri yenilgilerin neticesinde patlak veren Rus
devrimi, gidişatta köklü bir değişikliğe yol açmadı, sadece olayların seyrini
hızlandırdı.
Fiili
durum, proletaryanın devrimin öncüsü olmasını, devrimci köylüleri etrafında
toplamasını, çarlık rejimine ve burjuvaziye karşı kararlı mücadeleyi eşzamanlı olarak,
ülkede tam demokrasiyi inşa etme ve kendi sınıfsal çıkarlarını güvence altına
alma anlayışı ile yürütmesini talep ediyordu.
Buna
karşılık, Marksizmin bakış açısını “savsaklayan” Menşevikler, mevcut soruyu
kendi tarzlarında cevapladılar: Rus devrimi burjuva devrimi olduğuna, Alman ve
Fransız devrimlerinin tarihinden de görüleceği üzere, burjuva devrimlerine
burjuvazinin temsilcileri öncülük ettiğine göre, proletarya Rus devriminde
hegemonya sahibi olamaz. Liderlik, devrime ihanet etmiş olan Rus burjuvazisine
terk edilmelidir; köylülük de burjuvazinin himayesine teslim edilmeli, proletarya
sol muhalefetin aşırı biçimlerini sergilemekle yetinmelidir.
Sefil
liberallerin yavan türkülerini dillerine dolamaktan başka bir şey yapmayan
Menşevikler, kendilerini “hakiki” Marksizmin nihai sözü olarak pazarladılar!
Lenin,
Rus devrimine sunduğu o muazzam hizmet dâhilinde Menşeviklerin tarihsel
örneklerindeki beyhudeliği ve Menşeviklerin işçileri burjuvazinin insafına terk
eden “devrim programı”nın yol açabileceği tehlikeleri açığa çıkarttı.
Lenin,
Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği[7] ile Kadetlerin
Zaferi ve İşçi Partisinin Görevleri[8] isimli ünlü broşürlerinde
geliştirdiği taktiksel plan şu hususları içeriyordu:
*
Burjuva diktatörlüğü yerine proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik
diktatörlüğü;
*
Meclise girmek ve orada gerçek bir çalışma yürütmek yerine içişleri bakanı
Aleksandır Buligin’in başını çektiği meclisin[9] boykot edilmesi;
*
Meclis toplandığında Sol Blok fikri üzerinden hareket edilmesi, meclisin gerici
tarzda yüceltilmesi ve kadetlerin bakanlık koltuklarına oturulması yerine
meclis kürsüsünün meclis dışında süren mücadele için istismar edilmesi;
*
Kadet Partisi ile blok oluşturmak yerine, karşı-devrimci bir güç olarak görülen
bu partiyle mücadele edilmesi.
Bu
planın sahip olduğu değer, Rusya’da burjuva demokratik devrim döneminde proletaryanın
sınıfsal taleplerini açıktan ve kararlılıkla formüle etmesiyle ilgilidir. Proletarya
diktatörlüğü fikrini rüşeym hâliyle içeren plan, sosyalist devrime geçiş
sürecini hızlandırmıştır. Rusya’da sahada faal olan işçilerin ekseriyeti, bu
taktiksel plan adına yürütülen mücadelede Lenin’i kararlılıkla ve zerre sapma
göstermeden takip etti. Plan, elde ettiği zaferle, bugün partimizin dünya
emperyalizminin temellerini sarsmasını sağlayan devrimci taktiklerin zeminini
oluşturdu.
Sonrasında
olaylar şu şekilde gelişti: emperyalist savaş dört yıl sürdü. Rusya’da ekonomik
hayat paramparça oldu. Şubat Devrimi gerçekleşti. İkili iktidar tesis edildi. Burjuva
karşı-devriminin şer yuvası olarak iş gören geçici hükümetin yanında, henüz oluşum
aşamasında olan proletarya diktatörlüğünün bir biçimi olarak Petrograd
Vekilleri Sovyeti kuruldu. Ekim Devrimi gerçekleşti, kurucu meclis dağıtıldı. Burjuva
parlamentarizmi hükmünü yitirdi, Sovyetler Cumhuriyeti ilân edildi. Emperyalist
savaş iç savaşa evrildi. Dünya emperyalizmi, kendisine “Marksist” diyen
kişilerle birlikte, proleter devrime saldırmaya başladı. Son olarak, kurucu
meclise bağlı kalarak acınası bir tutum alan Menşevikler, proletarya tarafından
güverteden aşağı atıldılar ve devrimin dalgaları, onları kapitalizmin sahiline
savurup attı. Tüm bu gelişmeler, Lenin’in İki Taktik’te formüle ettiği
devrimci taktiklerin dayandığı ilkelerin doğru olduğunu teyit etti. Dalgalı denizde
cesaretle, su altındaki kayalardan korkmadan ancak böylesi bir mirasa sahip olan
parti ilerleyebilir.
Partinin
her bir sloganının ve liderinin ağzından dökülen her bir sözün eylemde
sınandığı böylesi bir proleter devrim çağında proletarya, liderlerinden özel
kimi taleplerde bulunmalıdır. Tarih, fırtınalı zamanlarda kendini feda eden,
cesaretli davranan ama teoride zayıf olan proleter liderler görmüştür. Kitleler,
bu tür liderlerin ismini kısa süre içerisinde unutur. Almanya’dan Lassalle,
Fransa’dan Blanqui bu liderlere örnektir. Oysa bir hareket, hayatını sadece
hatıralara bel bağlayarak sürdüremez. Hareket, net ve açık bir hedefe (bir
programa) ve kararlılıkla takip edilecek bir çizgiye (taktiklere) sahip
olmalıdır.
Bir
de teoride güçlü ama örgütlenme ve pratik çalışma konularında zayıf olan, barış
dönemine has liderler vardır. Bu tür liderler, sadece proletaryanın üst katmanında
ancak belirli bir süre boyunca destek bulurlar. Devrim çağı başladığı, pratikte
karşılığı olan devrimci sloganlar kendi liderlerini talep ettiği aşamada
teorisyenler, sahneyi terk edip yerlerini yeni insanlara bırakırlar. Rusya’da
Plehanov, Almanya’da Kautski bu tür liderlere örnektir.
Proleter
devrimin ve proleter partinin liderliği makamını muhafaza etmek isteyen kişi,
teorideki gücünü proleter hareketin pratikte örgütlenmesiyle alakalı tecrübesiyle
birleştirebilmelidir. Marksist olduğu dönemde P. Akselrod’un Lenin hakkında
dediği gibi “O, sahada faal, örgütçü işçilerin deneyimiyle teorik eğitimi ve
kapsamlı politik bakışı birleştirebilmiş bir isimdi” (Bkz.: Akselrod’un Lenin’in
Rus Sosyal Demokratlarının Görevleri broşürü için yazdığı önsöz[10])
“Medeni”
kapitalizmin ideologu olarak Bay Akselrod’un bugün Lenin konusunda neler söyleyeceğini
tahmin etmek güç değil. Oysa Lenin’i gayet iyi bilen, meselelere dair nesnel
hükümlerde bulunabilen bizim Lenin’in eskiden sahip olduğu vasfı bugün de
muhafaza ettiğine dair hiçbir şüphemiz yok. Lenin’den başka kimsenin bugün
dünyadaki en güçlü ve mücadelede en fazla çelikleşmiş proleter partinin lideri
olmasının sebebini tam da bu vasıfta aramak gerekiyor.
J. V. Stalin
Pravda, Sayı. 86
23 Nisan 1920
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Londra Kongresi: Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin
Londra’da 30 Nisan-19 Mayıs 1907 arası dönemde toplanan beşinci kongresi.
[2]
Karl Marx ve Frederick Engels, Selected Works, Cilt. II, Moskova 1951,
s. 365.
[3]
Bkz.: V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 5, s. 319-494.
[4]
Bkz.: V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 7, s. 185-392.
[5]
24 Haziran 1852’de Lassalle’ın Karl Marx’a yazdığı mektupta geçen bu ifadeyi Lenin
Ne Yapmalı? İsimli kitabında epigraf olarak kullanıyor (Works, 4.
Rusça Baskısı, Cilt. 5, s. 319).
[6]
Alman Sosyal Demokrat Parti’den kopan grupların kurduğu üç parti şunlar: Sosyal
Demokrat Parti, Bağımsız Sosyal Demokrat Parti ve Almanya Komünist Partisi.
[7]
Bkz.: V. I . Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 9, s. 1-119.
[8]
Bkz.: V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 10, s. 175-250.
[9]
Buligin Meclisi, 1905’te Çar yanlısı hükümetin toplamaya niyetlendiği, istişari
temsilciler meclisidir. Meclisin kurulmasını sağlayan kanunu ve seçimlerde
geçerli olan kuralları belirleyen mevzuatı başında içişleri bakanı Buligin’in
bulunduğu bir komisyon hazırladı. Kanun ve mevzuat Çar’ın 6 Ağustos 1905
tarihli bildirgesinde yayınlandı. Bolşevikler Buligin meclisini boykot ettiler.
Hiçbir vakit toplanamayan meclisin kapısına “devrimci fırtına kilit vurdu.” (V.
I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 23, s. 239.)
[10] V. I. Lenin, Rus Sosyal Demokratlarının Görevleri broşürünü 1897 yılının sonlarında, sürgündeyken kaleme aldı. Önsözünü P. Akselrod’un yazdığı broşürün ilk baskısını Rus Sosyal Demokratları Birliği 1898 yılında Cenevre’de yaptı (bkz.: V. I. Lenin, Works, 4. Rusça Baskısı, Cilt. 2, s. 299-326).
0 Yorum:
Yorum Gönder