Şubat itibarıyla bir devrin sonuna gelindi.
Bir insan olarak Cüneyt Cebenoyan’ın en büyük sitemi
solaydı. Öyle ki ablası, Onat Kutlar ile Taksim’de bir pastanede
buluştuğunda, bir patlama sonucu yaşamını yitirdi. Bir arkeolog ve demokrat bir
yazar katledildi.
1993 yılında Tunceli’nin Meşeyolu köyünde iki Eğitsenli öğretmen kurşuna dizildi. Benzer şekilde, daha yirmili yaşların başındaki öğretmenler okullarının lojmanından çıkarılıp katledildi.
Necmettin Öğretmen memleketine dönerken aracının yolu kesildi, katledildi. Okullar defalarca yakıldı. İşçiler, şoförler, sağlık emekçileri katledildi.
Diyarbakır’da dershane önünde, Kızılay’da,
Mavi Çarşı’da ve birçok yerdeki patlamalarda işçi, emekçi, öğrenci, anne, çocuk
katledildi.
Köy
boşaltıldıysa her iki kesim milliyetçileşsin diye kent merkezlerindeki insanlar
katledildi, ormanlar yakıldı. Kürt’ün acısına, Türk halkına saldırarak gölge
düşürüldü. Saldırılan, yoksul halklardı. Saymakla bitmeyecek katliamlar
zinciri... Hepsinin sorumlusu bunları gerçekleştiren Kürt milliyetçileri ve
vicdanını kaybedip onlara tavır almayan sol ve sendikalardır.
Şimdi
Cüneyt Cebenoyan’ın sitemine dönülecek olursa, ortada bir gerçek varsa o da
şudur ki bu ülkenin solu ve onun ittifakıyla yönettiği sendikalar, anti-sınıfsal,
anti-demokrat ve anti-yurtsever, aynı zamanda feodaldir. Çıkıp bir cümle özrü,
özeleştiriyi, suçluluğu kabullenmeyi dile getiremezler. Ne sendikası,
katledilen emekçileri ve işçileri ne de solu, katledilen halkı anıp önemser.
Bu
sol, batı emperyalizminin aparatıdır. En büyük ve önemli ideolojik politik
mücadele, vicdandır. Onu yok sayan hakikati de politikayı da yok sayar.
Bizler
eşit ve adil bir yaşamda ısrar ediyorsak, vicdanımızın ve insan olduğumuzun
gerçeğinin bilincinde olmamızdandır. Bugün, insanın doğadaki yol arkadaşı evcil
hayvanları savunan sol, vicdanın değil, popülizmin sesini dinlediğindendir.
O
popülizm ve emperyalizmin ideolojik aygıtı olma görevi, en büyük zararı sınıf
mücadelesine verdi. Kültürel talebi bile içermeyen çağrının ortada durduğu
yerde sendikayı partiye, partiyi STK’ya, demokratik derneği sosyal kulüplere
çevirenler, yaşanan bunca acının, hak ihlalinin, sömürünün sorumluluğuna
ortaktır. Daha baştan kaybedeceği ideolojisinden belli olanlara karşı ilkesel
duruş sergileyemeyenler, bugünden itibaren hükmünü yitirmeye mecburdur.
İyi
ki Şahinbey adını alan Mehmet Sait, Elmalı Köprüsü’nü "Ben Ayntablılara ne
derim, buradan dönersem yüzlerine nasıl bakarım, onlara söz verdim” diyerek
terk etmedi. Verilen söz, vicdanın politikleşmiş eylemidir.
Şu
bir gerçektir ki sol da sendikalar da hükmünü yitirmiştir, sözlerinin de
özlerinin de gizlemeye çalıştığı şey, yoksul ve ezilen halka karşı
duruşlarıdır. Halkın deneyiminden özünü bulan sözün dediği gibi harmanda izi
olmayanın hasatta sözü olmaz.
Hani
solun, seküler kesimin ve sendikaların halkı oy yönelsemesine göre
değerlendirip yargıladığı “Hiç mi düşünmüyorlar...” diye üstenci kibriyle şimdi
aynı kesimlere, bireylere ve sendika üyelerine sormalıyız: Hiç mi
düşünmüyorsunuz, şu yaşananların sorumlusunun yücelttiğiniz sol ve sendikalar
olduğunu?
Bir
kirayı bile ödeyemeyecek duruma gelmemizin, açlığın, sefaletin, güvencesiz
yaşamın, haksızlıklara uğramamızın nedeninin bu sol ve sendikalar olduğunu hiç
mi düşünmüyorsunuz? Hiçbir talebi olmayanın peşinden gidenler için ödediğiniz
bedellerin sorumlusunun politik yakınlık duyduğunuz ya da parçası olduğunuz
solun olduğunu hiç mi düşünmüyorsunuz? Muhakkak düşünüyorsunuz fakat bu tepkiyi
vicdanın, ilkenin, ahlakın sorumluluğu gereği onlara göstermediğiniz sürece hep
birlikte kaybetmeye devam edeceğiz. O zaman en geri sendikada ve Papaz Gapon
görevini üstlenen solun saflarında kalmaya devam edebilirsiniz.
Yeni
bir aşamaya geçiliyor. Bu yeni aşamada ilke, değer, vicdan kazanacak. Sola ve
sendikalara susan dilsiz şeytanlar olmayacağız, çünkü insan olarak yüzümüz
kızarıyor ve ideolojik mücadelemizin asıl kaynağı, kaybetmemek için
direndiğimiz vicdanımızdır.
S. Adalı
2 Mart 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder