02 Mart 2025

Vicdan

Şubat itibarıyla bir devrin sonuna gelindi. 

Bir insan olarak Cüneyt Cebenoyan’ın en büyük sitemi solaydı. Öyle ki ablası, Onat Kutlar ile Taksim’de bir pastanede buluştuğunda, bir patlama sonucu yaşamını yitirdi. Bir arkeolog ve demokrat bir yazar katledildi.

1993 yılında Tunceli’nin Meşeyolu köyünde iki Eğitsenli öğretmen kurşuna dizildi. Benzer şekilde, daha yirmili yaşların başındaki öğretmenler okullarının lojmanından çıkarılıp katledildi. 

Necmettin Öğretmen memleketine dönerken aracının yolu kesildi, katledildi. Okullar defalarca yakıldı. İşçiler, şoförler, sağlık emekçileri katledildi. 

Diyarbakır’da dershane önünde, Kızılay’da, Mavi Çarşı’da ve birçok yerdeki patlamalarda işçi, emekçi, öğrenci, anne, çocuk katledildi.

Köy boşaltıldıysa her iki kesim milliyetçileşsin diye kent merkezlerindeki insanlar katledildi, ormanlar yakıldı. Kürt’ün acısına, Türk halkına saldırarak gölge düşürüldü. Saldırılan, yoksul halklardı. Saymakla bitmeyecek katliamlar zinciri... Hepsinin sorumlusu bunları gerçekleştiren Kürt milliyetçileri ve vicdanını kaybedip onlara tavır almayan sol ve sendikalardır.

Şimdi Cüneyt Cebenoyan’ın sitemine dönülecek olursa, ortada bir gerçek varsa o da şudur ki bu ülkenin solu ve onun ittifakıyla yönettiği sendikalar, anti-sınıfsal, anti-demokrat ve anti-yurtsever, aynı zamanda feodaldir. Çıkıp bir cümle özrü, özeleştiriyi, suçluluğu kabullenmeyi dile getiremezler. Ne sendikası, katledilen emekçileri ve işçileri ne de solu, katledilen halkı anıp önemser.

Bu sol, batı emperyalizminin aparatıdır. En büyük ve önemli ideolojik politik mücadele, vicdandır. Onu yok sayan hakikati de politikayı da yok sayar.

Bizler eşit ve adil bir yaşamda ısrar ediyorsak, vicdanımızın ve insan olduğumuzun gerçeğinin bilincinde olmamızdandır. Bugün, insanın doğadaki yol arkadaşı evcil hayvanları savunan sol, vicdanın değil, popülizmin sesini dinlediğindendir.

O popülizm ve emperyalizmin ideolojik aygıtı olma görevi, en büyük zararı sınıf mücadelesine verdi. Kültürel talebi bile içermeyen çağrının ortada durduğu yerde sendikayı partiye, partiyi STK’ya, demokratik derneği sosyal kulüplere çevirenler, yaşanan bunca acının, hak ihlalinin, sömürünün sorumluluğuna ortaktır. Daha baştan kaybedeceği ideolojisinden belli olanlara karşı ilkesel duruş sergileyemeyenler, bugünden itibaren hükmünü yitirmeye mecburdur.

İyi ki Şahinbey adını alan Mehmet Sait, Elmalı Köprüsü’nü "Ben Ayntablılara ne derim, buradan dönersem yüzlerine nasıl bakarım, onlara söz verdim” diyerek terk etmedi. Verilen söz, vicdanın politikleşmiş eylemidir.

Şu bir gerçektir ki sol da sendikalar da hükmünü yitirmiştir, sözlerinin de özlerinin de gizlemeye çalıştığı şey, yoksul ve ezilen halka karşı duruşlarıdır. Halkın deneyiminden özünü bulan sözün dediği gibi harmanda izi olmayanın hasatta sözü olmaz.

Hani solun, seküler kesimin ve sendikaların halkı oy yönelsemesine göre değerlendirip yargıladığı “Hiç mi düşünmüyorlar...” diye üstenci kibriyle şimdi aynı kesimlere, bireylere ve sendika üyelerine sormalıyız: Hiç mi düşünmüyorsunuz, şu yaşananların sorumlusunun yücelttiğiniz sol ve sendikalar olduğunu?

Bir kirayı bile ödeyemeyecek duruma gelmemizin, açlığın, sefaletin, güvencesiz yaşamın, haksızlıklara uğramamızın nedeninin bu sol ve sendikalar olduğunu hiç mi düşünmüyorsunuz? Hiçbir talebi olmayanın peşinden gidenler için ödediğiniz bedellerin sorumlusunun politik yakınlık duyduğunuz ya da parçası olduğunuz solun olduğunu hiç mi düşünmüyorsunuz? Muhakkak düşünüyorsunuz fakat bu tepkiyi vicdanın, ilkenin, ahlakın sorumluluğu gereği onlara göstermediğiniz sürece hep birlikte kaybetmeye devam edeceğiz. O zaman en geri sendikada ve Papaz Gapon görevini üstlenen solun saflarında kalmaya devam edebilirsiniz.

Yeni bir aşamaya geçiliyor. Bu yeni aşamada ilke, değer, vicdan kazanacak. Sola ve sendikalara susan dilsiz şeytanlar olmayacağız, çünkü insan olarak yüzümüz kızarıyor ve ideolojik mücadelemizin asıl kaynağı, kaybetmemek için direndiğimiz vicdanımızdır.

S. Adalı
2 Mart 2025

0 Yorum: