İştiraki’nin ülkenin son günlerde gündeme yerleşen gelişmelere yönelik müdahalesi, eleştirilere neden oldu. Gelen eleştirilerde Marksizmin literatüründen yapılan alıntılar dikkat çekici.
Âdeta seçilmiş alıntılarla
eleştiriler sunuluyor. Ülkemizin küçük burjuvalar ülkesi, solun da küçük
burjuva olduğu, İştiraki’nin zaten sol olmadığı, sosyalistlerin kitleyi
yönlendirmek için Saraçhane’de bulunduğu, eleştirilerin içeriğini oluşturuyor.
Güncel
mi, Taktik mi, Takiye mi?
Komünist Manifesto’nun en önemli ifadelerinden biri, komünistlerin gerçek niyetlerini gizlemedikleriyle ilgilidir.
Komünistler, egemenlerin muhtemel ve müstakbel devrim
karşısında korkuyla titremelerini sağlayan güçtür.
Öncelikle,
bugünkü tablodan TÜSİAD rahatsız değildir. Geriye kalan yandaş sermaye
rahatsızsa bu, sistem içi bir sorunun işaretidir. Burjuvazi, bu eylemlerden
rahatsız değil. Seküler sermaye, belediyeler üzerinden geliştirdiği alan açma
ve siyasete yön verme rolünün aldığı zarardan rahatsızdır ki hukuk kavramını bu
süreçten birkaç hafta önce dillendirmeye başlanmıştı.
Semboller,
sloganlar, pankartlar, ideolojik-politik mücadelenin özünü yansıtan somut
verilerdir. Saraçhane’de kitleyi sınıfsal açıdan yönlendirecek bir pankart,
slogan ya da afiş bulunmuyor.
Bir
görselde, belirli bir politik çevreye mensup kişinin, yüzünde Ekrem İmamoğlu maskesi ile elindeki örgüt flamasını salladığı görülüyor. Kitleye kendi grubunu
tanıtıyor. Bu çevre, ülke solu içinde en anti-Kemalist çevre olarak kendini var
etti. İlgili hareketin ödediği bedeller ve ortaya koyduğu tezlerin aksine bir
savruluş olarak bu görsel, eylemlerin özünü yansıtan bir geriliktir. Bu,
görüldüğünde eleştirilmemeli mi? Kapitalizmin sola aşıladığı birey kurgusunun
alameti olarak ilgili çarpıklık, kişinin hatası olarak kabul edilip bağlı olduğu
çevre eleştiriden muaf mı tutulmalıdır? Bir çevre, eline flamasını verdiği
insanın Ekrem maskesi takması sonucunda bunun açıklamasını yapmıyorsa sürece
sessiz mi kalmalıyız? Her çevre, kendi insanını üretir; kendi kültürüyle var
olur.
Başka
bir takiye örneği de diploma sorunudur. Bu konuda ortaya atılan iddialar
gündeme geldiği anda neden “kamuculuğu” savunan hiçbir kesim ses çıkarmadı? İki
özel üniversite arasında bölüm değiştirip ardından bir kamu üniversitesine, yine
bölüm değiştirerek gelen kişi, halkın ücretsiz eğitim hakkına ve liyakat diye
dillendirilen ilkelere aykırı bir yerde durmuyor mu? Parası olan, bir özel
üniversiteye yerleşip ardından bölümler değiştirip yurt dışından ülkedeki
üniversitelere geçiş mi yapsın? İmamoğlu özelinde halk çocuklarına gösterilen
eğitim modeli bu mudur? Elbette kitle bunun için sokağa çıkmıyor(!) Ne popüler
yoz kültürün sözde sanatçılarına sahne verilmesine ne de otopark ve enerji
giderleri konusunda yapılan zamlara hiçbir sol çevre eleştiri sundu.
Denilebilir
ki komünistler belediyelerle mi uğraşmalı? Komünistler, halkın sorunlarını
çözmek için ter dökerken sistemin bekçileri arasında tercih yapmamalıdır.
Kentsel dönüşüme İmamoğlu öncesinde tepki verilirken şu an kentsel dönüşüm
beklenmesi ve dönüştürülen yerler için sessiz kalınması da solun başka bir
açmazı. Tarikatlara tahsis edildiği iddia edilen özel hastane arazileri de
gündemde. Sorun bunlar da değilse o zaman CHP’den güzel günler beklendiği de
inkâr edilmemelidir. Komünist hareket, net ve açık olmak, gerçeği eğip bükmemek
zorundadır.
Kendiliğindenciliğe
Bel Bağlanmalı mıdır?
Kendiliğindenciliğin en önemli “kazanımını” DY hareketi elde etmiştir. Öyle ki bu kazanım, bir Pirus Zaferi olarak 12 Eylül’de yenilginin en ağırıyla yüzleşince, mahkemelerde şefler tarafından hareketin dergi çevresi olduğu söylenirken hareketin tabanındaki insanları idam edilmiştir. Sonraki süreçte bu geleneğin tüm kolları kendiliğindenciliğe bel bağlamıştır.
Bir üyesinin dediğine göre, bugün İmamoğlu
ile ilgili hazırlanan dosyada adı geçen iş insanlarından biri, DY’cidir. Devlet
ve sermayeyle ilişkili solculuğu kutsal bellemenin kime faydası var?
1
Mayıs örneğinde görüldüğü üzere, tüm fiziki direnme kapasitesi CHP müdahalesiyle
tüketilmiştir. CHP, devlete ve sermayeye halel getirecek, zarar verecek bir şey
yapamaz. Komünistlerin AKP’yi içeren burjuva düzenine karşıtlığı ile CHP’nin
AKP’yle girdiği rekabeti ideolojik ve politik olarak ayrıştırması zaruridir.
Lenin’in ifadesiyle, “tüm burjuva partileri, tek partidir.”
EMEP, “genel greve hazırlanmalı” derken, Gazete Yolculuk buna hazır olunmadığını söylüyor. Her iki çevre de bunu yapamayacaklarını söyleyip, yapılması gerekeni hazırlamadıkları için kendilerini sorumluluktan muaf tutuyor.
Sol örgütlerin
işçi temsilcisi olma iddiaları, boş ve yalandır. Amaçları, işçi sınıfını TÜSİAD,
Avrupa sermayesi ve ideolojik aparatlarının temsilcisi olarak İmamoğlu’nun
kuyruğuna bağlamaktır.
Gezi’de
“sürece hazırlıksız yakalandık” diyenler de yalan söylemişlerdir. Gezi’nin
birkaç yıl öncesine kadar 1 Mayıs alanının nasıl kazanıldığını biliyorlar. EMEP,
o alandan o vakitler kaçıyordu. TKP, Taksim’den uzak bir yerde 1 Mayıs
kutladığı için dönemin AKP valisinin teşekkürüne mazhar olmuştu.
Bu
çevreler, kitle ve sınıf hareketlerinin sorumluluğunu alamazlar. Geçen 1 Mayıs’ta
da direnen emekçilere “yurttaşlar” demişlerdi. Tarih bilinci olmadığı zaman
güncele hapsolunup, tüm sınıf mücadelesinin enerjisi mekânda tüketilmektedir.
Tarih bilinci, CHP için ve CHP adına silinmektedir. Çünkü CHP’den ayrı ve gayrı
bir sınıfsal hafızamız, yolumuz ve yordamımız olsun istenmemektedir.
Tekrar
sürece ve kendiliğindencilik sorununa dönecek olursak, eleştirilere rağmen Gezi’deki
gibi mahallelere yayılan bir mücadele de yok grevler de yok, yedi yirmi dört
direnişler de yok, talep de yok. “Gündüz işe, akşam direnişe” tipi sivil
toplumcu Saraçhane eylemleri, kitleyi daha da CHP’lileştirir. Öyle ki
Saraçhane, özünde Bozdoğan Kemeri ve İBB binası arasında sıkışmış bir yerdir.
Bozdoğan Kemeri egemenlerin, İBB binası CHP’nin duvarıdır. Sosyalist hareket,
bir iradeye sahipse Taksim ölçüsünde, ölçeğinde ve kerterizinde hareket
edebiliyor olmalı, kendi hafızasına, yoluna, yordamına güvenebilmeliydi.
Geçen
1 Mayıs'ta görüldüğü gibi aşılamayan bir mekâna her akşam yapılan çağrı, “Gelin,
öfkenizi ve enerjinizi deşarj edin!”den gayrı bir anlama sahip değildir. Aynı
saatlerde Taksim’in barları oynanacak maça rağmen boştur. Mekân çalışanları, “İnsanlar
Saraçhane'ye gitti demek ki” diye kendi aralarında konuşmaktadırlar. Evet,
doğrudur. Saraçhane’de yönlendirilecek kitle, CHP tabanıdır!
Kendiliğindencilik
Değilse Nedir?
Evet,
her türlü protestoyu doğru kanalize etmek, komünist hareketin en temel
görevidir. Bu yönüyle kitleyi “beğenmemek” gibi bir eleştiriyi kabul etmiyoruz.
Peki hangi çevre kitleyi yönlendirecek? Hangi sendika ve meslek odaları bunu
başarabilecek? Daha on ay önce Saraçhane’de yuhalananlar mı?
Kitle, metafizik bir olgu olarak ele alınamaz, merkeze konulamaz, akmaz kokmaz, havada asılı bir şey olarak görülemez.
Örgütleyen örgütlenir, dönüştüren, dönüşür. Kitle kuyrukçuluğundaki idealizm, sorgulanmalıdır.
“İleri kitle” derken, o
ileri, sınıfsal-politik ve devrimci-politik analize tabi tutulmalıdır. Livaneli
şarkısı biliyor diye bir kitle ilerici olamaz. Livaneli’deki veya CHP’lilerdeki
liberalizme ilericilik yaftası yapıştıranlar, antikomünisttirler.
Şu an tüm politik özneler, CHP alanı terk etmiyor diye orada. CHP ne zaman alanı terk ederse emin olabilirsiniz ki sendikalar ve belirli partiler de orayı terk edecektir. Öyleyse bu yaşanan, kendiliğindencilik ve kitle kuyrukçuluğu değil de nedir? Bu kuyrukçuluk, bol Lenin alıntılarıyla gizlenebilir mi? Lenin, ne zaman bir burjuva siyasetçisinin maskesini takmıştır yüzüne? Yoksa o, tüm burjuva maskeleri yırtıp atan mıdır?
Gazi,
Okmeydanı, Armutlu gibi yoksul ve politik tarihi olan mahalleler özelinde bir
mücadeleye rastlanmıyor. Okmeydanı’nda toplanan halk, Şişli Belediyesi’nin
önüne yürütülüyor. Aynı belediye, işçileri işten atan belediyedir. Hedef, CHP
belediyesinin önü müdür? Kısa zaman önce belediye işçilerinin grevini kıran
aynı İmamoğlu’nun ve CHP’nin genel greve onay vermesi mümkün müdür? 1 Mayıs’ta “polise
kalkan eller”i eleştiren İsmail Saymaz ve partisinin kitleyi yönelteceği yer
neresidir? Bugün bizi eleştirenler, o İmamoğlu maskelerini takanlar, o kitleyi
nereye yönlendirmiştir? CHP’den ayrı ve gayrı ilerleyen bir hatları var mıdır,
bir yol açtılar mı? CHP’den ayrı ve gayrı bir mevzileri var mı? CHP rüzgârının
sınıfsal ve politik analizi yapılmadan şişirilen yelken kimin yelkeni,
yürütülen kimin gemisidir? Eyleme iştirak etmek başka, eylemin sahibine kul köle olmak başka bir şeydir.
Tarihsel
Bir Örnek
27
Mayıs’a giden süreçte önce üniversite öğrencileri meydandaydı, tahkikat
komisyonları tarihe karıştı. CHP’nin bekası her şeyden önemliydi. O CHP ki
gizliliği kaldırılan Mayıs 1960 tarihli bir CIA belgesinde “NATO’cu olduğu”
gönül rahatlığıyla ifade edilen parti. 1960 darbesiyle soluk aldığına ikna
edilmiş olan sosyalist sol, bugüne bir şey katabilir mi?
Bugün
de CHP’nin bekası her şeyden önemlidir. O CHP kitlelere çağrı yapmazsa işinden-aşından edilen birkaç emekçiye açlık grevi yapmak, emeğin ve savunmanın hakkı
için direnen avukatlara cezaevine girmek, ataması yapılmayan öğretmenlere
intihar etmek, depremzedelere konteynerlerde ve çadırlarda yaşamak, öğrencilere
aç kalmak bırakılır.
Tüm
söz, yetki ve kararı CHP’ye devreden sosyalist hareket, tarihsel olarak
suçludur. Bugün elindeki anti-Kemalist flamayla, yüzündeki Ekrem maskesiyle
direğe tırmanan şahıs, sosyalist hareketin sembolüdür, özüdür, kimliğidir.
Kendilerini var eden tarihe sırt dönmektir. “Feodal kırıntılar”la mücadeleyi
programına alanlar, ancak feodalizme karşı bugünün burjuvazisini savunan kırıntı
solculuk üretebilirler.
Milyonları
temsil etme iradesini ortaya koymuş on iki bin insanla Kışlık Saray’ı kuşatan
Lenin mi, milyonlarla sandıktan seçtirilecek İmamoğlu mu? Tüm ideolojik-politik
mücadelenin özeti bu sorudadır.
İştirakî
24 Mart 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder