24 Mart 2025

,

Ayrı ve Gayrı

İştiraki’nin ülkenin son günlerde gündeme yerleşen gelişmelere yönelik müdahalesi, eleştirilere neden oldu. Gelen eleştirilerde Marksizmin literatüründen yapılan alıntılar dikkat çekici. 

Âdeta seçilmiş alıntılarla eleştiriler sunuluyor. Ülkemizin küçük burjuvalar ülkesi, solun da küçük burjuva olduğu, İştiraki’nin zaten sol olmadığı, sosyalistlerin kitleyi yönlendirmek için Saraçhane’de bulunduğu, eleştirilerin içeriğini oluşturuyor.

Güncel mi, Taktik mi, Takiye mi?

Komünist Manifesto’nun en önemli ifadelerinden biri, komünistlerin gerçek niyetlerini gizlemedikleriyle ilgilidir. 

Komünistler, egemenlerin muhtemel ve müstakbel devrim karşısında korkuyla titremelerini sağlayan güçtür.

Öncelikle, bugünkü tablodan TÜSİAD rahatsız değildir. Geriye kalan yandaş sermaye rahatsızsa bu, sistem içi bir sorunun işaretidir. Burjuvazi, bu eylemlerden rahatsız değil. Seküler sermaye, belediyeler üzerinden geliştirdiği alan açma ve siyasete yön verme rolünün aldığı zarardan rahatsızdır ki hukuk kavramını bu süreçten birkaç hafta önce dillendirmeye başlanmıştı.

Semboller, sloganlar, pankartlar, ideolojik-politik mücadelenin özünü yansıtan somut verilerdir. Saraçhane’de kitleyi sınıfsal açıdan yönlendirecek bir pankart, slogan ya da afiş bulunmuyor.

Bir görselde, belirli bir politik çevreye mensup kişinin, yüzünde Ekrem İmamoğlu maskesi ile elindeki örgüt flamasını salladığı görülüyor. Kitleye kendi grubunu tanıtıyor. Bu çevre, ülke solu içinde en anti-Kemalist çevre olarak kendini var etti. İlgili hareketin ödediği bedeller ve ortaya koyduğu tezlerin aksine bir savruluş olarak bu görsel, eylemlerin özünü yansıtan bir geriliktir. Bu, görüldüğünde eleştirilmemeli mi? Kapitalizmin sola aşıladığı birey kurgusunun alameti olarak ilgili çarpıklık, kişinin hatası olarak kabul edilip bağlı olduğu çevre eleştiriden muaf mı tutulmalıdır? Bir çevre, eline flamasını verdiği insanın Ekrem maskesi takması sonucunda bunun açıklamasını yapmıyorsa sürece sessiz mi kalmalıyız? Her çevre, kendi insanını üretir; kendi kültürüyle var olur.

Başka bir takiye örneği de diploma sorunudur. Bu konuda ortaya atılan iddialar gündeme geldiği anda neden “kamuculuğu” savunan hiçbir kesim ses çıkarmadı? İki özel üniversite arasında bölüm değiştirip ardından bir kamu üniversitesine, yine bölüm değiştirerek gelen kişi, halkın ücretsiz eğitim hakkına ve liyakat diye dillendirilen ilkelere aykırı bir yerde durmuyor mu? Parası olan, bir özel üniversiteye yerleşip ardından bölümler değiştirip yurt dışından ülkedeki üniversitelere geçiş mi yapsın? İmamoğlu özelinde halk çocuklarına gösterilen eğitim modeli bu mudur? Elbette kitle bunun için sokağa çıkmıyor(!) Ne popüler yoz kültürün sözde sanatçılarına sahne verilmesine ne de otopark ve enerji giderleri konusunda yapılan zamlara hiçbir sol çevre eleştiri sundu.

Denilebilir ki komünistler belediyelerle mi uğraşmalı? Komünistler, halkın sorunlarını çözmek için ter dökerken sistemin bekçileri arasında tercih yapmamalıdır. Kentsel dönüşüme İmamoğlu öncesinde tepki verilirken şu an kentsel dönüşüm beklenmesi ve dönüştürülen yerler için sessiz kalınması da solun başka bir açmazı. Tarikatlara tahsis edildiği iddia edilen özel hastane arazileri de gündemde. Sorun bunlar da değilse o zaman CHP’den güzel günler beklendiği de inkâr edilmemelidir. Komünist hareket, net ve açık olmak, gerçeği eğip bükmemek zorundadır.

Kendiliğindenciliğe Bel Bağlanmalı mıdır?

Kendiliğindenciliğin en önemli “kazanımını” DY hareketi elde etmiştir. Öyle ki bu kazanım, bir Pirus Zaferi olarak 12 Eylül’de yenilginin en ağırıyla yüzleşince, mahkemelerde şefler tarafından hareketin dergi çevresi olduğu söylenirken hareketin tabanındaki insanları idam edilmiştir. Sonraki süreçte bu geleneğin tüm kolları kendiliğindenciliğe bel bağlamıştır. 

Bir üyesinin dediğine göre, bugün İmamoğlu ile ilgili hazırlanan dosyada adı geçen iş insanlarından biri, DY’cidir. Devlet ve sermayeyle ilişkili solculuğu kutsal bellemenin kime faydası var?

1 Mayıs örneğinde görüldüğü üzere, tüm fiziki direnme kapasitesi CHP müdahalesiyle tüketilmiştir. CHP, devlete ve sermayeye halel getirecek, zarar verecek bir şey yapamaz. Komünistlerin AKP’yi içeren burjuva düzenine karşıtlığı ile CHP’nin AKP’yle girdiği rekabeti ideolojik ve politik olarak ayrıştırması zaruridir. Lenin’in ifadesiyle, “tüm burjuva partileri, tek partidir.”

EMEP, “genel greve hazırlanmalı” derken, Gazete Yolculuk buna hazır olunmadığını söylüyor. Her iki çevre de bunu yapamayacaklarını söyleyip, yapılması gerekeni hazırlamadıkları için kendilerini sorumluluktan muaf tutuyor. 

Sol örgütlerin işçi temsilcisi olma iddiaları, boş ve yalandır. Amaçları, işçi sınıfını TÜSİAD, Avrupa sermayesi ve ideolojik aparatlarının temsilcisi olarak İmamoğlu’nun kuyruğuna bağlamaktır.

Gezi’de “sürece hazırlıksız yakalandık” diyenler de yalan söylemişlerdir. Gezi’nin birkaç yıl öncesine kadar 1 Mayıs alanının nasıl kazanıldığını biliyorlar. EMEP, o alandan o vakitler kaçıyordu. TKP, Taksim’den uzak bir yerde 1 Mayıs kutladığı için dönemin AKP valisinin teşekkürüne mazhar olmuştu.

Bu çevreler, kitle ve sınıf hareketlerinin sorumluluğunu alamazlar. Geçen 1 Mayıs’ta da direnen emekçilere “yurttaşlar” demişlerdi. Tarih bilinci olmadığı zaman güncele hapsolunup, tüm sınıf mücadelesinin enerjisi mekânda tüketilmektedir. Tarih bilinci, CHP için ve CHP adına silinmektedir. Çünkü CHP’den ayrı ve gayrı bir sınıfsal hafızamız, yolumuz ve yordamımız olsun istenmemektedir.

Tekrar sürece ve kendiliğindencilik sorununa dönecek olursak, eleştirilere rağmen Gezi’deki gibi mahallelere yayılan bir mücadele de yok grevler de yok, yedi yirmi dört direnişler de yok, talep de yok. “Gündüz işe, akşam direnişe” tipi sivil toplumcu Saraçhane eylemleri, kitleyi daha da CHP’lileştirir. Öyle ki Saraçhane, özünde Bozdoğan Kemeri ve İBB binası arasında sıkışmış bir yerdir. Bozdoğan Kemeri egemenlerin, İBB binası CHP’nin duvarıdır. Sosyalist hareket, bir iradeye sahipse Taksim ölçüsünde, ölçeğinde ve kerterizinde hareket edebiliyor olmalı, kendi hafızasına, yoluna, yordamına güvenebilmeliydi.

Geçen 1 Mayıs'ta görüldüğü gibi aşılamayan bir mekâna her akşam yapılan çağrı, “Gelin, öfkenizi ve enerjinizi deşarj edin!”den gayrı bir anlama sahip değildir. Aynı saatlerde Taksim’in barları oynanacak maça rağmen boştur. Mekân çalışanları, “İnsanlar Saraçhane'ye gitti demek ki” diye kendi aralarında konuşmaktadırlar. Evet, doğrudur. Saraçhane’de yönlendirilecek kitle, CHP tabanıdır!

Kendiliğindencilik Değilse Nedir?

Evet, her türlü protestoyu doğru kanalize etmek, komünist hareketin en temel görevidir. Bu yönüyle kitleyi “beğenmemek” gibi bir eleştiriyi kabul etmiyoruz. Peki hangi çevre kitleyi yönlendirecek? Hangi sendika ve meslek odaları bunu başarabilecek? Daha on ay önce Saraçhane’de yuhalananlar mı?

Kitle, metafizik bir olgu olarak ele alınamaz, merkeze konulamaz, akmaz kokmaz, havada asılı bir şey olarak görülemez. 

Örgütleyen örgütlenir, dönüştüren, dönüşür. Kitle kuyrukçuluğundaki idealizm, sorgulanmalıdır. 

“İleri kitle” derken, o ileri, sınıfsal-politik ve devrimci-politik analize tabi tutulmalıdır. Livaneli şarkısı biliyor diye bir kitle ilerici olamaz. Livaneli’deki veya CHP’lilerdeki liberalizme ilericilik yaftası yapıştıranlar, antikomünisttirler.

Şu an tüm politik özneler, CHP alanı terk etmiyor diye orada. CHP ne zaman alanı terk ederse emin olabilirsiniz ki sendikalar ve belirli partiler de orayı terk edecektir. Öyleyse bu yaşanan, kendiliğindencilik ve kitle kuyrukçuluğu değil de nedir? Bu kuyrukçuluk, bol Lenin alıntılarıyla gizlenebilir mi? Lenin, ne zaman bir burjuva siyasetçisinin maskesini takmıştır yüzüne? Yoksa o, tüm burjuva maskeleri yırtıp atan mıdır?

Gazi, Okmeydanı, Armutlu gibi yoksul ve politik tarihi olan mahalleler özelinde bir mücadeleye rastlanmıyor. Okmeydanı’nda toplanan halk, Şişli Belediyesi’nin önüne yürütülüyor. Aynı belediye, işçileri işten atan belediyedir. Hedef, CHP belediyesinin önü müdür? Kısa zaman önce belediye işçilerinin grevini kıran aynı İmamoğlu’nun ve CHP’nin genel greve onay vermesi mümkün müdür? 1 Mayıs’ta “polise kalkan eller”i eleştiren İsmail Saymaz ve partisinin kitleyi yönelteceği yer neresidir? Bugün bizi eleştirenler, o İmamoğlu maskelerini takanlar, o kitleyi nereye yönlendirmiştir? CHP’den ayrı ve gayrı ilerleyen bir hatları var mıdır, bir yol açtılar mı? CHP’den ayrı ve gayrı bir mevzileri var mı? CHP rüzgârının sınıfsal ve politik analizi yapılmadan şişirilen yelken kimin yelkeni, yürütülen kimin gemisidir? Eyleme iştirak etmek başka, eylemin sahibine kul köle olmak başka bir şeydir.

Tarihsel Bir Örnek

27 Mayıs’a giden süreçte önce üniversite öğrencileri meydandaydı, tahkikat komisyonları tarihe karıştı. CHP’nin bekası her şeyden önemliydi. O CHP ki gizliliği kaldırılan Mayıs 1960 tarihli bir CIA belgesinde “NATO’cu olduğu” gönül rahatlığıyla ifade edilen parti. 1960 darbesiyle soluk aldığına ikna edilmiş olan sosyalist sol, bugüne bir şey katabilir mi?

Bugün de CHP’nin bekası her şeyden önemlidir. O CHP kitlelere çağrı yapmazsa işinden-aşından edilen birkaç emekçiye açlık grevi yapmak, emeğin ve savunmanın hakkı için direnen avukatlara cezaevine girmek, ataması yapılmayan öğretmenlere intihar etmek, depremzedelere konteynerlerde ve çadırlarda yaşamak, öğrencilere aç kalmak bırakılır.

Tüm söz, yetki ve kararı CHP’ye devreden sosyalist hareket, tarihsel olarak suçludur. Bugün elindeki anti-Kemalist flamayla, yüzündeki Ekrem maskesiyle direğe tırmanan şahıs, sosyalist hareketin sembolüdür, özüdür, kimliğidir. Kendilerini var eden tarihe sırt dönmektir. “Feodal kırıntılar”la mücadeleyi programına alanlar, ancak feodalizme karşı bugünün burjuvazisini savunan kırıntı solculuk üretebilirler.

Milyonları temsil etme iradesini ortaya koymuş on iki bin insanla Kışlık Saray’ı kuşatan Lenin mi, milyonlarla sandıktan seçtirilecek İmamoğlu mu? Tüm ideolojik-politik mücadelenin özeti bu sorudadır.

İştirakî
24 Mart 2025

0 Yorum: