İştirakî’de “Ayrı ve Gayrı” başlığıyla, süreci
değerlendiren bir yazı yayınlandı. Yazı, genel hatlarıyla stratejiye dönüşen
kendiliğindenciliğe, taktik olarak CHP tabanına bel bağlamaya yönelik
eleştirileri içeriyordu.
Kendiliğindenciliğin
sola DY anlayışı olarak sinmesi karşısında bu çevrelerden tek sözcük açıklama
gelmezken, Partizan çevresine yakın insanlar eleştirilere cevap vermek yerine “ayak
çamuru, kesip atılan tırnak, çöp” gibi lümpen sokak dilinin argosuyla
saldırdılar. Bunun nedeni ise yazıda görsel olarak, direğe tırmanan bir
eylemcinin yüzünde Ekrem maskesi, elinde ilgili çevrenin flamasının bulunduğu
bir fotoğrafın kullanılmasıydı. Saldırının diğer nedeni ise bir bütün olarak
solun, sınırlarını CHP’nin çizdiği hareket alanına sıkışıp kalarak AB-TÜSİAD
sermayesine kitlelerin yedeklenmesine ortak olmasıydı. Bu iki nedene yönelik
açıklamalara geçmeden önce değinilmesi gereken noktalar var.
Öncelikle
“Sizi hiçbir yerde görmedik” gibi laftan gayrısını bilmeyen “eylem için eylem”
tapıncı, ideolojik zayıflığın işaretidir. Hiçbir sosyalist hareket alandakilere
“Siz hangi çevredensiniz?” diye bir soru yöneltmez. Bu bağlamda, İştirakî
için “provakatör” (yakıştırması
çirkin bir saldırıdır, çünkü teşhiri-ifşayı alanlara giden, İştirakî’yi
takip eden, ona katkı sağlayan birçok insana dayatmaktır. Bu durumda provokatör
kimdir?
Başka
bir saldırıda, “gencin hedef gösterildiği” ifade ediliyor. Bu, düpedüz beş duyu
organından gözün işlevini hiçe sayıp metafizik bir kurguya savrulmaktır ki
gencin (bu ne demekse, yüzü kapalı!) yüzünde maske vardır. Hedef gösterilen
Ekrem maskesi, eleştirilen ise o maskeye takanın eline o flamayı veren çizgiyedir,
eleştiri burayadır. Ayrıca şahsın “genç” olduğunun iddia edilmesi de malumun
ilamı olarak iç provokasyon mudur yoksa kitleyi sınıftan soyut bir noktaya
çekmek midir? Provokatör ve daha ötesinde savrulan ezber kalıp sözlerin gerçek
hayattaki karşılığı için her çevre kendi iç tarihine bakabilir, bu da onların
sorunudur.
Diğer
yandan, öznel idealizme sarılıp “Bize saldıran (eleştirinin adı) burjuvaziye
hizmet ediyordur!” demek, feodalizmle mücadele ettiğini iddia eden bir çevreyi
bırakalım, sosyalist bir yapının cümlesi olamaz. Siz kutsal bir mekân mısınız
ya da eleştiriden münezzeh misiniz? Bunu size kim atfetmiştir? Başlı başına
feodal kırıntıların ve idealizmin dile yansıması bu ifadelerde saklıdır.
İlginçtir ki saldıran şahıslar ilgili hareketin bölünen kolları. Acaba
burjuvazi karşısında da yekpare olabiliyor musunuz?
Dil
konusuna gelince, lümpenliğin ve alt kültür olarak kabadayı jargonunun
eleştiriye yanıt olarak gelmesi tabanı oluşturan birkaç(!) gencin hatası olarak
görülemez. Her kitle hareketi, kendi ideolojisiyle ve yarattığı alternatif
kültürle kendini var eder. Burada birkaç kişiyi aşan bir durum var. Sosyal
medya jargonu diye açıklanamaz, bir çarpıklıkla karşı karşıyayız.
Öncelikle
Emrah Cilasun’dan Avrupa’da yaşayan, geçmişi olan insanlara kadar pespaye bir
dille saldırı gerçekleşti. Şimdi “bu, birkaç taraftar gencin hatası mı?”
demeliyiz? Buradan Emrah Cilasun ve şürekasına şunu diyoruz: Anlayıp da
özümsediğiniz bir kültürün kitaplarını yazabilirsiniz. Siz oradan çok
uzaksınız. O kitapların ardına sığındığınız maske düşünce alttan argo,
çürümüşlük, falcılık çıkıyor. Âdeta fal bakarak İştirakî’yi bir yerde
konumlandırıyor. Belgesiz tarih yazımı konusuna gelince, bilen bilir kimlerin
ne olduğunu. Bir kez daha belirtmek gerekirse, sosyalist olduğunu iddia eden
bir çevrenin insanı eleştiri karşısında küfre, hakarete sığınmaz.
İştirakî, neden bir panelde ve forumda yokmuş? Alanda flaması dövizi var mıymış? Solun kültür, sanat, yayın alanında güttüğü mülkiyetçiliği bilmeyen varsa başka bir ülkenin soludur ancak. Bırakın paneli, herhangi bir sitede, gazete, dergide yazmanız için hangi kanalların devreye konulduğunu biliyoruz. Kitle-taban konusuna gelince, bugün bir genel merkez delegesi bulunmayan çevrelerin yönetime nasıl girdiğini bilmek istiyorsanız, KESK kongrelerine bakabilirsiniz.
“Alanda
döviziniz var mı?” diye soranlar, çatışma alanında sınıfsal pankartın
olmayacağını, flamalarının bile sınıfsal olduğunu iddia edecek kadar Berkeley
idealizmine savruluyor, gelişim psikolojisinin bir kavramı olan “ergen
egosantrizmi” hatasıyla kendini ve kitleleri yanlış algılıyor.
Sol
hareketin şeflerinin tuttuğu “dövizin” sahibi AB’dir. Birikim’in Lenin
dosyasında yazan Londralı Aydın Çubukçu, Saraçhane kitlesine yön tayin
edecek(!) paylaşımlarda bulunuyor. Tüm sol kendi içine dönüp baktığında, şu
soruyu kendine sorsun: Ulrike-Meinhoff’lara yaşam hakkı tanımayan Almanya,
neden sizlerin şeflerine ve mültecilerine ikamet hakkı versin?
AB-TÜSİAD hattının nereden geçtiğini daha yakın anlayabilirsiniz. Bu bağlamda İştirakî ve yazarları gerici yapılara sahip çıkıyormuş! Açıkça söyleyelim: Burada Hamas’tan söz ediliyor. Öncelikle Hamas’ı biz değil Corc Habaş’ın ardılları destekleyip birbirlerinin alınlarından öpüyor, Filistin halkı onları destekliyor. Hamas’ın neredeyse bütün yöneticileri savaşta katledildi. Solun şefleri ise o bir türlü bitmeyen Avrupa “sürgün”ünde yaşıyor. Misal bu soldan ne Allende ne de Sinvar çıkar.
Ülkemizde 60 yaş üstünde yaşamını yitirmiş bir şef yoktur. Aynı şekilde “Siz hapis yattınız mı?” retoriğiyle saldırıldı. Bu anlayışa göre siz, hapiste kalmayan Lenin’i kendinizden küçük görüyorsunuz.
İştirakî ve
yazarları, hangi kitle hareketini yönlendirmiş? Bu çevrenin insanları şu soruyu
hiç mi kendilerine sormaz: Biz neden KESK ve DİSK yönetimleri için sendikal hat
açmak adına delege ve işyeri çalışması yapmayız? Siz, hangi grevi ördünüz?
Döviz gösterme ve kitle yönlendirmeye gelince, ihraç günlerinde Ankara’nın
ortasında seksen yaşında analar yerlerde sürüklenirken ve işi onuru için
insanlar açlığı büyütürken siz ne yaptınız? Sizi o alanda gören oldu mu? Doğru
ya kitle yoktu. İhraç yıllarında hangi emek ve direniş pratiğini ördünüz de
kitleleri yönlendirdiniz?
Kitle
ve anti-emperyalizm konusuna gelince, AB ve Batı yardımı yanlılarının Gürcistan’da
başlattığı gösterilerde halk hareketi aramak, Filistin direnişine açıktan
söylenmese de Hamas üzerinden uzak durmaktır. Halk ve kitle kavramı, Batılı ve
Avrupamerkezci zihinle malûldür. Üç dünya teorisine yanaşmak kaygısıyla açıktan
emperyalizm soyut ve belirsiz bir yapı olarak eleştirilmektedir. Emperyalizm,
öznesiz ve kurgusal bir tartışma konusuna dönüştürülmüştür. İran’da, Gürcistan’da,
Ukrayna’da halk hareketi aramak, kitle kuyrukçuluğudur. Saraçhane’deki durum da
budur. Pazar günü sabah Newroz’a, on beş dakika yürüyünce akşam Saraçhane’ye
gelmek kitleden kitleye salınmaktır.
“Pınar
Aydınlar neden Kılıçdaroğlu'na oy çağrısı yaptı?” diye sorulduğunda, ortadan
yanıtlar, daha sanatçının bile ideolojik açıdan etkilenemediğinin kanıtıdır.
Hem sizden bilinsin kitlelerce hem de yeri gelince “O HDP’li ama bizi
destekliyor” denilmesinin bir anlamı yoktur.
Kitlelere
yön verildi mi? Hayır. Daha baştan CHP’nin çizdiği alanın dışına çıkılmadı.
Öyle ki Saraçhane özelinde tüm Anadolu’daki durum budur. Bugün öğrenciler,
Maçka Parkı’ndan Şişli Belediyesi’ne yürüdü. Nerede o yönü tayin edilen kitle?
Ya siz yönlendiremiyorsunuz ya da siz kitle ve ideolojisi içinde eriyorsunuz.
Şimdi
“kitleler Ekrem ve CHP özelinde AB-TÜSİAD sermayesine yedekleniyor” eleştirisi
hâlen mi havada kalıyor ya da hakaret sayılıyor? Bir hafta geçti, ortada
yönlendirilmiş bir kitle yok. Varsa da pusulası CHP’dir. CHP, eylemleri bitirme
çağrısını yapmaya başladı. O kitle dağıldığında siz de bir hafta öncesine
döneceksiniz. Kitle yönlendirmekten kasıt, CHP tabanından insan devşirmekse
bunun adı kolaycılık ve günü kurtarmaktır ki o da kitle yönlendirmek değildir.
Kitle
yönlendirme örneği verelim. Her kitle bir amaçla sokağa iner. Tokatköy halkını
kim yönlendirdi! Tüm sınıfsal taleplerini o hiç uğranılmayan mahallenin halkı
direnişle gösterdi. Siz neden orada yoktunuz? Sol tarihin önemli bir mahallesi
olan Okmeydanı’nın duvarları ırkçılara, sokakları torbacılara bırakıldı. Şu
kitle yönlendirici politikanız, neden oralarda kendini gösteremedi? Sizin güç
tapınıcılığınızla beğenmediğiniz insanlar o yazıları duvarlardan sildi. O
yazılar silinmezse gerisi Maraş, Çorum, Sivas olmasın diyeydi. Tarihe ve halka
sahip çıkmak içindi.
Bu
saldırılarınızı karşıt çevrelere yapabildiniz mi? Niye yapasınız ki sosyal medyada gösteri toplumunun parçası
olacağınız ve altından kalkacağınız yük değil.
“İştirakî halk düşmanı” bile denildi. Ekonomi-politik eleştirilere saldırıyla yanıt verip hedef göstermek, İbo’nun koptuğu Perinçek çizgisine sahip çıkmaktır.
Bu gidilen yol, anarşizme, kendiliğindenciliğe ve DY durağına çıkar.
Biz açıkça diyoruz: CHP’nin sınırlarını çizdiği alan, bataklıktır. O bataklıkta debelenmek, sosyalist hareketin görevi değildir. Parçalı da olsa yükselen işçi-emekçi hareketlerinin üzerine bir çizgi çekilip “CHP” imzası sol tarafından, vekaleten atıldı.
Özgür
Özel, CNN International’ın mülâkatına katıldı. Orada “NATO ile güçlü ittifakı
destekliyoruz” diyor, Tayyip’in bu ittifaka engel teşkil ettiği şikâyetinde
bulunuyordu. Emperyalizmin partisinin peşinden giderken, eylem için eylem
hatasına düşmek, tüm sınıfsal dinamizmi bitirecektir.
Bir
telefonunuz var, şarjı bitene kadar oyun oynuyorsunuz, sonra hastaneye gitmek
için onu kullanamıyorsunuz. Varılacak yer burasıdır, varılacak yer, 27 Mayıs’ın
açtığı alana bel bağlamaktır.
Tüm
sol, politik tarihini UKKTH, en geri sendikada kalınması, kitlelere yön
gösterme tezlerinin içini boşaltarak geçirdi. Ödenen bedellere duyduğumuz saygı
dışında eleştirilmeyecek hiçbir ideolojik-politik çevre yoktur, her türlü
eleştiriye de açığız. “Ayrı ve Gayrı” başlıklı yazıda hiç kimse tek sözcük
hakaret gösteremez.
Ayrıca,
Saraçhane özelinde gelişen dinamizmin popülizminden paye çıkarmak için harcanan
enerji, en kitlesel olunulduğunun düşünüldüğü anın yenilgiye en yakın olunacak
an için harcandığına işarettir.
Yolumuz
işçi sınıfının yoludur. Bizi arayanlar, işçi-emekçi eylemlerinde, Siyonizm
karşıtı gösterilerde, panellerde ve forumlarda, ırkçı faşist bir duvar yazısının
silinmesinde bulabilir.
Turgut
Uyar ve Nazım özelinde bir halkın şiirine “ırkçı faşist” derken Yeni Yaşam,
bu saldırıya ilk yanıtı İştirakî verirken sizler bir cümle yanıt vermediniz.
Çağrı dergisi, sizin geleneklerinize “Narodnik” derken sizden önce İştirakî yanıt
verdi, sizden yine ses çıkmadı.
Hangi
gelenek? Flamanın üstündeki sadece bir resimdir? Nerede olduğumuzun yanıtı
yazılarımızda ve alanlardadır. Sizin için flama açmak varoluş göstergesine
dönüştüğünden, ideolojik sağlamlığın tek kişi de kalınsa sürdürülmesi anarşizm
sayılır. Tek kişi de kalınsa yapı da direnç de o insandır.
Biz,
iki yıldır zincir marketleri boykot çağrısı yaparken soldan tek ses çıkmadı ama
egemenler bile bu pahalılık karşısında marketlerin boykot edilebileceğini
dillendirecek durumda kaldı. Bugün hazırlanan boykot listesi için bir sosyal
medya kullanıcısı şunu yazıyor: “Bunlar, bizim yaşamımızı boykot sanıyor!” Bu
tepki acıdır, yakıcıdır, keskindir. Listedeki şirketler ve işletmeler emekçi
halkın insanların yakınından bile geçmeye gücünün yetmediği yerlerdir.
O
liste CHP’nin listesidir. Kitlelere gösterilecek yönü tayin edemeyenler, Galatasaray
Üniversitesi’nin akademisyeni için kampüs önüne öğrencileri toplayamayanlardır
çünkü Ekrem’in kitlesi vardır, GS hocasının kitlesi yoktur. İlkesizlik burada
başlıyor. Tek insan özelinde de olsa haksızlık, kendini halk üzerinde yeniden
üreterek kartopu misali güçlenerek gelir. Halk çocuklarına gösterilecek yol ne
Ekrem’den ne CHP’den ne de 1 Mayıs’ta aşılamamış Saraçhane’den geçer.
Partizancılar
özelinde şu uyarıyı yapma gereği duyuyoruz: Küfür, argo, hakaret, provokatör ilan etmek,
hedef göstermek, sosyalist hareketin kültürü değildir. Sol, bu geri pratiği
terk etmek zorundadır. Yeni insan yaratmak için yola çıkanların dilinde küfür
olmaz. Küfür edene bile küfür etmek acizliktir, kaldı ki ortada küfür yokken
küfürle gelinmiştir.
Bugün
CHP Saraçhanesi özelinde bir tartışmayı hatırlatalım: 2014’te Suriye’nin
kuzeyinde (Yeni Yaşam’ın ifadesi) Marksist literatüre göre “ihtilal”
olmadı diyenlere ağır bir linç saldırısı gerçekleşmişti. Açılan pankartlarda “Ha
IŞİD ha siz” diye saldırılmıştı. IŞİD’i püskürten Suriye Kürtlerinin iradesi
bugün işbirlikçi yönetimin eliyle Colani’ye bağlanmıştır. Şimdi, kitleleri CHP
aracılığında AB-TÜSİAD sermayesine bağlama yönündeki eleştirimiz daha net
anlaşılabilir.
Evet,
o maske o flama özelinde sosyalist hareketi emperyalizme bağlar. Tarihin
tekerrürünün yüklediği yükü kaldıramayacak halde olan emekçi halklarımızın CHP
payandasına dönüştürülmesi karşısında sessiz kalmamız beklenemez.
S. Adalı
26
Mart 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder