10 Ağustos 2023

,

Kuşatma: Mervan’ın Elinde


Gübre koyma kötü otların köküne, büyürler.
[Shakespeare]

Türk şiirinin ırkçılığın savunucusu olduğunu iddia eden yazının Yeni Yaşam’da yayımlanmasının üzerinden bir hafta geçti.[1] Bu süreçte ülkedeki hiçbir sol çevreden bu yazıya yönelik bir tepki gelmedi. Selim Temo, sosyal medya hesabından, yazıyı okuduğunu ve bazı noktaları zayıf bulduğunu dile getirdi fakat o da Bayram Balcı gibi Türk şiirinin ırkçı olduğunu düşünüyor olmalı ki bu iddiaya yönelik bir değerlendirmede bulunmadı. Yazıya yönelik en küçük itirazın bile aynı çevreden/anlayıştan gelmesi ise ülke solunun içine düştüğü durumun içler acısı olduğunu gösteriyor.

İşçi sınıfının gazetesi olduğunu iddia eden yayınlar bile bu yazıya sessiz kaldı. Biraz daha geriye gittiğimizde, şiire yönelik bu tartışmanın merkezine Nâzım Hikmet’in konulduğu görülüyor. Hüseyin Can, şairle ilgili yazdığı kitapta, Nâzım’ın Kürtler konusunda şiir yazmadığını, aslında onun komünist olmadığını iddia ediyor, hatta daha da ileri giderek, kitabına şu ismi veriyor: Nâzım Hikmet ve Kürtler: İttihatçı-Kemalist İdeolojiden Kurtulmamış Sosyal Şoven TKP'nin Üyesi Bir Şair.[2]

Güzel, tam isabet! Kimin komünist olup olmadığına bu yazar karar veriyor. Ona kim sahip çıkıyor? Yazarın diğer kitaplarını Çağrı-Güney dergisinin yayınları olan Dönüşüm, Atılım gazetesi çevresinin yayınları olan Ceylan basıyor. Başka bir ülkede olsa, birlikte yaşayan halklardan biri için “onun şiiri ırkçıdır” diye yazı yayınlansa tartışma kopar, ama bu ülkede olmuyor, çünkü bu ülkede kültür ve sanat alanında suyun başını tutan sol çevreler -aslında reformistler- emperyalizme göre hiza alıyorlar.

Çağrı dergisinin 210. sayısında “Narodniklere Dair” başlığıyla önemli bir yazı yayımlanıyor.[3] Yazının son bölümü ise “Ülkelerimizde Narodnikler” alt başlığına ayrılıyor. İlgili başlıkta ülkemizdeki Narodnizmin başlangıcı 70’lerin başı olarak kabul ediliyor, yani 71 kopuşu. Onların mücadelesi kitleden ve sınıftan kopuk, maceracı olarak kabul edilip mücadele enerjisinin yanlış kullanılması sonucu bu yolda canlarıyla bedel ödeyen insanlara “yazık” olduğu vurgulanıyor. Tam bir burjuva medya dili. Hedefe konan çevrelerin mücadele içinde yarattığı sloganların Narodnizm olduğu tespiti yapılıyor. Nâzım’a(!) telmihte bulunularak, komünistlerin ilkesinin uzun yaşamak olması gerektiği salık veriliyor! Aynı Nâzım’a siyaseten küfreden yazarın kitabını basmakta beis görülmüyor! Yazının “Sonuç” bölümünde ise Narodnik kabul edilen çevrelerin bütün mücadele dinamizmi/hareket biçimi kitlelerden kopuk ve “terörizm” olarak belirleniyor. Bu tespitlerin benzerleri 90’ların başında Özgürlük Dünyası tarafından yapılıyordu.

Takvimler 6 Mayıs’ı vurduğunda EMEP’liler, yaşlı genç demeden, Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye koşarak Denizleri anıyor. Güzel! Emperyalist ülkelerin büyükelçilerini Dolmabahçe’den İstiklal’e işçi sınıfının biricik gazetesi çıkarıyor. 2015 Onur Yürüyüşü’nde bugünkü Millet İttifakı ve Emek-Özgürlük İttifakı vekilleriyle, emperyalist ülkelerin büyükelçileri LGBT aracılığıyla İstiklal’de buluşuyor. Öpüşen iki kadının fotoğrafını paylaşan Evrensel, “Onur Yürüyüşü Ramazan Yasağını Deldi” diye başlık atıyor.[4] Kendisini işçi sınıfının partisi ve gazetesi olduğunu savunanlar, bu başlığı atarak pozitivizmin ve emperyalizmin icazetinde politika üretiyorlar.

Bugünlerde aynı gazetede solun neden kırsalda oy alamadığını tartışan yazılar yayınlanıyor. Acaba neden? Ramazan yasağını ve İstiklalimizi deldiğiniz için mi? Ya da geliştirdiğiniz Sünnilik karşıtlığından mı? Suni dengeden Sünni dengeye! Ya da 1 Mayıs gelince “Alan Taksim’dir” diye diretenleri “fetişist” kabul ettiğinizden mi?

Aynı gazetede Fehim Işık, Suriye özelinde Kürtlerin emperyalizmle kurduğu ilişkinin birkaç yıllık olduğunu, bu yüzden bu ilişkinin stratejik olmadığını, dolayısıyla kimsenin Kürtlere anti-emperyalizm dersi vermemesi/ahkam kesmemesi gerektiğini yazıyor.[5] Gazeteye bir teşekkür yazısı yazarak kendisine köşe verilmesine minnettar kalıyor. Sonraki süreçte, emperyalistlerin Suriye’de kalması için başlatılan imza kampanyasını paylaşıyor. Aynı gazetede İzzettin Önder, Ukrayna liderini “halk kahramanı” ilân ediyor.[6] Şirketlere proje geliştirip patronlara danışmanlık yapan isimlere aynı gazete köşe veriyor. Doğru yoldasınız! Çünkü hepsi de “misafir” yazar nasıl olsa, sorumsuzluk size ait değil!

TİP, 30 Mart’taki meclis oylamasına katılmıyor. Aynı şekilde bugünkü Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenlerinden hiçbir vekil, Finlandiya’nın askerî pakta üyeliğinin kabul edilmesine yönelik oylamaya katılmıyor. Böylece ülkemiz oybirliğiyle “evet” diyor! İttifaktan bir vekil, Finlandiya’nın kaygılarını paylaştığını söylüyor. Aynı TİP, onur haftası geldiğinde emperyalist ülkelerin büyükelçiliklerinin yaptığı gibi, parti binasına LGBT bayrağı asıyor. Bunun hemen öncesinde emperyalist ülke paktlarının toplantısında LGBT’nin desteklenmesi kararı alınıyor. Partinin vekili Sera Kadıgil, TÜSİAD’a işçiler ve halk adına püskürüyor! Süper! Fakat aynı vekil, SES derneği -emperyalizmin sesi- tarafından düzenlenen törende ödül alıyor. Bakınız kimler var partide(!)/kokteylde:

“SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin öncülüğünde, kadın hareketinin geniş katılımıyla belirlenen ‘SES Yılın Kadınları 2022’ ödülleri 26 Ocak Perşembe akşamı Pera Müzesi’nde yapılan törenle sahiplerini buldu. AB Sivil Düşün Programı tarafından desteklenen ve bu yıl ikincisi düzenlenen törene yazar Ayşe Kulin, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Hacer Foggo, Türkan Elçi, Mirgün Cabas, Yakın Ertürk, Fatmagül Berktay, Fuat Keyman, Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, KAGİDER başkanı Emine Erdem, Binnaz Toprak ve Feride Acar’ın aralarında olduğu pek çok isim katıldı.”[7]

Sonra Kadıgil’in meclis konuşması veriliyor:

“Ben cinsiyetsiz değilim. Önce onu söyleyeyim. Her 25 Kasım’da, her 8 Mart’ta tir tir titreyerek yasaklamaya çalıştığın kadınlardan biriyim. Önce bunu kafana sok, bu bir. Beni, evet o LGBTİ+’ların hakları ilgilendirir. Çünkü iki yetişkinin rızası ile birbirini sevmesi, sevişmesi sadece onları ilgilendirir. Anayasal olarak ben onları savunmakla mükellefim. Bağırın, çıldırın. Bu ülkede bir Anayasa var.”[8]

Doğru, biz de senden farklı düşünmüyoruz, haklısın, evet gerçekten iki “yetişkin” insanın -senin ifadelerinle söylersek- “sevişmesi” sadece onları ilgilendirir. Yani özel olan politik değildir, politikse bindiğin dalı kesiyorsun farkında mısın? Bu arada bir soru: LGBT hareketinin -yurt dışı yayınlarında- pedofiliyi savunması hakkında sahi ne düşünüyorsun/uz? Başladı “gerici” konuşmaya, değil mi? Sizin için çocuklar sadece tarikat bağlamında mı karanlığın pençesinde? Aynı şekilde Kaos GL’de yayınlanan 350 sayfaya yakın dosyada geçen “hangi emperyalist kuruluşlardan nasıl kaç kuruş fon alınır” yazısı sizin anti-emperyalizminiz açısından zeval oluştur(mu)uyor mu? Hadi devam edelim. LGBT’lerin Diyarbakır nevruzunda -Amedspor taraftarlarınca da- saldırıya uğraması karşısında Kaos GL’yle birlikte tertip komitesini oluşturan hâkim parti neden sessiz kaldı, saldırıya neden engel olmadı?” sorusuna TİP/Kadıgil neden cevap vermiyor?[9] Doğru! Bölge halkının “değerleri” söz konusu! Her şey bir aldatmacadan ibaret.

Reformizmin asıl görevi, ideolojik manipülasyon yaparak burjuvaziye koltuk değneği olmaktır. Onun görevi, emperyalizmin ve sömürü düzeninin sürmesine destek olmaktır. Sol eliyle solun bitirilmesi. TİP diyor ki “bu halka sosyalizmi biz anlattık/öğrettik.” Mavra! İlk TİP’in devamı olduğunu iddia ediyor, ama her şeye rağmen adına/ismine/tarihine çöktüğünüz o TİP, anti-emperyalistti.

Ödül törenine dönecek olursak, o törende Gülşen’e ödül veriliyor. Onun “Hiçbir sıfatın kölesi değilim. Kimseye ait değilim. Ben kendimim. Kendime aitim.” sözü paylaşılıyor.[10] Sanki Max Stirner konuşuyor! Ama hiçbiriniz “radikal” olduğunu iddia edenlere yetişemezsiniz, çünkü Avrupa’daki gençlik festivalinde değerlerinin önünde dansöz oynatanlara göre çok “gerisiniz”, çünkü o hareketten/çevreden öğreneceğiniz çok şey var! Onlar, uzun sarı yürüyüşü dansözle yaparak oryantal hareket biçimini keşfediyor.

Başlık çok önemli: “Yılın Kadınlarını Tanıyın”! Bu tür programlar Avrupa ve Chrest Foundation fonlarıyla düzenleniyor. Vakıf, geçtiğimiz yaz ülkemizde fonladığı yayın ve kuruluşların listesini paylaştı, hangi çevreler listede! Gazeteduvar, Medyascope, T24, Bianet… Yılın kadınları olarak halka gösterilen temsiller: Gülşen ve Sera. Her ikisinin de yaptığı, sahne performansı. TİP’in diğer sahne sanatçısı olan Barış Atay da katıldığı yayında işkence gördüğünü anlatıyor, ama o sırada bağlı olduğu bir çevre yok![11] İşkence kişiye değil yapıya yöneliktir, dayak, içinden gelinen politik çevreye atılır. Bu yüzden de sınıflar mücadelesinde “Bana işkence yapıldı” diye bağırılarak egemenlerin megafonluğu yapılmaz. Mavra olduğunu kendisi de biliyor. Ülke solu, Sera’yı sosyalizm, Gülşen’i laiklik bayrağı yapıyor! Halkın önüne “direnen kadın” olarak bu isimler çıkartılıyor. Emperyalizmin fonlarıyla ödüller dağıtılıyor. Emperyalizm kendine uygun sol yaratıyor. Aynı emperyal törende İranlı bir kadın ödül alıyor. Emperyalizmin Ortadoğu’su yaratılıyor.

Bu noktada amasız fakatsız kadının beyanını esas alan feminist harekete bir soru daha yöneltelim: Neden iki yıl önce sosyal medya üzerinden başlayan ifşa/teşhir furyasında belirli sol çevrelerden gelen kadınlar bu açıklamalarda bulunduğunda sessiz kaldınız? Onlar, kadın değil miydi? Sadece sizin karşı olduğunuz sol bir çevrede kadına şiddet/tehdit vakası yaşandığında mı ilkenizi hatırlıyorsunuz? Sol içinde yaşanan bu rezilliğin ve ifşa yozluğunun/disiplinsizliğinin tarafı olmadığımızı baştan belirtelim, çünkü teşhir/ifşa burjuvaziye yönelik yapılarak, onun sınıf düşmanı özü işçi ve emekçi sınıflara gösterilir. Neden sessiz kaldınız? Yoksa kol kırılır yen içinde mi kalır? Öyleyse ensest yozluğunda da aynı mekanizmanın işlediğini dile getirelim. Bu tür vakalarda çocuk, ailenin yetişkin kadınlarına yaşatılan utancı anlattığında, durumun üzeri örtülür.

Bu soruların hepsi, yaşadığımız kuşatmanın iç çelişkilerini açığa çıkarmaya ya da “teşhir” etmeye yönelik. Bu çevreler için patron kadın da torbacı kadın da işçi kadın da aynıdır: Kadındır. Bu emperyalist kadın hareketinin, dört emperyalist ülkenin medya kuruluşu tarafından oluşturulan +90 Youtube kanalına yönelik tepkisi yoktur, olamaz da. Bu kanalda yayınlanan programlarda ülkemizdeki “seks işçiliği” konulu röportajlar yayınlanıyor. Yayında fuhuş, bir meslek olarak savunuluyor ve bu ticarete feminist hareketin de destek verdiği söyleniyor. Çok güzel! Halkımıza düzenle mücadele etmek yerine “fahişelik” yapması öneriliyor. Manukyan ve emperyalizm ilişkisi yeniden üretiliyor. Buna Dolmabahçe’ye koşan parti tepki vermiyor, veremez.

Fuhşun emperyalizmin politikası olduğunu görmeyen sol, bu yozlaşmaya ideoloji uydurup “seks işçiliği” adını veriyor. Yazık, pespayelik! Bu yüzden sol, torbacı ve patroniçe kadına sahip çıkıyor. O kadın sadece bir gerekçe, amaç anti-emperyalizmi bu halka unutturmak. Anti-emperyalist sosyalistleri de şeytanlaştırarak aforoz etmek, çünkü emperyalizmin verdiği görev sol tarafından icra edilmeli. Fuhşu savunan siz, geri/gericisiniz. Siz Zerzan gibi ilkele dönüşü savunursunuz.

Devam edelim. Anti-emperyalist olduğunu savunan Kadıköy partisi TKP; emperyalist kolej mezunlarından aday listesi oluşturuyor, LGBT bayrağını orak-çekiçli bayrağına ekliyor. Böylece çelişki çözülüyor! Aynı LGBT, neo-Nazilere destek veriyor. “Orak, çekiç, vibratör / Titresin her diktatör” sloganı, Pride İstanbul oluşumunun resmî sosyal medya hesabından paylaşılıyor. Her diktatör, yani proletarya diktatörlüğü de dâhil.

Sol Haber ve Birgün’de yazan Fatih Yaşlı, CHP tabanının sosyalistlerin önemsemesi gereken taban olduğunu söylüyor.[12] Doğru söylüyor! O yüzden kıyılara sıkışıp kaldınız, hatta İstanbul’un ilçelerinde bile CHP’nin sınırlarına mahkûmsunuz. O yüzden iktidar partisinin tabanının yoksul işçi ve emekçi kitlelere, Anadolu insanına dayandığını anlayamıyorsunuz, çünkü size göre işçi sınıfı ve halk “geri”! CHP tabanı ise işçi ve emekçi sınıflara dayanmıyor. Ne kadar steril bir sol var, maskeli ve dezenfektanlı. Oysaki gerçek bu değil.

Sol, halkın en “geri” unsurlarına yaslanmak/dayanmak zorunda. Kıyılar dışında Anadolu’nun hiçbir yerinde bulunmayan sol, şezlong tatilciliği yapıyor. Sonra diyor ki “12 Eylül, solun üzerinden silindir gibi geçti; tarikatlara alan açtı!” Vah vah! Niye daha önce alanı size mi vermişti? 12 Eylül reformistlere ve radikal demokrasi hareketine alan açtı. Son yedi yıllık süreçte reformistlere tam alan açtı. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, bugün büyükşehirlerin her köşesine yayılan uyuşturucu bataklığı karşısında halka Menzil başta olmak üzere tarikatlar ve Hüda-Par gidiyor! Hatta bununla da kalmıyor süreç; Hüda-Par, uyuşturucu çeteleri tarafından saldırıya uğradığını savunuyor. Yoksul ve çaresiz insanlar, işçi sınıfı ve emekçiler çareyi bu yapılarda arıyor. Sahi siz neredesiniz? Gülsuyu’ndan sonra neden sırra kadem bastınız? Şimdi bu yapılara alanı kim açtı? Siz halka ulaşmak istediniz, uyuşturucuyla mücadele etmek istediniz de engelleyen mi oldu?

Gerçek şu ki uyuşturucu kullanımını bireysel özgürlük alanı olarak görüyorsunuz. Bunun propagandasını yapmanız Avrupa Yeşilleri gibi yakındır. 13 Eylül’de halk sizi alanda/meydanda görmedi, duvarlara yazdığınız sloganlara sahip çıkmadığınıza tanık oldu. 12 Eylül’e kadar size destek veren halk bugün mü “gerici” oldu?

Faşistlerin içinde olduğu ittifakın adayına oy isteyen sola ne demeli? İyi Parti de DİP de -Akşener de Sungur Savran da- “kahrolsun istibdat” diyor. Faşizm yok, istibdat var! İttihatçılığın sağ ve sol kanadı.

Sonuç: Küfür Siyaseti

Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı

[Turgut Uyar]

1. Egemenlerin açtığı alanda ve gösterdiği hedefte ülkemiz solu diye tanıtılan çevreler, emperyalist kuşatmanın misyonerleridir. Bu sol, bütün emek dinamizmini ve işçi-emekçi sınıfların düzene karşı olan kinini son seçimde umut tacirliği yaparak burjuvazinin çıkarları lehine tüketmiştir. Onların sömürülen sınıflara ve ezilenlere gösterdiği mücadele biçimi fahişelik, uyuşturucu kullanımı/torbacılık, antidepresan, arabesk, aile karşıtlığı, beden politikasıdır.

Emperyalizmin ve burjuvazinin algı manipülatörleri, “sosyalist” diye siyaset meydanına sürülen sollardır. 29 Mayıs sabahı sırra kadem basıp Akbelen’de meydana çıkmışlardır. Bu sollar için dağılma süreci başlamıştır. Kendi kitlelerini bile tutacak güçlerini tükettiler. Ezilenle, yoksulla, emekçiyle, işçiyle, köylüyle, öğrenciyle bağları yoktur. Onların barınmayla, açılıkla, yoksullukla dertleri olamaz. Bu sollar, emlak zengini, eğlence ve turizm işletmecisi, ezilen ticaretçisidir. Onun yaptığı, belediyelerde iş ve ihale kapmaktır.

2. Yazının en başında belirtilen “Türk Şiiri Irkçıdır” yazısına karşı söyleyecek sözleri yoktur, çünkü kendisini meclise sokan ittifakın lokomotifini oluşturan partiye sesleri çıkamaz. O lokomotif olmazsa meclise giremezler, Taksim’de bar açamazlar, sendika yönetimine giremezler, emperyalistlerin fonlarından yararlanamazlar.

3. 71 kopuşuna “maceracı”, “Narodnik” ve “sınıftan kopuk” diyenler, ellerindeki gazete, dergi ve yayınları reddettikleri gelenek ve tarih sayesinde dağıtabildiklerini de iyi bilirler. Yapılan, tam olarak 71 kopuşundan kopuştur. Bu yüzden bu sollar, Bülent Küçük ve Bayram Balcı özelinde, emperyalizmin ardında dizilir. O yüzden bütün dönekler gibi enerjisini içinden çıktığı geleneğe/geleneklere vurmaktan alır ki ancak bu şekilde egemenlere rüştünü ispatlar.

4. Sol, bugün gerici ve milliyetçidir. Tarih, tersine evrilmiştir. Bugün aşı karşıtlığını kapitalist kutsal bilime rağmen solların “gerici” kabul ettiği çevreler yürütmüştür. Aşı tek çözüm diyerek “ilerici” pozitivizmiyle emperyalizmin reklâm şirketliğini üstlenen TTB, aşının zararları ortaya çıkınca sessizliğe bürünmüştür. Tarih tersine evrilmiştir. Uyuşturucuya ve fuhşa karşı çıkan kesimler “gerici” denen çevreler, bu yozluğu sahiplenenler ise ilericilik adı altında “sollar” olmuştur. Tarih tersine evrilmiştir. Irkçı, faşist ve sağcı partilerin peşine sollar takılmıştır. Tarih tersine çevrilmiştir. Aile dâhil tüm bütünlüklere sol adıyla saldırılmaktadır. Halkın yediği yumurtaya veganlık ve türcülük karşıtlığı adı altında burjuvazinin sömürüsü devam etsin diye sol tarafından göz koyulmaktadır.

5. Bugün için yapılması gereken, dağılma sürecine giren reformizme Akbelen örneğinde görüldüğü gibi alan açmamaktır. Aynı bölgede orman yakanların halkın doğa mücadelesinde yer alma hakkı yoktur. Orman yakan ittifakın halkla yan yana gelmesi mümkün değildir. Onların ekoloji mücadelesi riyadan ibarettir. Bu yüzden ideolojik mücadele ve alan reformistlere bırakılmamalıdır. Emperyalizm adına sınıf mücadelesini kuşatma altına alan solun/solların “devrimciliği” unutturma hedefine göre hareket ettiğinin bilincine varılmalıdır. Bu yüzden, siyaset meydanında, sendikalarda, alanlarda kimi sol çevrelere ve onların küçük burjuva ideolojisine karşı verilen mücadelenin açtığı mevziler, terk edilmemelidir. 

Son sözü Sakindi Oranın Şafakları romanının yazarı söylesin:

“Bu göğüs göğse savaşmada tek şeyi biliyordu başçavuş: Gerilemek olmazdı. Bu kıyıda, Almanlara bir karış toprağı kaptırmamak gerekiyordu. Ama zor, ama umutsuz, olsun tutunmak vardı, tutunmak. Bu pozisyonda tutunmak, yoksa çiğnerlerdi adamı ve o zaman her şey mahvolur. Ve öyle bir duyguya kapılmıştı ki Vaskov o an, sanki sırtı ile koca Rusya’yı örtmüş, kanadını ona germişti ve o, Fedot Yevgrafiç, yurdunun en son oğlu, savunucusu kalmış... Ve o anda dünyada başka kimseler yoktu. Yalnız o, düşman ve Rusya.”[13]

S. Adalı
10 Ağustos 2023

Dipnotlar:
[1] Balcı, Bayram, “‘Türk Şiiri’ Irkçılığa Karşı Değil, Aksine Savunucusudur”, 3 Ağustos 2023, Yeniyaşam.

[2] Can, Hüseyin, Nazım Hikmet ve Kürtler: İttihatçı-Kemalist İdeolojiden Kurtulmamış Sosyal Şoven TKP'nin Üyesi Bir Şair. Peri Yayınları, 2010.

[3] “Narodniklere Dair”. Çağrı, 210, s. 83-90.

[4] Pişkin, Cansu ve Ezgi Görgü, “Onur Yürüyüşü ‘Ramazan Yasağı’nı Deldi”, 28 Haziran 2015, Evrensel.

[5] Fehim Işık, “Kürtlere Kesilen ‘Antiemperyalizm’ Ahkamı”, 24 Mayıs 2017, Evrensel.

[6] Önder, İzzettin, “Ülke Güvenliği Halkın Birliğine ve Bilincine Dayanır”, 4 Mart 2022, Evrensel.

[7] “SES Yılın Kadınları 2022”, Ses.

[8] “Sera Kadıgil”, Ses.

[9] Tar, Yıldız, “Newroz’da Bu Yıl da LGBTİ+’lara Saldırı”, 22 Mart 2023, Kaos.

[10] “Gülşen”, Ses.

[11] Mevzular Açık Mikrofon 8. Bölüm, “TİP Genel Başkan Yardımcısı Barış Atay”, 12 Ocak 2023, Youtube.

[12] Yaşlı, Fatih, “Sokak, Sandık, CHP”, 6 Ağustos 2023, Birgün.

[13] Vasilyev, Boris, Sakindi Oranın Şafakları, Çeviren: Güneş Bozkaya-Kolontay, İstanbul: Ararat Yayınevi, 1976, s. 158.

0 Yorum: