14 Ağustos 2023

,

Halkın Toplumu ve Sahte Sosyalizm

27 Ocak 1934 günü Frankfurter Volksblatt gazetesinde yayımlanan, Hanns Johst’a verdiği mülâkatta Hitler, Üçüncü İmparatorluk’a dair anlayışını “Halkın Toplumu” [Volksgemeinschaft] olarak ifade ediyor:

“Benim hareketim Almanya’yı müşterek bir yapı, tek bir organizma olarak kavrıyor. […] Nasyonal Sosyalizm, milli kararlılığı burjuva geleneğin meydana getirdiği kamptan, canlı ve yaratıcı sosyalizmi ise Marksist dogmanın materyalizminden alıyor.”

Bu yeni Halkın Toplumu anlayışı, esasen tüm insanlara ait olan her şeyi ifade ederken, burada temelde Nazi Almanyası’nın müşterek bir ideoloji ile birleşmiş sınıfsız bir toplum olduğu üzerinde duruluyor:

“Halkın Toplumu, tüm üretici emeğin oluşturduğu toplumu, tüm önemli çıkarların birleşmesini, burjuvadaki özele düşkünlüğün aşılmasını, sendikalarda bir araya gelmiş, mekanizmalar dâhilinde örgütlenmiş kitleleri, bireyin kaderiyle milletin, bireyle halkın kayıtsız şartsız eşitlenmesini ifade ediyor. Burjuvazi, devlete bağlı bir yurttaş hâline gelmeli; kızıl yoldaş, ırkına bağlı bir yoldaş olmalı. Her ikisi de tüm o iyi niyetleriyle sosyolojik işçi anlayışını yüceltmeli, emeği onurlu bir unvanla buluşturmak için onu yukarı çekmeli. […] Burjuva, artık kendisini Marksist mülkiyet anlayışı üzerinden işçiden kopmuş, sermayenin veya belirli bir geleneğin uşağı gibi hissetmemeli. Burjuva, açık fikirlilikle bir işçi olarak, bütünün parçası hâline gelmek için uğraşmalı.”[1]

Yaklaşık iki yıl sonra Alman Emek Cephesi’nin lideri Dr. Robert Ley, Almanya’nın Avrupa’da sınıf mücadelesi sorununu çözüme kavuşturan ilk ülke olduğunu gururla ifade etti.[2] Cephenin ülkedeki geleneksel sendikalar yerine geçirilmesinden önce yaptığı bu açıklamada Ley, Üçüncü İmparatorluk’a bağlı yurttaşların artık “çalışma hayatının askerleri” olduğunu söylüyordu. Sonrasında Ley, işçilerin kendilerine destek olan toplumsal ve politik sistemleri bir oldubittiyle devre dışı bırakan, Neşeyle Güçlenme programını yürürlüğe koydu. İşçilere bu programı kabul etmeleri durumunda ödül vaat eden programın görünüşteki amacı, sınıfsal ayrımı belli ölçüde ortadan kaldırmaktı.

Brecht, bu türden programların sahte sosyalist yapılar inşa ettiğini söylüyordu. Tespitine göre Naziler, Alman proletaryasının birçok üyesini bu tür hamlelerle avladılar:

“Faşizm koşullarında sosyalizm, kendisine ait tahrif edilmiş bir ayna görüntüsüyle yüzleşiyor. Bu hâli, sosyalizmin erdemlerine değil, onun geçmişten kalan tüm kötü yanlarına sahip.”

Burada Brecht, esasen Dimitrov’un Komintern’e sunduğu 1935 tarihli raporunun başında yer alan tespite benzer bir tespitte bulunuyor ve Almanya’daki faşizm türünün büyük bir küstahlıkla kendisini “Nasyonal Sosyalizm” olarak adlandırdığını, ama aslında en gerici türü olduğunu, sosyalizmle hiçbir alakasının bulunmadığını söylüyor.[3]

Volksgemeinschaft, Brecht’in III. Reich’ın Korku ve Sefaleti isimli oyununun birinci perdesinin adı. Aynı zamanda bu kavram, oyunun diğer sahnelerinde de hedefe konuluyor. Buna karşın Brecht, kavramı antifaşist düzyazı çalışmalarında pek kullanmıyor. Bunun tek istisnası ise Sol Aydınlar İçin Program’la ilgili eleştirel değerlendirmesi. Çalışmanın beşinci bölümünde Nasyonal Sosyalistlerin birleştirme çabası içerisinde olduklarını, bu anlamda, tüm sınıfları yeni bir Halkın Toplumu içinde bütünleştirmek için uğraştıklarını söylüyor. Burada bile Brecht, kavramı açıktan dile getirmek yerine imalı bir ifade dâhilinde kullanıyor. Kavramı doğrudan kullanmamasının sebebi, onu zaten Nasyonal Sosyalist rejimin “sahte sosyalizmi”ne yönelik saldırılar içerisinde anmış olması. “Sahte sosyalizm” [Scheinsozialismus] terimi ile Brecht, esasen Nazi partisinin yüzüne taktığı sosyalizm maskesinin SPD’nin, sosyal demokratların reformist politikalarının içi boş bir versiyonu olduğunu söylüyor. Brecht, Weimar Cumhuriyeti döneminden beri halkın aşina olduğu “sahte” sosyalizmin Naziler şahsında yeniden dirildiğini düşünüyor.[4] 24 Aralık 1947’de günlüğüne düştüğü şu notta da söylenen, bundan başka bir şey değil:

“Nasyonal Sosyalizm, egemen sınıfın asla kabul etmeyeceği, toplumsal düzenin alt kademelerindeki insanlar için bir vekil meydana getiren veya getirmeyi vaat eden, sakatlanmış, sinir krizi geçiren, yoldan çıkmış halk hareketi olarak, küçük burjuvazinin sosyalizmi olarak kabul edilmelidir. Sahte sosyalistlerin attıkları ilk adımlar, bu sebeple ‘demokrasi’yle değil, gerçek bir şeyle kıyaslanmalıdır.”

“Küçük Burjuvazi ve Proletarya Yüzünü Neden Faşizme Dönüyor?” isimli makalesinde Brecht, kitlelerin rejimin “sahte sosyalizmi” eliyle her daim aldatıldığı sonucuna ulaşıyor.

Dönemin tarihçesini aktaran bir çalışmaya göre, Alman kamuoyu Nazilerin Halkın Toplumu fikri üzerine kurulu propagandasına büyük ölçüde teslim olmuştu.[5] Bu sürece karşı koymak adına Brecht, rejimin sosyalizmi yoldan çıkartan çabasına saldırdı ve “Nasyonal-Sosyalizm”in üzerine atılan cilâyı kazımaya çalıştı. Ona göre Nasyonal Sosyalizm, işçi sınıfının önceliği fikrini çarpıtıp onu küstah bir sahte gerçekliğe dönüştürüyordu.[6] Brecht, ısrarla hakiki sosyalist idealler üzerinde duruyordu. Buradaki ölçüt, Batı’nın burjuva demokrasileri değil, Sovyetler’in belirlediği standartlardı. Halkın Toplumu ve sahte sosyalizm gibi kavramlar, bu ölçüt üzerinden değerlendiriliyordu. Bu konum üzerinden Brecht, doğalında Nazi Almanyası’nın başarıları ile Sovyetler’in hataları arasında kıyaslama yapılmasına neden olacak şeyler söylüyordu. Aynı şekilde Komintern de Almanya’daki antisemitizmi Sovyetler’de Yahudilere yönelik yaklaşımla kıyaslama gereği duyuyordu.

Propaganda metinlerinde sıklıkla rastlanılan “Halkın Toplumu” kavramında geçen “Halk” kavramı masum bir kavrammış gibi takdim ediliyordu. Burada aslında yeni kurulan ve herkesi kucaklayan eşitlikçi toplumun etnik, aynı zamanda politik açıdan sınıfsız bir yapı olduğundan bahsediliyordu.

Johst’a verdiği mülâkatta Hitler, “kızıl” yoldaşın da ırka mensup olan bir yoldaş hâline gelmesi gerektiğini, aksi hâlde ona hiçbir şekilde hoşgörüyle yaklaşılamayacağını söylüyordu. Üçüncü Reich, Nazi Almanyası, ülkeyi tüm sınıfsal engellerden kurtardığı efsanesini dillendirip duruyordu. Bunu söylerken, tarihsel sosyalizmin kıyafetlerini üzerine geçirmekte bir beis görmüyordu. Brecht, Nasyonal Sosyalizme teori ve edebiyat düzleminde saldırırken, bu “sahte sosyalizm” ifadesini tam da bu sebeple kullanıyordu.

Halkın Toplumu anlayışı, hem kapsayıcı hem de dışlayıcı bir yapıyı ifade etmekteydi. Brecht’in Sol Aydınlar İçin Program isimli çalışmasında dile getirdiği biçimiyle, “Nasyonal Sosyalistlerin herkesi birleştirme çabası, milli dayanışmaya zararlı olan Yahudiler ve işçiler gibi insan gruplarının imhasını, dışlanmasını veya teslim alınmasını içeriyor”du.

Başka bir yerde ise rejimin yaşam alanı siyaseti ile ilgili değerlendirmesinde Brecht, milli birliğin dolaylı bir biçimi hâline gelen ve giderek araçsallaştırılan antisemitik günah keçisi arayışına dair bir örneği aktarmaktaydı:

“Hiç iktidar olmamış, bunun yanında, millilik hissini hiç meydana getirmemiş olan burjuvazi, Yahudi karşıtlığını Güney bölgelerindeki kardeşlerimiz için gündeme getiriyor.”

John J. White
Ann White

[Kaynak: Bertolt Brecht’s Furcht und Elend des Dritten Reiches: A German Exile Drama in the Struggle against Fascism, Camden House, 2010, s. 59-63.]

Dipnotlar:
[1] Hitler: Reden und Proklamationen, 1932–1945, Yayına Hz.: Max Domarus, Cilt. 1, Triumph, 1932–1934 (Wiesbaden: Löwit, 1973), s. 349–51. İngilizce çevirisi için bkz.: Evans, The Third Reich in Power, s. 497–98.

[2] Völkischer Beobachter, 29 Eylül 1935.

[3] Dimitrov, “The Class Character of Fascism,” s. 115.

[4] Burada dile getirilen suçlamaya Dimitrov’un “Faşist Saldırı ve Komünist Enternasyonal’in İşçi Sınıfının Faşizme Karşı Mücadelesinde Üstlendiği Görev” başlıklı çalışmasında da rastlıyoruz: “Almanya’daki faşizm türü faşizmin en gerici türüdür, üstelik büyük bir küstahlıkla kendisini Nasyonal Sosyalizm olarak adlandırmaktadır, oysa onun sosyalizmle zerre alakası yoktur.” (For a United and Popular Front, s. 114–93, 115).

[5] Evans, The Third Reich in Power, s. 500.

[6] Goering’in ünlü “Kamunun çıkarı kişinin çıkarından önce gelir” sloganını alaya alan eleştirisinde Brecht “sosyalist siyasette bireyin elde edeceği fayda ile genel kamuoyunun elde edeceği fayda arasında herhangi bir çatışmaya yer yoktur” der. Goering bu sloganı 1938’de ülkenin komşu ülkelerle savaşmaya hazırlandığı kitlesel seferberlik döneminde dile getirmektedir. Brecht de “lafta iyiymiş gibi görünen bu türden cümlelerin ardındaki gerekçeleri sorgulamaktadır.

0 Yorum: