12 Ağustos 2023

, ,

Rusya Altemperyalist mi?


Bilhassa son dönemde Ukrayna’da yaşanan savaşa uygulandığı biçimiyle, “Emperyalizm” bir konu başlığı olarak epey tartışıldı. Sol ve ilerici eğilimlerin mensupları, bugünkü Rusya’nın nasıl kategorize edileceğine dair kimi önerilerde bulunuyorlar. Bazıları, Rusya’yı “emperyalist bir güç” olarak tarif ederken, bazıları da dünya kapitalizminin “yarı çevre” kategorisine ait olan, emperyalist olmayan bir ülke olarak niteliyor. Bazı solcu ve ilerici isimlerse, ellilerde ve altmışlarda Üçüncü Dünya’daki gelişmelerle alakalı tartışmaların ürünü olan “altemperyalizm” kavramını kullanıp, küresel kapitalizmin “merkez” ülkeleriyle ilişkilerine tabi olan, ama bir yandan da Orta Asya ve Ukrayna’da “nüfuz alanları”na hâkim olmanın ve onları sömürmenin yollarını arayan, kendi bölgesindeki nispeten zayıf ülkelerle ilişkilerinde emperyalist olarak davranan bir devlet tarif ediyorlar.

Bir formül olarak “Altemperyalizm” terimini ilkin 1965’te bağımlılık teorisinin kurucularından, Brezilyalı akademisyen Ruy Mauro Marini kullandı. Yakın dönemde ise bu terime David Harvey, Patrick Bond ve Alex Callinicos gibi solcu akademisyenler başvurdular ve onu çoğunlukla BRICS ülkelerinin [Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) politik ekonomisiyle ilişkisi dâhilinde ele aldılar. Marini’ye göre altemperyalizm, “bağımlı kapitalizmin tekeller ve finans kapital aşamasına geçişiyle birlikte aldığı biçim.”[1] Harvey ise konuyla ilgili şu tür bir yaklaşım içerisinde:

“[…] ‘altemperyalist’ güçler olarak BRICS ülkeleri, kendi işçi sınıflarını aşırı bir biçimde sömürüyorlar, çevre ülkeleri talan ediyorlar, emperyalizmle gerilimli bir ilişkiye sahip olsalar da onunla bir biçimde işbirliği içinde hareket ediyorlar, bu işbirliği dâhilinde, hem artık-emek değerinin hem de ‘doğanın bilabedel sunduğu hediyeler’i (eşitsiz ekolojik değiş tokuş üzerinden) Güney’den Kuzey’e aktarılmasında aracı rolü oynuyorlar.”[2]

Marini’nin Brezilya, Bond’un Güney Afrika örneği üzerinden gösterdiği biçimiyle[3] bugün BRICS’in üyesi olan belirli ülkeler, tam da David Harvey’in sözünü ettiği biçimiyle, emperyalizmle işbirliği içerisinde hareket ediyorlar, çevre ülkelerin yağmalandığı sürece dâhil oluyorlar. Bu bağlamda, bu ülkelerin ifa ettikleri “altemperyalistlik” rolünün gizli saklı bir yanı yok.

Buna karşın, Callinicos daha da ileri gidiyor ve kapitalizmin “merkez”i olarak kabul edilen ülkelerle çevrenin soyulduğu süreci hızlandırdığı veya ona dâhil olduğu söylenen görece yoksul ve bağımlı devletler arasındaki ayrım çizgisini somutta bir miktar bulanıklaştırıyor. Callinicos’a göre “Türkiye, Hindistan, Pakistan, İran, Irak ve Güney Afrika gibi altemperyalist ülkeler”[4] temelde alt düzeyde emperyalistler.

Peki emperyalizmin merkezinde duran ülkelerin yoğun askeri-politik baskısı altında olan ve ekonomisi yaptırımların kuşatması altında bulunan bir BRICS ülkesi olarak Rusya, bu şemanın neresinde duruyor?

Diğer BRICS ülkeleri gibi Rusya ile emperyalizmin merkezinde duran ülkeler arasında kalkınma bağlamında devasa bir uçurum bulunuyor. Ülkenin kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hâsılası ABD’nin gayrisafi yurtiçi hâsılasının yaklaşık altıda biri[5], ayrıca finans kapitali de epey zayıf.[6] Rusya’nın başka ülkelere yaptığı doğrudan yatırımın miktarı da epey düşük[7], zira geliştirilmeyi bekleyen devasa doğal kaynakları bulunmasına karşın, Rusya sermaye fakiri bir ülke.

Şurası açık ki Rusya, geçen yüzyılın başlarında Lenin’in tarif ettiği modern sanayileşmiş-kapitalist emperyalizm düzleminde değerlendirildiğinde, emperyalist bir güç değil.[8] Ülkenin dışarıya yaptığı doğrudan yatırımların sınırlı oluşu, ya ülkenin stratejik ve diplomatik hedefleriyle ya ülke içerisinde fazla sermaye bulunmadığı için oluşan basınca rağmen, kazanç peşinde koşup kendi milli sınırlarının dışına çıkan “kapitalistleşen kapitalistler”le ilişkili bir mesele.

Rusya’nın Orta Asya ve Ukrayna ile ilişkisi dâhilinde “altemperyalist” bir pratik içerisinde olduğunu söyleyenlerin, onun yıllar içerisinde dünyanın muhtelif kısımlarıyla kurduğu ilişkileri ayrıntısıyla incelemesi gerekiyor. Üstelik bu kişilerin bahsini ettiği “emperyalizmle işbirliği içerisinde olduğu”na dair tespit de tartışmalı. Rus devletini “altemperyalistlik”le suçlayanlar, emperyalizmi Callinicos gibi anlıyor olmalılar.

Orta Asya Nüfuz Alanı mı?

Bugünün Rusyası’nın komşu ülkelerde “nüfuz alanları” oluşturduğu veya geçmişten miras kalan bu alanları muhafaza ettiği söyleniyor.

Bu “nüfuz alanı” denilen kavramın geçmişi 1880’lere dek uzanıyor ve temelde her bir gücün hiçbir itiraza maruz kalmadan sömürgeleri yağmaladığı bir dünyada belirli alanlar üzerinden pazarlıklar yürütmek suretiyle, emperyalistler arası savaşların önünü alan rakip Avrupa devletlerinin bu yönde ortaya koydukları çabalara dayanıyor. Bu fikri Rusya’ya ve bugünkü Orta Asya’ya uygulayanlar, fikrin tüm garipliğiyle ilkel ve yersiz olduğunu görmüyorlar.

Şu hususu hatırlamakta fayda var: Rusya, orta büyüklükte bir ekonomi ve bu ekonominin hacmi, aslında Güney Kore ekonomisinin hacmi kadar.[9] Buna karşılık, Orta Asya ise beş ülkeye yayılmış 76 milyonluk nüfusu ile çok büyük ve farklılıklar içeren bir bölge. Birbirinden farklı, kendine ait çıkarları olan söz konusu ülkeler Rusya ile ortak bir mirasa sahipler: neticede bunlar, eskiden Sovyetler Birliği’ne bağlı olan cumhuriyetler. Rusya’nın bu ülkeler üzerinde hegemonya tesis etmesi çok zor, çünkü Rusya, böylesi bir işe soyunacak donanımdan yoksun.

Ayrıca Rusya, Orta Asya’yla yakın ilişki içerisinde olan tek bölgesel güç değil. Orta Asya boyunca uzanan ulaşım ve taşımacılık güzergâhları, Çin’in başını çektiği “Bir Kuşak Bir Yol Girişimi” için çok önemli. Ayrıca bölgedeki bazı ülkeler, Çin’in en önemli doğal gaz kaynağı. En genel manada madenler ve enerji kaynaklarıyla, ayrıca pamuk ve buğday gibi tarımsal ürün fazlasıyla Orta Asya, Rusya’dan çok Çin’in doğal ticaret ortağı. Rusya’nın ihraç ürünleri, Orta Asya’nın ihraç ürünlerini tamamlamaktan ziyade onlarla rekabet içerisinde.

Son on yıl içerisinde Orta Asya ülkelerinin Çin’le kurduğu ticari ilişkiler daha da yoğunlaştı. Ayrıca Çin’in Orta Asya’ya yaptığı yatırımlar da arttı. Orta Asya ülkeleri içerisinde nüfusu en yüksek iki ülke olarak Özbekistan ve Kazakistan’ın Çin’le kurduğu ticari ilişkiler, Rusya ile kurduğu ilişkilere büyüklük açısından yaklaştı.[10] Orta Asya ülkelerinin elinde, diplomasi ve ekonomik ilişkiler dâhilinde Rusya ve Çin arasında bir denge tesis etme imkânı var. Yapılan son yorumlara bakılacak olursa, bu imkân “Orta Asya ülkelerinin kendi içişlerinde şaşırtıcı bir özerkliğe ve serbestiyete sahip olmasını sağlayacak.”[11]

Aslında Orta Asya üzerinde hegemonik bir nüfuz tesis eden ülkeler arasında ABD’nin yanında Batı Avrupa ülkeleri de bulunuyor. 2000’lerden beri özellikle Kazakistan ve Özbekistan ekonomisi, yoğun yabancı sermaye akışı sebebiyle büyük bir canlanmaya tanıklık etti. 2022’de Kazakistan’a giriş yapan toplam 28 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın büyük bir kısmı Hollanda’dan (8,3 milyar dolar), ABD’den (5,1 milyar dolar), İsviçre’den (2,8 milyar dolar) ve Belçika’dan (1,6 milyar dolar) geldi. Rusya ve Güney Kore 1,5’er milyar dolarlık katkı sunarken, Çin’den gelen sermaye tutarı 1,4 milyar doları buldu.[12] Toplamda Kazakistan’ın tüm doğrudan yabancı yatırımı 2021 itibarıyla 152 milyar dolardı.[13] Bu tutarda Rusya’nın payı 11,2 milyar dolardı.[14]

Önem arz eden petrol ve doğal gaz sektöründe ABD’li şirketlere ve diğer Batılı şirketlere bağımlı olan Orta Asya ülkelerinin bu büyüklükte bir Batılı yatırımı kabul ettiği koşullarda, Rusya ile silâh tedariki ve güvenlik hizmetleri konularında bir dizi anlaşma imzalandı. Özbekistan ve Türkmenistan’ın üye olmadığı Rusya Ortak Güvenlik Anlaşması Teşkilâtı (CSTO) denilen askeri ittifak, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ı içeriyor. Terörist faaliyetlerle birlikte mücadele gibi hedefleri bulunan[15] CSTO, Orta Asya’daki otoriter kapitalist rejimlere önemli bir destek sunuyor. Ocak 2022’de Kazakistan’da akaryakıt fiyatlarının kitlesel eylemlerin fitilini ateşlediği dönemde CSTO komutanlığı, “düzeni yeniden sağlamak” amacıyla, büyük bir kısmı Ruslardan oluşan 2.500 “barış gücü askeri”ni ülkeye gönderdi. Bu güç, birkaç hafta sonra ülkeyi terk etti. Bu süreçte 225 kişi öldürüldü, 10.000 kişi gözaltına alındı.[16]

NATO veya Rusya karşıtı herhangi bir gücün gerçekleştireceği askeri müdahaleye ve tabii ki işçi eylemlerine karşı zırh oluşturmak suretiyle CSTO’nun Moskova’nın stratejik çıkarlarına hizmet ettiğine hiç şüphe yok. CSTO’nun Rusya’nın elindeki nüfuz alanını koruduğu çok açık. Bölgedeki işçi düşmanı despotlar, Batı’nın askeri müdahalesini de yabancıların desteklediği “renkli devrimler”i de Rus liderlerinin müdahalelerini de istemiyorlar. Bu anlamda, CSTO, esasen hem Kremlin’in hem de Orta Asya hükümetlerinin endişelerinin bir dışavurumu.

Öte yandan, Orta Asya hükümetleri, kendi dış politikalarına bizatihi kendilerinin karar veremiyor oluşlarının çilesini çekiyorlar. 2022 yılında Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan sözcüleri, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini açıktan eleştirdiler ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunduklarını söylediler.[17]

...ve Ukrayna

Bir açıdan bakıldığında Ukrayna, ister istemez Rusya’nın “ilgi alanı”na giriyor, çünkü ülkelerin aralarında uzun sınırlar bulunan devletlerdeki gelişmelere daha fazla ilgi göstermesi, gayet doğal bir durum. Eğer Rusya “altemperyalist” bir ülke ise o vakit Ukrayna, Rusya için sadece askeri-stratejik sebeplere bağlı olarak değil, muhtemel ekonomik genişleme alanının içinde olması sebebiyle de önem arz edecektir. Peki bugün ekonomik genişleme alanı içinde olduğu için mi Rusya, Ukrayna ile ilgileniyor?

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası Rusya, Ukrayna ile dostluk üzerine kurulu diplomatik ve ticari ilişkiler içine girmek için yollar aradı. Yirmi yılı aşkın bir süredir de bu uzattığı el karşılık buldu. Ekonomik açıdan Ukrayna ve Rusya birbirine etle tırnak gibi bağlı olduğu için aralarında işbirliği temelli ilişkiler kurulması gayet doğal. Her iki ülkede bulunan birçok işletme, iki taraftaki tedarikçileri ve müşterileri birbirine bağlayan, tekelleşmiş tedarik zincirleri üzerinden, birlikte hareket ediyor. Zaten Ukrayna, uzun zaman idari açıdan da Rusya ile somut ilişkiler içerisindeydi.

İki ülke, bir yandan da sayısız mamul için gerekli kaynaklar konusunda da birbirlerine muhtaç. Örneğin Ukrayna, ürettiği lokomotiflerin büyük bir kısmını Rusya’ya ihraç ediyor, Rus helikopterlerinde kullanılan motorların neredeyse tamamı uzun yıllar Ukraynalı şirket Motor Sich’ten alındı. Ruslar, bu ürünlerin benzerlerini üretecek ekipmana sahip olmayı gereksiz, yersiz ve pahalı bir iş olarak görüyorlar.

1991-2015 arası dönemde Rusya, Ukrayna’nın en büyük ticaret ortağı idi.[18] Bu ticaretin sömürüyle bir alakası yoktu. Her iki taraf da yüksek değerli, yoğun bilginin eseri olan ürünleri değiş tokuş etti. Rusya olağan bir gelişme dâhilinde, Ukrayna’yla yaptığı ticarette sattığı mallardan epey kâr elde etti, bunun nedeni, Rusya’nın Ukrayna’ya yüksek miktarda doğal gaz, hammadde ve yarı-mamul ürün satmasıydı. Bu alışveriş tarzının Harvey’nin veya Callinicos’un tarif ettiği “altemperyalizm”de görülen tarza benzemediği çok açık.

Rus kapitalizmi, gerçekte “altemperyalist” olarak Ukrayna’yı ekonomik açıdan kendisine tabi kılmaya çalışsaydı, elimizde çok farklı bir resim olurdu. Ukrayna pazarının Rus imalatçılarının eline geçmesi için çabalar, Rus kapitalistleri, bilhassa “doğanın hediyeleri”ne denk düşen doğal kaynakların çıkartılması gibi yollardan Ukrayna ekonomisinde üretilen değerin ana kaynaklarını kontrol altına almak için uğraşırlardı. Oysa Rusya, ne böylesi bir davranış içerisinde ne de bu tür adımlar atıyor. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı doğrudan yatırım, hâlen daha çok düşük seviyelerde.

Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı yatırımlar, Batı’dan Ukrayna’ya giren sermayeyle kıyaslandığında devede kulak. 2012 sonunda Ukrayna hükümetinin aktardığı rakamlar dikkate alındığında, “Rusya, kümülatif doğrudan yabancı yatırım kaynağı olarak Almanya ve Hollanda’nın da gerisinde, toplam yatırımın sadece yüzde 7’si Rusya’dan geliyor.”[19]

Ruslar, en çok da telekomünikasyon alanına yatırım yaptılar. Bunu petrol, alüminyum arıtımı, demir metalurjisi ve Rus işletmelerinin sınır ötesinde yürüttüğü faaliyetleri besleyen makine mühendisliği çalışmaları takip ediyor.[20]

Bugüne dek Rus kapitalistleri, Ukrayna’daki “doğanın hediyeleri”nin çıkartılması konusunda çok az istekli oldular. Sadece Avrupa’daki topraklarında Rusya yüksek miktarlarda, henüz kullanmadığı, büyük petrol, demir filizi, manganez, titanyum ve (Ukrayna’nın en önemli madeni) lityum rezervlerine sahip. Bunun yanında, Ukrayna’nın ihracat gelirlerinde geçmişten beri hep en önemli yere sahip olmuş olan tarımsal sanayii kompleksine yapılacak dış yatırımlara yabancıların çiftlik arazilerini satın almasını imkânsızlaştıran kanunlarla kısıtlama getirildi.

Ukrayna’nın Rusya’yla kurduğu ekonomik ilişki, mantıklı ve kimi avantajlar sunan bir ilişki olmasına karşın, birçok Ukraynalı, özellikle büyük şehirlerde yaşayan aydınlar, gelişmiş Batı ile bütünleşme fikrini hararetli bir biçimde savunuyorlar. Bu projenin merkezinde, Avrupa Birliği ile imza edilecek “birlik sözleşmesi” için yürütülecek pazarlıklar duruyor. AB ve Ukrayna arasında kurulacak “derin ve kapsamlı serbest ticaret ilişkileri”ne vurgu yapan bu sözleşme, Ukrayna’nın AB üyesi olacağı sürecin başlangıcı olarak görülüyor.

Mart 2012’de hazırlanan bu birlik sözleşmesi, Ukrayna’nın emperyalist bloğun nispeten yoksul ve gelişmemiş periferi ülkesi olarak oynayacağı rol konusunda Ukraynalı liberallerin dillendirdikleri yanılsamaları içeren bir metin.

Süreç içerisinde Moskova, Ukrayna’nın “Batı’ya yüzünü çevirmesi”ne karşı sert ve düşmanca bir tavır geliştirdi. Belirli ölçüde bu tavır, Rusya’nın yapmak zorunda kalacağı ekonomik ayarlamalara karşı duyduğu korku ve kaygının yansımasıydı. Ama Rusların tepkilerinin şekillenmesinde en çok da birlik sözleşmesinin açıktan Ukrayna’nın Avrupa’ya ait güvenlik kurumlarıyla, yani NATO’yla bütünleşeceğini söylemekteydi.

AB’nin hazırladığı bu birlik sözleşmesi, aynı zamanda Ukrayna’nın nüfusu hilâfına, borç batağındaki ülkeyi “istikrara kavuşturma”yı amaçlayan, acımasız kemer sıkma tedbirlerinin şart olduğunu da söylüyordu. Ukrayna cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, bu sözleşmedeki şartları kabul etmelerinin imkânsız olduğunu söyledi. Kasım 2013’te sözleşmenin kabul edileceği toplantı ertelendi ve tartışma sürecinin devam etmesine karar verildi.

Bu sözleşmeye alternatif olarak, Putin yönetimi kredi paketi önerisini sundu. Bu pakete Rus doğal gazının fiyatının düşürülmesi ve Ukrayna’nın iç siyaseti için getirilen şartların dayatılmaması gibi adımlar da dâhil edildi. Aralık 2013’te Yanukoviç, Putin’in teklifini kabul edince Kiev merkezinde, Euromaidan eylemleriyle zirveye ulaşan ve “Onur Devrimi” olarak adlandırılan olaylar patlak verdi. Şubat 2014’te Yanukoviç devrildi.

Bu noktada şu soru sorulabilir: Euromaidan merkezli yaşanan olaylar, Moskova’daki devlet kurumlarının Ukrayna’yı Ruslara ait “nüfuz alanı” olma vasfını muhafaza etme konusunda gösterdikleri kaygıyı, bunun sonucunda onun kendisinden kopmaması için ortaya koyduğu çabayı haklı çıkartır mı? Aslında bu soru sorunlu bir soru, çünkü soruyu soran, esasında birbiriyle alakası olmayan iki kanaati bir arada dillendiriyor.

Stratejik açıdan Sovyet sonrası kurulan tüm Rus hükümetleri Ukrayna’yla dost ve müttefik ülke olarak ilişki kurmayı, bu ilişki kurulamıyorsa, en azından onun topraklarına Batılı askerlerin ayak basmasına veya askeri üslerin kurulmasına mani olmayı öngören siyasete büyük önem verdiler. Eskiden beri Ruslar, Ukrayna’yı NATO saldırıları için kullanılacak bir tür askeri üs hâline gelmesine mani olma hedefini güttüler.

Buna karşılık, şu hep dillendirilen “nüfuz alanı”, esasında nitelik olarak ekonomiyle alakalı bir tabir. Belirli bir emperyalist gücün belirli bir bölgede üretilen değere el koymasına imkân sağlayan alanı ifade ediyor. Oysa Ruslar, bağımsız Ukrayna ile ilgili olarak böylesi bir adımı hiçbir vakit atmadılar.

Temel bir hususu bu noktada dillendirmek gerekiyor: Rusya, üçüncü ülkelerin Ukrayna’ya yatırım yapmasına hiçbir zaman mani olmadı, kimsenin önüne taş koymadı. Moskova’nın AB kaynaklı birlik sözleşmesine ekonomi düzleminde dillendirdiği itirazlarsa, anlaşmanın güvenlikle ilgili hükümleri yanında, sözleşmenin Rusya ile Ukrayna arasındaki ticari ilişkinin sonlandırılması ve bunun sonucunda Rus sanayiinin ağır bir maliyetle yüzleşmesi ile ilgiliydi.

Maidan olayları ardından Kiev’de başa sağcı, NATO yanlısı hükümet geçince, Rusya-Ukrayna ilişkilerinin ekonomi ayağı kesildi. Kırım ve Donbass’taki gelişmeler, bu sürecin birer sonucuydu. Aynı dönemde Ukrayna, bir yandan da Avrupa merkezli ticaret bloğuyla bütünleşme yönünde hızlı adımlar attı. 2013-2015 arası dönemde Ukrayna’nın Rusya ile yürüttüğü ticaretin hacmi yüzde 68 oranında düştü[21]. 2016 sonuna gelindiğinde ise Ukrayna’nın en büyük ticaret ortağı olan Rusya’nın yerini AB aldı.[22] 2011’de Ukrayna, Rusya’dan 29 milyar dolarlık mal ithal ederken, bu tutar, 2021’de 5,8 milyar dolara geriledi.[23]

Açık konuşmak gerekirse Moskova, Ukrayna’nın ekonomide ve diplomaside girdiği yeni yoldan pek memnun kalmadı. Ama bu noktada şu hususu vurgulamak gerekiyor: Rusya, Ukrayna’nın Batı ile ekonomi düzleminde bütünleşmek veya AB’ye girmek için çaba harcama hakkını hiçbir zaman inkâr etmedi. Rusya, Ukrayna’nın yürüttüğü politikalara pratikte askeri-stratejik düzeyde karşı koydu.

İki Yanlış Kavram

Görüldüğü üzere, “nüfuz alanları”, Orta Asya ve Ukrayna’da uygulamada olan Rus politikalarını açıklamada pek işe yarayan bir kavram değil. Tekrarlamakta fayda var: bu kavramın dayandığı anlayış, gerçeklerle çelişen önermeler dile döküyor.

“Rus altemperyalizmi” ise yetersiz ve anlaşılması güç bir kavram. Orta Asya’da Rusya, altemperyalist bir ülke olarak sahneye hâkim değil. Çin, bu hâkimiyet konusunda daha ileride. Batı ekonomilerinin etkisi altına girmiş olmaları, bölge ülkelerinin kendi iradelerinin ve bağımsızlıklarının halel görmemesini sağlıyor. Dolayısıyla, Rusya bu hâkimiyeti tesis etmekten uzak.

Ayrıca “Rus altemperyalizmi” denilen fikir, Ukrayna örneğini hiçbir şekilde açıklamıyor. 2016’ya dek bağımsız Ukrayna, Rus ekonomisinin yörüngesinde hareket etti ve faaliyet yürüttü, bu dönem boyunca ülke çok az gelişti.[24] Öte yandan eldeki kanıtlar, Ukrayna’nın ekonomik açıdan gerilemesinin sebebinin ülkedeki, IMF gibi borç veren kurumların neoliberal talimatları ve Batı’nın tavsiyeleri temelinde teşkil edilmiş olan kapitalizm olduğunu ortaya koyuyor.[25] Bu gerileme, Rusya’nın yapıp ettiklerinin neticesi değil.

Onlarca yıl boyunca Rusya, Ukrayna’nın gelişmiş teknolojiyle imal ettiği ürünlerini satın almak suretiyle, ülkedeki sanayinin ilgili sektörlerinin çökmemesini sağladı. Meraklısı, bu gelişmeyi “emperyalizm veya altemperyalizm” olarak nitelendirebilir elbette. Dahası, bu dönemin önemli bir bölümünde Rusya, Ukrayna’ya gazını Batılı müşterilerine sattığından daha düşük fiyata sattı ki bu da emperyalist olduğu iddia edilen bir ülkenin sergilemeyeceği bir davranış.

Ukrayna, Rusya’yla yaptığı ticarette ciddi kayıplar yaşadı, ama Maidan olaylarına dek uzanan dönem boyunca Rusya ile yapılan ticaretteki azalma, Batı’yla yapılan ticaretteki azalmadan düşüktü.[26] bu azalmanın ana nedeni ise Ukrayna’nın Rusya’dan düşük teknoloji ürünü sanayi ürünleri satın almasıydı. Azalmanın emperyalist bir ülkenin gelişmekte olan bir ülkeye yüksek değerli bitmiş ürün satmasıyla bir alakası yoktu.

2021’de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik ihracatı kömür briketi, rafine petrol, petrol gazları ve amonyaktan oluşuyordu.[27] “Makineler” kategorisi, toplam ihracatın yüzde 10’undan düşük bir paya sahipti ve dolar cinsinden Ukrayna’nın Rusya’ya sattığı makinelerin tutarının çok az üzerindeydi.[28]

Rusya’nın Ukrayna’yla kurduğu ekonomik ilişkileri daha iyi anlamak için Ukrayna’nın Batı emperyalizmiyle bütünleşmeye başladığı günden itibaren elde ettiği deneyime bakmak gerekiyor. Maidan olaylarını takip eden yıllarda Ukrayna ekonomisi zerre canlanmadı. Ülke, ilk darbeyi Kırım’ın kendisinden kopup Rusya’ya bağlanmasıyla yedi. Nisan 2014’te yeni Kiev hükümeti, bunun üzerine, Ruslara askeriye ile bağlantılı ürünlerin satışına yasak getirdi. Rusya’nın savunma sektörü için bileşenler üreten yüksek teknolojiye dayalı birçok Ukraynalı şirketin bu süreçte beli kırıldı. Ukrayna’nın ürettiği buğdaya, demir filizine ve çeliğe dünya piyasalarında verilen fiyatlar da düşünce Rusya ile ticari ilişkilerin azalmasının yol açtığı tesir daha da ağır oldu, bunun neticesinde Ukrayna hızla resesyona girdi. 2021’de ülkenin reel GSYİH’si 2013’te ulaşılan düzeyin yaklaşık yüzde 10 altındaydı.[29]

Birçok gümrük vergisi kaldırılmış olmasına rağmen Ukrayna ürünlerini satın alan Avrupalı şirketler ve devletler, ülkenin son teknoloji ürünü olmayan, pek aşina olmadıkları mamullerine pek ilgi göstermediler. Ülkenin tarımsal ürün satışı da AB’nin getirdiği ithalat kotaları sebebiyle sınırlı kaldı. Aynı dönemde Ukrayna’nın gümrük vergilerini düşürmesiyle birlikte ülke pazarı, Avrupalı imalatçıların ürettiği, gelişkin ve cazip ürünlerle dolup taştı. Birçok Ukraynalı şirket, rekabet koşullarına dayanamayıp iflas etti.

Herkes farklı öngörülerde bulunurken, Batılı yatırımcılar tam ters yönde hareket ettiler. Bu yatırımcılar, Ukrayna’ya harap olmuş işletmeleri satın almak, onları yenilemek, ucuz emeği ve hammaddeyi Batılı tüketiciler için birer ürüne dönüştürmek için gelmediler. Ukrayna’da yolsuzluk ve hükümet krizleri, esasında ortada güçlü engellerin olduğunun, dış yatırımların ufak kaldığının kanıtıydı.

Doksanlarda ülkeye kapitalizmin tekrar geldiği günden beri devrede olan ve radikal müdahalelerle işleyen yeniden sanayileşme süreci, neticede “derin ve kapsamlı serbest ticaret” koşullarında hızlanabilecek bir şeydi. Yıllar geçtikçe otomobil endüstrisi ve uçak üretimi gibi kimi sektörler ortadan kayboldu. Avrupa kapitalizmi, Ukrayna’yı gelişmiş bir ülke değil, ucuz teknolojiyle üretilmiş genel ürünleri, demir filizini, çelik kütüklerini, temel kimyasal ürünlerini ve tavuk etini ucuza temin eden bir ülke olarak içine alıyordu.

Görüldüğü üzere, bugün Ukrayna’yı çevre ülkeye dönüştüren de onu yağmalayan da Batı’nın gelişkin kapitalizmi. Bu koşullarda, Rusya’yı Ukrayna’nın yüzleştiği ekonomik açmazlar konusunda suçlamak için dile pelesenk edilen argümanların yanıltıcı, dikkat dağıtıcı ve işe yaramaz oldukları görülmeli.

Renfrey Clarke
1 Ağustos 2023
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Aktaran:
Patrick Bond, Ana Garcia ve Miguel Borba, “Western Imperialism and the Role of Sub-imperialism in the Global South”, 13 Ocak 2021, Cadtm.

[2] A.g.e.

[3] Bkz.: Walter Daum, “Is Imperialism still Imperialist? A Response to Patrick Bond”, 16 Mayıs 2018, Roape.

[4] A.g.e.

[5] Dünya Bankası Verileri. Bkz.: Wiki.

[6] Bu sonuca Rusya’nın yetişkin insan başına düşen (banka mevduatları, hisseler, bonolar, para piyasası fonları gibi) finansal servetleri üzerinden ulaşmak mümkün. Credit Suisse Küresel Servet Veri Kitabı’na göre, 2021’in sonunda bu rakam 13.683 dolardı. ABD’de ise 468.295 dolar.

[7] Bkz.: “The Myth of ‘Russian Imperialism’: In Defense of Lenin’s Analyses”, 7 Mart 2016, NCW.

[8] A.g.e.

[9] “List of Countries by GDP”, Wiki.

[10] “China, Kazakhstan Bilateral Trade Up 34% In Twelve Months”, 15 Mart 2023, SRB; Emil Avdaliani, “Russia and Kazakhstan: 2023-24 Trade and Investment Dynamics”, Briefing; “Uzbekistan Wants China Relations to Progress From Trade to Investment”, 22 Mart 2023, SRB.

[11] Bkz.: Brian Wong ve Iskander Akylbayev, “What Does Xi Jinping’s Visit Tell Us About China’s Relationship with Central Asia?”, 15 Eylül 2022, Diplomat.

[12] A.g.e.

[13] “Foreign Direct Investment in Kazakhstan”, Lloyds.

[14] “Russia and Kazakhstan: Drivers of Regional Development”, 15 Haziran 2022, Ros.

[15] “Collective Security Treaty Organization”, Mfa.

[16] Oliver Heggin, “The CSTO and Its Deployment in Kazakhstan”, 8 Şubat 2022, Hsc.

[17] Brian Wong ve Iskander Akylbayev, “What Does Xi Jinping’s Visit Tell Us About China’s Relationship with Central Asia?”, 15 Eylül 2022, Diplomat.

[18] Bkz.: Renfrey Clarke, The Catastrophe of Ukrainian Capitalism: How Privatisation Dispossessed and Impoverished the Ukrainian People. Sidney, Resistance Books, 2022, s. 85.

[19] “The Myth of ‘Russian Imperialism’: In Defense of Lenin’s Analyses”, 7 Mart 2016, NCW.

[20] A.g.e.

[21] Clarke, a.g.e., s. 80.

[22] A.g.e., s. 84.

[23] “Ukraine Imports from Russia”, Trading; “Ukraine Imports by Country, Trading.

[24] Dünya Bankası rakamları, 2021’de Ukrayna’nın reel GSYİH’sinin hâlen daha bağımsızlık öncesi ulaştığı, 1989 yılında kayıt altına alınmış olunan zirvenin altında olduğunu ortaya koyuyor. Bkz.: “GDP (constant 2015 US Dollar) Ukraine, WB.

[25] Bu, kitabın tezidir: Clarke, a.g.e.

[26] A.g.e., s. 56.

[27] “Bilateral Trade by Products”, Oec.

[28] “Russia-Ukraine”, Oec.

[29] “GDP (constant 2015 US Dollar) Ukraine, WB.

0 Yorum: