28 Şubat sürecinde genelkurmayın Eğitim-Sen’i arayıp
“bu yobazlara karşı bize üç bin kişilik bir öğretmen kadrosu listesi gönderin”
dediği söylenir. O listeyi gönderenler, bugün TSK’nın AKP denilen ahtapotun
ağına yakalandığından ve “saray-ordu ittifakından”[1] söz ediyorlar. Ordunun
görevini bizatihi kendilerinin üstlendiğini söylüyorlar. Böylece TSK’yı sütten
çıkmış ak kaşık olarak takdim ediyorlar. Patronlarını eleştiriden muaf
tutuyorlar.
Ortadoğu okuması da bu laisizm neferliği üzerinden
yapılıyor. Sokakta bildiri dağıtan “yobazlar”ın üzerine yürüyerek, “izni var mı
bunun?” türünden polis sorgusuna başvuruyorlar. Bölgeyi kendi özel
saraylarından izliyorlar. O sarayları kutsamak için Saray’ı taşlıyorlar.
Buradan da son yirmi yıldır Filistin direnişini kendi cephesinden omuzlamış
Hamas’a küfrediyorlar. Doha’da yürütülen Fetih-Hamas müzakerelerinin çıkmaza
girmesi üzerinden örgüte saldırıyorlar ve İslamcı siyasetin bitişini
şampanyalarla kutluyorlar.
Mustafa Kemal Erdemol[2], isminin hakkını verip, bu
kutlama dâhilinde Hamas’a saldırıyor. Müzakereleri bitirenin Hamas olduğunu
söylüyor. Hamas ise Gazze’deki memurların birleşik hükümet koşullarında ne
olacağını soruyor. Erdemol solcu ya, o memurların işsiz kalmasıyla asla
ilgilenmiyor. Ecdadı gibi kafatası ölçümü yapıp, o memurların kovulmasını
isteyen Fetih’e destek veriyor. Hamas’ı köşeye sıkıştırma derdinde olan FKÖ’nün
İsrail saldırıları öncesi örgütü dağıtma çabalarına buradan arka çıkıyor. Gerçeği
kafasının içindeki yüce “laisizm” hezeyanı önünde diz çöktürmeye çalışıyor.
Erdemol laikse Elektronik İntifada yazarı Ali
Ebunima da laik ve solcu. Ebunima, Erdemol’un arkasında durduğu, desteklediği
Abbas ve Fetih için şunları söylüyor:
“Nelson
Mandela anmasına katılan Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas, Güney Afrika’da
şunu söylüyor: ‘Hayır, İsrail’in boykot edilmesine dönük çabaları
desteklemiyoruz.’ Ama milyonlarca insan, onunla asla aynı fikirde değil. Fiilî
değişim, esasında tüm dünya genelinde, köylerinde, tarlalarında, balıkçı
teknelerinde, mülteci kamplarında ve İsrail hapishanelerinde, Filistinlilerin
sergiledikleri direnişe ve kararlılığa yanıt veren insanların İsrail’i yaptıklarının
hesabını vermeye zorlamak amacıyla örgütlenmesi sayesinde gerçekleşiyor.”[3]
Solcu sitelerde yazıları yayınlanan Tarık Dana da
şunları ekliyor:
“Fetih’in
sorumsuz politikası, FKÖ’yü sömürgecilik karşıtı misyonundan koparıp, onu
Filistin Devleti seçkinlerinin dar çıkarlarına teslim etti. Örgüt, Filistin
toplumunu birçok kuruma ve örgüte nüfuz etmiş olan bir patronaj ağı ile böldü;
bugün bu ağ, hem potansiyel liderliği atayan hem de muhalefeti marjinalleştiren
bir mekanizma olarak iş görüyor.”[4]
Joseph Massad ise şu tespiti yapıyor:
“FKÖ,
yirmi yıl önce bu şartlarla kuşatılmış bir ortamda, Oslo Anlaşması olarak
bildiğimiz sürecin ardından İsrail’e tamamen teslim oldu ve Filistin’in
sömürgeleştirilmesini kabullendi.”[5]
En az Erdemol kadar “laik” olan FHKC ise Filistin
Yönetimi’nin, Abbas’ın İsrail istihbaratı ile işbirliği içerisinde yürüttüğü
faaliyetleri konusunda şunu söylüyor:
“FHKC,
Filistin Yönetimi’nin halkımız için tam bir felâket olan işgalci devletle
işbirliğinde hareket etmesine bir son vermesini, onurlu birçok eylemcinin
serbest bırakılmasını talep etmektedir.”[6]
İşte işgalci devletten yana saf tutan Erdemol, o
işgalci devletle işbirliği içerisinde çalışan örgüte yoldaştır. Massad’ın
sözüne atıfla, Erdemol da İsrail’e ve sömürgeleşmeye teslimiyetin bir
tezahürüdür. O, İslamî hareketler konusundaki cehaletini sosyal medya geyikleri
ile örtbas etme derdindedir.
Bu teslimiyet, doğalında “Hamas’ı İsrail kurdu”
türünden cümleler kurdurmaktadır. Ezilenlerin mücadelesinin bu denli büyümesine
asla imkân vermeyen bu teslimiyet ideolojisi, tıpkı “PKK’yi MİT kurdu” diyenler
gibi konuşmaktadır. FKÖ ve Fetih, baştan beri yürüttüğü İsrail’i tanımama ve
Filistin’in kurtuluşu ile tanımlı ekseni seksenlerin ortasından itibaren
terk ettiği için kitleler yüzlerini Hamas gibi bir yapıya dönmüşlerdir.
Sonuçta Müslüman Kardeşler çizgisi Filistin’de
kırılmıştır. Filistin dönüştürücüdür. Yazı yazdığı gazetenin şeflerinin Bekaa
kamplarında “Ahu Tuğba’nın Türk halkı üzerindeki etkileri”ni tartışmaları, bu
dönüştürücü etkiden kaçmak içindir. Bugün Erdemol’a dükkân açmaları bu
sayededir. O da ekmeğinin karşılığını o geçmişe küfrederek ödemektedir. O
nedenle Hamas’ın dar anlamda o bildiği İslamcı yapılardan bir yapı olmadığını
anlamamaktadır.
* * *
Sosyal medyada bir devrimci örgütün mensupları,
Lübnan’da tertiplenen uluslararası toplantı için yaptıkları gezinin notlarını
yayınlamışlardı. O solcu gençler de kaldığı otelin kirliliğinden bahsetmekte, sıcak havaya dair şikayetlerini dile getirmekte, gittiği toplantıda FHKC’lilere kibirli bir ifade ile “Hamas ile ne işiniz var?”
diye sormaktadırlar.
Oysa Filistin’de hiçbir iş, küçük burjuvanın ideolojik
gevezelikleri ile ilerlemiyor. O FHKC’liler, gerektiğinde o Hamas’la birlikte
savaşıyorlar. Hatta Tarık Dana, “İslamî Cihad, FHKC, hatta Fetih’in kimi
militan kolları, Hamas’ın Gazze’deki idaresinden memnunlar, zira örgüt, burada
askerî eğitim ve silâh temini konusunda herkese geniş bir serbestiyet tanıyor”
diyor. İşte Erdemol gibi solculardaki kör laikçiliğin görmediği gerçek bu. Laikçilik devrimin gereklerine ve zorunluluklarına karşı körleştiriyor. Bunun için tercih ediliyor.
Öte yandan, solun devletle konumlanışı açısından,
yürüttüğü siyasetin “düşene bir tekme de ben vurayım” üzerine kurulu olduğunu
görmek gerek. Kendisi teslim olduğu ölçüde İslamî hareketin teslimiyeti
üzerinden bir tekme savurmayı iş edinmiş görünüyor. İslamî cenahın dişlerini
sökme girişimine ortak olmak, bugünün ana yönelimi. Görülmeyense şu: bugün “o
bildirinin izni var mı?” diye soranlar, yarın sokakta bildiri dağıttıklarında
izin soran polisleri meşrulaştırmış oluyorlar. İslam’a yönelik saldırı, tüm
ideolojilerin temelsiz kılınmasına dönük taarruz dâhilinde gerçekleştiriliyor.
İdeoloji için ve içinde yaşayıp ölmek, egemenlerin hiç istemedikleri tehdit,
işte bu.
* * *
Erdemol, yazısında açıktan yalan söylüyor. “Hamas’ın
Fetih’in laik programından vazgeçmesini istediğini” söylüyor. Memurlar
meselesinin önemini, FKÖ'nün Hamas’ın iradesini teslim almaya yönelik
girişimlerini görmüyor, birleşme talebine karşın FKÖ’nün özel kurumlarını
çalıştırmaya devam etmesinin ne anlama geldiğini idrak etmiyor. Gannuşi’nin
İslamcılıktan vazgeçişine özel bir mim düşüyor, ama ilk fişeğin Erdoğan’ın
Kahire’deki konuşması ile ateşlendiğine bakmıyor. Düşene tekme sallıyor.
Ortadoğu malumatını iç siyaset malzemesi hâline getiriyor. Hamas ile Erdoğan
ilişkisinin arka planını, onun bu kanaldan da nasıl tasfiye edilmeye
çalışıldığını dikkate almıyor. Esasen bu gerçeğe sevinip el ovuşturuyor.
Erdemol’un “Mahmud”[7] diye bildiği Muhammed Dahlen,
yeni yönelimin habercisi. Dahlen, laik cenahtan gelme bir ABD ajanı. Paralar
onda toplanıyor. Arafat’ı tasfiye eden Abbas’ın yerine onun geçeceği
söyleniyor.[8] Müzakerelerin tıkanmasının bir boyutu da Mısır-Katar gerilimi.
Hamas, FKÖ’leştirilmek zorunda. Yani Filistin’i bitiren, sömürgeleşmeye ve
İsrail’e teslimiyet.
İsrail’le anlaşıldığı noktada Erdemol gibi “yazarlar”,
bu nedenle, İsrail’i aklayan, FKÖ’yü yaldızlayan yazılar yazmak zorundalar. BDS
hareketi, bu yüzden ayşe düzkana teslim edilmeli, Düzkan her eylemde, ülkedeki
Filistin sevdasını laikleştirmek için ideolojik hiçbir bağı bulunmadığı “FHKC”
ile ilgili sloganlar atmaya, ülkede BDS pratiğine akacak enerjiyi toprağa
hapsetmeye mecbur.
BDS hareketi, dünya genelinde ciddi kazanımlar, mevziler
elde ederken, onun burada basit bir aydın kulübüne indirgenmesinin sebebi
burada. Erdemol ve Foti gibilerin “silâha ne gerek var, diplomasi yürütmek
lazım” diyen yazıları, bu zeminde tedavüle sokuluyorlar. Devlete fikren ve
zımnen yaklaştıkları ölçüde İsrail’i tanıyorlar, İsrail’i tanımayan iradeye
laiklik-ilericilik kisvesi altında, düşmanlık ediyorlar.
* * *
Filistin’de yüksek ideolojinin adı Filistin’in
kurtuluşu, İsrail’in yıkılışıdır. Küçük burjuva bir yerden, kafasının
içindeki özel ideolojik birikimi satmaya çalışanlar, o yüksek ideoloji
karşısında her daim diz çökeceklerdir. Filistin, Hamas’tan, FHKC’den, İslamî
Cihad’dan ya da Fetih’ten yücedir. Bu gerçeği görmeyen, helâk olacaktır.
Filistin’in onurlu evlatlarına küçük burjuva kaprisleri üzerinden küfretmek,
asli kötülüktür. Filistin’in küreselleştiği, kürenin Filistinleştiği momentte
bu tür kaprisler kolektif mücadeleye zarar verecektir.
Eren Balkır
21 Haziran 2016
Dipnotlar:
[1] “Saray-Ordu El Ele”, 21 Haziran 2016, Sendika.
[2] Mustafa K. Erdemol, “Filistin’i İsrail’den Çok Hamas Bitirdi”, 21 Haziran 2016, Birgün.
[3] Ali Abunimah, The Battle For Justice in
Palestine, Haymarket Books, s. 13.
[4] Tarık Dana, “Filistin Direnişi ve Düşmanlar”, 23
Temmuz 2014, İştirakî.
[5] Joseph Massad, “Barış Savaştır: Oslo Anlaşması’nın
Ardından”, Çev. Büşra Helvacıoğlu, 2 Mayıs 2014, İştirakî.
[6] “FHKC Bildirisi”, 21 Mart 2014, İştirakî.
[7] Mustafa K. Erdemol, “Parçalanmış Filistinli
Gruplar Bağımsız Filistin’e Engel”, 6 Mayıs 2016, Birgün.
[8] Alan Hart, “Abbas Yerine Dahlen”, 1 Mart 2016, İştirakî.
0 Yorum:
Yorum Gönder