12 Haziran 2016

, ,

Parantez


Evet, “zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri olmayanlar” sözü Marx-Engels tarafından o dönem bir edebî eserden ödünç alınmıştır, ama bu, o sözün kıymetinden bir şey eksiltmez.
Seksenlerde ve doksanlarda burjuva ideologları, bilhassa bu söze karşı saldırı gerçekleştirmiş, artık insanların, özelde işçilerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri olduğundan bahsetmişlerdir. Sol, maalesef, bu saldırıya karşı yenilmiş, o kaybedilecek şeylere örgütlenmeye başlamıştır. Zaaf buradadır.
İngiltere’de kaleme alınmış, “Orta Sınıftan Yoldaşlara” başlıklı yazıyı buradan okumak gerekir.[1] Yazıda bir işçi, örgütlenme ve eylem sürecinde orta sınıfın konumlanışına dair rahatsızlıklarını yalın bir dille iletmektedir. Bizim işçimizin bu tür yazılar yazmasına bile izin verilmez. Teori gibi bu tür yazıları da ithal etmek zorundayız.
Yazının çarpıcı yanı, orta sınıfın işçilerin hislerini kontrol etmeye çalıştığına dair tespitidir. Sanatla alakalı tartışmalarda su yüzüne çıkan da bu gerçekliktir. Öfke kontrolü ve daha az hisli olma arzusunu o işçi, orta sınıfın imtiyazlarını koruma biçimi olarak okumaktadır ki bu, yerinde bir değerlendirmedir. 
Seçkinci sanat okumalarında alttan alta duyulan, “herkes sanat yapmasın” cümlesidir. Politika bağlamında da başka bir söz işitilmemektedir.
Marksizm ve sosyalizm bağlamında önemli bir yer edinen kapitalizm ve emperyalizm analizleri, artık o koruma dâhilinde paranteze alınmaktadır. Verili her durum, yaşanan her olay, kişisel tüm tepkiler, kapitalizm ve emperyalizm bağlamında değil, onlardan azade bir yerde değerlendirilmektedir. Geçmişe ait isimlerle kurulan ilişkide her daim asıl dert, o kişi üzerinden, kapitalizm ve emperyalizm analizlerinin, oradan geliştirilen politikanın terk edilmesi, bugünde elinin kolunun rahat olmasıdır. Parantez rahatlatıcıdır.
Evet, Deniz Naki ile Muhammed Ali arasında paralellik kurmak önemlidir, ama ABD’li hahamın Tayyip’e dair lafları üzerine yürekte yaşanan kıpırtı da sorgulanmalıdır. Sonuçta Haham Michael Lerner, özünde Muhammed Ali’nin cenazesi ile ellilerden beri siyah hareketi içine sızmaya çalışan Yahudi liberallerin geleneği dolayımı ile ilişki kurmaktadır ve bu ilişkinin yakında gerçekleşecek seçimlerle alakası mevcuttur. Bugün “Kürd’ün şiddeti ile devletin şiddeti birdir” diyenlere benzer biçimde Lerner gibiler de İsrail ve Hamas’ı eşdüzleme yerleştirmekte, gerçekliği paranteze alarak olguları açıklamaya çalışmaktadır. 
Bugün Hillary’nin gizlenmesi için Tayyip’e vurulması şarttır. Hillary üzerinden, ABD’nin asker-sanayi kompleksinin kârlarını birkaç kat artırma planları yaptığı söylenmektedir. Tayyip o kârlar için bir araçtan ibarettir.
İmtiyazlar gerçektir, o hâlde gerçeğe ve gerçeğe dair bilgiye ipotek ve hüküm koymak gerekir. Kapitalizm ve emperyalizm rahatsızlığa, öfkeye sebebiyet veriyorsa, bu konuda tampon olmak şarttır. Lerner gibilerin yapacağı bundan fazlası değildir. Liberaller, zincirlerin şakırtısını boğmak için vardırlar.
Oysa Muhammed Ali, 1974’te Lübnan’daki Filistin mülteci kampını ziyaretinde Filistin mücadelesine tüm Amerikalı Müslümanlar adına desteğini açıkladıktan sonra şu sözü sarf eder: “ABD, Siyonizmin ve emperyalizmin kalesidir.” Lerner gibilerse devletinin günahını Tayyip’e yükleyerek, onu uçurumdan atmak derdindedirler. Malum, “günah keçisi” sözü, tüm günahlarını bir keçiye yükleyip, onu uçurumdan atan Yahudilere atıfla üretilmiş bir sözdür.
Orta sınıf, sınıflar mücadelesinde tampondur. Bu görevi layıkıyla yerine getirmek zorundadır. Kapitalizmin ve emperyalizmin paranteze alınmasının sebebi buradadır. Gündelik pratikte devlet, herkesi yakın tehlikeye karşı örgütlemekte, bunu da orta sınıflar eliyle gerçekleştirmektedir. Kapitalizmin ve emperyalizmin esamisinin okunmadığı, salt gericilik ve laiklik laflarının duyulduğu bu momentte canlanan politik ortama pek güvenmemek gerekmektedir. Liselerdeki isyan ve diploma meselesi aynı tepside, birlikte sunulmuştur. Bu tepsi, imtiyazlılara ve imtiyaz sahibi olma derdiyle yanıp tutuşanlara yöneliktir. Buradan kudret ve iktidar devşirmek mümkün değildir.
AKP ideologları da aynı orta sınıf zihniyeti üzerinden, devlete “bizsiz olmaz” diyerek yalvarmaktadır. Kapitalizmden ve emperyalizmden azade bir yerde, sütten çıkmış bir “Türkiye” kurgusu üzerinden düşünülmekte, kitleler kendi gerçek ilişkileri dışında, hatta ona düşman olan bu “Türkiye” denilen kurguya kul edilmek istenmektedir.
Kimilerinin Muhammed Ali ile Deniz Naki arasında ilişki kuramamasının sebebi buradadır. Çünkü onlar, hâlâ buranın “Türk” yurdu olduğunu zannetmektedirler. Oysa “Türk”, tek mülk sahibi olan, rekabet dünyasına galebe çalanlardan başka bir şey değildir. Yıllardır devletin baskısına ve zulmüne maruz kalan Yörük Sarıkeçililer değil, o mülk sahipleridir "Türk" olan.
O Türk’ün de Kürd’ün de Arap’ın da onun adına düşünen, hislerini kontrol altında tutan, kapitalizmi ve emperyalizmi parantez içine alan, tampon olma görevini lâyıkıyla yerine getiren yeterince siyasetçisi vardır. Ortalıkta duyduğumuz, onların sesidir. Zincir seslerinin işitilmemesinin sebebi budur.
Eren Balkır
11 Haziran 2016
Dipnot
[1] Nicole Vosper, “Orta Sınıftan Yoldaşlara”, 11 Haziran 2016, İştirakî.

0 Yorum: