11 Ekim 2023

,

Hasbara


Emperyalizmin ve Siyonizmin “yerli” aparatı Nevşin Mengü, faşist-Siyonist İsrail başbakanı Golda Meir’in izinden giderek, şunu söylüyor:

“Bunu kimse söylemez ama. Filistin meselesinin temelinde şu gerçek vardır. Filistinlilik diye bir olgu yoktur. Milli bilinç yoktu.”[1]

Mengü’ye ve Meir’e cevabı yıllar öncesinden Mahmud Derviş veriyor:

“Kaydet!
Ben Arabım.
Sen yağmaladın ceddimin bağlarını.
Ve çocuklarımla işlediğim toprağı.
Bu taşlardan başka bir şey
Bırakmadın bize.”[2]

Mengü, devamında bu bilinci yapay ortamda önce sosyalistlerin sonra da İslamcıların inşa ettiğini söylüyor. Türk basınını işte bu cehalet ve İsrail uşaklığı yönetiyor.

Mengü, aynı lafları solcu ve Yahudi şeriatçısı isimlerin inşa ettiği İsrailli kimliğine ve Siyonizme edemiyor. Önüne konulan çanağın emriyle konuşabiliyor. Çünkü kendisi, Trump’ı eleştirmek için İncil’den havralara gidenleri eleştiren bir ifadeyi tvit ettiğinde bir Türk Yahudisinden yediği papara sonrası el pençe divan durup nedamet getiren kişi.

“Filistinlilik diye bir milli kimlik yoktur” sözünü alıntılayanların gözlerden kaçırdığı bir husus da Mengü türü liberallerin sola ve sosyalizme en az İslam kadar düşman olmaları gerçeğidir. Mengü, aslında suçu “uydurma Filistinlilik kimliği” inşa eden sosyalistlere ve Müslümanlara atıyor. “İnşa etmeselerdi, böyle bir sorun yoktu” diyor. Neden Filistinliliğin önce solla, sonra İslam’la kaynaştığı sorusunu maddi temelde inceleme gereği duymuyor. Zalim adına konuşuyor. Çünkü zalim zulmediyor, mazlum feryat ediyor. Zalim, “bu feryadın da çilenin de sebebi sensin” diyor, yeniden vuruyor. Sonra ortalığa o feryadı gizlemek, etkisini kırmak için ajanlarını salıyor.

Tam da zalim adına konuştuğu için Mengü, emperyalizmin emriyle masa başında imal edilmiş İsrail’e ve Siyonizme tek laf edemiyor. Bu isimler, Siyonizme ve emperyalizme ait propaganda mekanizmasının parçasıdırlar. Bu tür gazetecilerin ve influencer’ların şahsında asıl konuşan, Hasbara’dır.

O hasbara, gerçekleri çarpıtmak için var. Bugün her fırsatta “İsraillilerin öldürüldüklerini, ama Gazzelilerin öldüklerini” söylüyor. Hasbara ajanları, İsrailli bakanlar gibi Filistinlileri “hayvan sürüsü” olarak görüyorlar. “Hürriyetin ve terakkinin önündeki mani” olarak gösterilen Müslüman’a sınıfsal çıkarları adına diş biliyor. Müslüman, her gün aç kurtların önüne atılıyor.

“Dünyanın dört bir yanında İsrail, hasbara adı altında propaganda faaliyeti yürütüyor. Bu amaçla birçok dernek, kuruluş, birlik kuruyor, üniversitelere, devlet kurumlarına yerleşiyor. Örneğin internet sahasında belirli muhalif siteleri etkisiz kılmak için yüzlerce sahte hesap üzerinden ciddi bir çalışma yürütüyor. İsrail’i sevdirmek adına, çevre ve LGBT başlıklarında bir yığın masal üretiyor.”[3]

Filistin’de ne zaman bir eylem olsa, bir bomba patlasa, bu imaj çalışmasına dair algoritmalar hemen devreye giriyor. Hamas saldırısında partileyen bikinili gençlerin videoları servis ediliyor. “Yabani, barbar sürülerin ilerici, modern, gelişmiş bireylere saldırısı”na vurgu yapılıyor. Ama kimse, yıllardır abluka altında olan, aç, susuz, karanlıkta, esir hâlde yaşayan Gazzelilerin yanı başında, utanmadan arlanmadan partilemenin ne anlama geldiğini sorgulamıyor. Nâzım’ın ifadesiyle, “açlık ordusu”nun öfkesinin nelere kadir olduğunu kimse görmüyor. Köprülerden geçerek, kıldan ince kılıçtan keskin yürüdüğünü, demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak ilerlediğini anlamıyor. Bunlar, ölüm orucu yapan tutsaklara ziyafet sofrası sunan, Gazze bombalanırken içkisini çekirdeğini alıp, kuruldukları tepeden katliamı seyreden, Filistinlilerin üzerine atılacak bombalara küfür ve hakaretler yazan kişiler.

Bugün hasbara ajanları, ekranlarına baktıklarında, ele geçirilen İsrail askerini değil de sivilliği, işgalcinin kalelerine dikilen kolektif direniş bayrağını değil de Arapça yazıyı ve o bayrağı tutan adamdaki sakalı görüyorlar. O gözlerin sahipleri, emperyalizmin ve Siyonizmin uşağıdır, bu bilinmeli. O uşaklar, Filistin’deki ateşin bozkırı tutuşturmasından, ezilene ders olmasından korkuyorlar.

Emperyalizm ve Siyonizm, özellikle 1979’dan beri İslam’ı bir düşman olarak kodlayıp buna yönelik akademik çalışmalar yaptırıyor. Kitleleri değil, bireyleri İslam’ın terakkiye ve hürriyete mani olduğuna ikna etmek için uğraşıyor. Buna kani olan, iman eden liberal solcular ise neden 1979’dan beri bu tür bir çaba içerisine girildiğini anlamıyorlar. Hâlen daha Soğuk Savaş ve Yeşil Kuşak ezberlerinin gölgesine sığınıyorlar. Emperyalizmin ve Siyonizmin propaganda bürolarında kendilerine verilen sufleleri tekrarlıyorlar.

Oysa CIA’ye çalışan Yahudi tarihçi Walter Laqueur, Communism and Nationalism in the Middle East [“Ortadoğu’da Komünizm ve Milliyetçilik”] isimli, 1956 tarihli çalışmasında, Sovyetler’e ve komünizme karşı bir duvar örülecekse, bunun İslam değil, “bireysel hürriyete dayalı liberal perspektif” olması gerektiğini söylüyor ve o günlerden uyarıyor: “bu hâliyle İslam bir duvar olarak örülecek olursa, gelecekte başa belâ olur.”[4]

1979 sonrası bu duvar çatlıyor, bu tarihçinin önerisine odaklanılıyor, liberal perspektif üzerinden bir tür İslamcılık eleştirisi yapılmaya başlanıyor. Daha önceleri Şarkiyatçıları ifade eden terim[5] Bernard Lewis, Martin Kramer gibi ajanlar eliyle farklı bir anlam ve içeriğe kavuşuyor. Çünkü kitleler Müslüman olarak kavgaya giriyorlar, ellerine verilen silâhları başka yönlere çeviriyorlar. Davayı kitlelerin kolektif mücadelesi dönüştürüyor.

Bu anlamda, bugün “İslamcılık”tan dem vuran herkes, emperyalizmin ve Siyonizmin dilini kullanıyor. CIA, NATO, Pentagon ve Mossad ağzıyla konuşuyor. Bu imal edilmiş “İslamcılık” düşmanlığı ile ezilen, yoksul ülkelere yönelik işgal hareketlerine ortak oluyor.

Candan Badem gibi sosyalistler, “İran işgal edilse Amerikan ordusundan yana olurum” diyebiliyor. Bunu, Abant toplantılarına katıldığı gerçeğini gizlemek için söyleme gereği duyuyor. 23 Derece denilen operasyon aygıtı, Fethullahçıların parasıyla Filistin düşmanlığı yapıyor.

Bu liberallerin üzerinde durmadığı husus şu: 1979 yılı, kritik bir moment. Hem İran Devrimi hem de Mekke Baskını bu tarihe kayıtlı. İki olayın da emperyalistleri ve Siyonistleri ürküttüğü açık. Sosyalist hareket de Filistin’de bu momentten sonra dönüşüyor. Belirli ekipler Müslümanlaşıyor.[6]

Müslümanlaşmak, kitlelerin eyleme dâhil oluşuyla, söz, yetki, karar sahibi olmasıyla, davanın ve kavganın Müslümanlaşmasıyla ilgili. Çünkü İsrail de giderek din devleti hâline geliyor, bu hususu anayasasına kaydediyor.

1979’da şimdiki başbakan Netanyahu liderliğinde bir konferans düzenleniyor. Arapların terörizmle ilişkilerini ele alan bu konferansta genel olarak İslam üzerinde durulmuyor, ama Washington’da düzenlenen ikinci konferansta düzenleyici Netanyahu, “modern terörizmin köklerinin komünist totalitarizme ve İslamî radikalizme dayandığını” söylüyor.[7]

Bugün tüm sosyalistler, bu ezberi ısıtıp ısıtıp piyasaya sürüyorlar. Garo Paylan’ın “Sovyet planı” ile ilgili lafı ile Mengü’nün ve Serhat Halis’in İslamcı eleştirisi yan yana duruyor. Aynı liberal kafanın ürünü cümleler olarak dile dolanıyor. Hepsi de belirli yerlere işmar ediyor, mesaj yolluyor.

Bugün YSP ve TKP şahsında sol, en fazla İsrailli liberallerin ağzıyla konuşabiliyor. İki devletli çözümden, sivillerden vs. bahsedebiliyor. Filistin’den konuşmayı zûl kabul ediyor, kendisine ve kendisine verilen role yakıştıramıyor.

İsrail’in askeri yapısı üzerinde kimse durmuyor. Dünyanın çeşitli yerlerinden uçaklara binip, bu tür çatışma durumlarına müdahale eden İsrailli “siviller” öldürüldüğünde ağıtlar yakıyorlar. Hepsinin de asker olduğunu görmüyorlar. “İki devletli çözüm”se Amerikan menşeili ve Filistinlilerin yurtlarına dönüş imkânını ortadan kaldıran bir plan. TKP, bu anlamda İsrail’i meşru bir güç olarak görüp tanıyor. Bu açıdan, İsrail soluna bağlanıyor, Filistin sosyalist hareketinden uzak bir pozisyon alıyor. Bu, içindeki Siyonist monşerlerin siyasetidir.[8]

Mengü’nün liberal kafası, bir ideolojinin milletin ideolojisi hâline gelmesi karşısında korkuya kapılıyor. Çünkü o, atalarının kurduğu cumhuriyete halel gelmesin, milliyetçilik de din de kendilerinden sorulsun istiyor. Yoksulun, ezilenin, işçinin mücadelesiyle birleştiğinde ideolojinin kendilerine düşmanlık edeceğini iyi biliyor. Maalesef, küçüklü büyüklü tüm burjuvazi, sosyalistlerden daha fazla sınıf bilincine sahip!

Bugün “Hamas’ı Mossad kurdu” diyen kişi, Mossad’a uşaklık ediyor. Dinamiklerin, bağlamın, tarihsel gerçekliğin, toplumsal ilişkilerin değiştiğini görmeden dile dökülen ezberler, düşmana aittir, bu görülmeli.

Tıpkı Hizbullah ve Ensarullah gibi Hamas da bir milletin ideolojisini ve mücadelesini omuzluyor. Çünkü İsrail’in ve emperyalizmin hamlelerine karşı teslim olan bir sol hareket var Filistin’de. Yapılması gerekeni bugün Hamas yapıyor, eksiği, yanlışı ve fazlasıyla. Yıllardır esaret altında olan Gazze'nin duvarlarını yıkan irade ne olursa olsun, ona selam durmak gerekiyor.

O irade, kendilerini gerçekten münezzeh, maddeden ve diyalektikten azade birer varlık olarak gören liberaller gibi bakmıyor hayata ve dünyaya. Halkıyla düşünüp halkıyla düşüyor, halkıyla doğruluyor. Kavgayla dönüşüyor, milletin ideolojisini kendi varlığında cisimleştiriyor. Bugünkü momentte altmışlardaki FKÖ’nün yapmaya muktedir olduğu, Mengü'yü rahatsız eden şeyi yeniden yapıyor. Bugün Asifa (Fırtına), Tufan’a dönüşüyor. Hasbara ajanları, tam da bu dönüşüm karşısında tir tir titriyorlar.

Dolayısıyla, liberallerden gelen “bu sosyalistler Hamas’ı destekliyor” saldırısının Filistin’le, bölgeyle, kavgayla, tarihle kurulmuş bağların kopartılmasına dönük bir operasyon olduğunu görmek gerekiyor. 

İşgalci İsrail devleti, hasbara ajanlarıyla Türkiye içinde de operasyon yürütüyor. Bugün Fatih Altaylı, Candan Badem, Can Serhat Halis, Nevşin Mengü ve bilcümle liberal, bu operasyonun parçası. Misal Serhat Halis, hem kol kıran İsrailliden hem de kolu kırılan Filistinliden yana olduğunu utanmadan söyleyebiliyor. Yalan haberleri yaymanın ilericilik olduğunu sanıyor. Efendilerine hizmet edeceğini her fırsatta haykırıyor. İdealist laiklik kurgusundan dünyaya bakan Halis, namazını kıldıktan sonra karakola feda eylemi gerçekleştiren FHKC militanını idrak edemiyor.

Bu liberaller, varolan sınıfsal-maddi ilişkilerin olduğu gibi kalmasını, korunmasını sağlamak için, o sığ demokrasicilikleri ve cumhuriyetçilikleri adına, ezilenlerin, emekçilerin mücadelelerine ve o mücadelenin inşa edeceği demokrasiyle cumhuriyete düşmanlık ediyorlar. O nedenle, hasbara eliyle üretilmiş tezvirata, yalan haberlere sarılıyorlar. 

Hasbara bugünlerde boş durmuyor. Gazze bombalanırken, dünyada birçok yerde Filistin yürüyüşleri yapılırken, burada yaprak kıpırdamıyor. Bu anlamda çocukları şişleyen tarikat haberleri aslında boş yere raflardan indiriliyor. Bugün kimse, ezilen Arap ve Müslüman'dan yana durmuyor.

Foti Benlisoy, “eskiden Filistin desteklenirdi. Bugün ona destek verenlere yönelik saldırı ürkütücü” anlamına gelecek sözler sarf ediyor. Oysa o cehennem yolunu kendisi gibi liberal solcular döşedi. “Kitlecilik”, “işçicilik”, “ilericilik” gibi soyut idealist kurgulara, bu türden putlara taptıkları için gerçeğe sırtlarını döndüler. Oysa Marx’ın ifadesiyle, “mücadelede kullanılacak tüm silâhlar, verili hâlleriyle, mevcut toplumdan temin edilmelidirler.”[9] Mücadele, küçük burjuvanın zihnindeki “idealist fanteziler”e teslim olmak zorunda değildir. Bu anlamda, Filistin’e tarihsel-toplumsal sürecin bugünde somutlanan fiili maddi durum bağlamında bakılmalıdır, “idealist fanteziler”den değil. Bakanların tek siyaseti, politik kayıtsızlık olacaktır.

2007 sonrası ülkedeki iç siyaset gereği sırtlarını sıvazlayan dış ve iç devlet, bu solculara Müslüman düşmanlığı yapmalarını emretti. Bugün o düşmanlık, Hamas ve Filistin şahsında, açığa çıkıyor. Bu solcular, “Filistinliler aptal, İsrail’le anlaşsalardı, zengin olurlardı, böyle tekno partiler düzenlerlerdi” diyen geveze cahillerle ittifak yaptığını gördü. Bu ittifakın solu, sosyalist hareketi çürüttüğünü henüz anlayabilmiş değil.

Foti, geçmişte “sizin silâhınız karşı tarafı güçlendirir” diyordu, liberal ezberlerini dile doluyordu. Özgür gettolarında buluştukları, eğlendikleri liberaller, şimdi komünist totaliterizme de İslamcı radikalizme de saldırıyor. Ezilen-sömürülen halklarsa, kuyunun dibindeki kurbağa misali, gördüğü şeyi dünya zanneden liberallere inat, bir dünyayı yıkıp yeni bir dünya kuruyorlar. Gören gözler için çok alametler beliriyor.

Eren Balkır
11 Ekim 2023

Dipnotlar:
[1] Nevşin Mengü, Youtube.

[2] Aktaran: Kim Bullimore, “Mahmud Derviş”, Eylül 2008, İştiraki.

[3] Eren Balkır, “Zelda”, 20 Haziran 2017, İştiraki.

[3] Walter Laqueur, Communism and Nationalism in the Middle East, Frederick A. Praeger, 1956, s. 5.

[4] Manfred Sing, “Silâh Arkadaşları”, Şubat 2011, İştiraki.

[5] “Islamist-Islamism”, Powerbase.

[6] Deepa Kumar, Islamophobia and the Politics of Empire, Haymarket Books, 2012, s. 121.

[7] Karl Marx, “Politik Kayıtsızlık”, 1873, İştiraki.

[8] Eren Balkır, “Siyonist Monşer”, 22 Aralık 2022, İştiraki.

[9] Eren Balkır, “Foti, Feto, Filistin”, 25 Temmuz 2014, İştiraki.

0 Yorum: