03 Ekim 2023

,

Acemoğlu, Yapay Zekâ ve Otomasyon


ChatGPT ve dil öğrenme makinelerinin devreye girmesi karşısında teknolojiye iyimser yaklaşan görüşlerin daha da çoğaldığına tanık oluyoruz. Bir analizci, bize yapay zekânın ekonomi sahasında üretkenliği artırma konusunda muazzam bir potansiyele sahip olduğunu söylüyor ve önermesini desteklemek adına, ChatGPT kullanımıyla üretkenlikte büyük bir artış yaşandığını ortaya koyan, kısa süre önce kaleme alınmış bir MIT çalışmasından alıntı yapıyor. Araştırmaya göre, üretkenlik artışı en çok da 21-40 yaş arası kişilerde gözlemleniyor.



ChatGPT’nin kullanıcı sayısı, tarihin gördüğü diğer uygulamaların kullanıcı sayılarına kıyasla, hızla arttı ve 100 milyonu gördü. Uygulamanın benimsenmesindeki bu hız, sadece bireysel kullanıcılarla da sınırlı değil. Bain & Company gibi büyük şirketler, strateji danışmanlığı işinde üretken yapay zekâyı kullanabilmek için uygulamanın sahibi OpenAI ile anlaşmalar imzalıyor, öte yandan, Expedia gibi şirketlerse uyumlu ek yazılımlarla ChatGPT’yi sistemlerine entegre ediyorlar.

Peki bu ChatGPT, kapitalizm için oyunun kurallarını değiştirecek, çığır açıcı bir güç mü?[1]

MIT iktisat bölümünde profesör olarak çalışan Daron Acemoğlu, hızla yayılan yapay zekâ dâhil, tüm yeni teknolojinin ekonomik ve toplumsal etkileri konusunda uzman bir isim. Kendisine Nobel Ödülü’nün habercisi olarak görülen John Bates Clark ödülü verildi.

Ama o, teknoloji konusunda iyimser bir isim değil. Araştırmaları sanayi devrimi gibi teknolojide önemli değişikliklere yol açan gelişmelerin tüm işçi sınıfının ücretlerini aşağıya çektiğini ortaya koyuyor. Financial Times’a verdiği son mülâkatta[2] Acemoğlu, “sermayenin kısıtlamaların bulunmadığı koşullarda dilediği her şeyi ele geçirdiğini, teknolojinin hayra da şerre de kullanılabilecek bir alet olduğunu” söylüyor. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren gelişen teknolojiye işaret eden Acemoğlu, şu tespiti yapıyor:

“Evet ilerledik, ama bu ilerlemenin uzun süre kalıcı olacak, devasa maliyetleri de oldu. Yüzlerce yıl işçi sınıfı, serbestiyet imkânının az olduğu, daha fazla hiyerarşiye tabi olduğu, sağlık ve yaşam koşullarının kötüleştiği, düşük ücretlerin ödendiği ağır koşullara mahkûm oldu. Bu mahkûmiyetten iktisadın belirli bir yasasının neticesinde değil, sendikaların, ilerici siyasetin, en nihayetinde iyi kurumların önemli bir rol oynadıkları, halkı temel alan toplumsal mücadele sayesinde kurtulduk. Ayrıca teknolojik değişimin seyrettiği yolun salt otomasyondan uzaklaşması da önemli katkılar sundu.”

Bu yorumlar, Friedrich Engels’in on dokuzuncu yüzyılın ortalarında sanayi devriminin zirvede olduğu koşullarda teknolojinin etkisi konusunda ulaştığı sonuçları aksettiriyor. O dönemde Engels, makineleşmenin iş imkânlarını ortadan kaldırdığını, ama bir yandan da yeni sektörlerde yeni iş imkânlarını yarattığını söylüyor.[3] Marx ise bu süreci 1850’de şu şekilde tarif ediyor:

“İktisatçılardaki iyimserliğin ciddiye almadığı kimi gerçek olgular var: makineler atölyeden işçileri kovduğunda, o işçiler emek pazarına savrulup atılırlar. Onların emek pazarındaki varlığı ile birlikte kapitalist sömürünün tasarrufunda olan işgücü miktarı da artar. […] İşçi sınıfının yerini alan makineler, en ürkütücü sonuçlara yol açar. […] Makineler, sanayinin belirli bir kolunda istihdam edilmiş işçilerin belirli bir kısmını işsiz bıraktığında, yedekteki kişiler de yeni istihdam kanallarına sevk edilir ve başka sanayi kollarının emrine sunulur. Bu geçiş sürecinde ilk başta mağdur olanlarsa açlık çeker ve ölür.” [Grundrisse].

Burada Marx, otomasyonun güvencesiz işlerin artmasını beraberinde getirdiğini, uzun vadede eşitsizlikleri artırdığını söylüyor.

Acemoğlu da Engels ve Marx’ın çıkarımlarına benzer çıkarımlara ulaşıyor:

“Kanaatimce bir iktisatçı olarak yapılması gereken şeylerden biri de aynı anda iki çelişkili fikre sahip olmak. Yani, teknoloji büyümeyi sağlayabilir, ama aynı zamanda, en azından uzun süre, kitleleri zenginleştiremez. Teknolojik ilerleme, insani gelişmenin en önemli dürtüsüdür, ama bu noktada sürecin otomatik işlemediği gerçeği unutulmamalıdır.”

Kapitalist üretim tarzında kâr, toplumsal ihtiyaç değildir. Burada bir çelişki söz konusudur. Bu açıdan, “teknolojik ilerlemeden fayda sağlayan sermaye ile emek arasında matematiğe dayalı model oluşturma ve niteliği esas alan bir anlayış geliştirme, kolay bir iş değildir.”

Gerçekten de öyle.

Acemoğlu’nun eşitsizlik ve otomasyonla ilgili yürüttüğü kapsamlı araştırma[4] 1980’den beri eşitsizliklerdeki artışın yarısından fazlasının otomasyondan kaynaklandığını, otomasyonun ücretleri baskıladığını, robotla kolayca yapılacak işlerin ücretleri aşağıya çektiğini ortaya koyuyor. Son otuz yıl içerisinde otomasyon, gelirlerdeki eşitsizliği daha da derinleştirdi. Gelirlerdeki eşitsizlikte birçok faktör rol oynadı: özelleştirmeler, sendikaların yaşadığı çöküş, devlet kontrolünün kaldırılması ve imalatla ilgili işlerin küresel güney denilen bölgeye kaydırılması. Fakat bu faktörler içerisinde otomasyon önemli bir unsur. Gayrisafi yurtiçi hâsıladaki pay büyük ülkelerde düşme eğilimine girerken, eşitsizlikler arttı, birçok işçi, bilhassa üniversite ve yüksek okul mezunu olmayan erkekler, kazançlarının hızla düştüğüne tanık oldular.

Acemoğlu, kapitalizm koşullarında tüm otomasyon teknolojisinin emeğin üretkenliğini gerçekte artırmadığını söylüyor.[5] Bunun nedeni, şirketlerin bu teknolojileri esas olarak, pazarlama, muhasebe veya fosil yakıt teknolojisi gibi, o teknolojilerin kâr oranını artıracağı, ama bir bütün olarak ekonomi açısından üretkenliği artırmadığı veya toplumsal ihtiyaçları karşılamada işlevsel olmadığı alanlarda kullanıyor olması.

“Büyük teknoloji şirketleri, insanın yerini alacak algoritmaların kullanımının merkezde durduğu teknolojiler ve işletme pratikleri konusunda özel bir yaklaşıma sahipler. Google gibi şirketlerin geçmişte General Motors gibi büyük işletmelerin kullandığı işçi sayısından on kat daha az insan istihdam etmeleri asla tesadüf eğil. Bu, büyük teknoloji şirketlerinin iş imkânı yaratmayı değil de o işleri otomatikleştirmeyi temel alan işletme modelinin bir sonucu.”

Acemoğlu, otomasyonun özellikle Büyük Resesyon (2008-2012) ve Kovid krizinden beri iş pratiğinin geleceği konusunda daha da zararlı bir hâl aldığını söylüyor:

“Basit bir ifadeyle, Amerikan ekonomisinin sahip olduğu teknoloji portföyü dengesini az çok yitirdi, bu süreç, işçilerin, özellikle az eğitimli işçilerin hilâfına işledi.”

Acemoğlu, ABD’de ücretler arası eşitsizliklerde yaşanan artışın yarısından fazlasının, hatta belki de dörtte üçünün otomasyonla ilgili olduğunu söylüyor:

“Örneğin otomasyon, ücret yapısında yüzde 50 ilâ 70 oranında değişikliğe yol açarken, şirketlerin vergi gibi sebeplerle yurtdışında faaliyet yürütmeleri olgusu, yüzde 5 ilâ 7 oranında değişikliğe sebep oluyor. Eldeki kanıtlar, robotların veya yapay zekânın herkesin tümüyle işsiz olacağı bir geleceği meydana getireceğine dair, insanları paniğe sürükleyen görüşleri destekler nitelikte değiller. Bizim asıl, Amerikan ekonomisinin iş imkânları, bilhassa ilkokul, ortaokul ve lise diploması olan işçilere yüksek ücretler ve kariyer inşa etme fırsatları sunan iyi iş imkânları yaratma becerisi konusunda endişelenmemiz gerekiyor.”

Acemoğlu, ayrıca otomasyonun ABD’de yol açtığı etkilere dair analizini diğer büyük kapitalist ekonomilere de uyguluyor.

Acemoğlu, ABD Kongresi’ndeki konuşmasında şu açıklamayı yapıyor:

“Amerika’nın ve dünyanın elindeki teknoloji, otomasyonu temel alan işletme modeli ve küçük işyerleri üzerinde duran, çok büyük ve çok başarılı bir avuç teknoloji şirketinin aldığı kararlar üzerinden biçimleniyor.”

Devletin yapay zekâ araştırmalarına ayırdığı para azalırken, yapay zekâ araştırmaları, toplumsal ihtiyaçları karşılayacak şeylere değil, bir avuç çokuluslu şirketin kârını artıracak şeylere odaklanıyor:

“Devletin araştırmalara ayırdığı paranın gayrisafi yurtiçi hâsıla içerisindeki payı düşüyor, bu para, daha çok vergi indirimlerine ve şirketlere sunulan desteklere teksif ediliyor. Antibiyotikler, sensörler, modern motorlar ve internet gibi yirminci yüzyılın dönüştürücü teknolojilerinin her yerinde devletin parmak izi var. Bu teknolojileri devlet fonladı ve satın aldı, yürütülen araştırmaların gündemini hep devlet belirledi. Bu, az çok bugün için de geçerli.”

Kapitalizm koşullarına yapay zekâ için geliştirilen işletme modeli tam da bu.

Acemoğlu, herkese temel gelir gibi teknoloji kaynaklı eşitsizliklerle mücadele konusunda başvurulan geleneksel politikalardan uzak duruyor, çünkü bu tür politikaların önemli bir nitelik arz eden güç dağılımını muhafaza ettiğini, para kazananları yukarı çekerken, diğerlerine kırıntıları layık gördüğünü, sistemi bir anlamda daha da hiyerarşik kıldığını” söylüyor.

Bunun yerine şu öneriyi dillendiriyor:

“Bence bir marangozun, bahçıvanın, elektrikçinin veya yazarın sahip olduğu beceriler, tüm insanlığın elde ettiği kazanımlardır. Bence bizim bu becerileri ve sunulan katkıları yukarı çekmeye çalışmamız gerekiyor. Teknoloji bu işi hâlledebilir, ama bunun için teknolojinin bu insanların yerini almasına ve bu işleri otomatikleştirmesine gerek yok. Bize lazım gelen, o insanlara daha iyi aletler, daha iyi bilgiler ve daha bir teşkilât yapısı sunarak onların üretkenliklerini artırmak.”

Gelgelelim, bir yandan da Acemoğlu, mevcut ABD yönetimine iman etmiş bir isim. “Biden’ın Franklin D. Roosevelt’ten beri başa geçmiş en işçi yanlısı başkan olduğunu” söylüyor.

Acemoğlu, bir yandan da işçilerin sesini duyuracağı bir ortamın yaratılması gerektiğini söylüyor. “Ama bu ortamın ille de mevcuttaki sendikal yapıdan ibaret olmasına gerek yok” diyor. Bu noktada Acemoğlu, ABD’deki neoliberal rejime değil, kamu ve özel sektörün emekle birlikte çalışmasını öngören “Alman modeli”ne işaret ediyor.

Acemoğlu’nun daha hayırlı olduğunu düşündüğü seçenekse şu şekilde:

“Gidip evrimci psikoloji çalışmalarını okuyorsunuz veya sizden daha zengin, daha güçlü olmak isteyen insanlarla konuşuyorsunuz, sonra tek yolun bu olduğunu düşünüyorsunuz. Ama sonra gidip antropologları dinliyorsunuz, onlar da size insanlığın büyük bir bölümünün eşitlikçi avcı-toplayıcı tarza uygun yaşadığını söylüyor ki bunun nesi kötü?”

Otomasyonun toplumsal ihtiyaçların giderilmesinde kullanılacağı eşitlikçi bir toplum, otomatiğe bağlanmış üretim araçlarının elbirliğiyle müştereken sahiplenilmesine ihtiyaç duyuyor. Ortak mülkiyet ve planlama koşullarında yapay zekâ, iş imkânlarını ve geçim kaynaklarını azaltmak şöyle dursun, herkesin emek harcadığı saatlerin miktarını aşağı çeker. İşte asıl çığır açıcı olan da budur.

Michael Roberts
30 Mayıs 2023
Kaynak

[1] Michael Roberts, “AI-GPT: A Game Changer?”, 8 Nisan 2023, ER.

[2] Rana Foroohar, “Economist Daron Acemoglu”, 19 Mayıs 2023, FT.

[3] Michael Roberts, Engels: His Contribution to Political Economy, 2020 s. 54-57.

[4] Peter Dizikes, “Study: Automation Drives Income Inequality”, 21 Kasım 2022, MIT.

[5] Michael Roberts, “The Future of Work III: Automation”, 4 Temmuz 2022, ER.

0 Yorum: