Yalçın
Küçük, “Siyonizmin Türkiye’de İsrail’den daha güçlü olduğunu” söylüyordu. Bu
sözün bir kanıtı da TKP Danışma Kurulu Üyesi Engin Solakoğlu’dur.
Solakoğlu,
“aile”dendir. Partisi, “aile”den olmayanın yukarıya tırmanamadığı bir kast
sisteminden ibarettir. Kendi ifadesiyle, Orhan Suda’nın akrabasıdır.[1] Onomastik
açıdan “Suda”, Hz. Musa’dır. Eski bir yoldaşının dediğine göre, partisinin eski
başkanı Aydemir Güler’in eski eşi de aynı “aile”dendir.[2] Solakoğlu’yu eskiden
diplomat, şimdilerde TKP’li yapan, bu “aile” ilişkileridir. Başka bir vasfı yoktur.
Dolayısıyla,
bu eski diplomatın “İsrail’i Ne Yapacağız?” sorusunu bugün sorması,
sorgulanmalıdır.[3] Çocuk istismarı, tarikatlar, AKP gündeminde, solun
kendisine açılan kum havuzunda belirli hassasiyetlerin kaşındığı, kültür
savaşının bir cephesinin tahkim edildiği koşullarda, gündeme tabii ki İsrail
getirilmeli, bu sayede İsrail’in varlığı meşrulaştırılmalıdır. Solakoğlu, bu
taktikleri amirlerinden öğreniyor olmalıdır.
Solakoğlu, muhtemeldir ki o “aile” ilişkileri sayesinde diplomat olmuştur. Üstelik dışişlerine Siyonizmin
ve İsrail’le ilişkilerin hâkim olduğu dönemde girebilmiştir. Gene Yalçın
Küçük’e göre, bu ülkede her dışişleri bakanı “aile” içerisinden seçilmelidir.
Dışişleri kadrosunun İsrail ve ABD’ye göre belirlendiği, herkesin malumudur.
Solakoğlu,
Batı Çalışma Grubu’nun, Çevik Bir’in, İsrail için yapılan 28 Şubat darbesinin
hâkim olduğu dönemin elemanıdır. Çevik Bir’in dediğine göre, ordusu
“Türk-İsrail ilişkilerinin tehlikeye girmesine mani olmak” için müdahil
olmuştur.[4] “Aile”den olan Aydemir Güler, o dönemde ordunun dinci ve
milliyetçi pürüzleri temizlediği, sosyalizme yol açtığı iddiasındadır.[5] Çevik Bir, o temizliğin “istikrar ve demokrasi için” olduğunu söylemektedir. TKP gibi
sol partiler, “o istikrar ve demokrasi hangi sınıfsal güçler için vardır?”
sorusu sorulmasın diye vardırlar. Türban Neyi Örtüyor broşürü de bizatihi bazı gerçekleri örtmek için hazırlanmıştır.
Eski
başkanın sözünü ettiği “dinci ve milliyetçi pürüzler”se İsrail’e dairdir. Bir
din ve bir millet olarak varolma mücadelesi yürüten İsrail devleti, bölgedeki
dinî ve millî direniş hattını kırmadan yol alamayacağını çok önceden görmüştür.
Kimi sosyalistlerin ön plana çıkması, tesadüfi değildir. Bu sosyalistler,
İsrail adına ve İsrail için dine ve millete savaş açmışlardır. Din ve milletle
koşulsuz mücadeleleri, İsrail içindir. Mücadelenin özü Siyonisttir. Bu solcular eliyle
sosyalizm mücadelesi, küçük burjuva bir din ve millet düşmanlığına
indirgenmiştir.
Bu tür solcular, İsrail’le, İsrail kadar ve İsrail için varolabileceklerini bilmektedirler. Tüm teorileri, ideolojileri ve politikaları, emperyalizmin soktuğu o kama, kurduğu o karakol içindir.
Solcular, “dış devlet”, yani dış
güçlerin, dışarıdan ve dışarıda kurduğu Türkiye devletinin kendilerine
açtıkları alandan memnundurlar. O kama ve o karakol, sosyalistlerce
savunulmalıdır. Kama ve karakol, onlara uydurulmuş bir “sol” ideolojiyle koruma
altına alınmalıdır. “İsrail’i ne yapacağız?” sorusuna, o kasti soruya “elbette
yıkacağız!” cevabını artık kimse vermesin diye uğraşılmalıdır. TKP ve
monşerleri, bunun için vardır.
Neticede Engin Solakoğlu, Kemal Okuyan’ın ifadesiyle, “28 Şubat sürecinde gerçekten bir darbe yaşanma ihtimalinin konuşulduğu günlerde orduda görevli bir yarbayca aranıp ‘önlemlerinizi alın’ diye uyardığı”, devletin sonradan icazet verdiği partinin üyesidir.
28 Şubat, Çevik Bir’in ve İsrail’in darbesiyse eğer, TKP de
“aile”nin İsrail gibi dış güçlerle kurduğu ilişkinin bir neticesidir. Parti, bu
ilişki sayesinde resmilenmiş, tescillenmiş ve meşrulaşmıştır. Şeriat, onların
şeriatıdır!
Bugün
Siyonist monşer, rüzgârı arkasına aldığını biliyor, devletinin gericilikle
mücadelesine ortak olduğunu görüyor, fırsattan istifade ederek, bir din devleti
olan İsrail’ini meşrulaştırmaya çalışıyor, ona methiyeler dizmek için fırsat
kolluyor. İşini yapıyor. Emekliliğini geçirmek için kendisine bahşedilen tatil
beldesinden ahkam kesmeyi solculuk zannediyor.
Bu
noktada Solakoğlu, emperyalizmin ve Siyonizmin uşağı olan solcuların o bayat
sakızını çiğniyor. İsrail’in “laik, modern ve ilerici” olduğunu, Ortadoğu
bataklığında, Ortaçağ’ın karanlık deryalarında savunulması gereken bir “fener”
olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. Siyonist monşerlerin mideye indirdikleri
koşer olmayan karideslerden ve şaraplardan bahsediyor. Bu sayede İsrail’i, en
azından CHP kitlesi içerisinde, meşru kılmaya çalışıyor. İsrail’daki aşırı
sağcılık, bu tür solcular eliyle meşrulaştırılıyor. Çünkü bu solcular,
“bakmayın çok sağcı göründüklerine. O sağcılık, Filistin tarafını ezmek için
şart. O yüzden görmezden gelinmeli, yol kazası olarak görülmeli” diyorlar. Sağcı faşist iktidarı aklıyorlar.
Aynı
boş yazısında Solakoğlu, “Kahrolsun İsrail” söylemini AKP’ye ve İran’a
kapatarak, boşa düşürmeye, değersizleştirmeye çalışıyor. Solun İsrail düşmanlığını
ortadan kaldırmak için uğraşıyor. “İsrailli emekçinin en az Filistinli
emekçi kadar insanca ve barış içinde yaşama hakkı var” gibi bomboş bir laf
ediyor. Bu tür gevezeliği, İsrail düşmanlığını zihinlerden sildiği zannı
üzerinden yapabiliyor. Aslında bu tür solcular, Filistinli emekçinin yaşama
hakkı olduğuna inanmıyorlar.
Siyonist
monşer, “İsrailli emekçi”nin gasıp olduğunu, yerleşimci siyaset denilen suça
ortaklık ettiğini, yağmaya karşı çıkamayacağını, Filistin’deki sömürü ve
zulümle mücadele edemeyeceğini görmüyor. Bir yalanı kendisi gibi meşrulaştırmak
için uğraşıyor. İşçicilik, bu solculardaki dinciliği ve milliyetçiliği
gizliyor.
Tabii her Siyonist gibi Solakoğlu da “Yahudiler, insanlık tarihinin en kapsamlı ve acımasız soykırımına uğramış bir halk olarak neden bir yurt sahibi olamasınlar?” yalanına sarılıyor. Oysa Yahudilerin bir yurdu var: Filistin! Solakoğlu, bu gerçeği inkâr ediyor.
Yazının devamında yazar, bozacı olarak
kendisine şıracı kabul ettiği özneyi şahit tutma kolaycılığına başvuruyor.
Sovyetler’in İsrail’e verdiği desteğe işaret ediyor, kendi ülkesinin verdiği desteği
görmezden gelerek.
Filistin’e
destek sunan, Bakû Kurultayı’nda Yahudi devletinin İngiliz oyunu olarak devreye sokulduğunu, İngiliz emperyalizminin ajanı ve silahı olduğunu, Siyonist siyasetin gerici kabul edilmesi gerektiğini tespit edip karşı çıkan
Sovyetler[6], bu siyasetini II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı, Soğuk Savaş’ın
başladığı momentte değiştiriyor. Çünkü bir rivayete göre Sovyetler, atom
bombası çalışmalarında yer alan Yahudi bilim insanlarından bombanın sırlarını
alma karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul ediyor. Bu tarihsel süreç ve
gerçekler, Siyonist monşeri zerre ilgilendirmiyor. O, emperyalistlerin
gölgesinde solculuk yapmaya ahdetmiş bir kişi.
Çünkü Solakoğlu, 28 Şubat darbesiyle iç edilmiş, dış devlete örgütlenmiş sol partinin elemanı. Emredileni yapıyor, emredileni yazıyor.
Partisi dış devlete
örgütlendiği için, pandemi sürecinde kapanmaları savunuyor, maske ve aşı
yaygarası kopartıyor, tedarik zincirlerindeki ve işçi sınıfının yaşam koşullarındaki
kötüleşmeye ses çıkartmıyor, yeşil dönüşüme, etsiz, sütsüz hayat kurgusuna,
Paris iklim anlaşmasına destek sunuyor, hâsılı, tekellerin ve devletlerin
suflesine göre hareket ediyor. Bugün parti, sol siyaseti, meritokrasiye ve
teknokrasiye mahkûm ediyor.
Parti’nin
28 Şubat’la kurduğu ilişki, Solakoğlu gibi liberalleri vitrine koymaya mecbur
ediyor. Dış devletle kurulan ilişki ise partiyi batıdan gelen emirlere teslim
olmaya itiyor. Bu koşullarda komünist siyaset, liberalizmle tanımlı hâle
getiriliyor.
Bu
monşerin ait olduğu “aile”nin diğer bir ferdi olan Aydemir Güler, geçenlerde
HDP’yi azarlıyordu. Yahudilere hak görülen devleti Kürd’e hak görmeyen bu sol
siyasetçi, HalkTV’de katıldığı programda “HDP’nin kayyımlara karşı çıkmadığını,
kayyımın kurduğu belediye meclislerinde AKP’yle birlikte çalışmaya devam
ettiğini” söylüyordu.[7] Bu sözün üzerine Sezgin Tanrıkulu, “yalnız bir hata
var, kayyım atanınca belediye meclisi ortadan kalkıyor” dedi. Aydemir Güler,
utanma nedir bilmeden, ahkam kesmeye, ezilen Kürd’e parmak sallayıp onu
azarlamaya devam etti. Onu aslında kendi hizasına çekmek için azarlıyordu.
Vegan
Zülâl ile birlikte veganlığı devlet planlama ofisi üzerinden halka dayatma
hayali kuran[8] Solakoğlu gibi monşerlerin subaşlarını tuttuğu bir partide işçiye,
yoksula ve halka yer olamaz. “Aile”nin sömürülenden ve ezilenden yana
olamayacağı görülmeli.
Geçenlerde
vefat eden partili yoldaşlarının ardından bir partili, Attila İlhan’ın şiirini
aktarıyor.[9] Şiir üzerinden o partili, partisinin “ağır İttihatçı, hafif
İştirakiyun” olduğunu ikrar ediyor. Bu ağır İttihatçılığı ve ona vurarak pastadan
pay kopartmak için kullandığı İtilafçılığı, ancak o hafife aldıkları iştirakiyun
eleştirebilir. Bunu biliyorlar, bu bilinçle düşmanlık ediyorlar. Varlıklarını bu düşmanlığa borçlu olduğunu biliyorlar.
Eren Balkır
22
Aralık 2022
Dipnotlar:
[1] Engin Solakoğlu, “Orhan Suda”, 22 Aralık 2022, Twitter.
[2]
Ali Haluk İmeryüz, “Aydemir Güler”, 22 Aralık 2022, Twitter.
[3]
Engin Solakoğlu, “İsrail’i Ne Yapacağız?”, 19 Aralık 2022, Sol.
[4]
Çevik Bir ve Martin Sherman, “Türkiye Artı İsrail”, 2002, İştiraki.
[5]
Aydın Giritli, “Restorasyon Kemalizmi”, Haziran 1998, Sayı 57, Gelenek.
[6]
“Bakû ve Yahudiler”, 1920, İştiraki. Solakoğlu türü kişilerin işaret etmeyi çok sevdikleri solcu Siyonistler konusunda ise Komintern şu değerlendirmeyi yapıyor:
[7]
“TKP’li Güler ‘HDP Kayyımla Çalışıyor’ Dedi”, 19 Aralık 2022, Duvar.
[8]
Dünya Çarkı, 16 Aralık 2022, Youtube.
[9]
Erkan Yıldız, “Mehmet Ağabey”, 6 Aralık 2022, Twitter.
0 Yorum:
Yorum Gönder