17 Ocak 2023

,

Zi

Grigori Lambraki

Yunanca da Zi “O yaşıyor” demektir. Yunan yazar Vasili Vasiliko’nun Z (Ölümsüz) kitabı ise kelimenin bir başka anlamını ifade eder. Ünlü Fransız yönetmen Costa Gavras’ın Z filmi de kitabın sinema uyarlamasıdır. O kitaplarda ve filmlerde adı geçen ölümsüzü anlatacağım size.

Bir insan düşünün, gençlik dönemleri savaşla geçen, ama hayatını savaş karşıtlığına adayan. Öyle bir insan düşünün ki maddi manevi bütün varlığını yoksullara adayan ve sonra da yoksul insanlar tarafından katledilen. Yaşadığı dönemde neredeyse tüm dünya tarafından bilinen, bugün ise çok az sayıda insanın bildiği biri.

Grigori Lambraki, 3 Nisan 1913’de Mora Yarımadası’ndaki Kerasitsa, diğer adıyla tarihi Arcadia’da fakir bir ailenin 18 çocuğundan 14’ncüsü olarak doğdu. Liseyi bölgesinde bitirdikten sonra, tıp fakültesini bitirmek üzere Atina’ya taşındı. Sporcu da olan Lambraki, atletizm dalında Balkan Olimpiyatları ve 1936 Yaz Olimpiyatları da dâhil, 1936’dan 1959 yılına kadar yirmi üç yıllık kariyerinde birçok altın madalya ve derecelerle ülkesinin ve halkının gururu olmayı başardı.

Nisan 1941’de Nazilerin Yunanistan’ı işgal etmesinin hemen ardından üniversiteyi ve sporu bırakarak ülkesinin bağımsızlığı için Yunan direnişe katıldı. Ve Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM) saflarında faşistlerle ve onların işbirlikçileriyle savaştı. Zekâsı, azmi çevikliği ve lider tabiatıyla yoldaşlarına örnek ve halkına umut aşılayan biri olarak hep önlerindeydi direnişin.

1944 Ekim’inde Nazilerin çekilmesiyle, Atina’ya geri dönerek tıp fakültesine kaldığı yerden devam etti. Jinekoloji doktoru olarak göreve başladıktan hemen sonra, tıbbi bakıma gücü yetmeyen hastalar için küçük özel bir klinik açtı, açtığı bu özel kliğin gelirlerini fakir insanlara dağıttı.

Komünist olmasa da Sol görüşlü olan Lambraki, ülkesi ve dünya halklarının meseleleri için daha aktif bir rol almak ve bir şeyler yapabilme ümidiyle Birleşik Demokratik Sol (EDA) üyesi oldu. 1961 seçimlerinde Pire Milletvekili olarak parlamentoya seçildi. Cezayir’in ve Vietnam’ın bağımsızlığını savunan hareketlerde de yer almaya başladı. Kısa süre de pasif direnişin sesi en çok çıkan kişisi olmayı başardı.

Kral ve kralcıların giderek artan aşırı sağ tutumları ve ülkede açılan Amerikan üsleri, nükleer silahlanma programına hükümetin destek vermesi, fakirliğin artması, ülkenin yeniden iç savaş dönemlerine dönmesi gibi birçok sorunda Lambraki “Yeter” diyerek başkaldırdı ve her alanda bireysel, bazen de örgütlü bir biçimde eylemlere katıldı. 21 Nisan 1963 günü barış yanlısı bir eylem dâhilinde, Maraton’dan Atina’ya yürüyüş başlattı.

Yürüyüşe aralarında ünlü sanatçı Mikis Theodorakis gibi binlerce insan katıldı. Polis, ünlü sanatçı Mikis de dâhil neredeyse tüm göstericileri ya gözaltına aldı ya da dağıttı. Milletvekili dokunulmazlığı olmasından dolayı Lambraki, tek başına binlerce kilometrelik yolu elinde “Barış” yazılı pankartıyla Atina’ya girmeyi başardı.

Ve o gün, o karanlık gün 22 Mayıs 1963 geldi çattı.

Yer Selânik.

Düğüm düğüm oluyor kelimeleri yazarken, bir yumru takılıyor boğaza, gözler önce puslanıyor, sonra çiğ düşüyor yürekten.

“Bir silâha harcanan para, fakirlere dağıtılsın” diyordu. “Bir bombayla kaç ekmek alınır, kaç maaş eder işsizlere” diyordu üzüntü ve öfkeyle.

Salon çıkışında, alanda toplanmış aşırı sağcı yoksul insanlara baktı, neden bu insanlar kendisine düşmandı, oysa onlar için çabalıyordu, daha iyi bir hayatları olsun istiyordu.

Neden küfrediyorlardı ki? Oysa onlar kadar belki de onlardan daha fazla ülkesini seviyordu. “Bu düşmanlık neden?” diye düşündü Lambraki, yüreği acıyla dolu düşündü. Ve üç tekerlekli bir araç, yüzlerce polisin ve kalabalığın arasına girerek, hızla Lambraki’nin üzerine sürdü, kamyonetin arakasındaki kişi elindeki sopayla Lambraki’nin başına vurdu. Elleri başında dizlerinin üzerine yığıldı ve sonrası filmlerde, kitaplarda anlatıldığı gibi, ölüme terk edildi.

Hastaneye getirildiğinde bilinci kapalıydı. 5 gün sonra 27 Mayıs’ta çok sevdiği halkına ve ülkesine veda etti.

Lambraki’nin ölümüyle rahatladığını sanan faşist yönetim yanıldı. Cenazesine beş yüz bin insan katıldı. Duvarlara binalara “Zi” (“O Yaşıyor”) yazıldı. Bedeni ölse de fikirleri dimdik ayaktaydı. Davayı yürüten ve şerefli bir insan olan savcı Hristo Sartzetaki, (bu davadan sonra Yunan halkının sevgisini kazandı ve 1985-1990 arası dönemde ülkesinin cumhurbaşkanı oldu) tüm baskılara rağmen davanın üzerine giderek, olayın bir kaza değil, en tepedekilerin bir komplosu olduğunu açığa çıkardı.

Suikastın kimler tarafından yapıldığı öğrenildiğinde halk, öfkeye kapıldı. Ve Mikis Teodorakis’in önderliğinde Lambraki Demokratik Gençliği hareketi kuruldu, kısa sürede hareket, elli bin üyeye ulaşarak ülkedeki en etkili hareket hâline geldi. Sol ve devrimci mücadele, Lambraki’yle yeniden şekillendi. 1967’de yapılacak seçimlerin solun zaferiyle sonuçlanacağından kimsenin şüphesi yoktu. Korkuya kapılan Kral ve ordudaki faşistler, Nisan 1967 yılında bir darbe yaparak yönetime el koydu. Ve yedi yıllık yönetimlerinde Grigori Lambraki’nin yurtseverlik ruhunu halktan silmeye çalıştılarsa da başarısız oldular.

Sadece Lambraki değildi, kendini adadığı yoksullar tarafından öldürülen. Che’nin katili de bir yoksuldu ve göz ameliyatını Küba’da Che’nin kurduğu hastanede oldu. Bizi biz öldürdük, bizi biz tutsak ettik ve biz bizimle savaşırken, birileri bizden zengin oldu, bizi yönetiyor, bizi yoksulluğa açlığa mahkûm ediyor. Biz, bizimle olduğumuz vakit kazanacağız.

Lambraki ise hep yaşayacak, bize biz olmayı anlatıp duracak.

Can Şahin
15 Ocak 2013

0 Yorum: