15 Ocak 2023

,

Boş İşler


O kan gölünün ve katledilmiş “Spartakistler”in cesetlerinin arasında uzanan harabelerin üzerindeki duman henüz daha kalkmamışken, “düzen”in kahramanları, yeni kurdukları yönetimin etrafına alelacele siperler kazdılar. Ebert hükümeti, kendi iktidarını takviye etmeye dönük coşkulu çabası ve enerjisiyle yola koyuldu. O, bundan böyle ülkeyi süngüyle yönetecek. Sezar gibi Ebert de muhafızlarını resmi geçitte yürütüyor, sonra da o askerlere hitap ediyor. Berlin sokaklarını ölü ve yaralıların kapladığı günlerde Ebert, hükümeti adına cesur askerlerine şükranlarını iletiyor ve onlara ulusal meclisi silâh zoruyla koruma görevi veriyor.

Ocak ayının 11’inde “yüce komutan” Noske, o herkesin bildiği, Hindenburg, von Kessel ve Hohenzollern rejiminin tüm görevlilerinin derlediği istihbarat bilgilerine başvurdu: “Doğuda ellerinde tabancalar, arabalara doluşmuş onca Spartakist, tek tek evleri yağmalıyor. Ortada politik bir hareket olduğunu söylemek yanılgı olur. İsyanın yegâne amacı, hırsızlık ve yağma.” Hükümetin sabrı tükeniyor, şimdi artık “ağır topçu birlikleri” ve makineli tüfekler sözünü söyleyecekler. Bu eli kanlı küstah siyasetçi, sözünün sonunda şunu söylüyor. “İşçi sınıfı, hep birlikte Spartakist Birliği’ne karşı çıkmalıdır.”

Scheidemann gibiler, iktidarlarını bu şekilde, karşı-devrimci ordunun maddi yardımıyla, burjuvazinin manevi desteğiyle ve devrimci Berlin işçilerinin cesetleri üzerinde tesis etmek istiyor.

Ne var ki bu hesaplamada bir hata var. Bugün elini kire bulaştırmadan Ebert ve Scheidemann’a yardım eden ordu ve burjuvazi, kan döke döke topladıkları mahsulün tadına varmak istiyor. Bu unsurlar, “sosyalist” hükümete sahte sosyalizm bayrağını sallayıp proleter kitleleri sıkı bir kontrol altında tuttuğu, “manevi” etkileri aracılığıyla devrimi ve sosyalizmi boğabildikleri sürece destek sunarlar. Fakat gelgelelim o büyü bozuldu. Geçen hafta Ebert hükümeti ile devrim arasındaki mesafe iyice açıldı. Bugün artık tüm çıplaklığıyla görülüyor ki Ebert ve Scheidemann, ülkeyi ancak süngüyle yönetebilir. Fakat mesele eğer buysa, o süngü, ülkeyi Ebert ve Scheidemann olmadan da yönetecektir. Bugün burjuvazi, kılıcın diktatörlüğünü açıktan ilân etmeye hazırlanıyor, amacı, eski “düzen”i tümüyle yeniden tesis etmek. Tägliche Rundschau, gazetesi şunu yazıyor: “İsyancılar askeri mahkemeye çıkartılmalı, sonrasında hapse atılmalı. Biri bile dışarıda kalmamalı. Ülkenin her bir karış toprağında asayiş yeniden tesis edilmeli. 9 Kasım’dan beri ortalıkta görünmeyen polis, yeniden eski düzeyine ve önemine kavuşmalı, polis gücü, tekrar silahlandırılıp gerekli tüm yetkilere kavuşturulmalı.”

Noske’nin muhafızlarının lideri Albay Reinhardt da sıkıyönetim ilân edeceğini söylüyor. “Ben askerim ve tek başına karar alacağım” diyen Reinhardt, kimseden, hatta hükümetten bile emir almaya ihtiyaç duymadığını söylüyor. Üçüncü Muhafız Alayı kendi sorumluluğu üzerinden Ulusal Meclis’i silâh zoruyla bizatihi meydana getirmeye kararlı olduğunu açıkça dillendiriyor. Berlin ve kenar mahallelerinde subaylar, keyfi bir tutum içerisinde, kendi sorumlulukları kapsamında insanları gözaltına alıyorlar.

Bu sebeple, karşı-devrimci subay kolordusu, Ebert hükümetine karşı başkaldırıyor ve tüm gidişatın aksi yönde bir seyir içerisinde olduğunu herkesin bilmesini sağlıyor: Ebert ve Scheidemann, sobanın üzerindeki burjuvaziye ait kestaneleri topluyor. Burjuvazinin “sosyalist” hükümeti devrimci işçilerin elinden kurtarmak zorunda kalması durumunda o vakit oyun sona erer ve burjuvazi, ortada herhangi bir sebep dahi olmadan, Ebert ve Noske gibi iki yeni siyasetçisi yerine kılıcın diktatörlüğü için ellerinde daha mahir adaylar olduğunu düşünür.

Bir de üçüncü taraf var: Haase partisi, “tüm sosyalist eğilimler”i içeren bir koalisyon hükümeti kurmak için mevcut krizi kullanmaya çalışıyor. Bu politika, Haase’nin devrimin tüm iç çelişkilerini ayrımların görünmediği bir çorbanın içinde boğmaya dönük gizli politikasıyla uyumlu. Söz konusu politika, tüm çelişkileri gizlemeyi, iğrenç bir taviz siyaseti dâhilinde kitlelerin kavgaya yönelik enerjilerini yok etmeyi amaçlıyor. Buna göre sahne, sadece “tavizde bulunan” Ebert, Scheidemann, Landsberg ve Noske gibi isimlere kalmalı. Scheidemann’ın politikaları yürürlükte kalmalı, sadece personel değiştirilmeli, böylelikle “tüm sosyalist eğilimler”, bu personelle ortak bir hükümet kurmalı.

Bugün katledilen proleterlerin cesetleri ve Scheidemann gibilerin kan üzerine kurulu sefahat âlemleri karşısında “Spartakistler”in öfkesi, on kat arttı, bugün onlar, yumruklarını o sefil uzlaşma siyasetini benimseyip devrim davasına ihanet edenlerin karşısında sıkıyorlar. Haase ve etrafındaki isimlerin “tüm sosyalist eğilimler”in oluşturacağı koalisyon hükümetine dair boş sözleri, gerçekte Scheidemann ve Bağımsızlar’dan oluşan eski o bilindik ikilinin pratikte yeniden sahneye çıkmasından başka bir şeye denk düşmüyor. Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’nin (USPD) pratikte “birleşme süreci” konusunda yaptığı en önemli şey, Ebert-Haase hükümetini personeldeki değişiklikle birlikte yeniden diriltmekti. Ebert ve Scheidemann, USPD’nin gazetesi Freiheit’ta hasımlarına yönelik dillerini sertleştirdikçe, bu yalandan gerçekleştirdikleri bombardıman, partinin rezil bir biçimde çöküşe sürüklenmesine neden oldu. Yaşadıklarından çıkarttığı onca derse ve 28 Aralık günü Scheidemann gibilerle kurduğu ortaklıktan ayrılmak zorunda kalmasına karşın parti, bugün yeni şirket yöneticileri idaresinde, bu yeni düzene geçiş yapmak istiyor.

Bu anlamda, mevcut kriz, üç seçeneğin gündeme gelmesine neden oluyor:

* Ebert ve Scheidemann, burjuvazinin süngülerinin desteğini alarak, statükoyu sürdürmek ve iktidarlarını muhafaza etmek istiyor.

* Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Parti, kimi isimleri değiştirerek, 9 Kasım’da yaşanan gelişmeye, Ebert-Haase hükümetine geri dönmek istiyor.

* Son olarak, burjuvazi ise 9 Kasım öncesi döneme, kılıcın o aleni diktatörlüğüne geri dönmek istiyor.

Tüm bu seçenekler ve ilgili kişilerin ortaya koyduğu tüm çabalar boş, çünkü bu çabalar, miadını doldurmuş, artık geride kalmış tarihsel aşamaları temel alıyorlar. Devrim yolu, gerisin geri 9 Kasım’a döndürülemez, çevrilemez, hatta 9 Kasım’dan önceki o muhteşem döneme bile geri dönülemez. Ayrıca açmaza sürüklendiği koşullarda Ebert’in saltanatının altındaki toprağın kaymaması imkânsız.

Geçen haftaki kriz, kendisine karşı olan unsurlar attığı her adımı takip ediyor olsa da, devrimin içteki gücüyle ve mantıksal gelişimiyle proletaryayı iktidarı fethetmeye itmesi, sosyalizmin gerçekleşme imkânı bulması sebebiyle belirli bir politik öneme ve tarihsel içeriğe sahiptir. Devrime karşı olan bu unsurlar, kaba güçle belirli bir süre üstünlük sağlasa bile, gelişme sürecinin akışını durduracak, devrimin zafer yürüyüşüne mani olacak güçten yoksundurlar.

Bu gerçeğin en yalın yansıması, bu haftanın yıkıntıları üzerinde hiçbir seçeneğin yaşama şansının bulunmuyor oluşudur. Yarın ya da ertesi gün kriz ne tür bir sonuç üretirse üretsin, ona ne tür bir çözüm bulunursa bulunsun, atılacak tüm adımlar geçici ve boş olacaktır. Bırakalım makineli tüfeklerin o çıplak gücü veya USPD’nin kitleleri aldatmayı öngören planı galebe çalsın, en kısa sürede devrimin o ilkel gücü, yani ekonomik mücadeleler, tüm bu oyunlara bir son verecektir.

Devrim, emekle sermaye arasındaki genel hesaplaşma denilen temel meseleyi tekrar tekrar ön plana çıkartacak. Bu hesaplaşma, iki can düşmanı arasında dünya tarihi boyunca yaşanan çatışmayla ilgilidir ve bu çatışma, ancak göğüs göğse yaşanan, bu iki düşmanın birbirlerinin gözlerinin içine baktığı uzun bir iktidar mücadelesi dâhilinde çözüme kavuşturulabilir.

Devrim, yorulmak nedir bilmeden, günbegün yürüttüğü çalışmaya yeniden başladığı vakit, son dönemin tanık olduğu yıkıntılar ve ceset yığınları, az çok ortadan kalkmış olacak. “Spartakistler”, geçmişte belirledikleri ve zihinlerine mıh gibi çaktıkları gayeleri doğrultusunda yollarını yürümeye devam edecekler. Biliyoruz, her hafta toprağa verdiğimiz yoldaşlarımızın sayısı artıyor, ama bir yandan da destekçilerimizin sayısı da yüz kat artıyor. Savaş koşullarında yürürlükte olan sıkıyönetimde yoldaşlarımız zindanları ve hapishaneleri doldurdu. Ebert ve Scheidemann’ın “sosyalist” hükümetlerinde ise Friedrichshain Mezarlığı’ndaki çukurları dolduruyorlar. Buna karşılık, proletarya, büyük kitleler hâlinde, kararlılıkla sürdürülen devrimci mücadelenin bayrağı altında toplanıyor. Bugün “birlik” palavrasının ve demagojik gevezeliklerin iğvasına kapılan, bunlara esir olan insan sayısı artık çok az. Bu da demek oluyor ki yakın dönemde yaşanmış hayal kırıklıkları ve gözlerdeki perdenin kalkmasına neden olan gelişmelerin ardından yarın proleter kitleler, taviz nedir bilmeyen, yalpalamayan, yüzleşeceği düşmanların ve tehlikelerin sayısına takılmayan, sağa sola bakmadan tarihin çizdiği yolu zafere dek yürüyen partiye daha sıkı ve daha büyü bir inançla sarılacaklar.

Rosa Luxemburg
13 Ocak 1919
Kaynak

0 Yorum: