05 Şubat 2022

,

Pandemiyi Halktan Korumak


Pandemiyi Halktan Korumak: Daimî Panik, Kesintisiz Olağanüstü Hâl

 

Kimileri Omikron varyantının “pandemi”yi sona erdirebileceğini söylüyor. İşte asıl mesele de bu. Meselenin iki boyutu var. İlki, bu varyantın “aşılar”ı çöpe atacak ama bir yandan da pandemiyi ufak bir endemiye dönüştürecek olması. Bu da pandemiyi, Pfizer türünden ulusötesi ilâç tekellerinin devasa kârlar elde ettiği bir pazar olmaktan çıkartacak. Bilindiği üzere Kanada piyasasını ele geçirmiş bulunan Pfizer tekel hâline geldi, bu da yetmezmiş gibi Pfizer bugün siyasetçilerden, memurlardan, akademisyenlerden, gazetecilerden vs. oluşan, bir satış elemanı ordusundan istifade ediyor.

Meselenin ikinci boyutu ise hastalığın etkisini yitirmesiyle birlikte devletin ardına saklandığı, politik iktidarını bitmek bilemeyen “olağanüstü hâl” bahanesiyle merkezîleştirip artırma imkânı bulduğu süreci gizleyen o perde yırtılıp atılacak.

Öncelikle şunu soralım: Omikron hakkında ne biliyoruz? Güney Afrika’daki tıp otoritelerinin de aktardığı, birkaç kez yinelediği tespite göre virüs normal güzergâhına girdi ve bu evrim süreci dâhilinde kolay yayılan, daha az ölümcül olan, hafif semptomlarla geçirilen bir hastalığı tetikleyen bir virüs olmaya başladı. Başka ülkelerdeki bilim insanları da bu değerlendirmeyi yaptılar. Güney Afrika’da Omikron varyantının ortaya çıktığı dönemde hastane yatış ve ölüm sayıları da azaldı. Virüse yakalanan hastalar, hastalığı hafif semptomlarla atlattılar.

12 Aralık gününe dek DSÖ, aylardır Afrika’da dolaşımda olan Omikron yüzünden tek bir kişinin bile ölmediğini söyledi. Kanada ve ABD’de hastanelerin dolup taştığına dair haberlerle korkunun ateşi körüklenirken Güney Afrika’da yayımlanan bir çalışmada, Omikronlu kişilerin hastaneye yatma ihtimalinin, Delta gibi diğer varyantlara yakalananlara kıyasla yüzde 80 daha düşük olduğu iddia edildi. Ayrıca çalışmaya göre Omikron bulaşmış kişilerde hastalığın ağır geçme ihtimali yüzde 70 daha azdı. Bugün Güney Afrikalı yetkililer, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın bu varyanttan neden bu kadar korktuğunu hâlen daha anlayabilmiş değiller. (Bu sorunun cevabı çok açık: Çünkü o korkunun ardında bir hesap var.)[1]

Güney Afrika, bize sıklıkla göz ardı edilen kimi önemli gerçekleri hatırlatıyor: İnsanların büyük bir kısmının aşılanmadığı Afrika kıtasında pandemi o kadar da ağır bir biçimde yaşanmadı ki bu, esasen Birinci Dünya’nın bilim insanlarını epey şaşırtan bir olgu.

Genel kabul gören pandemi tanımına göre Afrika’da pandemi yaşanmadı. Bu da başka bir gerçeği bize anımsatıyor: Kovid esasen, en katı tedbirleri alan, olağanüstü hâl uygulayan, kapanma politikasını devreye sokan, herkesi aşılayan Birinci Dünya ülkelerini vurdu. Buna karşılık, kısıtlayıcı politikalara az başvuran veya hiç başvurmayan ülkeler çok daha iyi sonuçlar elde ettiler. Örneğin Karayip bölgesinde bulunan Haiti aşı ithal etmedi, halkına maske taktırmadı, sosyal mesafe kuralını uygulamadı, buna rağmen Kovid dönemini herkesten daha iyi geçirdi. Hatta şu an durumu iki ayrı aşı üreten Küba’dan daha iyi. Haiti, ayrıca gelir düzeyi ve aşılama oranı daha yüksek olan, kısıtlamaları uygulayan kapı komşusu Dominik Cumhuriyeti’nden de daha iyi durumda. İlk elden elde ettiği deneyime kafayı takmış bulunan, Batı’dan başka bir yeri görmeyen medya, gidip İsveç, Florida ve Teksas’a bakıyor, oysa farklı tepki biçimleri uygulamaya konduğunda ortaya neyin çıkacağının test edileceği yerler değil buralar. Asıl önemli olan, Haiti ve Afrika kıtası.

Peki Omikron varyantı pandeminin sonunu nasıl getirebilir? Güney Afrika’da görüldüğü gibi Omikron daha fazla bulaşıcı, ama daha az tehlikeli. Sıradan grip virüsü gibi. Hatta pratikte onu gripten ayırmak güç. Bir yandan da Omikron varyantının doğal bağışıklığı geniş planda sağlama imkânı mevcut. Bu da yeni kapanmaları, olağanüstü hâlleri, zorunlu aşılama pratiklerini hükümsüz kılacak bir özellik. Ayrıca politik sınıfın ve medyadaki işbirlikçilerinin kasıtlı bir biçimde yarattıkları toplumsal bölünmeler de anlamını yitirecek.

Omikron, ayrıca pandemiyi mevcut “aşılar”ın anlamsız olduğunu ispatlayarak sona erdirecek. Bugün Kanada’da işgücünün belirli sektörlerine aşı zorunlu. Ama bu aşı, hâlihazırda hükmünü yitirmiş olan, yerini iki ayrı varyanta bırakan bir virüsle mücadele için üretilmiş. Delta varyantı zaten bu aşıları hükümsüz kılmış. Aşıların bulaşma sürecini durdurmadığı, virüsü ortadan kaldırmadığı görülmüş. Üstelik bugün Delta varyantı Omikron varyantı tarafından ortadan kaldırılmış.

Bugün gönüllü olarak aşı olan halka zaten kusurlu olan bir ürünün satıldığı gün gibi ortada. “Aşı olduğunuzda normal hayatınıza döneceksiniz” lafı üzerine kurulu geçici toplum sözleşmesi daha imzalanmadan yırtılıp atıldı. “Normalleşme” denilen yanılsama, tümüyle devletin izin verdikleri üzerine kurulu. Devlet, daha önce izin verdiği şeylere sonrasında rahatlıkla yasak getirebiliyor. Aşı pasaportu konusunda devletle işbirliği yapan işletmeler, bugün kapasitelerinin ve çalışma saatlerinin düşüşüne tanıklık ediyorlar. Bazıları kepenk indiriyor. Aşı pasaportu üzerine kurulu geçiş sistemi yüzünden müşteri kaybediyor. Müşteri portföyü sadece tam aşılı olanlardan oluşuyor. Demek ki aşının sunacağı faydalar ve bulunduğu vaat konusunda size ne söylenmişse hepsi yalanmış.

(Ayrıca şunu da not etmek gerek: bugün “tam aşılı” denilen kişiler, kısa bir süre sonra “eksik aşılı” olarak tarif edilecek, buradan da ellerindeki QR kodları iptal edilecek. “Tam aşılılar” da aşılama süreci dışında görülecek, aşısız kabul edilecek.)

Omikron, Kanada’ya uçakla gelme imtiyazını sadece “tam aşılılar”a bahşeden ayrıştırıcı, dışlayıcı otoriter tedbirlerin bir sonucu olarak geldi. Salgın ilkin yolcu gemilerindeki tam aşılı yolcular arasında görüldü. Kanada’ya Omikron’u tam aşılı kişiler getirdi, ama nedense medya ve devlet aşısızları şeytanlaştırmak için çabaladı. Montreal kentinde Omikron için yapılan testi pozitif çıkanların yüzde 90’ı tam aşılıydı. ABD’de bu oran yüzde 80’di. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin bildirdiğine göre hastaların yüzde 33’ü üçüncü dozu olmuş kişilerden oluşuyordu.

Avrupa’da Omikron ağırlıklı olarak genç ve tam aşılı kişilerde görüldü. Hatta Atlantic dergisi bu pandemiyi “aşılıların pandemisi” olarak niteledi. Omikron’un verdiği zarar konusunda devletin diline doladığı günah keçisi olarak aşısızların bir suçu yoktu.

Bugün hasta oldukları için “aşısızlar”ı suçlamayı ve şeytanlaştırmayı öğrenmiş “tam aşılılar”, akın akın hastanelere koşuyorlar. Washington Post şimdilerde “tam aşılılar”ın büyük bir kısmını Kovid olmanın utanç verici bir şey olmadığını söyleyerek teselli etmeye çalışıyor, bu kesime boş tavsiyelerde bulunuyor.

Öte yandan bazı tıp eleştirmenleri bu pandemiden aşılanarak kurtulamayacağımızı söyledikleri için dışlanıyorlar, sansüre uğruyorlar. Zira bu “aşılar” ne bulaşı ne de yayılımı engelliyor, verimlilik düzeyleri hızla düştüğü için bu aşılar pek işe yaramıyor.

Doğal hayvan rezervi sebebiyle Kovid’in kökünü tümden kazımak mümkün değil. Aslında aşı denilen bu sıvılar da virüsü ortadan kaldıracak bir bağışıklık sağlamıyorlar. Çünkü aşılama yoluyla sürü bağışıklığı sağlamak imkânsız.

Her şeyin ötesinde mevcut uygulama, “pandemi süresince aşılama yapmayın” ilkesini ihlal ediyor, böylelikle aşılardan kaçan mutasyonların gelişmesine ve yol almasına katkıda bulunuyor.

Bugün insanlar, aslında ortadan kalkmış olan bir varyant için geliştirilmiş hatırlatıcı aşıları olmaları yönünde teşvik ediliyorlar. Ama bu türden hatırlatıcı aşıların en iyi hâliyle hâlihazırda baskın olan varyantın dışındaki başka bir varyantı hedef aldığını kimse görmüyor. Bu da aradaki mesafe sebebiyle, aşının hep geriden gelmesine bağlı olarak, ardı ardına aşı yapılmasını gerekli kılıyor. Her bir aşılama ise kendince belirli risklere sahip. Böylece hepimiz oturup, faydalı olduğuna dair ispatların sınırlı olduğu bir aşının yol açtığı risklerdeki artışı seyrediyoruz.

Tüm bu gelişmeler yetkilileri derin bir endişeye sürüklüyor. Bu kişiler, herkesin doğal olarak öngörebileceği şekilde, aynı cevabı geliştiriyorlar ve hep aynı şeyi yapıyorlar. Peki ama bu insanların amacı ne? Pandemiyi muhafaza etmek, aşıları koruma altına almak. İnsanları sürekli tehlike altında olduklarına dair hissiyata mahkûm etmek.

Maximilian C. Forte
26 Aralık 2021
Kaynak

0 Yorum: