“Şu
konuda bir kaynağınız var mı?”, “Maske çalışmalarını bana gösterebilir
misiniz?” veya ölüm oranıyla ilgili bir grafik gördüm ama şimdi bulamıyorum”
türünden birçok eposta ve özel mesaj alıyoruz. Sonuçta pandeminin başlamasının
üzerinden on sekiz ay geçti ve bu, epey uzun bir zaman. Dolayısıyla, onca
istatistiği ve sayıyı akılda tutmak güç.
Bu
sebeple, dile getirilen istekleri karşılamak adına biz, tüm önemli hususları
doğrudan ele alan, kaynakları da içeren bir liste sunmaya karar verdik. Her
sorunun cevabı bir arada ve burada!
Sözde
“pandemi” ile ilgili önemli gerçekleri ve kaynakları aşağıda sıralıyoruz.
Bunlar, Ocak 2020’den beri dünyanın başına gelenleri kavramanıza yardım edecek,
“Yeni Normal” denilen bu sisli havanın tuzağından hâlen daha kurtulamamış
arkadaşlarınızı aydınlatmanıza katkıda bulunacaktır.
* * *
I. Bölüm: “Kovid Ölümleri” Ve Ölüm Oranı
1. Kovide
yakalananların hayatta kalma oranı yüzde 99: Devlete bağlı tıp uzmanları,
pandeminin başından beri halkın büyük bir çoğunluğunun Kovid kaynaklı herhangi
bir tehlikeyle yüzleşmediğini söyleyip durdular.
Kovid’in
bulaş-öldürücülük oranı ile ilgili neredeyse tüm çalışmalar, bu oranın %0,04
ilâ %0,05 arasında değiştiğini ortaya koyuyor. Bu da Kovid’e yakalanmış
her yüz kişiden 99,5’inin kurtulduğu anlamına geliyor.
* * *
2. Ölüm
oranında sıra dışı bir aşırılık söz konusu değil. Basın, 2020 yılının
Birleşik Krallık’ın “II. Dünya Savaşı’ndan beri gördüğü, en fazla ölüme tanık
olduğu yıl” olduğunu söylese de bu tespit yanlış, çünkü bu tespiti yapanlar,
bahsi edilen dönemden beri nüfustaki muazzam artışı göz ardı ediyorlar. Ölüm oranı
ile ilgili makul istatistiksel ölçüm konusunda Yaşa Göre Standardize Edilmiş
Ölüm Oranı’na (YSÖO) bakmak gerekiyor:
Bu
ölçüm bize, 2000 yılından bugüne uzanan dönem açısından 2020 yılının ölüm oranı
bakımından en kötü yıl olmadığını söylüyor. Hatta 1943’ten bugüne 2020 yılından
daha iyi olan yıl sayısı, sadece dokuz.
Aynı
şekilde, ABD’nin 2020 yılı YSÖO’su 2004 yıllı seviyelerinde:
Muhtemelen
ölüm oranındaki artış da Kovid’le alakası olmayan sebeplerle ilgili.
* * *
3. “Kovid
kaynaklı ölüm sayıları” şişiriliyor. Ülkeler, Kovid kaynaklı ölümü “pozitif
testi takip eden 28/30/60 gün içerisinde herhangi bir sebeple gerçekleşen ölüm”
olarak tarif ediyorlar.
İtalya,
Almanya, Birleşik Krallık, ABD ve Kuzey İrlanda gibi ülkeler bu tarife göre
hareket ettiklerini zaten söylüyorlar.
Kovid’den
ölmek ile pozitif Kovid testi sonrası başka bir sebebe bağlı olarak ölmek
arasındaki ayrımın silinmesi, doğalında Kovid ölümü sayılarının şişmesine neden
oluyor. İngiliz patolog Dr. John Lee, geçen bahar döneminin başlarında bu
yüksek tahminler konusunda uyarıda bulunmuştu. Başka kaynaklar da bu konuda aynı tespiti yaptılar.
“Asemptomatik”
Kovid bulaşlarının ulaştığı yüksek yüzde, ciddi ek hastalıkların (komorbidite)
yaygınlığı ve pozitif testlerin yanlış çıkma ihtimali dikkate alındığında,
Kovid’den ölüm sayılarının güvenilmez olduğunu söyleyebiliyoruz.
* * *
4. Kovid
ölümlerinin büyük çoğunluğunda ciddi ek hastalıklar gözlemlenmektedir. Mart
2020'de İtalyan hükümeti, Kovid ölümlerinin %99,2’sinin en az bir ciddi
komorbiditeye sahip olduğunu ortaya koyan istatistikler yayınladı.
Bunlara
kanser, kalp hastalığı, bunama, Alzheimer, böbrek yetmezliği ve diyabet gibi
hastalıklar dâhil. Ölenlerin yarısından fazlasının önceden var olan üç veya
daha fazla ciddi hastalığı vardı.
Bu
yönelim, “pandemi” boyunca diğer tüm ülkelerde devam etti. Ekim 2020'de
Birleşik Krallık'taki Ulusal İstatistik Kurumu’na Bilgi Edinme Hürriyeti Kanunu
gereği yapılan bir başvuru üzerinden o sırada resmi Kovid ölümü sayısının yüzde
ondan azının tek ölüm sebebinin Kovid olduğunu ortaya çıkardı.
* * *
5. Ortalama
“Kovid ölümü” yaşı, ortalama yaşam beklentisinden daha yüksektir. Birleşik
Krallık'ta ortalama Kovid ölümü yaşı 82,5’tir. Bu rakam İtalya’da 86, Almanya’da
83, İsviçre’de 86, Kanada’da 86, ABD’de 78, Avustralya’da 82’dir.
Neredeyse
tüm vakalarda, ortalama Kovid ölümü yaşı ulusal yaşam beklentisinden daha yüksektir.
Bu
nedenle, dünyanın çoğu için “pandemi”nin yaşam beklentisi üzerinde çok az
etkisi oldu ya da hiç etkisi olmadı. Bunu, ABD’de bir yıldan biraz fazla bir
süre içinde yaşam beklentisinde %28’lik bir düşüşe tanıklık eden İspanyol
gribiyle karşılaştırabiliriz.
* * *
6. Kovid’den
ölüm oranı, doğal ölüm oranı eğrisini tam olarak yansıtmaktadır. İngiltere
ve Hindistan’da yapılan istatistiksel
araştırmalar, Kovid ölümü eğrisinin beklenen ölüm eğrisini neredeyse eksiksiz
takip ettiğini ortaya koyuyor:
Kovid’den
ölüm riski, genel anlamda arka plandaki ölüm riskinizin neredeyse aynısıdır.
Bazı
büyük yaş gruplarındaki küçük artışı diğer faktörlerle açıklamak mümkündür.
* * *
7. Bu
süreçte yasaya aykırı “müdahale etmeyin” emrine yönelik başvuruda ciddi bir
artış gözlemlenmiştir. Gözlemciler ve devlet kurumları, son yirmi ayda
“müdahale etmeyin” emirlerine yönelik başvuruda büyük artış yaşandığını
bildirmektedirler.
ABD’de
hastaneler, Kovid testi pozitif çıkan hastalar için de “müdahale etmeyin” emrinin kullanılabileceği
görüşünü benimsedi. Bu emri yasadışı bir biçimde kullananları ihbar eden
hemşireler, New York’ta ilgili sistemin kötüye kullanıldığını söylediler.
Birleşik
Krallık'ta engellilerle ilgili olarak “müdahale etmeyin” emrinin yasa dışı bir
biçimde kullanılmasında ciddi bir artış yaşandı. Pratisyen hekimler, ölümcül bir
hastalığı bulunmayan hastalara ilgili emri imzalamalarını tavsiye eden
mektuplar gönderdiler, diğer hekimlerse tüm bakım evleriyle ilgili olarak genel kapsamlı emirler imzaladılar.
Sheffield Üniversitesi’nin yaptığı
bir araştırmada, tüm şüpheli Kovid hastalarının üçte birinden fazlasının
dosyasına, hastaneye kabul edilmelerini müteakip 24 saat içerisinde bir
“müdahale etmeyin” emri iliştirildiğini tespit etti.
Zorla
veya yasa dışı “müdahale etmeyin” emirlerinin zımni kullanımı, 2020/21’de ölüm
oranlarındaki artışta önemli bir rol oynadı.
* * *
II. Bölüm: Kapanmalar
8.
Sokağa çıkma yasağı hastalığın yayılmasını engellemez.
Kapanmaların “Kovid ölümlerini” sınırlama noktasında herhangi bir etkiye sahip
olduğuna dair elimizde neredeyse tek bir kanıt bile yok. Kapanma talimatının
uygulandığı bölgelerle uygulanmadığı bölgeler kıyaslandığında, herhangi bir
farklılığın bulunmadığı görülecektir.
Kapanmanın uygulanmadığı Florida ile uygulandığı
Kaliforniya’da Kovid ölümleri
Kapanmanın uygulanmadığı İsveç ile uygulandığı Birleşik
Krallık’ta Kovid ölümleri
9. İnsanları
kapanmalar öldürüyor. Sosyal, ekonomik ve diğer halk sağlığına zarar
vererek karantinaların virüsten daha öldürücü olduğuna dair güçlü kanıtlar var.
Dünya
Sağlık Örgütü'nün Kovid-19 özel elçisi Dr. David Nabarro, Ekim 2020’de
karantinaları “küresel bir felâket” olarak nitelendirdi:
“Dünya Sağlık Örgütü
olarak bizler, karantinayı virüsün birincil kontrol yöntemi olarak savunmuyoruz
[…] gelecek yıl dünya yoksulluğunu iki katına çıkarabiliriz. Çocuklarda
yetersiz beslenme en azından iki katına çıkabilir […] Bu korkunç, dehşet verici
bir küresel felâket.”
Nisan
2020 tarihli bir BM raporu, karantinaların ekonomik etkisi nedeniyle yüz bin
çocuğun öldüğü uyarısında bulunurken, on milyonlarcasının da olası
yoksulluk ve kıtlıkla karşı karşıya olduğunu söyledi.
İşsizlik, yoksulluk, intihar, alkolizm, uyuşturucu kullanımı ve
diğer sosyal/ruh sağlığı krizleri tüm dünyada hızla artıyor. Kaçırılan ve geciken ameliyatlar ve taramalar yakın gelecekte kanser ve kalp
hastalığı gibi hastalıklar yüzünden ölüm oranlarının artmasına sebep olacak.
Kapanmaların
yüksek ölüm oranında ufak da olsa bir artışa sebep olduğunu görmek gerek.
* * *
10. Hastanelerdeki
doluluk oranı hiçbir zaman olağan seviyelerin üzerine çıkmadı. Kapanmaları
savunmak için genelde “eğriyi düzleme”nin hızlı vaka akışına mani olacağı ve
sağlık sistemini çökmekten kurtaracağı argümanına sarılıyorlar. Oysa sağlık
sistemi hiçbir zaman çökmenin eşiğine gelmedi.
Mart
2020’de İspanya ve İtalya’da hastanelerin hastalarla dolup taştığı söyledi.
Lâkin bu zaten her grip mevsiminde tanık olunan bir gelişmeydi. 2017’de
İspanya’daki hastaneler yüzde 200 kapasiteyle çalışmıştı, 2015’te ise hastalar
koridorlarda yatmak zorunda kalmışlardı. Mart 2020’de Amerikan Tıp
Derneği Dergisi’nde (JAMA) yayımlanan bir makalenin tespitine
göre “İtalya’daki hastaneler kış aylarında zaten yüzde 85-90’lık bir
kapasiteyle çalışıyorlardı.”
Birleşik
Krallık’ta Ulusal Sağlık Sistemi’nde (NHS) ipler her zaman kış aylarında kopma
noktasına gelir.
Uyguladığı
Kovid politikasının bir parçası olarak NHS, 2020 Baharında Kovid hastaları ve
Kovid olmayan hastaları ayrı ayrı tedavi etmek için yeni yollar bulmak adına
hastane kapasitesini yeniden organize edeceklerini duyurdu. Kurumun iddiasına
göre böylelikle neticede hastaneler, düşük doluluk oranlarında önceki duruma
kıyasla daha az basınçla yüzleşecek.
Bu,
kurumun on binlerce yatağı kaldırıp atacağı anlamına geliyor. Ölümcül olduğu
iddia edilen pandemi süresince kurum hastanelerdeki azami doluluk oranını
düşürdü. Buna karşın NHS, olağan grip mevsiminde yüzleştiğinden daha yüksek bir
basınçla yüzleşmedi, hatta kimi dönemlerde hastanelerde normalde olandan dört kat daha fazla yatak bulunduruldu.
Birleşik
Krallık’ta ve ABD’de hiç kullanılmayan geçici
acil durum hastanelerine milyonlarca para harcandı.
* * *
III. Bölüm: PCR Testleri
11. PCR
testleri hastalığı teşhis etmek için tasarlanmadı. Ters
Transkriptaz-Polimeraz Zincir Reaksiyonu denilen test, medyada Kovid teşhisi
için “altın ölçüt” olarak tarif edildi. Oysa Nobel ödüllü mucidi, bu testi
teşhis aracı olarak hiçbir vakit kullanmadı, üstelik bunu açıktan dillendirdi:
“PCR, sadece bir şeyden
bir sürü şey çıkarmanıza izin veren bir işlemdir. Size hasta olduğunuzu ya da
sahip olduğunuz şeyin size zarar vereceğini ya da bunun gibi bir şeyi
söylemez.”
* * *
12. PCR
Testleri onların yanlış ve güvenilmez olduğunu söyleyen bir geçmişe sahip.
Altın ölçüt olarak görülen PCR testlerinin yığınla yanlış pozitif ortaya
çıkarttığı, zaten bilinen bir şey. Test, Sars-Cov-2’ye has olmayan DNA
materyaline tepki gösteriyor.
Çin'de
yapılan bir araştırma, aynı hastanın aynı gün içinde aynı testten iki farklı
sonuç alabileceğini ortaya koydu.
Almanya’da yapılan testlerin soğuk algınlığı virüslerine tepki verdiği biliniyor. 2006’da yapılan bir araştırma,
bir virüs için yapılan PCR testlerinin diğer virüslere de yanıt verdiğini
tespit etti. 2007’de PCR testine duyulan güven
sonucu boğmaca salgını ilân edildi, oysa ortalıkta boğmaca salgını diye bir şey
yoktu. ABD’de yapılan kimi testler, negatif
olduğu bilinen kontrol amaçlı oluşturulmuş numunelere de tepki gösterdi.
Aramızdan
ayrılmış bulunan Tanzanya Cumhurbaşkanı John Magufuli keçiden, papayadan ve
motor yağından numune aldı ve teste gönderdi, tüm testler pozitif çıktı.
Şubat
2020 gibi erken bir tarihte uzmanlar esasında teste güvenilemeyeceğini
söylüyorlardı. Çin Sağlık Bilimleri Akademisi Başkanı Dr. Wang Cheng, devlet
televizyonuna “testlerin doğruluk payının sadece yüzde 30 ilâ 50 olduğunu”
söyledi. Avusturya hükümeti kendi internet sitesinden, “eldeki Kovid-19
testlerinin doğruluk ve klinik düzeyde yararlılık düzeyini değerlendirmeye
yetecek delillerin sınırlı” olduğunu açıkladı. Portekiz mahkemesi, PCR
testlerinin “güvenilir olmadığına” hükmetti ve teşhis amacıyla kullanılmaması
gerektiğini söyledi.
* * *
13. PCR
testleri için belirlenmiş olan döngü eşiği çok yüksek. PCR testleri
döngüler dâhilinde çalışıyor, sonuç elde etmek için kullanılan döngü sayısı
“döngü eşiği” olarak biliniyor. Karry Mullis’in ifadesiyle “eğer kırkın üzerinde döngüye
ulaşmak zorunda kalırsanız, PCR’ınızda ciddi bir sorun var demektir.”
Gerçek
zamanlı Niteliksel PCR deneylerinin yayınlanması için temin edilen asgari bilgi
kılavuzunun da kabul ettiği biçimiyle “döngü eşiği değerleri eğer
kırkın üzerinde ise şüphelidir, zira bu durum testin verimliliğinin düşük
olduğunu gösterir, genelde de elde edilen sonuçlar raporlara geçmez”. Dr. Fauci
bile 35 üzeri döngü eşiğinin kullanılmaz olduğunu kabul etti.
Kaliforniya
Üniversitesi’nde virolog olarak çalışan Dr. Juliet Morrison, New York Times’a
yaptığı açıklamada “döngü eşiği 35’in üzerinde olan
her türden test fazla hassas olacaktır. İnsanların kırk gibi yüksek bir döngü
eşiğinin pozitif sonucu ifade ettiğini düşünmesi beni hayrete düşürüyor. Bu
sınır 30 ilâ 35 olmalı” dedi.
Aynı
makalede Harvard Halk Sağlığı Okulu'ndan Dr. Michael Mina, sınırın 30 olması
gerektiğini söyledi ve yazar, döngü eşiğini 40’tan 30’a düşürmenin bazı
eyaletlerde Kovid vakalarını yüzde doksan oranında azaltacağı üzerinde durdu.
Hastalık
Kontrol ve Önleme Merkezi’nin bizzat temin ettiği veriler 33’lük bir döngü eşiğinin üzerine
çıkıldığında numunelere işlem yapılamadığını ortaya koyuyor. Alman Robert Koch
Enstitüsü ise 30’luk döngü eşiği aşıldığı vakit her tür virüsün bulaşıcı
olmaktan çıkacağını söylüyor.
Tüm
bunlara rağmen, ABD’deki hemen hemen tüm laboratuvarlarda yapılan testlerde
döngü eşiği en az 37, hatta bazen 45 olarak belirleniyor. İngiltere’de Ulusal Sağlık
Kurumu PCR testleri için belirlediği standart çalışma prosedüründe sınırı 40’a çekmiş.
Döngü
eşiği değerleri hakkında bildiklerimize dayanarak şunu söyleyebiliriz: PCR test
sonuçlarının çoğu, en iyi ihtimalle şüphelidir.
* * *
14. Dünya
Sağlık Örgütü PCR testlerinin ulaştığı kimi pozitif sonuçlarının yanlış
olduğunu iki kez kabul etti. Aralık 2020’de DSÖ PCR işlemleri ile ilgili
bir açıklama yayınladı ve laboratuvarlara yüksek döngü eşiği değerlerinin
yanlış pozitif sonuçlarına yol açtığı konusunda uyarıda bulundu:
“Numuneler yüksek bir
döngü eşiği ile işlem gördüğü vakit virüsü tespit etmek için birçok döngüye
ihtiyaç duyulacaktır. Kimi durumlarda arka plandaki anlam ifade etmeyen yığınla
veriyle hedef virüsün gerçek varlığı arasındaki ayrımı tespit etmek güçtür.”
Sonra,
Ocak 2021’de DSÖ başka bir açıklama yayınladı, bu sefer de “asemptomatik”
pozitif PCR testlerinin, yanlış pozitif sonuç çıkartma ihtimaline karşı,
yeniden yapılması gerektiği uyarısında bulundu.
“Test sonuçlarının klinik
tabloyla uyuşmadığı durumlarda, yeni bir numune alınmalı ve aynı veya farklı
Nükleik Asit Amplifikasyon Testi teknolojisi kullanılarak yeniden test
edilmelidir.”
* * *
15. Kovid
testlerinin bilimsel temeli şüphelidir. Sars-Cov-2 virüsünün genomu Aralık
2019’da Çinli bilim insanlarınca dizildi. Ardından da sonuç, 10 Ocak 2020’de
yayımlandı. İki hafta bile geçmeden Alman virologlar (Christian Drosten vd.) bu
genomu PCR testleri için gerekli tahlil yöntemini oluşturmak için kullandılar.
Virologlar
“Gerçek Zamanlı PCR Aracılığıyla 2019 Model Yeni Koronavirüsün Tespiti”
başlıklı bir makale kaleme aldılar. Makale, 21 Ocak
2020’de yayımlanması için konuyla alakalı bir dergiye gönderildi. Makale 22
Ocak günü kabul edildi. Yani aslında makale 24 saatten daha kısa bir zamanda
hakem kurulundan geçti ki bu, aslında haftalar süren bir süreçti.
O
zamandan beri, kırktan fazla yaşam bilimcisinden oluşan bir konsorsiyum,
makalenin metodolojisindeki on büyük hatayı detaylandıran uzun bir rapor
hazırlayarak, makalenin geri çekilmesi için dilekçe verdi.
Ayrıca,
makalenin gerçekten hakem değerlendirme sürecinden geçtiğini kanıtlamak için
derginin hakem değerlendirme raporunun yayınlanmasını talep ettiler. Dergi
henüz bu talebi yerine getirmiş değil.
Corman-Drosten
tahlil yöntemi, dünyada Kovid’le ilgili olarak yapılan tüm PCR testlerinin ana
kaynağıdır. Eğer makale şüpheli ise her PCR testi de şüphelidir.
* * *
IV. Bölüm: “Asemptomatik Bulaş”
16. Kovid
bulaşlarının büyük bir çoğunluğu “asemptomatik”tir. İtalya’da Mart 2020
gibi erken bir tarihten itibaren yapılan çalışmaların da ortaya koyduğu
biçimiyle pozitif Kovid testlerinin yüzde 50 ilâ 75’i semptomsuzdur. İngiltere’de Ağustos 2020’de
yapılan bir çalışmanın tespit ettiğine göre Kovid hastalarının
yüzde 86’sında virüsle alakalı tek bir semptom bile görülmemiştir.
“Asemptomatik
vaka” ile yanlış pozitif test sonucu arasındaki farkı söylemek tam anlamıyla
imkânsızdır.
* * *
17. İddia
edilen “asemptomatik bulaşma” tehlikesini destekleyen çok az kanıt vardır.
Haziran 2020'de DSÖ’nün ortaya çıkan hastalıklar ve zoonoz birimi başkanı Dr.
Maria Van Kerkhove şunu söyledi:
“Elimizdeki verilere göre,
asemptomatik bir kişinin gerçekten ikinci bir bireye iletmesi, hâlen daha nadir
görülen bir durum.”
Amerikan
Tıp Derneği Dergisi (JAMA) tarafından Aralık 2020’de yayınlanan
Kovid çalışmalarını bütün olarak analiz eden bir çalışma, asemptomatik
taşıyıcıların evlerindeki insanlara virüs bulaştırma şansının yüzde birden az
olduğunu tespit etti. 2009 yılında grip üzerine yapılan başka bir çalışma, şu tür bir değerlendirmede
bulunmaktaydı:
“Elimizde asemptomatik
aktarımın önemli olduğunu söyleyen kanıtların sayısı epey sınırlı. Hastalık
aktarımında asemptomatik veya presemptomatik gripli kişilerin rolünün fazla
abartılmış olduğunu söyleyebiliriz.”
PCR
testlerindeki kusurlar da dikkate alındığında “asemptomatik vakalar”ın büyük
bir kısmında çıkan pozitif PCR sonuçlarının önemli bir kısmının yanlış olduğunu
söyleyebiliriz.
* * *
V. Bölüm: Suni Solunum Cihazları
18. Esasen
suni solunum cihazları solunum yolu virüslerinin tedavisinde kullanılmaz.
Mekanik yolla akciğerlere hava verilmesi, eskiden olduğu gibi bugün de her
türden solunum yolu virüsü tedavisinde önerilmemektedir. Pandeminin ilk
günlerinde birçok doktor çıkıp bu suni solunum cihazlarının Kovid tedavisinde
kullanılmasını sorgulamıştır.
Spectator’a
yazdığı yazıda Dr. Matt Strauss şu tespiti yapmaktaydı:
“Suni solunum cihazları
hiçbir hastalığı tedavi etmez. Bu cihazlar, akciğerlerinize hava çekemediğiniz
bir hâle düştüğünüz vakit bu organınızı havayla doldurur. Suni solunum
cihazlarını halk genelde akciğer hastalıkları ile ilişkilendirse de gerçekte bu
cihazların en yaygın ve en uygun kullanım alanı akciğerler değildir.”
Alman
göğüs hastalıkları uzmanı aynı zamanda Pnömatoloji Klinikleri Derneği Başkanı
Dr. Thomas Voshaar, konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Çin ve İtalya kaynaklı
ilk çalışmaları ve raporları okuduğumuzda kendimize hemen şu soruyu sorduk: ‘Bu
ülkelerde entübasyon, yani hastaları suni solunum cihazına bağlama pratiği
neden bu denli yaygın?’ Oysa bu pratik, virüs kaynaklı akciğer iltihabı ile
bağlantılı klinik temelli deneyimimizle çelişiyordu.”
Tüm
bunlara karşın Dünya Sağlık Örgütü, Hastalık Kontrol ve
Önleme Merkezi, Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi ve Ulusal Sağlık Kurumu hep birlikte Kovid hastalarının
müdahale gerektirmeyen yöntemlerle tedavi edilmesi yerine onların suni solunum
cihazlarına bağlanmalarını önerdi.
Bu,
aslında hastaları en iyi şekilde tedavi etmek için tasarlanmış bir tıp
politikası değildi. Sonuçta ilgili politika, hastaların spreyle soludukları
damlacıklarla iyileşmelerine mani olarak Kovid’in daha fazla yayılmasına sebep
oldu.
* * *
19.
Suni solunum cihazları insanları öldürdü. Grip, zatürree, kronik
obstrüktif akciğer hastalığı veya nefes almayı kısıtlayan veya akciğerleri
etkileyen başka bir rahatsızlığı olan birini suni solunum cihazına bağlamak, bu
semptomların hiçbirisini hafifletmeyecektir. Hatta daha da kötüleştirecek ve
birçoğunu öldürecektir.
Entübasyon
tüpleri, “suni solunum cihazıyla bağlantılı zatürre” olarak bilinen
enfeksiyonun kaynağıdır. Araştırmalar, suni solunum cihazına bağlanan tüm
insanların yüzde 28’inin bu pratikten etkilendiğini, virüsün bulaştığı insanların
yüzde 20 ilâ 55’ini ise öldürdüğünü
ortaya koymaktadır.
Mekanik
yoldan akciğerlere hava verilmesi, aynı zamanda akciğerlerin fiziksel yapısına
da zarar vermekte, suni solunum cihazı kaynaklı akciğer yaralanmaları hayat kalitesini önemli
ölçüde etkilemekte, hatta bu uygulama ölümle sonuçlanabilmektedir.
Uzmanların
hesaplamalarına göre suni solunum cihazına bağlanan hastaların yüzde 40 ilâ
50’si, sahip oldukları hastalıktan bağımsız olarak ölmektedir. Dünya genelinde suni solunum
cihazına bağlanan Kovid hastalarının yüzde 66 ilâ 86’sı ölmüştür.
İsmini
gizleyen bir hemşirenin aktardığına göre suni solunum cihazları New York’ta
uygunsuz bir biçimde kullanılmış, bu pratik hastaların akciğerlerini mahvetmiştir.
Bu
politika, en iyi hâliyle ihmalkârlık, en kötü hâliyle kasten cinayetten başka
bir şey değildir. Suni solunum cihazlarının yanlış kullanılması sonucu
2020/21’de ölüm oranı muhtemelen daha da artacaktır.
* * *
VI. Bölüm: Maskeler
20. Maske
işe yaramıyor. Bir dizi bilimsel çalışma, maskelerin solunum yolu
virüslerinin yayılmasını durdurma konusunda hiçbir işe yaramadığını ortaya
koymuştur.
Hastalık
Kontrol ve Önleme Merkezi’nin Mayıs 2020’de kaleme aldığı ve birçok çalışmayı
analiz ettiği araştırmasında “yüz maskelerinin
kullanılması sayesinde grip virüsünün aktarımında önemli bir azalmanın
yaşanmadığı” tespit edilmiştir.
8000'den
fazla denekle yapılan bir başka çalışma, maskelerin “laboratuvar tarafından
doğrulanmış viral solunum yolu enfeksiyonlarına veya klinik solunum yolu
enfeksiyonuna karşı etkili görünmediğini” buldu.
Maskenin
Kovid konusunda işe yaradığını iddia eden bazı çalışmalar yapılmış olsa da,
hepsi ciddi şekilde kusurlu. Biri, veri olarak kendi aktardığı anketlere dayanıyor. Bir diğeri, o kadar kötü
tasarlanmış ki uzmanların düzenlediği bir panelde çalışmanın geri çekilmesi
talep edildi. Üçüncü çalışma ise hesaplamalarının
tamamı yanlış çıkınca geri çekildi.
DSÖ,
Lancet’te kendi meta-analizini gerçekleştirdi, ancak bu çalışma yalnızca
N95 maskelerine ve yalnızca hastanelere odaklanmaktaydı.
Bilimsel
kanıtların yanı sıra, maskelerin hastalığın yayılmasını durdurmak için hiçbir
şey yapmadığına dair gerçek dünyaya ait yığınla kanıt mevcut.
Örneğin,
Kuzey Dakota ve Güney Dakota, birinin maske yetkisine sahip olmasına ve
diğerinin olmamasına rağmen, neredeyse aynı vaka sayılarına sahip:
Kansas’ta
maske zorunluluğu olmayan ilçelerde, maske zorunluluğu olan ilçelerden daha az
Kovid vakası görüldü. Japonya’da maskeler çok yaygın
olmasına rağmen 2019’da son yirmi otuz yılın en kötü grip salgınlarına tanıklık
edildi.
* * *
21. Maskeler
sağlığınız için kötüdür. Uzun süre maske takmak, aynı maskeyi birkaç kez
takmak, kumaş maskelerin diğer kimi özellikleri, sağlığınız için tehlikeli
olabilir. Maske takmanın zararlı etkileriyle ilgili bir çalışma, kısa süre önce Uluslararası
Çevre Araştırmaları ve Halk Sağlığı Dergisi’nde yayımlandı.
Dr.
James Meehan Ağustos 2020’de kaleme aldığı makalesinde, bakteri kaynaklı akciğer
iltihabında, mantar enfeksiyonlarında ve yüz kızarıklıklarında artış
gözlemlendiğini söylüyor.
Maskelerin
aynı zamanda solunduğu vakit akciğerlere zarar veren plastik mikrofiberler içerdiği, bunların kansere
yol açabileceği bilinen bir olgu.
Çocuklar
maske taktığında bu durum ağızdan nefes almayı teşvik ediyor ki bu da yüzde
şekil bozukluklarına yol açıyor.
Dünyanın
dört bir yanında insanlar maske takarken karbondioksit zehirlenmesi sebebiyle bayıldılar. Çin’de bazı çocuklarda ani kalp
durması görüldü.
* * *
22.
Maskeler gezegen için kötü. Yıl boyunca her ay milyonlarca tek
kullanımlık maske kullanılıyor. Bir BM raporunun aktardığına
göre Kovid-19 pandemisi önümüzdeki birkaç içerisinde plastik atığın iki üç kat
artmasına sebep olacak.
Rapor
devamında, maskelerin ve diğer türden tıbbi atıkların kanalizasyonu ve sulama
sistemlerini tıkadığını, bunun da sulama, halk sağlığı ve tarım gibi sahalarda
olumsuz sonuçlar doğuracağı konusunda uyarıda bulunuyor.
Swansea
Üniversitesi’nin yaptığı çalışmanın tespitine göre
“suya giren maskelerden ağır metaller ve plastik fiberler yayılıyor.” Bu
maddeler hem insan hem de yaban hayatı için zehirli.
* * *
VII. Bölüm: Aşılar
23. Kovid
aşılarının emsalsiz bulunmadığını görmek gerek. 2020 öncesi, insana bulaşan koronavirüse karşı
herhangi bir başarılı aşı geliştirilememişti. Ancak 18 ay içerisinde 20 tanesi
imal edildi.
SARS
ve MERS için aşı geliştirmek için uğraşan bilim insanları bir arpa boyu yol
katedemediler. Başarısızlıkla sonuçlanan kimi SARS aşıları SARS virüsüne karşı
aşırı hassasiyet gelişmesine sebep oldu. Yani aşılanmış fare aşılanmamış olan
fareye kıyasla hastalığı daha ağır geçiriyordu. Diğer bir deneme ise dağ
gelinciklerinin karaciğerlerinde hasara yol açtı.
Normalde
geleneksel aşılar bedeni hastalığa sebep olan mikroorganizmanın zayıflatılmış
bir cinsiyle tanıştırırken bu yeni Kovid aşıları mRNA aşıları olarak karşımıza çıktı.
Mesajcı
ribonükleik asit anlamına gelen mRNA içeren aşılar teorik planda şu şekilde
işliyor: virüsün mRNA’sı bedene enjekte ediliyor, hücrelerinizde kopyalanan
mRNA, bedeninizi virüsün “dikensi proteinler” için antijen üretilmesini
sağlıyor. Bu, aslında doksanlardan beri araştırılan bir konu. 2020 öncesinde tek bir mRNA aşısı
kullanım onayı alamadı.
* * *
24. Aşılar
bağışıklık sağlamaz veya bulaşmayı engellemez. Kovid aşılarının hastalığa
karşı bağışıklık sağlamadığı, virüsün başkalarına bulaşmasına mani olmadığı,
zaten kabul edilen bir gerçekliktir. Esasen Britanya Tıp Dergisi’nde
yayımlanan bir makalenin itiraf ettiği biçimiyle aşı çalışmaları,
aşıların bulaşı sınırlayıp sınırlamadığını test etmek ve değerlendirmek için
yapılmıyor.
Aşı
üreticileri, test edilmemiş mRNA temelli gen tedavilerini uygulamaya koydukları
dönemde ürünlerinin verimliliğinin esasında semptomların şiddetini azaltma
hedefi üzerine kurulu olduğunu açık bir dille söylüyorlardı.
* * *
25. Aşılar
aceleye getirildi ve uzun vadeli etkileri bilinmiyor. Aşı geliştirme yavaş
ve zahmetli bir süreçtir. Genellikle, geliştirmeden test etmeye ve nihayet kamu
kullanımı için onaylanmaya kadar uzanan süreç uzun yıllar sürer. Kovid için çeşitli aşıların tümü bir
yıldan kısa bir sürede geliştirildi ve onaylandı. Açıkçası, bir yıldan daha
eski olmayan kimyasallar hakkında uzun vadeli güvenlik verileri elde edilemez.
Pfizer
denilen ilâç deviyle Arnavutluk hükümeti arasında imza edilmiş ve sonrasında
basına sızdırılmış olan tedarik sözleşmesinde bu husus açıktan kabul ediliyor:
“Aşının uzun vadeli
etkileri ve etkililiği şu anda bilinmemektedir. Aşı, şu anda bilinmeyen olumsuz
kimi etkilere sahip olabilir.”
Ayrıca,
aşıların hiçbiri uygun ve gerekli denemelere tabi tutulmadı. Birçoğu ilk aşama için gerekli
denemelerin hiçbirisini yapmadı, son aşamadaki insan üzerinde yapılacak
denemelerse ya hakemli denetimden geçmedi, hiçbirisinin verileri yayınlanmadı
(ki bu verilerin elde edilme süreci ancak 2023’te sona erebilir) ya da ciddi yan
etkilerin görülmesi üzerine terk edildi.
* * *
26. Aşı
üreticilerine zarara yol açmaları durumunda ceza almayacaklarına dair güvence
verildi. ABD Halkın Hazırlığı ve Acil Duruma Hazırlık Kanunu, en az 2024’e
kadar tüm imalatçılara ceza muafiyeti getirdi.
AB'nin
ürün lisanslama yasası da aynı şeyi yapıyor, AB’nin aşı üreticileriyle
imzaladığı sözleşmelerde gizli sorumluluk maddeleri bulunduğuna dair raporlar
kaleme alınıyor.
Birleşik
Krallık, daha da ileri giderek, hükümete ve onun tüm çalışanlarına bir hasta
Kovid-19 tedavisi gördüğünde veya “şüpheli Kovid-19” sırasında verilen zararlar
için kalıcı yasal güvence verdi.
Yine,
sızdırılan Arnavut sözleşmesi, Pfizer'in en azından bu tazminatı Kovid aşıları
tedarik etmek için standart bir talep hâline getirdiğini gösteriyor:
“Alıcı, işbu belgeyle,
Pfizer'i her türden dava, hak talebi, takibat, talep, zarar, yükümlülük,
tazminat, ceza, para cezası ve her türden masraf konusunda Pfizer’e teminat
verir, onu savunur ve ilgili hususlar konusunda zarar görmemesini sağlar.”
* * *
VIII. Bölüm: Aldatma ve Önceden Bilme
27. Avrupa
Birliği pandemi sürecinin başladığı günden en az bir yıl önce aşı pasaportu
hazırlığı içerisindeydi. Önerilen ve halka doğaçlama, anında alınmış acil
önlemler olarak takdim edilen Kovid tedbirleri hastalık kaynaklı acil durumdan
önce zaten mevcuttu.
2018’de
AB iki doküman yayımladı. İlkinin adı “2018 Yılında Aşıların Güvenirliğinin
Mevcut Durumu, teknik bir rapor olan ikincisinin adı ise “Bağışıklık
Bilgilendirme Sisteminin Tasarlanması ve Uygulanması” idi. İki belge de AB
genelinde aşınma süreçlerini izleme sisteminin uygulanıp uygulanamayacağı
meselesini tartışıyordu.
Bu
belgelere bir de 2019 tarihli Aşı Yol Haritası denilen belge eklendi. Bu diğer
hususlar yanında bu belge 2019’da başlayıp 2021’de sona erecek, aşı
pasaportları ile ilgili fizibilite çalışması aktarılıyordu:
Bu
raporun nihai sonuçları kamuoyuna Eylül 2019’da, yani Etkinlik 201’den bir ay
önce açıklandı.
* * *
28. Düzenlenen
bir “eğitim tatbikatı”nda pandemi başlamadan haftalar önce pandemi öngörülmüştü.
Ekim 2019’da Dünya Ekonomi Forumu ve Johns Hopkins Üniversitesi birlikte
Etkinlik 201’i düzenledi. Bu eğitim tatbikatının ana
konusu, dünya genelinde pandemiye yol açacak, hayvan kaynaklı bir
koronavirüstü. Tatbikatın sponsorluğunu Bill ve Melinda Gates Vakfı ve GAVI
denilen aşı ittifakı üstlenmişti.
Tatbikat
sonrasında elde edilen bulgular ve dile getirilen öneriler Kasım 2019’da “eylem çağrısı” adı altında yayımlandı. Bir
ay sonra Çin ilk Kovid vakasını kayda geçti.
* * *
29. 2020
yılının başından beri grip ortadan kayboldu. ABD’de Şubat 2020’den beri grip
vakaları yüzde 98 oranında düştü.
Bu,
sadece ABD ile ilgili bir durumda değil, dünya genelinde grip tümden silinip gitti.
Diğer
yandan griple benzer semptomlara ve ölüm oranına sahip olan ve Kovid adı
verilen yeni bir hastalık sahneye çıktı. Bugün gribin normal olarak etkilediği
insanları etkilemeye devam ediyor.
* * *
30. Seçkinler
pandemi sırasında servet kazandılar. Karantina sürecinin başlamasından bu
yana en zengin insanlar önemli ölçüde daha zengin hâle geldiler. Forbes’un aktardığı kadarıyla,
“koronavirüsle mücadele sürecinde dokuzu aşı üreticisi olmak üzere kırk kadar yeni
milyarderin ortaya çıktı.”
Business
Insider, Ekim 2020'ye kadar milyarderlerin net servetlerinde yarım
trilyon dolarlık bir artış gözlemlendiğini aktardı.
Bu
sayının bugünden sonra daha da büyüyeceğine hiç şüphe yok.
* * *
Bunlar,
arkadaşlarınızla veya yabancılarla olan tartışmalarınızı formüle etmenize ve
desteklemenize yardımcı olacak bir kaynak olarak sunulan, pandeminin hayatî
gerçekleridir. Başta İsveç Politika Araştırmaları üzere son
yirmi ayda bu bilgileri derleyen ve toplayan tüm araştırmacılara teşekkür
ederiz.
Kit Knightly
22
Eylül 2021
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder