05 Şubat 2022

,

2022 Tahmini


Her yılın başında, önümüzdeki yıl için dünya ekonomisinde neler olacağını tahmin etmeye çalışıyorum. Tahminde bulunma pratiği, genelde alay konusu edilir. Neticede ileride olacaklara az çok yaklaşan bir şeyler söyleyebilmek için yapılan ekonomik tahmin işlemleri, birçok faktörün katkı sunduğu süreçlerdir. Üstelik bilindiği üzere, ana akım iktisat yaklaşımlarının yaptıkları ekonomiyle ilgili tahminler, genelde başarısızlıklarıyla öne çıkmışlardır. Bu iktisatçıların tahminleri, önümüzdeki bir yıl içerisinde dahi üretimde ve yatırımda herhangi bir düşüş öngörmüyorlar.

Kanaatimce, ana akım iktisatçıların bu tutumu, onların kapitalist üretim tarzına yönelik tanıtım ve övme görevlerine bağlı olduklarının bir kanıtı. Oysa bu üretim, yatırım ve istihdam alanında düzenli ve tekrar tekrar yaşanan düşüşler, kapitalizmin doğrulanmış bir özelliği, buna karşın ana akım iktisatçılar ve resmi kurumlar, bu düşüşleri nedense öngörmüyorlar.

Ama gene de bunları söylüyorum diye, tahminde bulunmanın zaman kaybı olduğunu düşünüyor değilim. Bilimsel analizde, teorinin tahmin gücüne sahip olması gerekir. Eğer ekonomi bir bilim olarak kabul ediliyorsa, bu tespit onun için de geçerlidir. Teori, sadece kapitalizmi savunmak için yapılıyor olamaz.

Marx’ın kriz teorisini doğrulamak gerekiyorsa o vakit bu teorinin belirli bir miktar tahmin gücüne sahip olması şarttır. Bu bağlamda kapitalist üretimdeki düşüşler, düzenli bir biçimde tekrarlanan belirli dönemlerde gerçekleşirler. Bunun asli sebebi ise kapitalist bir ekonomide kârın sermaye içerisindeki oranında yaşanan değişiklikler ve bu değişiklikler sonucunda kârın kütlesi dâhilinde ortaya çıkan hareketliliklerdir.

Ancak önceki gönderilerde de savunduğum gibi, öngörü ve tahmin farklı şeylerdir. İklim bilimciler, modelleri üzerinden küresel sıcaklıklarda tehlikeli bir artışın gözlemleneceği tahmininde bulunurlar, virologlarsa bir dizi pandemide insanlara ulaşan ölümcül patojenlerde bir artış olacağını tahmin ederler. Ancak bu tahminlerin tam olarak ne zaman ‎‎gerçeğe dönüşme ihtimali bulunduğunu öngörmek çok daha zordur. Öte yandan, iklimbilimciler, bir ülkedeki havanın bir yılı aşkın bir süre nasıl olacağını henüz o kadar iyi tahmin edemiyorlar, ancak geliştirdikleri modeller, önümüzdeki üç gün boyunca hava durumunun nasıl olacağı konusunda oldukça doğru sonuçlar ortaya koyabiliyor. Bu anlamda, bir yıl öncesinden çıktı, yatırım, fiyat ve istihdam konusunda tahminlerde bulunmak, o kadar da imkânsız bir iş değil.

Neyse, cesaretimizi ve şevkimizi kırmadan, 2022 için bazı tahminlerde bulunalım. Geçen yılki tahmin nispeten kolaydı‎‎. Tüm büyük ekonomilerin 2020'te yaşanan düşüşün ardından bir toparlanma içine gireceği apaçık ortadaydı.

“Gerçek GSYİH’ler büyüyecek, işsizlik oranları düşmeye başlayacak ve tüketici harcamaları artacak” diye yazmıştım. Aşıların piyasaya sürülmesiyle birlikte,‎‎ “G7 ekonomileri yıl ortasına kadar önemli ölçüde toparlanacaklar”. Ancak “bu V şeklinde bir toparlanma olmayacak, bu da önceki ulusal üretim, istihdam ve yatırım seviyelerine geri dönüş anlamına geliyor. 2021'in sonunda (Çin hariç) birçok büyük ekonominin üretim seviyeleri, 2020'nin başındaki seviyenin altında kalmaya devam edecek.” Bu tahminler gerçekleşti.

Ekonomik toparlanmanın küresel üretimi 2021 sonuna dek 2019 seviyelerine geri getirmeyeceğini beklememin iki temel sebebi vardı. İlk sebep, Kovid pandemisinin büyük ekonomilerde, toparlanması kesinlikle mümkün olmayan işlerde, yatırım alanlarında ve emek üretiminde açtığı “kesikler”in derin oluşuydu. Bu durum, hem kamu sektörü hem de özel sektörün borçlarındaki muazzam artışta karşılık buldu. Bu borçlar, büyük ekonomilere uzun süren Kovid pandemisinin milyonlarca insana verdiği zarara benzer bir zarar verdi.


Bu “kesikler”in sonuçlarını aynı zamanda 2020’de büyük ekonomilerde sermayenin ortalama kârlılığındaki düşüş olarak gördük. Öyle ki 2021’deki canlanma, 2019’daki kârlılık düzeyine bile yaklaşılmasını sağlamadı.


Gene de beklendiği üzere, 2021’de dünya genelinde tanık olunan reel GSYİH artışı, 2020’deki düşüşle birlikte beklenmedik biçimde yüzde 3,5’e geriledikten sonra yüzde 5’e çıktı. IMF'ye göre, gelişmiş kapitalist ekonomilerde ‎‎kişi başına‎‎ düşen reel GSYİH, 2020'de yüzde 4,9’a gerilerken, 2021’de yüzde 5’e yükseldi. Bu şu anlama geliyordu: söz konusu ekonomilerde kişi başına düşen reel GSYİH, 2019 sonunda ulaşılan seviyenin hâlen daha biraz altındaydı. Demek ki kesiklerin açtığı yara iki yıl boyunca iyileşmemişti.

Esasen 2022 yılı için de 2021 için yapılan tahminlerin az çok benzerlerini yapabiliriz. Beklentilere göre dünya ekonomisi, yüzde 3,5-4,0 civarında büyüyecek. 2021'e kıyasla önemli bir yavaşlamaya (yüzde 25 oranında bir azalmaya) tanık olunacak. Bunun dışında, gelişmiş kapitalist ekonomilerin büyüme oranının 2022'de yüzde 4, 2023’te ise yüzde 2,5 altında kalacağı tahmin ediliyor.

Konferans Kurulu’nun reel GSYİH artışı tahmini (%)


Çin ve Hindistan dâhil tüm Küresel Güney’de yeni gelişen ülkeler için de hikâye benzer şekilde seyredecek. Çin, 2020 yılında buhrandan kaçınmayı bilen tek büyük ekonomiydi. Ne var ki 2021’de Çin’in üretimindeki artış, 2009’daki Büyük Resesyon’un sona ermesi ardından yapılan üretimden daha düşüktü. ‎‎Konferans Kurulu, Çin'in büyüme oranlarını ciddi şekilde küçümsüyor, ‎‎ancak yine de 2022'de Çin'in reel GSYİH’sinin yüzde 5’in çok üzerine çıkması olası değil.

Bu tahminler temelde şunu söylüyor: Pandemi döneminde kısıtlanan tüketim, enerjinin birikmesine neden oldu, hükümetlerin para dağıtması ve merkez bankalarının kredileri ile birlikte artan bu enerji bugün diniyor, önümüzdeki yıl da azalacakmış gibi görünüyor. Bildiğimiz kadarıyla bugün merkez bankaları kredi miktarını azaltmayı, hatta borç olarak verilen paradaki politika faizi oranını artırmayı planlıyorlar. İngiltere Merkez Bankası politika faizini yükseltmeye başladı bile, Amerikan Merkez Bankası ise 2022'nin ikinci bölümünde üç kez artırmayı planlıyor.

Bu yıl için yapılan tüm tahminlerse yeni Omikron varyantının ömrünün kısa olduğu, aşı ve yeni geliştirilen tedaviler sayesinde insan sağlığına az zarar verdiği tespitini esas alıyorlar. Bu, iyimser bir tespitmiş gibi görünse de, Omikron bu yıl ekonomilere pek zarar vermeyecekmiş gibi görünüyor olsa da gene de daha yıkıcı bir varyantın çıkıp çıkmayacağı hâlen daha belirsizliğini koruyor.

Kanaatime göre Kovid kaynaklı buhranın ardından da ciddi bir sıkıntıyla karşılaşılacak. Bilindiği üzere 2021 tahminimde şirket borçlarının artacağından, “zombi şirketler”in düşük faiz oranlarına rağmen kendi borçlarını kapatacak yeterince kârı elde edemeyeceğinden, bunun sonucunda da mali çöküşün yaşanacağından söz etmiştim.


Üstelik bu, sadece gelişmiş kapitalist ekonomilerde yüzleşilecek bir risk değil. Yeni gelişen ekonomiler de sıkıntılı bir durumda.

IMF’ye göre, düşük gelirli ekonomilerinin neredeyse yarısı bugün borçlarını ödeyememe tehlikesiyle karşı karşıya. GSYİH içerisinde “yeni gelişen piyasa”nın sahip olduğu borcun oranı bu kriz süresince yüzde 40’tan 60’a çıktı. Üstelik hükümet harcamalarıyla bu artışı durdurmanın imkânı da kalmadı.

Gelişmekte olan ülkeler, 2008-2009’daki küresel finans krizi ile kıyaslandığında daha zayıf bir durumda. IMF’e göre 2007’de yeni gelişen, orta gelirli kırk ülkenin merkezî hükümet kaynaklı bileşik mali fazlası, gayri safi yurtiçi hâsılanın yüzde 0,3’üne denk. Geçen yıl bu ülkeler bütçelerinde açık olduğunu, bu açığın GSYİH’nin yüzde 4,9’una denk düştüğünü söylediler. Asya’da yeni gelişen ülkelerdeki bütçe açığının GSYİH içerisindeki payı 2007’de yüzde 0,7 iken, 2019’da yüzde 5,8’e çıktı. Latin Amerika’da bu oran yüzde 1,2’den yüzde 4,9’a yükseldi. Avrupa’da yeni gelişen ülkelerde ise bütçe fazlası GSYİH’nin yüzde 1,9’u iken, bu ülkelerde bütçe açığı oranı yüzde 1’e çıktı.

Konferans Kurulu’nun tahminine göre 2023’te Latin Amerika’da reel GSYİH artış oranı yüzde 6,4’ten 2,2’ye gerileyecek, hatta bu rakamın da altına inecek. 2022’de bu ülkeler, ağırlaşan borç yüküne ve döviz krizine bu şekilde çare bulmaya çalışacak. Arjantin, borcunu ödeyemeyeceği günlerin eşiğine geldi bile.

Yeni gelişen ülkelerdeki hükümetler, bu sebeple bir ikilemle karşı karşıya: bu hükümetler, ya mevcut durgunluğun ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramayacak olan ağır mali kemer sıkma politikaları uygulayacaklar ya da ihracat artışını sağlamak ve bu artışı hızlandırmak için paralarını devalüe edecekler.

Erdoğan hükümeti, faiz oranlarını artırmama seçeneğini tercih etti. Modern Para Teorisi’ne uygun olan bu politika tarzı, sermayenin ülke dışına kaçmasına ve Türk lirasının önemli para birimleri karşısında yüzde kırk değer kaybetmesine yol açtı. Sonuçta enflasyon oranı fırladı. 2022’de Türk ekonomisi yere çakılacak, bunu stagflasyon (durgunluk içinde enflasyon süreci) takip edecek.

2021’de bir mali kriz ve borç krizi yaşanmadı. Bilâkis, rüzgâr dünya genelinde hisse senedi ve tahvil piyasaları lehine esti. Merkez bankalarının finanse ettikleri krediler, sanki dünyanın sonu gelmiş gibi mali varlıklara oluk oluk aktı. Sonuçta da mali varlık fiyatlarında (hisse senetleri ve tahvillerde) ayrıca emlak sektöründe şaşırtıcı bir artışa tanıklık edildi. Bu süreçte merkez bankaları Kovid pandemisinin ilk gününden beri finans piyasalarına 32 trilyon dolar enjekte etti, böylece dünya genelinde borsanın değerini 60 trilyon dolara çıkarttı. Dünya genelinde şirketler, hisselerini satıp krediler almak suretiyle 12,1 trilyon dolar topladılar. ABD’deki borsa endeksi rekor seviyelere çıktı. Nikkei 225 Endeksi, 1989’dan beri en yüksek yıllık kazancın elde edildiğini ortaya koydu.

Gelgelelim 2022 yılına girdiğimiz şu günlerde “kolay para”nın ve düşük faizli kredilerin dönemi sona doğru yaklaşıyor. Son iki yıl içerisinde borsada yaşanan muazzam canlılık, muhtemelen yavaş yavaş ortadan kaybolacak. Zaten Nisan 2021’den beri beş yüksek teknoloji şirketinin, Apple, Microsoft, Nvidia, Tesla ve Google’a bağlı Alphabet’in toplam hisse değerleri, Standard and Poors endeksindeki artışın yarısından fazlasına denk düşüyordu. Buna karşın 210 hisse senedinin toplam değeri, 52 haftadır yüksek iken bu değer zamanla yüzde on azaldı. ABD’de borç oluşturmanın popüler yollarından olan “kaldıraçlı krediler”in üçte birinin borç-gelir oranı altı olarak belirlenmiş eşiğin üzerine çıktı ki bu düzey esasen finansal istikrar açısından tehlikeli kabul ediliyor.

Demek ki bu yıl, ya finansal çöküşe tanıklık edilecek ya da borsa ve tahvil fiyatlarında önemli bir düzeltmeye gidilecek, zira bu dönemde faiz oranları yükselecek, bu da nihayetinde zombi şirketleri iflasa sürükleyecek.

Merkez bankalarını asıl korkutan da bu. Birçok merkez bankası, tam da bu sebeple kolay para döneminin sona erdirilmesi önerisine epey ihtiyatlı yaklaşıyor. Ama gene de birçok büyük ekonomide, emtia ve hizmetlerin fiyatlarındaki ciddi artış sebebiyle, merkez bankaları bu yola girmek zorunda kalıyor.

ABD’de tüketici ürün ve hizmetlerinde yıllık enflasyon oranı (%)


Bu enflasyon artışının ana sebebi, pandemi sebebiyle kısıtlanmış tüketici talebidir. Zira insanlar, arz daralmasına tanıklık eden kapanmalar esnasında birikimlerini tükettiler. Bu darboğaz ise emtia ve bileşenlerin uluslararası planda taşınması ile ilgili uygulamaya konulan kısıtlamalar, ayrıca üretim için gerekli hammaddelerin ve bileşenlerin kısıtlı oluşu sebebiyle gerçekleşti. Enflasyon artışı, 2020’deki Kovid buhranını takip eden dönemin doğal bir parçası. Zira dünyanın önemli bir kısmı hâlen daha pandeminin çilesini çekiyor.

Ana akım iktisatçılar, “bu enflasyon artışı geçicidir diyenler” ile “bu “enflasyon oranı normale dönecektir” diyenler arasında ikiye bölündüler.

Benim görüşüme göre ise bugünkü yüksek enflasyon oranları “geçici”, çünkü 2022’de üretimde, yatırımda ve kârlılıkta yaşanacak artış, o “uzun depresyon” dönemindeki oranlara doğru gerilemeye başlayacak. Yani enflasyon, pandemi öncesi dönemden yüksek seyretse de bu artış sona erecek.

Bir görüşe göre 2022 yılında yeni GSYİH ve üretim artışı düzeylerine ulaşılacak. Bu görüşün sahipleri, görüşlerini destekleme noktasında İspanyol gribi salgınının bitmesi ardından yirmili yıllarda ABD’de yaşananlara işaret ediyorlar. Bahsi edilen yirmili yıllar boyunca ABD’nin reel GSYİH’si yüzde 42 arttı, bu artış, kişi başına yıllık 2,7 oranında gerçekleşti.

Fakat bu iddianın sahibi olan iyimser ana akım iktisatçıların gelişmiş kapitalist ülkelerin yirmilerde olduğu gibi yeniden bir canlanmayı tecrübe edeceklerine ilişkin öngörüsünü destekleyen herhangi bir delil yok elimizde. Esasen, 1920’lerle 2020’ler arasındaki temel fark üzerinde durmak gerekiyor.

1920-1921’de ABD ve Avrupa’daki ekonomik buhranda verimsiz ve kâr etmeyen şirketler birer kurumuş dal gibi temizlendiler. Böylelikle hayatta kalan güçlü şirketler, piyasada daha fazla paya sahip oldular. Sermayenin kârlılık oranı birçok ekonomide hızla arttı. Konferans Kurulu’nun tahminlerinde, ayrıca IMF’nin tahminlerinde de görüldüğü üzere 2022 ve ötesi için böyle bir öngörüde bulunmak mümkün görünmüyor.


2020’lerde yeni ve uzun bir canlılık döneminin başlayacağını, bu dönemin 2010’ların o uzun depresyon döneminin yerini alacağını söyleyen Konferans Kurulu üyeleri türünden iyimser iktisatçılar, argümanlarını toplam faktör üretkenliğindeki canlanmaya dayandırıyorlar. Bu ölçüm yöntemi, iddia edilene göre, çıktı artışında verimliliğin ve inovasyonun rolünü ölçüyor.

Konferans Kurulu, bu toplam faktör üretkenliği değerinin dünya genelinde her yıl ortalama yüzde 0,4 oranında artacağı tahmininde bulunuyor. Bu değer, son yirmi yıldır sıfır. Esasen dünya genelinde istihdam yaşındaki düşüş ya da yavaşlama ve zayıf sermaye yatırımı artışının öngörüldüğü yeni dönem için bu çok da ciddiye alınacak bir gelişme değil.

2021 yılının üçüncü çeyreğinde ABD’deki üretim artış oranı son altmış yılda görülen oranın altına düştü. Öte yandan, yıllık bazda bu oran yüzde 0,6’ya geriledi ki bu, 1993’ten beri görülen en büyük düşüşün yaşandığını ortaya koyuyordu. Ayrıca ülkede bir de istihdam üretime kıyasla daha hızlı arttı.

Marx’a göre uzun bir canlılık dönemi, ancak büyük bir buhran döneminde sermaye değerleri önemli ölçüde yıkıma uğramışsa mümkün olabilir. Modası geçmiş teknolojiyi temizleyip anlamını yitirmiş olan, kâr getirmeyen sermayeyi ortadan kaldırmak suretiyle yeni şirketler, inovasyon yoluyla gelişip serpilme imkânı bulurlar. Böylesi bir “yaratıcı yıkım” ile birlikte kâr oranları artar.

Gelgelelim henüz sermayenin ortalama kârlılık düzeyi açısından hızlı bir iyileşme süreci içerisine gireceğine dair elimizde herhangi bir işaret bulunmuyor. Muhtemelen, yirmili yıllarda, savaş sonrası tanık olunan “altın çağ”da veya yirminci yüzyılın sonunda tecrübe ettiğimiz neoliberal dönemde az çok gerçekleşmiş olan uzun canlılık döneminin bir benzerinin yaşanması için kârlılığın yaklaşık yüzde 30 artması gerekiyor.

Ama bu noktada kimse, hükümetlerin mali ve parasal yardım yapmasını beklemesin. Kamu sektörünün borçlarının mevcut düzeyi dikkate alındığında, iş dünyasından yana hükümetler her yerde mali harcamaları kısmanın ve bütçe açıklarını kapatmanın yollarını arıyorlar. Bu süreçte vergiler artırılıyor, hükümet harcamaları kısılıyor.

IMF’ye göre 2022’de genel hükümet harcamalarının GSYİH içerisindeki payı, geçen yıla oranla yüzde 8 düşecek. Bu düşüş, kısmen Kovid konusunda yapılan destekler için daha az paranın harcanması ve GSYİH’deki artış sebebiyle gerçekleşecek.

Fakat ABD hükümetinin Kongre Bütçe Ofisi üzerinden aktardığı, harcama ve gelir ile ilgili öngörülerine baktığımızda, federal hükümetin harcamalarının 2021 yılına kıyasla 2026’da ortalama yüzde 7’ye gerileyeceğini, vergi gelirlerinin ise yüzde 25 oranında artmasının beklendiğini görüyoruz. ABD’de bütçe açığı ise 2022’de yarı yarıya azalacak ve sonraki yıllarda bu düzey bir biçimde muhafaza edilecek. Bu anlamda ülke, Keynesçilerin önerdiği tarzda bir mali teşvik planı üzerinde durmuyor. Muhtemelen tam aksini öneren bir plan yürürlüğe girecek.

ABD başkanı Biden’ın mali harcamaları artırma planına Kongre mani oldu ama bu karar, ekonomik faaliyetler üzerinde pek da fazla etkili olmadı.

Avrupa Birliği’nin Avro bölgesinde bulunan zayıf ekonomiler için tahsis ettiği kalkınma fonu henüz devreye girmedi. Zaten bu fonun hızlı bir ekonomik büyüme için yeterli gelmeyeceğini söylemek gerek.

Hâsılı, hâlen devam eden Kovid pandemisi kaynaklı yeni bir felâket beklentisi içerisinde olmayan dünya ekonomisi 2022 yılında büyüyecek, ama bu büyüme, 2021’de uzun zaman kısıtlanmış tüketimin ardından yaşanan enerji patlamasında gerçekleşen büyüme kadar hızlı olmayacak. Bu yılın sonunda da büyük ekonomilerin önemli bir kısmı, düşük büyüme rakamlarının görüldüğü döneme geri dönecek. 2010’larda tanık olunan o uzun depresyon dönemindeki düşük kârlılık eğilimine tanık olacağız. 2022 sonrasında ise muhtemelen büyüme iyice yavaşlayacak.

Michael Roberts
1 Ocak 2022
Kaynak

0 Yorum: