18 Şubat 2022

Solun Aşısızlara Bulduğu Tek Çözüm İzolasyon mu?


Ön not (03/11): Geçen hafta seyahat ederken Chomsky bana, aşısızlar için izolasyonu savunan sözlerini yanlış anladığımı iddia eden bir eposta gönderdi. Dönüşte inceleyebilmek için gönderiyi geçici olarak kaldırdım. Şimdi, bu yazışmayı aksettirmek adına, orijinal metinde küçük değişikliklerle onu yeniden yayınlıyorum, ayrıca bir de güncelleme ekledim.

Bu sürecin sonunda, Chomsky’nin pozisyonuna ve daha da fazlası, ayrımcılığı, zorunlu izolasyonu veya pandemi için aşısızları suçlamayı savunurken Chomsky'den alıntı yapanlara yönelik itirazımda zerre değişiklik olmadı.

* * *

 

Donald Trump ABD başkanı olarak gelip gittiğinden beri işler epey değişti. O zamana kadar kendimi kesinlikle ilerici solda olarak tanımlayabiliyordum. Bugün Kovid pandemisini sadece Trump sonrası travmayı pekiştirdiği koşullarda, kendimi, kimsenin olmadığı tuhaf bir yerde, birçok meselede birbirine çok benzeyen görüşlere sahip olan iki şişirilmiş ideolojik kabile arasında sıkışıp kalmış hissediyorum.

Üzerimdeki etkisiyle son yirmi yılda entelektüel yolculuğumun evrimini şekillendiren biri o. Noam Chomsky ile yeni bir röportaj için eve döndüm. Soldaki pek çok kişi gibi, okullarımızdan ve üniversitelerimizden geçen, milyarderlerin sahip olduğu medyayı izleyip duran (ya da benim durumumda, bir zamanlar oralarda çalışmış olan) veya meslekî kariyer peşinde koşan herkesin kaderi olan on yıllarca süren zihin manipülasyonundan beni kurtarmaya yardım ettiği için Chomsky’ye olan borcum asla bitmez.

Ancak bu büyüklükte bir borç, onun verdiği röportajda dile getirdiği ölçüsüz ifadelere müsamaha göstermemizi sağlayabilirdi.

Ünlü dilbilimci ve siyasi düşünürümüz, Kovid aşısı olmayanların izole edilmesi, bu insanların toplumsal baskıyla yüzleşmesi gerektiği fikrini savunuyor. Argümanının gerekçesi olarak bahsettiği toplumsal dayanışmaya yönelik bir saldırıda, bunun ayrıca onların “yoksulluk” tehlikesine atılmalarına yol açabileceğini öne sürüyor. Sözlerini “içinde bulundukları kötü durum için sadece kendilerini suçlayabilirler”, diye bitiriyor. Chomsky aşısızların ayrımcılığa tabi tutulmasını istiyor, kendisine yöneltilen, “karınlarını nasıl doyuracaklar?” sorusuna ise “bu onların sorunu” diye cevap veriyor. [Chomsky ile yapılan röportajın ilgili bölümünü ve daha önceki bir bölümünü buradan izleyebilirsiniz.]

Chomsky'nin argümanı, farklı çevrelerde yankı buluyor. Bugünlerde aşısızları herkes parmakla göstermeye pek bir hevesli. Neyse ki Çin, hedef tahtasındaki yerini kaptırmış görünüyor.

Kovid, artık aşısızların pandemisi olarak görülüyor. Mantık terse çevrilerek virüsün aşılılara aşısızlar kadar bulaştığına ilişkin gerçek altüst ediliyor. Biden yönetimi, ekibindeki Jen Psaki gibi tamamen aşılanmış üst düzey isimlerin, testlerinin pozitif çıktığını açıklamış olduğu günlerde, ABD halkının büyük bir kısmı için aşı zorunluluğu kararını almaya hazırlanıyor.

Azalan Bağışıklık

Şimdi, Chomsky'nin kendi konumunu haklı çıkarmak için kurduğu analojiyi inceleyelim: Aşısızlar, gerçekten de trafik yasaları olmaması, hepimizin istediğimiz gibi araba kullanabilmemiz gerektiğini düşünüp bu şekilde mi davranıyorlar?

Tuhaf olan şu ki Chomsky, Kovid geçirmiş ve tıbbi araştırmaların da dile getirdiği biçimiyle, tıbbi yardım ile sağlanan bağışıklığa kıyasla daha iyi ve daha doğal bir bağışıklık sağlamış olanları da “yasadışı” ilân edilen aşısız insan grubuna dâhil ediyor. (Bugün yapılan yeni araştırmaların Janssen aşısını olanların beş ay sonraki bağışıklık düzeylerinin yüzde beş, Pfizer’inkinin ise yüzde elli olduğunu hatırda tutalım.)

Chomsky'nin argümanındaki bu boşluğu bir tür gafletle izah edemeyiz. Normalde böylesine dikkatli ve intizamlı bir düşünür olduğunu göz önüne aldığımız vakit Chomsky’nin tüm aşısızlara, bağışıklık durumları ne olursa olsun, izole edilmeleri yönünde baskı uygulanması gerektiğini, bu insanların yoksulluk riskiyle yüzleşecekleri bir duruma sürüklenmelerini istediğini varsaymak zorundayız.

Chomsky'nin anlatımına göre, toplumun geri kalanı için kimin “güvenli” olduğunu belirlemenin tek temeli, aşılanma durumudur. Büyük ilâç tekelleri ve milyarderlerin sahip olduğu medya da aynı şeyi ısrarla dile getiriyor. Onların en azından bir sebebi var: Ne de olsa aşılara olan özel güvenimizden faydalanıyorlar.

Çoğunluğun Tiranlığı

Chomsky'nin analojisine geri dönelim. Analojinin karanlık yanı aydınlık yanına galebe çalmaktadır.

Demek istediği şu: insanların kendi yol kurallarını oluşturmalarına, kendi bencil dürtülerine ve avantaj sağlayan fikirlerine göre hareket etmelerine izin verilseydi, katliam olurdu. Trafik yasalarına tam da bu sebeple sahibiz.

Sonucun katliam olup olmayacağına dair bir tartışmayı bir kenara bırakalım ve olacağını varsayalım. Bu analoji, insanların aşılanma konusunda tereddütlü veya dirençli olma olgusunu anlamamıza ve onlara nasıl davranmamız gerektiğini netleştirmemize nasıl yardımcı oluyor?

Demokratik toplumlarda toplum sözleşmesi, bir yanda bireysel özgürlükler ile diğer yanda sosyal grubun daha geniş güvenlik ihtiyaçları arasındaki bir uzlaşmaya dayanır. Bu iki şey arasında genellikle bir gerilim söz konusudur. Sağlıklı toplumlarda, bu çatışan ihtiyaçlar öne alınıp ideal olarak genel bir fikir birliği ile karar verildikten sonra, her durumda öncelikli olması gereken belirli bir çözüme ulaşılır.

Batı toplumlarında, iyi ya da kötü, geleneksel olarak bireye büyük ölçüde özerklik sağlandı. O kadar ki, kapitalizmin mevcut neoliberal hâlini yaratan eğilim dâhilinde şirketler, bireylerin koruma altında olan statüsünü tanıdılar. Chomsky’nin de analiz ettiği biçimiyle bireyler, bu statü sayesinde şirketlerin kıyımından kurtuldular. Ama aynı şirketler, bugün suyumuzu ve havamızı zehirliyorlar, yaşama destek sunan böcekleri öldürüyorlar, gezegenin akciğerleri olan ağaçları yok ediyorlar vb.

Çoğu insanın toplum sözleşmesinden beklediği şey, bir yanda devletin otoriterleşme eğilimi ve tiranik çoğunluğu ile diğer yanda azınlığın hakları arasında bir denge sunmasıdır.

Bunun her birimiz için özünde bencil bir temeli var: Bugün çoğunluktayım ama yarın kendimi azınlıkta bulabilirim. Genelde zalim çoğunlukları tercih eden insanlar, artık çoğunluğa ait olamayacakları günü hayal etme yeteneğinden yoksun olanlardır.

Bilanço

Peki tüm bunların Kovid ve aşılarla ne ilgisi var?

İnsanları mevcut aşıları almaya zorlamak ya da Chomsky'nin yaptığı gibi, yalnızca aşılananların yiyecek satın almak gibi yaşamın en temel eylemlerini yapması gerektiğini savunmak, orantılılık ilkesini göz ardı eden bir tutum. Bu tutum, toplum sözleşmesinin kalbindeki uzlaşma fikrini bir kenara süpürüyor.

Orantılılık demokrasilerde, hem sosyal grup için bir ilke, hem de bireylerin en iyi nasıl hareket edeceklerine karar verdikleri pratik bir ölçü olarak, önemlidir. Bunu her zaman bir kıstas olarak kullanıyoruz.

Sokakta biri bana bağırırsa ve ben de karşılık olarak suratına yumruk atarsam, çoğu insan bu davranışımın orantısız olduğu konusunda hemfikir olacaktır. Polis beni bir ünlüye kaba bir tweet yazdığım için tutuklarsa, çoğu insan (muhtemelen bir veya iki yıldan daha az bir süre önce) bunun da orantısız olduğunu düşünür(dü).

Her durumda, sosyal olarak kabul edilebilir davranışı neyin oluşturduğu ve şeyleri normal, uygunsuz ve düpedüz yasadışı olarak sınıflandırma arasındaki ayrım çizgilerinin nerede olduğu hakkında bir yargıda bulunuyoruz. Bu sonuca varırken, bir zamanlar kabul edilebilir olan bir şeye ya da daha önce hoş karşılanmayan bir şeye şimdi yasadışı muamelesi yaparak bireye ve gruba ne tür zararlar verildiğini de tartmalıyız.

Artıları ve eksileri nadiren bilinçli olarak gözden geçirsek de, bu yargıların her biri belirli bir bilançoyu içerir.

Düşünce Deneyi

Peki, aşıyı reddeden bireyin bedensel özerklik hakkı ile toplumun kendisini Kovid pandemisinden koruma arzusunu nasıl dengelemeliyiz?

Diğer tüm durumlarda olduğu gibi, bir karara varmak için öne sürülebilecek, hiçlikten çekip çıkartılabilecek, soyut bir ilke yoktur. Zor durumlarda bilanço, özellikle dikkatli bir şekilde incelenmeli ve duygulara ya da histeriye hitap etmekten kaçınılmalıdır.

Küçük bir düşünce deneyi yaparsak, bunun Kovid durumunda nasıl ortaya çıktığı daha iyi vurgulanabilir. Kısa bir an için Kovid ile karşı karşıya olmadığımızı, bunun yerine küresel bir Ebola salgınıyla karşı karşıya olduğumuzu hayal edin.

Ebola’nın Kovid kadar bulaşıcı olduğunu ve toplumlarımızda endemik hâle geldiğini hayal edin. Ebola'nın ortalama ölüm oranı yaklaşık yüzde 50. Ona yakalanan her iki kişiden birinin ölmesi muhtemel.

Bu koşullar altında, genel nüfus üzerinde aşı zorunluluklarını dayatmayı nasıl değerlendiririz? Aşıya direnenlere nasıl davranmalıyız? Bu onları yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya bıraksa bile, onları zorla tecrit etmemiz uygun bir davranış olur mu?

Vurgunculara Hayır!

Çoğu insanın, insanları aşı olmaya zorlayan ve ebeveynlerin çocuklarını aşılatmasını gerektiren bu senaryoda çok daha rahat hissedeceğinden emin değilim. Başka türlü olsaydı, zorlama olmasaydı, zorla aşılama, birkaç Yehova'nın Şahidi dışında, pek gündeme gelmeyecekti. Kimsenin aşı konusunda tereddüdü olmayacak, insanlar ilk aşıyı olmak için izdihama yol açacaktı.

Bir Ebola pandemisi ile karşı karşıya kalan aklı başında hiç kimse, virüsün var olup olmadığı bir yana, virüsün tehlikeli olup olmadığı konusunda şüphe duymaz veya aşıların güvenli olduğunun kanıtlanıp kanıtlanmadığını çok fazla umursamazdı. Tehlikeler o kadar büyük ve o kadar açık olurdu ki, tereddüde yer olmazdı.

Dolayısıyla birkaç ilâç şirketinin pandemiyi kâr için kullanmasına gönül rahatlığıyla izin vermek durumunda kalmaz veya liderlerimizin güvenilmez aşıların hastalığa karşı koruma sağladığı iddiasında bulunmasına izin vermezdik. Ekonomilerimiz, daha iyi aşılar ve daha geniş bir tedavi yelpazesi bulmak için savaş durumuna getirilirdi. Salgın vurguncularından kaçınmak, aşılanmamış talihsizlerden kaçınmaktan kesinlikle öncelikli olurdu.

Başka bir deyişle, durum şu anda Kovid ile olandan tamamen farklı olurdu.

Kırılma Noktası

Benim hayali senaryom, “Kovid konusunda ne yapacağız?” sorusuna tabii ki cevap bulmuyor. Ancak gene de benim senaryom, gerçek Kovid pandemisinde, bahsini ettiğim hayali Ebola pandemisinin aksine, bireyin özerklik hakkı ve toplumun güvenlik hakkına ağırlık verilmesi gerektiği üzerinde duruyor. Kovid gerçekliğinde cevaplar, Chomsky'nin önerdiği kadar net değil. Neticede Ebola ya da buna benzer bir şeyle karşı karşıya değiliz.

Trafik benzetmesini tekrar gözden geçirelim.

Trafik yasalarına evrensel olarak uyulmasına rağmen, yollarımızda her yıl önemli sayıda sürücü ve yaya öldürülmekte ve ağır yaralanmaktadır. Doğru ya da yanlış, çok az insan bu gerekçelerle arabaların yasaklanmasını istiyor. Özgürlüğümüzü ve rahatlığımızı yol kazalarındaki ölümlere tercih ettik ve açık yoldaki özgürlüğün bizim için daha önemli olduğuna karar verdik.

Özellikle aşı sonrası bir dünyada, bir Ebola virüsünün yol açtığı yol katliamıyla karşı karşıya değiliz. En azından aşırı bencil “gelişmiş” dünyada, savunmasız olanlar için tehlike, aşılardan, hatırlatıcı dozlardan ve daha iyi tedavilerden oluşan karışım sayesinde giderek azalıyor. Batının büyük bölümündeki tehlikeler, savunmasız olanlar için bile, yavaş yavaş gripten kaynaklananlara daha yakın görünmeye başlıyor.

Bu aşamadaki en büyük sorun, zaten zor durumda olan ve yetersiz finanse edilen sağlık hizmetlerimizi bu kış kırılma noktasına yaklaştırabilecek Kovid ve grip olmamız gibi görünüyor. Sağlık hizmetlerimiz, öncelikle kamu sağlık hizmetlerine özel kâr üzerinde öncelik verme konusunda uzun süredir devam eden siyasi başarısızlıklar nedeniyle yeni gerçekliğe uyum sağlamakta zorlanıyor.

Kimdir Tehlike?

Bazı insanlar hâlâ daha Kovid’den ölüyor. Gripten ve otomobil kazalarından ölenler de var. Ama onlarca yıldır hiç kimse, “grip için aşı zorunluluğu getirilsin” demedi, “grip aşısını reddedenleri izole edelim” talebinde bulunmadı. Öte yandan kimse otomobili olan kişilere para cezası kesilmesini istemedi veya bu insanların toplumdan tecrit edilmesi talebinde de bulunmadı.

Böyle bir durum olsaydı, çoğumuz haklı olarak, grip aşısı olmayanların veya otomobil sahibi olmaya devam edenlerin anında ihbar ve tecrit edilmesi yerine, toplumun önceliklerinin dikkatli bir şekilde öne alınması ve öncelikle bir tartışmanın yapılması gerektiğini düşünürdük.

Kovid gerçekliğinde bireyin özerkliğinin, onları zorla aşılayarak veya reddettiği için onlara acımasız cezalar vererek ihlal edilmesi gerektiğine karar vermeden önce, bilançonun diğer tarafında öne alınması gereken ek faktörler var:

* Virüse veya aşısızlardan kaynaklanan tehdide karşı kendisini koruma ihtiyacı duyan ve bu korumayı isteyen herkes, aşılanarak koruma altına alınabilir.

* Korunmasız yurttaşlar için tehlike oluşturanlar yalnızca aşılanmamış kişiler değildir. Aşılılar da tehlike oluşturuyor olabilirler, zira aşının sağladığı koruma hızla ortadan kalkmaktadır, yani mevcut aşılar, her iki üç ayda bir herkesi zorla aşılamadığımız sürece virüs bulaşımı üzerinde sınırlı bir etkiye sahiptirler.

* Aşılar, bağışıklık açısından hayal kırıklığı yaratsa da, kısa vadeli etkileri nispeten güvenli görünen yeni bir teknolojidir. Ancak uzun vadeli etkiler henüz tam olarak ölçülemiyor ve herhangi bir bireyin bu yeni aşıları yaptırmanın gerekli olup olmadığına veya çocuklarına aşı yaptırmaya dair endişelerini göz ardı etme veya küçümseme konusunda dikkatli olmalıyız.

* İnsanlar aşıyı reddederek kendi sağlıklarını riske atıyor olabilir, ancak kimi anlamlı tarihsel gerekçelere bağlı olarak başkaları, bunu kendi çıkarlarına göre görüyor diye aşı olmayanların iradesi hilafına bir şeyi onlara zorla dayatmamalıdırlar.

Bu faktörlerin tümünün, bazılarının veya hiçbirinin konuyla ilgili olmadığı konusunda hemfikir olabilirsiniz. Ama ne siz ne de ben kendi başımıza karar verebiliriz. Bu hususlar herkesçe bilinmeli ve tartışılmalıdır.

Asıl mesele, seçkinlerin gücünü korumak için tasarlanmış, bu tür konuları adil bir şekilde yayınlayamayan veya onları tarafsız bir şekilde tartışmamıza izin vermeyen, kâr odaklı toplumlarda yaşıyor olmamız. Chomsky'yi ve beni ilgilendiren toplumsal çöküşün nedeni, tam da bu.

Bölücü Söylem

Chomsky'nin trafik analojisinin amaçladığı şekilde olmasa da yararlı olabileceği son bir yol daha var.

Onlarca yıldır medyamız, sarhoş sürücülerin, aşırı hız yapan sürücülerin veya otomobil kirliliğinin neden olduğu sorunlara odaklanmayı tercih etti. Ancak tüm bu sorunlar, günlük hayatımızda ne kadar önemli olurlarsa olsunlar, otomobile ve petrole bağımlı ekonomilerimizin iklimi yok ederek türlerimiz üzerinde intihara meyilli olduğu o çok daha ürkütücü gerçeğin gölgesinde kalıyor.

Birine takılmak, diğerini düşünmekten kaçınmanın bir yolu olabilir.

Sanki Kovid konusunda da benzer bir durum söz konusu. Toplumlarımızın ve toplum sözleşmelerimizin temelinin, devleti ele geçiren şirket çıkarları üzerinden uzun zaman önce çöktüğü gerçeğine odaklanmak yerine, aşılara, aşı karşıtlarına, talimatlara ve aşı pasaportlarına takılıp kalıyoruz, sadece birbirimizi suçlamakla yetiniyoruz.

Aşılar konusunda tereddüt varsa, bunun nedeni, toplumun bir kısmının, ya uzun zaman önce kârı insanın önüne koymuş olan ilâç endüstrisine dönük söz söylemekten ya da aynı şirketlerin gerekli kuralları uygulayan kurumları ele geçirmesi karşısında şüphelerini dile getirmekten çekinmiyor, korkmuyor oluşudur.

Aşısızların izole edilmesi çağrısı, kolay bir taleptir ve talebi dillendireni duygusal olarak tatmin edecek bir gürültü illaki kopacaktır. Tucker Carlson veya Trump bunu söyleseydi, solun çoğu bu talebin yararsız, bölücü bir retorikten beslendiğini hemen idrak ederdi. Bu talebin Chomsky’nin ağzından çıkıyor olması, onu yararlı kılmıyor maalesef.

GÜNCELLEME:

Kısa süre önce kızıma verilen bir okul ödevi ile kıyas çalışmanın erdemlerini hatırladım. Birbiriyle bağlantılı iki öncülden bir sonucun çıkarıldığı bir tümdengelimli akıl yürütme biçimi olan tasımlar, öğrencilere çıkardıkları sonuçların ancak dayandıkları öncüller kadar güçlü veya güvenilir olduğunu anlamalarına yardımcı olmak için öğretilir.

Kusurlu bir argümanın ünlü örneği, sonuç doğru görünse de şu şekildedir:

Bütün köpekler hayvandır.

Hayvanların dört ayağı vardır.

Bu nedenle, tüm köpeklerin dört bacağı vardır.

Öncülleri ve sonucu bu şekilde ortaya koymak, bir argümanın neden ilk bakışta göründüğü kadar güçlü olmayabileceğini açıklığa kavuşturmada faydalı olabilir. Nasıl olduğunu görmek için Chomsky'nin argümanını benzer bir format kullanarak değerlendirelim:

Kovid virüsü ölümcül.

Tüm aşısız insanlar virüsü yayma riskiyle karşı karşıyadır.

Bu nedenle, aşılanmamış tüm kişiler tehlikelidir ve izole edilmesi istenmelidir.

Bu şekilde yola çıktığında, argümanının zayıflığı özellikle belirgindir. Kovid’in ne kadar ölümcül olduğu sorusunu (birinci öncülün temeli) görmezden gelsek bile, ikinci öncül açıkça hatalıdır, hem de iki bariz sebebe bağlı olarak.

İlkin, aşılı insanlar da virüsü yayarlar ve araştırmalar, onların da neredeyse aşısızlar kadar yayabileceklerini ortaya koyuyor. Aşılılar, enfekte olduklarının daha az farkında olabileceğinden, aslında virüsün yayılmasını teşvik eden davranışlarda bulunabiliyorlar.

İkinci sebepse şu: virüsün sebep olduğu hastalıktan kurtulan aşılanmamış insanlar ki şimdiye dek muhtemelen önemli bir kısmı kurtulmuştur, en az aşı yoluyla sağlanan bağışıklık kadar güçlü bir doğal bağışıklığa sahiptir. Hatta araştırmalar bu bağışıklığın çok daha güçlü olabileceğini gösteriyor.

Dolayısıyla, ikinci öncül şu şekilde yeniden formüle edilseydi, daha doğru olurdu:

Tüm aşılı ve aşısız kişiler virüsü yayma riskiyle karşı karşıyadır.

Ancak bununla birlikte ikinci öncül olarak, mevcut sonucumuz tamamen mantıksız görünüyor: Bu nedenle, aşılanmamış tüm insanlar tehlikelidir ve izole edilmesi istenmelidir.

Sorulan soru şudur: Peki ya aşılı insanlar? Onlar da tehlikeli değil mi? Onların da izole edilmeleri gerekmiyor mu?

Bu şekilde yola çıkıldığında, Chomsky’nin argümanının mantıksal, pratik ve etik güçten yoksun olduğu gerçeğini görmezden gelmek zorlaşacaktır.

Kovid’in yayıldığı hususu göz önüne alındığında, yani aşılama oranı yüzde yüze çıksa bile herkesin bir noktada bu virüsü kapacağı gerçeği dikkate alındığında, adil bir formülün nasıl görünebileceğini hayal edebiliyoruz:

Bazı insanlar Kovid virüsüne karşı savunmasızdır.

Aşı, savunmasız kişilerde hastalığın şiddetini azaltır.

Bu nedenle, savunmasız herkes, kendi güvenlikleri için aşıyı almaya teşvik edilmelidir.

Çok daha az manşet kapma heveslisi, çok daha az bölücü bir yaklaşım bu. Ama aynı zamanda Kovid pandemisinde işlerin şu anda nerede durduğu konusunda çok daha doğru bir tutumu temel alıyor.

Jonathan Cook
26 Ekim 2021
Kaynak

0 Yorum: