02 Şubat 2022

,

Başkalarını Suçlama Oyunu

Virüsün milyonlarca Amerikalıya bulaştığı, sekiz yüz binden fazla insanın Kovid yüzünden öldüğü koşullarda devletin uyguladığı pandemi politikalarının başarısız olduğunu artık giderek daha fazla insan fark ediyor. Kapanmalar bir yandan sadece o kaçınılmaz sonucu erteledi, ama bir yandan da kanser, kalp-damar hastalıkları, diyabet, verem, ruhsal rahatsızlıklar, eğitim gibi başlıklarda ciddi hasara yol açtı.

Tam da bu sebeple, bugünlerde tanık olduğumuz başkalarını suçlama oyunu tüm hızıyla devam ediyor. Yakın tarihli bir Senato oturumunda Dr. Anthony Fauci, politikalarını savunma gayretinde bile bulunmadı. Bunun yerine, “söylediğim her şey Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) yönergelerince desteklenmekte” deyip durdu.

Dr. Fauci, Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü (NIAID) direktörü olarak, pandemi boyunca iki CDC direktörü, Dr. Robert Redfield ve Rochelle Walensky ile yakın bir şekilde çalıştı, ama şimdi sorumluluğu onlara atıyor. Aynı şeyi, Dr. Francis Collins'in Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) direktörlüğünden istifa etmesinden kısa bir süre sonra eski patronuna da aynı şeyi yapmıştı.

Dr. Collins, pandemi boyunca Fauci'yi şiddetle savundu. Ekim 2020'de, Büyük Barrington Deklarasyonu Fauci'nin kapanma stratejisini eleştirerek, çocukların okula gitmesine ve genç yetişkinlerin normale yakın yaşam sürmesine izin verirken yüksek risk altındaki yaşlı insanların korunmasına odaklanılması çağrısında bulunmuştu. Birkaç gün sonra, halk sağlığı konusunda çok az deneyime sahip bir genetikçi olarak Collins, Fauci’ye bildirgenin “rafa kaldırılması”nı öneren, Harvard, Oxford ve Stanford üniversitelerinde hocalık yapan yazarları “şirazesi kaymış epidemiyologlar” olarak nitelendiren bir eposta yazdı. Fauci patronuyla aynı fikirdeydi, ancak son Senato oturumunda bu olay kendisine sorulduğunda, epostanın Dr. Collins'ten kendisine geldiğini söyledi. Başka bir ifadeyle Fauci, kendisinin sadece emirleri yerine getirdiği imasında bulunmaktaydı.

Halk sağlığı bilimcileri ve Büyük Barrington Deklarasyonu'nun ortak yazarları olarak biz, Dr. Collins, Redfield ve Walensky tarafından savunulan pandemi stratejisini eleştirdik. Bugün Dr. Fauci’nin suçladığı bu üç ismin yerine koyuyoruz kendimizi. Zira son Senato oturumunda pandemi stratejisinin baş mimarı ve tellâlı olmasına karşın Dr. Fauci, o stratejiyi savunmak adına somutta, halk sağlığı ile ilgili herhangi bir tartışma içerisine girmedi. Dün siyasetçilerin, gazetecilerin, akademisyenlerin ve kamuoyunun Dr. Fauci’ye güvenmiş olmaları anlaşılır bir durum. Peki ama bugün onların işlenen suçun ağırlığını tek başına omuzlamaları mı gerekiyor?

Dr. Fauci, ayrıca yaptığı savunmada “kafası kırık” kişilerden ölüm tehditleri aldığını söyledi. Bilim insanlarının bu tür tehditlerle başa çıkmak zorunda kalması gerçekten üzücüdür, bu durum aslında salgın sırasında devlet dışı kişi ve kurumlar eliyle üretilen bilimsel söylemin eksikliğinin bir ispatıdır.

Fauci, tehdit edilme konusunda yalnız değil. Collins'le birlikte deklarasyonu rafa kaldırmış olmaları, ayrıca belirli kesimlere odaklanılması önerisini çöpe atmaları sonucu Büyük Barrington Deklarasyonu yazarları, ölüm tehditleri ve ırkçı saldırılarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Oysa Kaliforniya Üniversitesi’nin San Fransisko kampüsünde hocalık yapan Dr. Vinay Prasad’ın da dediği gibi Ulusal Sağlık Enstitüleri direktörü Collins’in işi, “bilim insanları arasındaki diyalogun zeminini güçlendirmek ve konuyla ilgili belirsizliği kabul etmek”ti. Bunun yerine Collins, “mantıksal safsata üzerine kurulu ufak tefek saldırılarla tümüyle meşru olan tartışmayı boğdu.”

Tuhaf olan şu ki Senato, Dr. Fauci'nin bilimsel incelemeyle karşılaştığı tek yer. Bu önemli görevi, tıp eğitimi alan az sayıda senatörden biri olan Dr. Rand Paul üstlendi. Dr. Fauci, senato binasının siyasi ortamı dışındaki sivil tartışmalara farklı görüşlere sahip halk sağlığı bilimcilerini katsaydı, Amerika'ya daha iyi hizmet etmiş olurdu. Dr. Fauci, açık ve sivil tartışmayı benimsemiş olsaydı, halk aşağıda önerilmiş olan politikalar türünden, daha iyi pandemi politikalarından istifade etme imkânı bulacaktı:

1. Yaşlı ve gençler arasında Kovid ölüm riskinde bin kattan fazla fark olduğunu vurgulayarak, daha az korku verici ve daha doğru bir halk sağlığı iletişimi.

2. Büyük Barrington Deklarasyonu tarafından halk sağlığı ile ilgili olarak önerilen spesifik ve somut standart tedbirlerle yaşlı ve diğer yüksek riskli Amerikalılara daha fazla odaklanılması ve onların bu suretle korunması.

3. Tüm okulların ve üniversitelerin açılması, çocukların ve öğrencilerin yüz yüze eğitime devam etmeleri.

4. Halk sağlığına yönelik ikincil zararların en alt seviyeye indirilmesi.

5. Dünya çapında yoksulların ve işçi sınıfının daha az yıkımla yüzleşmesi.

6. Kovid hastalarının erken tedavisi için neyin işe yaradığını görmek amacıyla NIH ve NIAID’nin finanse ettiği, randomize klinik deneylerinin hızla gerçekleştirilmesi. (Bu değerlendirmelere aşılara ayrılan kadar emek harcanmış olsaydı, çok sayıda insanın hayatı kurtarılabilirdi.)

7. İyileşen Kovid hastalarının doğal bağışıklık geliştirdiği gerçeğinin kabulü ve insanların bakımevlerinde kalanları ve hastanede olup vücut direnci düşük hastaları korumak için kullanılması.

8. Aşı pasaportları ve herkese aşı vurulması yerine hedefi belirlenmiş aşıların yapılması, bunun yanında, halkın aşılara dönük güvenini artırmak amacıyla aşı güvenliği konusunda kapsamlı ve hızlı bir değerlendirmenin yapılması.

Ne yazık ki, dünyanın en büyük bulaşıcı hastalık araştırmaları için kullanılacak parayı, NIAID’nin altı milyar doları aşan bütçesini yönetme imkânına sahip olan Dr. Fauci, nasıl olduysa, epidemiyologların ekseriyetinin onayı ile ülkede uygulamaya konulan pandemi stratejisine komuta etme şansına nail oldu.

Tüm pandemiler gibi bu pandemi de bitiyor. Bu koşullarda bilim cemaati kamuoyu nezdinde sahip olduğu güveni yeniden kazanmak için çok şey yapmak zorunda. Pandemi yönetimindeki hatalar yüzünden oluşan ikincil zararlardan biri de halkın akademisyenlere artık hiç güvenmemesi. Bu tümüyle yanlış yönetilmiş olan pandemi stratejisinin sorumluluğu bir avuç insanın sırtında olsa da kimyacı, jeolog, fizikçi, biyolog, ekonomist, sosyolog, psikolog, halk sağlığı tarihçisi, klinikçi, epidemiyolog… cümle bilim insanları bilime ve akademiye yönelik güveni yeniden tazelemek gibi bir sorumluluğa sahipler. Atmaları gereken ilk adımsa yapılan yanlışı kabullenmek.

Martin Kulldorff
Jay Bhattacharya

31 Ocak 2022
Kaynak

[Jay Bhattacharya, Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde doktor ve profesör ve Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu'nda araştırma görevlisidir. Martin Kulldorff epidemiyolog, biyoloji istatistiği uzmanı ve Harvard Tıp Fakültesi'nin eski bir profesörüdür. Her ikisi de Brownstone Enstitüsü'nde kıdemli akademisyenler ve Bilim ve Özgürlük Akademisi'nde öğretim üyesidir.]

0 Yorum: