Hükümetler
ve medya, kurallarını kendilerinin belirlediği bir oyun oynuyor. Üstelik hakemi
de kendileri tayin etmiş.
Savundukları
tedbirlerin hiçbirisi işe yaramadı. Ama gene de o tedbirleri dayatmaya, zorla
uygulamaya devam ettiler. Çocuklar da dâhil herkese takılan maske, sosyal
mesafe, “aşı” dedikleri ilâçlar, QR kodları virüsün yayılmasını durduramadı.
Trinidad’da
bir sohbet programı hazırlayan Stephan Reis, yetkililerin ana sorunlarından
birini şu şekilde tespit etmiş: Bir yandan bu yetkililer aşıya karşı direnç
geliştirenlere aşının işe yaradığını söylemek zorunda kalıyorlar, bir yandan da
nüfusun geri kalan kısmına, onlar daha fazla aşı olsun diye, aşının yeterince
işe yaramadığını söylüyorlar. Üstelik her iki mesaj da aynı anda, aynı seyirci
kitlesinin huzurunda dillendiriliyor.
Oyun
dâhilinde çıkarlarını muhafaza edebilmek adına ilâç şirketleri medyayı PR
şirketi olarak görevlendiriyor. Bu görevlendirmenin sonucunda medya,
dezenformasyon faaliyetlerine başlıyor. Yoğun ve tehlikeli bir propaganda
çalışması devreye sokuluyor. Öyle ki Kanada’da CTV News kanalı,
hastanelerdeki doluluk oranının artmasına bile fırsat tanımadan, halk sağlığı
vurgusu üzerinden herkesi bir hayaletle korkutmaya başlıyor:
“Quebec’te katı halk
sağlığı tedbirleri alınmasına karşın, pandeminin beşinci dalgası karşısında
Kovidli hastaların hastane kapasitelerinin aşılmasına neden olma ihtimali
mevcut. Quebec Halk Sağlığı Kurumu da eyaletteki durumun giderek daha kötüye
gittiğini söylüyor. Kurumun tespitine göre tedbirler devreye sokulmalı, üçüncü
doz aşıyı olanların sayısı artmalı, daha fazla insana test yapılmalı. Bu
koşullar yerine getirilse bile hastanelerin kapasitelerinin aşılma ihtimali
mevcut. Çünkü kimse, Omikron’un şiddeti konusunda net bir bilgiye sahip değil.
Quebec’teki hastanelerin başhekimleri Salı günü yaptıkları açıklamada
ameliyatları ve klinik çalışmalarını iptal etmek zorunda kalabileceklerini
söylediler.”
Bugün
Quebec, Kovid’den yatan veya ölen insanlar içerisinde tam aşılıların oranı
konusunda İngiltere ve İsrail’i yakalamış durumda. Bu da dilin değişmesine
neden oldu. Eskiden tek aşılı kişiler aşılı sayılırken, bugün adam yerine
konulmuyorlar. Dolayısıyla şu tarz manşetlere rastlıyoruz: “Quebec’te bin yeni
Kovid vakasının 772’si tam aşılı değil.” Yeni test yaptırıp testi pozitif
çıkanların yüzde 78’i ilk doz aşıyı olmuş kişiler.
Yeni
belirlenen kurala göre tek doz aşılı kişiler artık yeterince aşı olmuş
sayılmıyorlar. Hatırlatıcı doz zorunlu hâle gelince iki dozlu insanlara da
“yetersiz aşılı” deniliyor. Tek dozun koruma konusunda işe yaramadığı
söyleniyor.
Peki
başta da böyle mi söyleniyordu?
5
Ocak 2021 günü bir doktorun ağzından şu söyleniyordu: “Araştırmaların da ortaya
koyduğu biçimiyle Pfizer aşısı ilk dozun vurulmasından iki hafta sonra yüzde
90’lık bir etkiye sahip. Hatırlatıcı doz olarak vurulan ikinci doz ise koruma
düzeyini yukarı çekiyor.”
11
Ocak günü Quebec başbakanı Premier Francois Legault ısrarla şunu söylüyordu:
“İlk dozun sağladığı bağışıklık epey yüksek.”
Demek
ki bu yılın (2021) başlarında tek doz etkili sayılıyormuş, ikinci dozun
haftalar sonra vurulmasında bir sorun yokmuş. İkinci doz esasen hatırlatıcı
dozmuş.
Bu
noktada ikinci dozu olabildiğince erteleyip daha fazla sayıda insanın
korunmasını sağlamak gibi bir siyaset uygulandı. İkinci dozun vurulacağı tarih
ertelenince bunun önemli olmadığı, sağlığı etkilemeyeceği söylendi.
Quebec
hükümeti, ikinci dozu hatırlatıcı doz olarak nitelemeye devam etti. Sonra da
ikinci dozu doksan gün ertelemenin daha iyi olacağını söyledi.
O
günlerde tek doz yeterliydi ama sonra tek doz önemini tümüyle yitirdi.
Quebec
hükümetinin ve halk sağlığı yetkililerinin tavsiyeleri yanlış çıktı. Ya
dayattıkları tedbirler bilimsel gerçekliği temel almıyordu ya da aşıları kısa
süre içerisinde çuvallamıştı.
İlk
önerme doğru ise o vakit hükümet cahil veya vasıfsız. Eğer ikinci önerme doğru
ise o vakit demek ki “hastaneye yatmış kişilerin yüzde bilmem kaçı tam
aşılıdır” türünden laflar aşının etkisi konusunda başta söylenenlerin yanlış
olduğu gerçeğini örtbas etmek için dillendiriliyorlar.
Her
geçen gün yeni bir manşetle karşılaşıyoruz, hepsi de pozitif çıkan vaka
sayılarının arttığından, rekorların kırıldığından bahsediyor. Birinde
“Quebec’li doktorlar hastanelerin Omikron’a yakalanmış sağlık emekçileriyle
dolup taşacağı konusunda uyarıda bulunuyorlar” yazıyor. Sağlık bakanı da aynı
perdeden konuşarak durumun kritikleştiğine işaret ediyor. Başbakan da bu koroya
katılıp “ileride zor ama yapılması gereken tercihlerle karşı karşıya kalacağız”
diyor. Hastanelerin yoğun bir mücadele içinde olduğu söyleniyor. Acillerin
dolup taştığından, geçen hafta içerisinde kabul edilen Kovidli sayısının 99’u
bulduğundan bahsediliyor.
Buna
karşılık başka raporlar da yayımlanıyor. Bunlar, “eyalet genelinde aşı
kampanyasının henüz başlamadığı, geçen yılın aynı dönemiyle kıyaslandığında,
vakalar yüzde 92 artmasına karşın, hastane kabul sayılarının yüzde 61’e
gerilediğini” söylüyorlar.
İyi
de hastane kabul sayıları düşmüşse bu hastaneler neyin mücadelesini veriyorlar?
Sorunun cevabını kısmen Noel öncesinde Quebec hükümetinin ayrımcı ve
cezalandırma amaçlı testi yaptırmayı reddetti diye 500 sağlık emekçisini işten
atmasını önceleyen o birkaç gün içerisinde yaşananlarda bulmak mümkün. (O
dönemde ayrıca 1.650 hastane çalışanı da işten atıldı.)
Alınan
kararın bir anlamı yok: sağlık sistemi içerisinde aşı olsun olmasın herkese
virüs bulaşabilir, bu insanlar virüsü yayabilir, o hâlde neden sadece aşıyı
reddedenlere test yapılıyor? Çalışma koşulları dâhilinde hastalığa yakalanma
ihtimalinin yüksek olduğu düşünülürse bu insanlarda doğal bağışıklık gelişmiş
olamaz mı? Alınan karar şu açıdan da anlamsız: yeterli personele sahip olmadığı
açıklanan Quebec hastaneleri virüs kapmış, hatta hasta çalışanların işe
gelmesini istiyor.
Bu
tartışma dâhilinde öğreniyoruz ki hastaneye yatanların belirli bir kısmı
Omikron yüzünden yatmamış. Sağlık Bakanı, “Omikron’un eyalet genelinde hızla
yayıldığından, ama varyantın yol açtığı etkinin hastanelerde hissedilmediğinden
söz ediyor. Hastaneye yatanların büyük kısmının Delta varyantı yüzünden
geldiğini söyleyen bakanın bu tespitini hastane kayıtları da doğruluyor.
Kaleme
alınan makaleler, okurları Omikron konusunda korkutmaya çalışıyorlar. Hastane
kapasitesinin aşıldığından, hastanelerin dolup taştığından bahsediyorlar. CTV
News “Kovid yüzünden Quebec’te ameliyatların ve klinik çalışmalarının iptal
edileceğini” söylüyor, oysa hastanelerdeki vakaların büyük bir kısmı Omikron’la
ilişkili değil.
Quebec’te
aciller dolup taşıyor” diyen kanal, Kovid’i suçluyor. Oysa biz biliyoruz ki
yazın Kovid vakaları en düşük düzeydeydi ve eyalet genelinde aciller ertelenmiş
olan ameliyatlar ve tedaviler yüzünden doldu. Önceden birikmiş olan işler
yüzünden dolan hastanelerde suç ne Kovid’de ne de Omikron’da. Buna karşın,
söylediği yalana inanan medya yeni kapanma ve sokağa çıkma tedbirleri talep
ediyor.
CTV
News ayrıca seyircisine şu gerçeği söyleme gereği duymuyor: 2019
yılıyla kıyaslandığında 2020 yılında hastane faaliyetlerinde yüzde 17,5’lik bir
düşüş yaşandı. 1 Nisan 2020 ile 31 Mart 2021 arası döneme Quebec’teki tüm hasta
yatışları içerisinde Kovid yüzünden yatanların oranı sadece yüzde 2,1’di.
Ayrıca
bu tür kanallar ve gazeteler, Quebec’teki hastanelerin acillerinin normal
zamanlarda da dolu olduğundan bahsetmiyorlar. Ben yüzde 130 kapasiteyle
çalışmayan tek bir acil görmedim. 2015 yılında acile gittim, koridorda duran
bir sandalyeye oturttular beni. Bu, Kovid’den önce de birçok hastanın başına
gelen bir durumdu.
Medya,
bir yandan da onca yıl süren kemer sıkma politikaları sebebiyle hastanelere
ayrılan fonun bilerek kısıldığı gerçeğinin üzerini örtüyor. Neticede medya için
hem Omikron hem de aşısızlar birer günah keçisi olarak iş görüyor.
CTV
News
kanalı seyirci kitlesini panikletmek için durmadan “iki aylık sağlıklı bebek
Montreal’daki bir hastanede Kovid sebebiyle vefat etti” türünden haberler
yapıyor. Ayrıntısına hâkim olmadığı bu olayı kendisine bayrak yapıp sallayan
kanalın haber odasında sevinç çığlıkları atılıyor olmalı. Orada toplaşmış
insanlar “nihayet biri öldü!” diye bağırmışlardır muhtemelen. 16 Ekim 2021’e
dek, tüm pandemi süresince Quebec’te 11 yaşın altında tek bir çocuk bile vefat
etmedi. Dahası, 5-11 yaş aralığında olan çocuklar içerisinde hastaneye
yatanların oranı yüzde 0,008’de kaldı. Sadece yüzde 5,3’ünün testi pozitif
çıktı. Buna karşılık Quebec’teki yetkililer, ebeveynleri korkutup onları
çocuklarını aşılatmaya çalışıyorlar. Üstelik bunu büyük riskler barından bir
ilâcın damar yoluyla verilmesine hiç gerek olmamasına rağmen aşılanmış çocuk
oranının yüzde 54’ü bulduğu bir dönemde yapıyorlar.
Artan
vakalara tepki olarak Quebec hükümeti, denenmiş, sınanmış ama başarısız olmuş
tedbirleri uygulamaya kararlı olduğunu ortaya koyuyor. Hükümet bu kararı,
tedbirlerin daha da sertleşmesini talep eden uzmanların sözünü dinleyerek
alıyor. Vesayetçi devlet, ailelere gerekli sayıda insanın evlerinde kalması
talimatı veriyor. Yargılama yetisinden ve takdir yetkisinden mahrum olan
yurttaşların kendi işlerini devletin dayattığı sınırlar dâhilinde yapmalarına
izin veriliyor. Sadece tam aşılılara tahsis edilmiş bölgeler belirleniyor, aşı
pasaportu denilen sisteme tabi olan bu insanlar da kısıtlanıyor, imkânları
azalıyor, dans etmek, şarkı söylemek gibi faaliyetler yasaklanıyor, spor
salonları, barlar, sinemalar türünden mekânlar kapatılıyor. Bunlara sadece QR
koduna sahip tam aşılı olanlar girebiliyor. İşletmeler hükümetin sözünden
çıkmıyor, gelir elde etmek ve eski durumuna geri gelmek için çırpınan bu yerler
insanlara ayrımcılık uyguluyor. Asıl önemlisi ise işyerlerinin kapanmasına
dönük kararın örtük olarak, aşı pasaportlarına ve aşının kendisine yönelik bir
suçlamayı içeriyor olması.
Maximilian C. Forte
26 Aralık 2021
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder