“Beşinci Yıl” [John R. Grabach -1934]
Geçen yıl bu vakitler 2020 tahminleri ile ilgili
yazıma tahmin ile öngörü arasında ayrım yaparak başlamıştım.[1] Orada, iklim ve
küresel ısınma hakkında, sınanabilecek öngörülerde bulunabileceğimizi
savunmuştum. İklim bilimcileri, karbon salınımları artmaya devam ederse dünyadaki
sıcaklıkların da artmaya devam edeceğini, bunun da en nihayetinde iklim üzerinde zararlı
değişikliklere neden olacağını öngörüyorlardı (ki öngörüleri gerçekleşiyor).
Virologlar da bir süredir yeni patojenlerin yeni bir salgın dalgası yaratacağı öngörüsünde
bulunuyorlardı.
Aynı şekilde, daha zor da olsa, sosyal bilimlerde
de bazı öngörülerde bulunabilmek
mümkün. Örneğin Marksist iktisatta, Marx’ın sermayenin birikim yasasından ve Kâr
Oranının Düşme Eğilimi Yasası'ndan yola çıkarak öngörülerde bulunuyoruz. İlk
yasa, sermayenin organik bileşiminin zamanla artacağını söylüyor (ki kapitalist
ekonomilerde artıyor da). İkinci yasa ise sermaye stoku üzerinden hesaplanan
ortalama kâr oranının zamanla düşeceğini öngörüyor (ki zaten düşüyor).
Ama bu, misal gelecek yıl içerisinde neler
olacağını tahmin edebilmekle aynı şey
değil. Üç gün sonra havanın nasıl olacağına dair başarılı tahminler yapabiliyor
olsak da, hava tahmini işi gene de öngörülemeyecek gelişmelere açıktır. Bir
ekonomide reel GSYİH büyümesinin, istihdamın, gelirlerin ve yatırımların bir
yıl sonra ne kadar artıp azalacağına dair yapılan tahminlerin güvenilirliği ise
nihayetinde çok daha az olacaktır.
Buna karşın ben gene de her yıl büyük ekonomilerin
nasıl seyredeceğine dair tahminlerde bulunmaya çalışıyorum. Geçen yıl,
çekinerek de olsa, ana kapitalist ekonomilerin üretim ve yatırımlarında Büyük Resesyon’dan beri ilk kez bir düşüş yaşanabileceğine dair tahminde
bulunmuştum. Gelişmiş kapitalist ekonomiler açısından 2009 ortasından 2019'un sonuna kadar uzanan dönem, 1945'ten bu yana yaşanan en uzun büyüme dönemiydi
(Meksika, Arjantin, Brezilya ve Rusya gibi birkaç büyük "gelişmekte olan
ekonomi" ve Japonya ise bu dönemde durgunluk içerisindeydi). Ama bu dönem, aynı
zamanda ortalama reel GSYİH'in yüzde ikiden fazla büyüyemediği, yatırımların
durgunlaştığı ve kârların düşmeye başladığı bir dönemdi, ayrıca bu dönemde II.
Dünya Savaşı sonrası dönemin en düşük büyüme oranına ulaşıldı. 2020'de ekonomik
krizin eşiğine gelineceğine dair argümanım da bu gerçeğe dayanıyordu.
Salgın tabii ki öngörülebilir bir şeydi,
gelgelelim Covid-19’un ne vakit ve nerede ortaya çıkacağını tahmin edemezdik. Covid
salgını, önceki tüm tahminlerin çöpe atılmasına neden oldu. Bugün 2020 yılına
dönüp baktığımızda şu gerçeği görüyoruz: dünyadaki kapitalist ekonomi,
tarihinin en büyük ve en kapsamlı krizini yaşadı, ekonomilerin yüzde 95’i, ulusal hâsıla, yatırım, istihdam ve ticarette daralmayla karşılaştı.
Sadece Çin, Vietnam, Tayvan gibi çok az ülke, bu krizden
kaçabildi.
Sonuç olarak, bir anlamda “2021 için bir ekonomik
tahminde bulunmak artık daha kolay” diyebiliriz. Çoğu ülke, bu yıl toparlanacak.
Reel GSYİH'ler büyüyecek, işsizlik oranları düşmeye başlayacak ve tüketici
harcamaları artacak. Meselenin istatistikle ilgili yanı, bunu söylüyor. Misal
bir ekonomi, bir yıl içerisinde yüzde on küçülürse, yani diyelim ki 100 iken
90'a düşerse ve sonraki yıl da toparlanıp 95'e yükselirse, bu, o ülkenin yüzde
5,5'lik bir büyüme yaşayacağı anlamına gelir. Ancak tabii ki bu durum, ekonomi kriz
öncesindeki seviyesinin hâlâ yüzde 5 altında olacağı gerçeğini
değiştirmeyecektir. Kaldı ki kriz yaşanmasaydı, ekonominin belki de yüzde 2-3
büyüyeceğini varsayarsak, mevcut büyümenin olağan eğiliminin hâlâ yaklaşık
yüzde 6-7’lik seviyenin altında olacağını söyleyebiliriz.
2021'de çoğu ekonomide yaşanacak olan şey de tam
olarak budur. Aşıların (kademeli olarak) dağıtılmasıyla birlikte yaz aylarında
çok sayıda insan virüsten “korunacak” (peki ama virüsün tüm türevleri için
geçerli olacak mı bu koruma?). Tabii nüfuslarını aşılamaya yetecek mali ve
lojistik kaynaklara sahip olmayan yoksul ülkeler, belki de 2024 yılına dek beklemek
zorunda kalacaklar! Gene de G7 ekonomileri, yıl ortasına kadar önemli ölçüde
toparlanacaklar, en azından istatistikî düzeyde.
Ancak bu, ekonomilerin önceki ulusal üretim,
istihdam ve yatırım seviyelerine geri dönecekleri, V şeklinde bir toparlanma
olmayacak. Yukarıda da belirttiğim gibi, 2021'in sonunda (Çin hariç) birçok
büyük ekonominin üretim seviyeleri, 2020'nin başındaki seviyenin altında
kalmaya devam edecek. Aslında IMF, Dünya Bankası ve OECD, büyük ekonomilerin
2022'nin sonundan önce pandemi öncesi seviyelere dönmesini beklemiyor, çoğunun
önceki büyüme eğilimini asla yakalayamayacağı tahmininde bulunuyor (ki bu eğilim
zaten zayıftı).[2] Bu nedenle küresel “toparlanma”nın şeklinin ters karekök
şeklinde olacağını öne sürüyorum. Yani hâsıla, yatırım ve kârlılıktaki yeni
büyüme eğilimi, önceki büyüme oranlarının altında seyredecek.
Peki neden? Bunun üç ana sebebi var. Birincisi,
çoğu kapitalist ekonomideki “yara”, kalıcı hâle gelmiş durumda.[3] 2020'deki
kapanmalar sırasında birçok firma, özellikle hizmetler sektöründeki küçük
firmalar, yeniden faaliyete geçemeyecek ve bunların faaliyete ara vermesiyle
işsiz kalanlar işlerine geri dönemeyecekler. Ayrıca, tüm şirketler personel
sayısını azaltmaya çalışacağından ve bu kapsamda yaşlı, yüksek ücretli işçileri
tekrar istihdam etmekten kaçınacağından, hâlihazırda işten çıkartılmış olan
birçok kişi, belki de işlerine kavuşamayacak.
İkinci sebep, birçok şirketin kurumsal
borçlarındaki ciddi artışın, bu şirketlerin yatırım yapma imkânlarını azaltacak
olması.[4] Önceki yazılarımda büyük ekonomilerde “zombi şirketler”in
yükselişinden bahsetmiştim. Covid salgını döneminde yaşanan kapanmalar
sırasında merkez bankalarının piyasaya büyük miktarda para pompalamasıyla
birlikte enflasyon seviyesinin altına düşürülen faiz oranları ve kamu garantili
kredi programları yolu ile şirketler, borç seviyelerini hızla artırdılar. Büyük
şirketler, devletten gelen paraları istiflediler veya bu paraları, borsada
kendi hisselerini ve finansal varlıklarını geri satın almak için kullandılar.
Sonuç olarak birçok ülkenin borsası, tüm zamanların en yüksek seviyelerini
gördü. Bununla birlikte, birçok küçük şirket, hayatta kalmak için sıra dışı bir
şekilde borç almak zorunda kaldı. Her ne kadar borçlarını karşılamanın maliyeti
düşmüş olsa da, toplam borç miktarı katlanarak arttı.
Pandemi kaynaklı ekonomik krizde üçüncü aşamaya
geçme riski yüksek. Kriz, işletmelerin kapanması, seyahatlerin durması,
insanların evde kalması ve hizmet sektörünün felç olması sebebiyle oluşan “arz
şoku” ile başlamıştı. Sonra hizmetler, eğlence, seyahat ve diğer “aciliyeti
olmayan” şeyler için yapılan harcamalar düştüğü için bir “talep şoku” oluştu. Evden
çalışabilen, yüksek ücret alan meslek sahibi kişilerin ve büro bazlı çalışan
işçilerin gelirleri sabit kalırken, düşük ücretli ve işe gitmek zorunda kalan
vasıfsız işçilerin işleri buhar oldu. Büyük ekonomilerde nüfusun en üst gelir
gruplarında yer alanların yüzde 40'ı evden çalışma şansı buldu, bu oran, en
düşük gelire sahip olan gruplarda yer alanların iki katının üzerinde. İlk grup,
harcama yapmadığı için de tasarruf oranları yükseldi.
Eğer çok sayıda şirket kapanırsa (ki iflaslar
artmaya devam ediyor), 2021'de krizin üçüncü aşamasına geçilebilir, sonuçta da
kredi sıkışıklığı ve mali krize tanık olunabilir.[5] Dünya Bankası baş
ekonomisti Carmen Reinhart'ın gelişmekte olan piyasaların borçlarının temerrüde
düşebileceğini (ki İngiltere’de böylesi bir risk mevcut) belirtmesi de bu
korkuyu ifade ediyor. Reinhart, küresel güneyin “eşi benzeri görülmemiş bir
borç krizi ve yeniden yapılanma dalgası”yla karşı karşıya olduğu konusunda
uyarıda bulunuyor ve “Girdaba kapılacak ülkelerin kapsamı açısından
bakıldığında bizim şu an otuzlarda bile görülmeyen seviyelerde olduğumuzu”
söylüyor.
Otuzlar Grubu denen bankacılar da yakın zamanda
bir rapor yayınladılar ve böyle bir krizin yaşanabileceği konusunda uyarıda
bulunup, bundan kaçınmak için derhal harekete geçilmesi çağrısı yaptılar.[6] Grup, “Covid-19
ekonomik krizi, bugüne dek likidite azlığı ile tanımlıydı. Eğer salgının
yarattığı ekonomik gerilim devam ederse, birçok işletmenin asıl uğraşacağı şey,
iflaslar olacaktır” diyor. Ucuz kredi bile “zombi” şirketlerin toparlanmasını
sağlamak için yeterli değil. Zombi firmalar, 2 trilyon dolar gibi bugüne dek eşine
rastlanmamış bir borç yükünü omuzlamış durumdalar.
Bu da küresel kapitalizmde sürdürülebilir bir
büyümeye geri dönme anlamına gelen V şeklinde bir toparlanma beklemiyor
oluşumuzun üçüncü sebebidir. Salgında büyük ekonomilerdeki ortalama sermaye kârlılığı,
savaş sonrası dönemin en düşük seviyesinde.
Kriz, kapitalist sektördeki “kuru dallar”ı
yeterince “budamadığı”, böylece güçlünün zayıfın yerini almasını sağlayıp,
hayatta kalanların kâr etme becerisini artırmadığı sürece büyük kapitalist
ekonomiler, Keynesçilerin “sürekli durgunluk” veya benim ve diğer bazı Marksist
iktisatçıların “uzun süreli bunalım” dedikleri duruma mahkûm olabilirler.
Ana akım iktisatçılar içerisinde 2021 için iyimser
konuşanlar yok değil, tıpkı geçen Mart'ta, yani salgının başında da olduğu
gibi. O zamanlar bazı önde gelen Keynesçilerin söylediklerini hatırlayalım.
Clinton döneminin Hazine Bakanı Larry Summers, kapanmaları turistik yerlerdeki
işletmelerin kışın kapalı olmasına benzetmişti. Yaz gelir gelmez bu işletmelerin hepsi açılacak
ve her şey eskisi gibi olacaktı. Bu nedenle Summers, salgını sadece mevsimsel bir olay
olarak değerlendirmişti. Keynesçi ekonomi danışmanı Paul Krugman da benzer
şekilde, salgının yol açtığı durgunluğun ekonomik bir kriz değil, “afet
yardımlarına ihtiyaç duyan bir durum” olduğunu düşünüyordu.[7] Yani borçlanma
yoluyla finanse edilen hükümet harcamaları, kısa süre sonra ekonomiyi yeniden
ayağa kaldıracaktı. Yine Clinton döneminin sözde solcu Çalışma Bakanı Robert
Reich da bunun ekonomiyle değil, sağlıkla ilgili bir kriz olduğunu, sağlık
sorunu kontrol altına alınır alınmaz da normale geri dönüleceğini söylemişti.
Bugün de Financial
Times yeni yıl için umut ve toparlanma mesajı vererek koroya katılmış oldu.
Ekonomi yazarı Martin Sandbu, 2020'de biriken ve harcamaya hazır yüksek
tasarruflarla desteklenecek olan ertelenmiş talebin devreye girmesiyle 2021'de
büyük bir tüketici patlaması yaşanacağını söylüyor. 2021’le başlayan dönemi,
geçen yüzyılda ekonominin canlandığı, önemli başarıların elde edildiğine inanılan
“yirmili yıllar”a benzetiyor.[8] Bu tahmindeki sorun şudur: Birincisi, yirmili yıllar, birçok ülke için hiç de başarılı ve canlı geçmedi. İngiltere, bahse konu on yılda büyüme,
yatırım ve istihdamda uzun bir bunalıma tanık olurken, Avrupa ve Japonya,
militarizmin ve faşizmin yükselişine zemin hazırlayan bir çaresizliğin pençesine düştü.
İkincisi, yirmilerde, İspanyol gribi salgınının
sona ermesinden sonra ABD ekonomisinde bir patlama yaşanmasına karşın,
çalışanların büyük kısmı bundan pek bir fayda görmemişti. Ekonomik büyüme
birkaç yıl hızlanmış ve borsa (şimdi de olduğu gibi) ucuz krediyle canlanarak
yeni rekorlar kırmış, ancak reel ücretler bir süre için, yani altı yılda,
sadece yaklaşık yüzde 5-8 artabilmişti (ki bu, çok da yüksek bir rakam değil).
Çünkü verimlilikle birlikte kârlar artarken, işçilerin ücret artışı verimlilik
artışının altında kalmış, eşitsizlik artmıştı.[9]
Ve elbette 1929-30'da borsada yaşanan Büyük Çöküş
ve ardından gelen otuzlu yılların o Büyük Buhranı ile her şey hüsranla
sonuçlanmıştı. Sandbu, gene de bize umut vermekten vazgeçmiyor: “Yirmili yıllar kötü
bir şekilde sona erdi. Ama hazzı dizginlemek yerine onu kapsayıcı hâle
getirirsek, bu sefer daha iyisini yapabiliriz. Nihayetinde kutlama vakti geldiğinde
herkes eğlenecek” diyor.
Financial
Times da “Gelecek için umutlu olmanın
bir nedeni varsa, o da her şeyden önce geçen yıl uyum sağlama yeteneğimizi
geliştirmiş olmamızdır” diyor. Sahiden öyle mi? Kapitalizm neye uyum sağlamış,
bir değişime mi maruz kalmış? Bilim insanları ve sağlık çalışanlarının muazzam
çabaları sayesinde her yerde virüsün bulaştığı hastaların ve virüsten ölenlerin
sayıları düştü, aşılar rekor sürede üretildi. Ama kapitalist ekonomi değişmedi.
Büyük ilâç tekelleri, aşı satışlarından büyük kârlar
elde etmeye hazırlanıyorlar, fosil yakıt şirketleri, keşif faaliyetlerini ve
üretimlerini genişletmeye devam ediyorlar. Şirketler, her yerde işçileri işten
atma ve haklarını ellerinden alma derdinde. Hükümetler, geçen yıl dağıttıkları
teşvik ve desteklerin parasını çıkarmak için salgının etkisinin kırıldığı
noktada uygulanacak kemer sıkma politikaları yoluyla sosyal harcamaları
azaltmak ve vergileri arttırmak zorunda kalacaklarından bahsediyorlar. Küresel
ısınma yeniden baş gösteriyor, servet ve gelirdeki eşitsizlik varlığını muhafaza ediyor, yoksul
ülkelerde sefalet derinleşiyor ama borsalardaki yükseliş sürüyor. Benim 2021 tahminim bu şekilde.
Michael
Roberts
2 Ocak 2021
Dipnotlar
[1] Michael Roberts, “Forecast 2020”, 30 Aralık
2019, MR.
[2] Michael Roberts, “The Post-Pandemic Slump”, 13
Nisan 2020, MR.
[3] Michael Roberts, “The Scarring”, 2 Mayıs 2020,
MR.
[4] Michael Roberts, “Deficits, Debt and Deflation
After The Pandemic”, 29 Haziran 2020, MR.
[5] Michael Roberts, “A Credit Crash Ahead?”, 2
Aralık 2020, MR.
[6] Group of Thirty, “Reviving and Restructuring
the Corporate Sector Post-Covid”, 2020, G30.
[7] Paul Krugman, “Disaster Relief Economics”, 30
Ağustos 2011, NYT.
[8] Martin Sandbu, “Goodbye Virus-Ridden 2020”, 12
Ocak 2021, FT.
[9] Gene Smiley, “The U.S. Economy in the 1920s”, EH.
0 Yorum:
Yorum Gönder