Kamu-özel işbirliği”, hiç de yeni bir şey değil. Onlarca
yıl önce neoliberal dönemin başladığı momentte ülke içinde ve dışında sayıları
hızla arttı. KÖİ’lerin sayısının uluslararası finans oligarşisinin “Kovid-19
sonrası” dönem için önerdiği ajandanın önemli bir parçası olması, gayet doğal. Çünkü
KÖİ’ler, kapitalizm koşullarında kâr oranlarının düşme eğilimi denilen, düzenin
kenarından hiçbir şekilde dolaşamadığı kanunun sonuçlarına mani olmak adına
destekleniyorlar.
Kamu-özel işbirliği pratikleri, her ülkenin ve her
sektörün meselesi. ABD’de eğitim, sağlık, altyapı, belediye hizmetleri, ulaşım
gibi alanlarda bu pratiğe sıklıkla rastlanıyor. Eğitim sahasında KÖİ’ler,
sözleşmeli okul ve sıkça dillendirilen “cemaat okulu” formunu alıyor. Sağlık
alanında ise “maliyetleri düşürmek” yoluyla kâr elde eden, bir yandan da yaşlı
bakımı gibi hizmetler sunan ve bu noktada kamu fonlarını kullanan büyük
şirketler olarak karşımıza çıkıyorlar. Altyapı sahasında KÖİ’ler, kamu
fonlarını kullanan “kamusal” yollar inşa eden özel inşaat şirketleri eliyle
yürütülüyorlar. Bu pratik sayesinde şirketler, onlarca yıl devletten aldıkları
parayla (yol geçiş ücreti gibi imkânlardan faydalanarak) kârlarına kâr
katıyorlar. Devlet, birçok yoldan yolsuzluk sürecini organize ederek, zengini
daha zengin ediyor.
KÖİ’ler, işçilerin ürettikleri servetin işçilere
ait olduğunu, insanların gerçek bir kamu otoritesine yaslanan devletin güvence
altına aldığı haklara sahip olacakları bir topluma doğduğunu söyleyen düşünceyi
redde tabi tutan yaklaşımı esas alıyorlar.
KÖİ’ler, devletin halka karşı sorumluluklarından
kurtulmasının hayırlı olduğunu, öte yandan aynı devletin zengini daha zengin
etmesi gerektiğini söyleyen gerici fikri meşrulaştırıyorlar. “Serbest piyasa”daki
kargaşayla, anarşiyle ve şiddetle birlikte büyüyen KÖİ’ler, kapitalist
toplumlarda yaygın olarak görülen tüm zararlı eğilimlerin güçlenmesini
sağlıyorlar.
KÖİ’ler, bilinç düzeyini aşağı çekmek adına
sürekli harika şeyler olarak takdim ediliyorlar ve herkesin onlardan istifade
edeceği üzerinde duruluyor. Bu yaklaşıma göre KÖİ’ler, herkese kazandıracak.
Kimse kaybetmeyecek. Dolayısıyla KÖİ’lerde hiçbir sorun yok, herkes
eleştirmeden, ses etmeden onları desteklemeli. KÖİ’ler asla incelenmemeli,
soruşturulmamalı.
Bugün birçok toplum karşıtı siyaset ve düzenleme
gibi KÖİ’ler de kanıksanıyor, “normal, doğal ve iyi” şeyler olarak görülüyor.
KÖİ’lerin belirli yönleri eleştirilse de sonuçta ona alışmamız gerektiğini
söylüyorlar. İlkeleri ve standartları savunmanın gereksiz olduğundan
bahsediyorlar.
Gerçekte ise KÖİ’ler, “kamunun yararlandığı” düzenlemeler
maskesi takan, zengini zengin eden programlar. KÖİ, özelleştirme pratiğinin
başka bir biçimi. Bu pratikte yolsuzluk tavan yapıyor, maliyetler artıyor,
verimlilik ve hizmet kalitesi düşüyor, siyaset kurumunun gücü azalıyor, eşitsizlikler
yoğunlaşıyor. Zenginler ve temsilcileri, KÖİ’leri toplumun ve halkın
koşullarının iyileşmesini sağlayacak zaruri düzenlemeler olarak görüyorlar. Zenginlere
bağlı politika ve medya temsilcileri bıkıp usanmadan bize, “her türden işi
halletmek için özel sektörle çalışmamız gerektiğini, devletin tek başına işleri
halledemeyeceğini” söylüyorlar.
Ama burada esasen KÖİ’lerle ilgili gerçekler
gizleniyor. KÖİ’ler, kamunun ve milletin çıkarlarına hizmet etmek şöyle dursun,
temelde toplumsal zenginliğin özel şirketlerce asalak gibi tüketilmesi üzerine
kurulu bir pratik. Bu çarpık mantığa göre topluma ait tüm varlıklar ve servet,
zenginlerin emrine verilmeli. Peki kamu fonları, neden sadece kamuya ait
işletmeler için kullanılmıyorlar? Neden sürece yabancı özel şirketler, denkleme
dışarıdan dâhil ediliyorlar?
Neoliberal ideoloji, KÖİ’leri topluma belirli bir
yolu takip ederek dayatıyor, onu söz konusu yol üzerinden meşrulaştırıyor. Bu noktada
neoliberal ideoloji, pratikte özel-kamu arasındaki ayrımı görmezden geliyor.
Oysa özel ve kamu, müşterek hiçbir hususu paylaşmadıkları gibi, ikisi karşıt
olgulardır. Kamu herkesi, kamu yararını ifade ederken özel, dışlayıcı olanı,
sadece belirli kişiler için olanı anlatır. Zenginler ve temsilcileri, bu kritik
ayrımı silmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu tür bir girişim, toplumda
zenginliğin gerçek kaynağını, servet üzerinde meşru hak iddiasında
bulunabilecek olanı gizler ve sadece kendisine hizmet eder.
Sürece yabancı olan özel şirketlerin kamusal
girişimlere dâhil edilmesine karşı çıkılmalıdır. Bu tür adımlar, zenginliğin
özel ellere akmasına neden olurlar. İşçilerin ve devletin değersizleşmesine,
devletin toplumun genel çıkarlarına ve işçilere hizmet etme becerisinin
azalmasına yol açar. Özel şirketlerin el koydukları para, dönüp dolaşıp
toplumsal sorumluluğu azaltmak için kullanılmaya başlanmıştır.
Özel şirketlerin çıkarlarının işçilerin ürettikleri
zenginliğe erişmesine izin verilmemelidir. Bu şirketlerin herkesin ihtiyaçlarını
karşılayacak, özgüvenli ve kapsamlı bir ekonominin inşa edilebilmesi için
gerekli olan zenginliğe el koymalarına mani olunmalıdır. Topluma ait olan tüm fonlar
ve varlıklar, gene topluma hizmet etmeli, herkesin yaşam ve çalışma koşullarını
iyileştirmelidir. Amerikalıların ekonomi sahasında sahip oldukları güvenli
yaşam ve çalışma koşulları, zenginlere para akıtmayı öngören programlarla asla korunamaz.
Shawgi
Tell
30 Aralık 2020
0 Yorum:
Yorum Gönder