25 Şubat 2021

KÖİ


Kamu-özel işbirliği”, hiç de yeni bir şey değil. Onlarca yıl önce neoliberal dönemin başladığı momentte ülke içinde ve dışında sayıları hızla arttı. KÖİ’lerin sayısının uluslararası finans oligarşisinin “Kovid-19 sonrası” dönem için önerdiği ajandanın önemli bir parçası olması, gayet doğal. Çünkü KÖİ’ler, kapitalizm koşullarında kâr oranlarının düşme eğilimi denilen, düzenin kenarından hiçbir şekilde dolaşamadığı kanunun sonuçlarına mani olmak adına destekleniyorlar.

Kamu-özel işbirliği pratikleri, her ülkenin ve her sektörün meselesi. ABD’de eğitim, sağlık, altyapı, belediye hizmetleri, ulaşım gibi alanlarda bu pratiğe sıklıkla rastlanıyor. Eğitim sahasında KÖİ’ler, sözleşmeli okul ve sıkça dillendirilen “cemaat okulu” formunu alıyor. Sağlık alanında ise “maliyetleri düşürmek” yoluyla kâr elde eden, bir yandan da yaşlı bakımı gibi hizmetler sunan ve bu noktada kamu fonlarını kullanan büyük şirketler olarak karşımıza çıkıyorlar. Altyapı sahasında KÖİ’ler, kamu fonlarını kullanan “kamusal” yollar inşa eden özel inşaat şirketleri eliyle yürütülüyorlar. Bu pratik sayesinde şirketler, onlarca yıl devletten aldıkları parayla (yol geçiş ücreti gibi imkânlardan faydalanarak) kârlarına kâr katıyorlar. Devlet, birçok yoldan yolsuzluk sürecini organize ederek, zengini daha zengin ediyor.

KÖİ’ler, işçilerin ürettikleri servetin işçilere ait olduğunu, insanların gerçek bir kamu otoritesine yaslanan devletin güvence altına aldığı haklara sahip olacakları bir topluma doğduğunu söyleyen düşünceyi redde tabi tutan yaklaşımı esas alıyorlar.

KÖİ’ler, devletin halka karşı sorumluluklarından kurtulmasının hayırlı olduğunu, öte yandan aynı devletin zengini daha zengin etmesi gerektiğini söyleyen gerici fikri meşrulaştırıyorlar. “Serbest piyasa”daki kargaşayla, anarşiyle ve şiddetle birlikte büyüyen KÖİ’ler, kapitalist toplumlarda yaygın olarak görülen tüm zararlı eğilimlerin güçlenmesini sağlıyorlar.

KÖİ’ler, bilinç düzeyini aşağı çekmek adına sürekli harika şeyler olarak takdim ediliyorlar ve herkesin onlardan istifade edeceği üzerinde duruluyor. Bu yaklaşıma göre KÖİ’ler, herkese kazandıracak. Kimse kaybetmeyecek. Dolayısıyla KÖİ’lerde hiçbir sorun yok, herkes eleştirmeden, ses etmeden onları desteklemeli. KÖİ’ler asla incelenmemeli, soruşturulmamalı.

Bugün birçok toplum karşıtı siyaset ve düzenleme gibi KÖİ’ler de kanıksanıyor, “normal, doğal ve iyi” şeyler olarak görülüyor. KÖİ’lerin belirli yönleri eleştirilse de sonuçta ona alışmamız gerektiğini söylüyorlar. İlkeleri ve standartları savunmanın gereksiz olduğundan bahsediyorlar.

Gerçekte ise KÖİ’ler, “kamunun yararlandığı” düzenlemeler maskesi takan, zengini zengin eden programlar. KÖİ, özelleştirme pratiğinin başka bir biçimi. Bu pratikte yolsuzluk tavan yapıyor, maliyetler artıyor, verimlilik ve hizmet kalitesi düşüyor, siyaset kurumunun gücü azalıyor, eşitsizlikler yoğunlaşıyor. Zenginler ve temsilcileri, KÖİ’leri toplumun ve halkın koşullarının iyileşmesini sağlayacak zaruri düzenlemeler olarak görüyorlar. Zenginlere bağlı politika ve medya temsilcileri bıkıp usanmadan bize, “her türden işi halletmek için özel sektörle çalışmamız gerektiğini, devletin tek başına işleri halledemeyeceğini” söylüyorlar.

Ama burada esasen KÖİ’lerle ilgili gerçekler gizleniyor. KÖİ’ler, kamunun ve milletin çıkarlarına hizmet etmek şöyle dursun, temelde toplumsal zenginliğin özel şirketlerce asalak gibi tüketilmesi üzerine kurulu bir pratik. Bu çarpık mantığa göre topluma ait tüm varlıklar ve servet, zenginlerin emrine verilmeli. Peki kamu fonları, neden sadece kamuya ait işletmeler için kullanılmıyorlar? Neden sürece yabancı özel şirketler, denkleme dışarıdan dâhil ediliyorlar?

Neoliberal ideoloji, KÖİ’leri topluma belirli bir yolu takip ederek dayatıyor, onu söz konusu yol üzerinden meşrulaştırıyor. Bu noktada neoliberal ideoloji, pratikte özel-kamu arasındaki ayrımı görmezden geliyor. Oysa özel ve kamu, müşterek hiçbir hususu paylaşmadıkları gibi, ikisi karşıt olgulardır. Kamu herkesi, kamu yararını ifade ederken özel, dışlayıcı olanı, sadece belirli kişiler için olanı anlatır. Zenginler ve temsilcileri, bu kritik ayrımı silmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu tür bir girişim, toplumda zenginliğin gerçek kaynağını, servet üzerinde meşru hak iddiasında bulunabilecek olanı gizler ve sadece kendisine hizmet eder.

Sürece yabancı olan özel şirketlerin kamusal girişimlere dâhil edilmesine karşı çıkılmalıdır. Bu tür adımlar, zenginliğin özel ellere akmasına neden olurlar. İşçilerin ve devletin değersizleşmesine, devletin toplumun genel çıkarlarına ve işçilere hizmet etme becerisinin azalmasına yol açar. Özel şirketlerin el koydukları para, dönüp dolaşıp toplumsal sorumluluğu azaltmak için kullanılmaya başlanmıştır.

Özel şirketlerin çıkarlarının işçilerin ürettikleri zenginliğe erişmesine izin verilmemelidir. Bu şirketlerin herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak, özgüvenli ve kapsamlı bir ekonominin inşa edilebilmesi için gerekli olan zenginliğe el koymalarına mani olunmalıdır. Topluma ait olan tüm fonlar ve varlıklar, gene topluma hizmet etmeli, herkesin yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmelidir. Amerikalıların ekonomi sahasında sahip oldukları güvenli yaşam ve çalışma koşulları, zenginlere para akıtmayı öngören programlarla asla korunamaz.

Shawgi Tell
30 Aralık 2020
Kaynak

0 Yorum: