21 Şubat 2021

,

GRAPO ve ETA

Partinin bazı sempatizanları ve arkadaşları, geçtiğimiz günlerde GRAPO’nun [1 Ekim Anti-Faşist Direniş Örgütleri] son aylarda gerçekleştirdiği silahlı eylemlerle ETA [Bask Vatanı ve Özgürlük] tarafından gerçekleştirilen silahlı eylemler arasında var olan “radikal farklılığa” dikkat çekiyorlar. Aslında bu tür bir farklılık her zaman var olmuştur ve bu, eylemlerinden ve operasyonlarından değil, her iki örgütün faaliyetlerini yönlendiren farklı siyasi ve stratejik kavramlardan kaynaklanmaktadır. Bu, aynı zamanda bu örgütlerin karakterlerini de belirler.

ETA, bilindiği gibi, bağımsızlık mücadelesinde Bask halkının “öncüsü” olduğunu ilan eden askerî bir örgüttür; GRAPO ise kendilerini yalnızca, İspanyol oligarşisinin faşist ve tekelci devleti tarafından kendisine empoze edilen boyunduruktan kurtulmaktan başka bir özlem duymayan işçi sınıfının ve halk direnişinin “silahlı kanadı” olarak görüyor.

Bunun dışında, GRAPO’nun askerî hedeflerini aramada daha seçici olduğu doğrudur. Ayrıca eylemlerini gerçekleştirmek için en uygun siyasi anları seçmeye çalışırlar. Öte yandan ETA ise “her şey mubahtır” kriteriyle kendisine yol gösteriyor gibi görünüyor. Bu durumda bile, ETA'yı “ayrım gözetmeyen” eylemlerinden dolayı suçlamanın kolaycılığına veya onların neden olduğu masum kurbanlar üzerinden ikiyüzlü feryatlara başvurmayacağız.

Bununla ilgili olarak ise Partimizin konumu açık ve değişmezdir: Her şeyden önce, tüm bu ölümlerin gerçek sorumluları hükümet, zor güçleri ve bunları destekleyen siyasi partilerdir. Bu can kayıpları ve diğer acıklı gerçekler, emperyalist ve faşist İspanya Devleti’nin bastırdığı halklara ve uluslara uyguladığı baskı ve yağma politikasından asla ayrılamaz; Bu ölümler, birbirini izleyen Franco hükümetleri ve monarşinin bu halkların ve ulusların meşru haklarına ve haklarına teslim olmamak için defalarca gösterdiği kirli savaştan, işkenceden, sahtelikten ve irrasyonel uzlaşmazlıktan ayrı tutulamaz.

Yine de bu konum, milliyetçi siyasetinin dar görüşlülüğünü ve hatalı olduğunu düşündüğümüz tüm bu ETA eylemlerini fark etmemizi ve eleştirmemizi (bunu birkaç kez yaptık) engellemez. Her halükârda, vurgu yapmaya devam etmemiz gereken yer tam da burasıdır, çünkü sözde “müzakere stratejisi”nde somutlaşan bu siyaset, onları bugünlerde bulundukları çıkmaz sokağa götüren şeydir.

Onlar bu çıkmaz sokağa, siyasi körlüklerinin neticesi olarak “ayrım gözetmeyen”, kötü tasarlanmış ve doğaçlama eylemlerle ve bununla birlikte halkın kafasını karıştırma siyaseti ve hükümetin uyguladığı terörist strateji ile birlikte girmişlerdir.

Bugünlerde, yalnızca başardıkları bu amacın (neredeyse her gün gazetelerin ön sayfalarında görünmesi dışında) kendi yuvalarını kirletme başarısızlığını tüm uzantısıyla takdir edebiliriz. Elbette bu şekilde tuhaf durumdan çıkamayacaklardır.  Hatta tam tersi olacak ve eğer bu tür eylemlerde ısrar ederlerse, ETA kendi destekçilerinin önünde bile itibarını kaybedecek ve savunduğu haklı davaya büyük bir zarar vermeye devam edecektir.

Baskıcı güçlerin, Bask militanlarını sistematik bir şekilde fiziksel olarak ortadan kaldırmaya karar vermiş olmaları, tesadüf değildir. Gerçek şu ki onlara bunu yapma şansını bizatihi ETA verdi. Eğer kendileri hükümet için daha uygun olan bu oyunu oynamaya devam etmek istemiyorlarsa, bu, mümkün olan en kısa sürede düzeltilmesi gereken trajik bir hatadır.

Bu yolun çıkışsız olduğu açıktır, bu gerçeği kabul etmek hayırlı olacaktır. Fakat göründüğü gibi, milliyetçilerin bu gerçeği görmeleri çok zor. Peki onlar o “Müzakere” duvarına kafalarını bir kez daha vurmayı tercih ederler mi? Umarız etmezler.

Bu arada bu şanstan istifade edip teslim olma teklifinde bulunanları, parlamentoda koltuk sahibi olmak için acele edenleri de gözden kaçıramayız. Tüm bunlar için epey kan ve fedakârlık gerekiyor olmalı.

İşte en radikal milliyetçi Bask hareketinin, kendileriyle aynı hedefi paylaşan diğer güçlerle bir olup devleti devirmek için gerekli siyasi ve stratejik yaklaşıma sahip olmadıkları nedeniyle içinde debelendikleri ebedi çelişki budur.

Karşı çıkılmasına rağmen GRAPO'nun gerçekleştirdiği eylemler ise daha farklı. Bu eleştirinin başında da belirttiğimiz gibi, herkes bu örgütün eylem hedeflerindeki özeni ve aynı zamanda bunları en elverişli siyasi anlara denk getirme çabasını görebilir.

Irak'a yönelik emperyalist saldırganlık döneminde bu tavrın net bir örneğini gördük. Hatırlanacağı üzere, bu saldırganlığın kritik bir anında GRAPO, İspanyol topraklarından Irak'taki kentleri ve kasabaları bombalamak için kalkan ABD uçaklarına yakıt sağlayan boru hattını güçlü patlayıcılarla patlatmıştı.

Bir başka örnek olarak ise, bir yıldan fazla bir süredir gerçekleştirdikleri açlık grevi esnasında mahkûmları zorla besleyen işkenceci doktor José Muñoz Fernández'in cezalandırılması ya da diğer bir açlık grevi esnasında partimizin militanı Juan José Crespo Galende’nin öldürülmesinden sorumlu olan, eski Cezaevleri Genel Müdürü Galavis’in dağ evinin havaya uçurulması sunulabilir. Bunun gibi yüzlerce örnek daha verilebilir.

Tüm bu eylemler, kitlelerin hareketine ve onların siyasi bilinçlerinin yükseltilmesine hatırı sayılır bir katkı sağlamıştır. Bu taktiklerin adaletsizlikleri ifşa etmeye, oligarşinin rejimini zayıflatmaya, devrimci güçleri biriktirmeye ve mücadeleyi daha büyük ve cüretli bir şekilde sürdürmek için işçilerin desteğini almaya yönelik genel stratejiye uygun olduğunu başka vesilelerle daha önce açıklamıştık.

İşçilerin ve halkın diğer kesimlerinin arasında uzanan ve partimizce savunulan “direniş hattı” dediğimiz şey budur. GRAPO, bu hattı takip eder. Dolayısıyla o, zaten uzun olan silahlı devrimci mücadele yolunun hiçbir anında kitleler ve siyasi hareketleri için zararlı kabul edilebilecek eylemlerde bulunmamıştır. GRAPO, hiçbir zaman bu türden bir eyleme imza atmamıştır. Devrimin ve halkın çıkarları doğrultusunda adil bir siyasal ve askeri bir çizgi uyguladıkları müddetçe de bu türden bir eylemi gelecekte de gerçekleştirmeyeceklerdir.

Resistencia

Ekim 1991 Sayı 16

Kaynak

0 Yorum: