Partinin bazı
sempatizanları ve arkadaşları, geçtiğimiz günlerde GRAPO’nun [1 Ekim
Anti-Faşist Direniş Örgütleri] son aylarda gerçekleştirdiği silahlı eylemlerle
ETA [Bask Vatanı ve Özgürlük] tarafından gerçekleştirilen silahlı eylemler
arasında var olan “radikal farklılığa” dikkat çekiyorlar. Aslında bu tür bir
farklılık her zaman var olmuştur ve bu, eylemlerinden ve operasyonlarından
değil, her iki örgütün faaliyetlerini yönlendiren farklı siyasi ve stratejik
kavramlardan kaynaklanmaktadır. Bu, aynı zamanda bu örgütlerin karakterlerini
de belirler.
ETA, bilindiği gibi,
bağımsızlık mücadelesinde Bask halkının “öncüsü” olduğunu ilan eden askerî bir
örgüttür; GRAPO ise kendilerini yalnızca, İspanyol oligarşisinin faşist ve
tekelci devleti tarafından kendisine empoze edilen boyunduruktan kurtulmaktan
başka bir özlem duymayan işçi sınıfının ve halk direnişinin “silahlı kanadı”
olarak görüyor.
Bunun dışında, GRAPO’nun
askerî hedeflerini aramada daha seçici olduğu doğrudur. Ayrıca eylemlerini gerçekleştirmek
için en uygun siyasi anları seçmeye çalışırlar. Öte yandan ETA ise “her şey mubahtır”
kriteriyle kendisine yol gösteriyor gibi görünüyor. Bu durumda bile, ETA'yı “ayrım
gözetmeyen” eylemlerinden dolayı suçlamanın kolaycılığına veya onların neden
olduğu masum kurbanlar üzerinden ikiyüzlü feryatlara başvurmayacağız.
Bununla ilgili olarak ise
Partimizin konumu açık ve değişmezdir: Her şeyden önce, tüm bu ölümlerin gerçek
sorumluları hükümet, zor güçleri ve bunları destekleyen siyasi partilerdir. Bu
can kayıpları ve diğer acıklı gerçekler, emperyalist ve faşist İspanya Devleti’nin
bastırdığı halklara ve uluslara uyguladığı baskı ve yağma politikasından asla
ayrılamaz; Bu ölümler, birbirini izleyen Franco hükümetleri ve monarşinin bu
halkların ve ulusların meşru haklarına ve haklarına teslim olmamak için
defalarca gösterdiği kirli savaştan, işkenceden, sahtelikten ve irrasyonel
uzlaşmazlıktan ayrı tutulamaz.
Yine de bu konum,
milliyetçi siyasetinin dar görüşlülüğünü ve hatalı olduğunu düşündüğümüz tüm bu
ETA eylemlerini fark etmemizi ve eleştirmemizi (bunu birkaç kez yaptık)
engellemez. Her halükârda, vurgu yapmaya devam etmemiz gereken yer tam da
burasıdır, çünkü sözde “müzakere stratejisi”nde somutlaşan bu siyaset, onları
bugünlerde bulundukları çıkmaz sokağa götüren şeydir.
Onlar bu çıkmaz sokağa,
siyasi körlüklerinin neticesi olarak “ayrım gözetmeyen”, kötü tasarlanmış ve
doğaçlama eylemlerle ve bununla birlikte halkın kafasını karıştırma siyaseti ve
hükümetin uyguladığı terörist strateji ile birlikte girmişlerdir.
Bugünlerde, yalnızca
başardıkları bu amacın (neredeyse her gün gazetelerin ön sayfalarında görünmesi
dışında) kendi yuvalarını kirletme başarısızlığını tüm uzantısıyla takdir
edebiliriz. Elbette bu şekilde tuhaf durumdan çıkamayacaklardır. Hatta tam tersi olacak ve eğer bu tür
eylemlerde ısrar ederlerse, ETA kendi destekçilerinin önünde bile itibarını
kaybedecek ve savunduğu haklı davaya büyük bir zarar vermeye devam edecektir.
Baskıcı güçlerin, Bask
militanlarını sistematik bir şekilde fiziksel olarak ortadan kaldırmaya karar
vermiş olmaları, tesadüf değildir. Gerçek şu ki onlara bunu yapma şansını
bizatihi ETA verdi. Eğer kendileri hükümet için daha uygun olan bu oyunu
oynamaya devam etmek istemiyorlarsa, bu, mümkün olan en kısa sürede
düzeltilmesi gereken trajik bir hatadır.
Bu yolun çıkışsız olduğu
açıktır, bu gerçeği kabul etmek hayırlı olacaktır. Fakat göründüğü gibi,
milliyetçilerin bu gerçeği görmeleri çok zor. Peki onlar o “Müzakere” duvarına
kafalarını bir kez daha vurmayı tercih ederler mi? Umarız etmezler.
Bu arada bu şanstan istifade
edip teslim olma teklifinde bulunanları, parlamentoda koltuk sahibi olmak için
acele edenleri de gözden kaçıramayız. Tüm bunlar için epey kan ve fedakârlık
gerekiyor olmalı.
İşte en radikal milliyetçi
Bask hareketinin, kendileriyle aynı hedefi paylaşan diğer güçlerle bir olup
devleti devirmek için gerekli siyasi ve stratejik yaklaşıma sahip olmadıkları
nedeniyle içinde debelendikleri ebedi çelişki budur.
Karşı çıkılmasına rağmen
GRAPO'nun gerçekleştirdiği eylemler ise daha farklı. Bu eleştirinin başında da
belirttiğimiz gibi, herkes bu örgütün eylem hedeflerindeki özeni ve aynı
zamanda bunları en elverişli siyasi anlara denk getirme çabasını görebilir.
Irak'a yönelik emperyalist
saldırganlık döneminde bu tavrın net bir örneğini gördük. Hatırlanacağı üzere,
bu saldırganlığın kritik bir anında GRAPO, İspanyol topraklarından Irak'taki
kentleri ve kasabaları bombalamak için kalkan ABD uçaklarına yakıt sağlayan
boru hattını güçlü patlayıcılarla patlatmıştı.
Bir başka örnek olarak
ise, bir yıldan fazla bir süredir gerçekleştirdikleri açlık grevi esnasında
mahkûmları zorla besleyen işkenceci doktor José Muñoz Fernández'in
cezalandırılması ya da diğer bir açlık grevi esnasında partimizin militanı Juan
José Crespo Galende’nin öldürülmesinden sorumlu olan, eski Cezaevleri Genel
Müdürü Galavis’in dağ evinin havaya uçurulması sunulabilir. Bunun gibi yüzlerce
örnek daha verilebilir.
Tüm bu eylemler,
kitlelerin hareketine ve onların siyasi bilinçlerinin yükseltilmesine hatırı
sayılır bir katkı sağlamıştır. Bu taktiklerin adaletsizlikleri ifşa etmeye,
oligarşinin rejimini zayıflatmaya, devrimci güçleri biriktirmeye ve mücadeleyi
daha büyük ve cüretli bir şekilde sürdürmek için işçilerin desteğini almaya
yönelik genel stratejiye uygun olduğunu başka vesilelerle daha önce
açıklamıştık.
İşçilerin ve halkın diğer
kesimlerinin arasında uzanan ve partimizce savunulan “direniş hattı” dediğimiz
şey budur. GRAPO, bu hattı takip eder. Dolayısıyla o, zaten uzun olan silahlı
devrimci mücadele yolunun hiçbir anında kitleler ve siyasi hareketleri için
zararlı kabul edilebilecek eylemlerde bulunmamıştır. GRAPO, hiçbir zaman bu
türden bir eyleme imza atmamıştır. Devrimin ve halkın çıkarları doğrultusunda
adil bir siyasal ve askeri bir çizgi uyguladıkları müddetçe de bu türden bir
eylemi gelecekte de gerçekleştirmeyeceklerdir.
Resistencia
Ekim 1991 Sayı 16
0 Yorum:
Yorum Gönder