25 Aralık 2020

Davos’ta Paydaş Kapitalizmi


Paydaş kapitalizmi, kapitalizmi herkesi kucaklayan bir şeye dönüştürme çabasıdır.

İsviçre’nin Davos kentinde her yıl düzenlenen toplantının ellincisinde Dünya Ekonomi Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab’ın mesajının özünü “paydaş kapitalizmi” denilen fikir oluşturuyor.

Schwab, 1972-2002 arası dönemde Cenevre Üniversitesi’nde işletme politikası profesörü olarak çalışmış. 1979 yılından beri ekonomistlerden oluşan bir ekibin kaleme aldığı, dünya genelinde ülkelerin üretkenliğini artırma ve büyüme sürecini hızlandırma potansiyelini değerlendiren, Küresel Rekabet Gücü Raporu’nu yayımlıyor. Kariyerin ilk yıllarında Swatch Grubu, Daily Mail Grubu ve Vontobel Holding gibi şirketlerin yönetim kurullarında yer almış. Schwab, Bilderberg grubunun yönetim kurulunda da çalışmış bir isim. Bu grup, serbest piyasacı Batı kapitalizmine ve dünya genelinde sahip olduğu çıkarlara destek verme konusunda elitler arasında belirli bir uzlaşma sağlamak amacıyla 1954’ten beri her yıl konferans düzenliyor. Bu özel toplantılara, dünyadaki büyük oyuncular katılıyor.

Bugün Schwab, toplanma mekânı olarak iş gören, iş dünyası, hükümetler ve üniversitelerdeki küresel elitlerin kapitalizmin işlemesi için fikirler geliştirdikleri bir düşünce kuruluşu. Yeni AB Komisyonu Başkanı, bu yıl söz konusu toplantıya katıldı ve orada Davos’un, “çelişkilerin çözüme kavuştuğu, işlerin yoluna koyulduğu, ihtilafların son bulduğu yer” olduğunu söyledi. Ayrıca başkan, dünyaya daha iyi bir gelecek sunma konusunda kendi vizyonunu paylaştığı, ayrıca bu noktada zeki insanları bir araya getirdiği için Klaus Schwab’a teşekkür etti.

Schwab, bizim paydaş kapitalizmine ihtiyaç duyduğumuzu söylüyor.

“Genel bir ifadeyle elimizde üç model mevcut. İlki, hissedar kapitalizmi. Birçok Batılı şirketin benimsediği bu model, şirketlerin ana hedefinin kârı maksimize etmek olduğunu söylüyor. İkinci model, devlet kapitalizmi. Sadece Çin’de değil, birçok yeni gelişen piyasada öne çıkan bu model, hükümetlere ekonominin yönünü tayin etme hakkı veriyor. Bu iki seçeneğin karşısında ise en fazla önerilmesi gereken üçüncü model duruyor: benim yaklaşık elli yıl önce önerdiğim paydaş kapitalizmi modeli, özel şirketleri toplumun yediemini olarak görüyor. Bence bu model, günümüzde toplum ve çevre bağlamında yaşanan güçlüklere verilebilecek en iyi cevap.”

Schwab’a göre büyük şirketler, “toplumun yediemini” ve “günümüzde görülen toplumla ve çevreyle alakalı güçlüklerin giderilmesindeki ana güç” olmalı. Bu anlamda günümüzde hâkim model olan hissedar kapitalizminin yerini paydaş kapitalizmi almalı. Zira “dar görüşlü bir yaklaşımla kâra odaklanan zihniyet, hissedar kapitalizminin giderek reel ekonomiden kopmasına neden oldu. Bu tür bir kapitalizmin sürdürülemediğini artık birçok insan görüyor.” Ayrıca halklar, hissedar kapitalizminin artan gelir ve servet eşitsizliği, iklim değişikliği ve çevresel felâketler, bunun dışında, yeni teknolojilerin artan etkisi gibi meseleleri ele alamamasına karşı tepki geliştiriyorlar. Bu kişilere göre, “Paydaş kapitalizminin dünyanın müşterek hedeflere ulaşmasını sağlaması mümkün.”

Peki bu paydaş kapitalizmi neyin nesi? Schwab, bu noktada Davos Manifestosu’ndan bahsediyor. Bu manifestoda ise şirketlerin “müşterilerine saygın ve onurlu kimseler olarak muamele etmeleri, tedarik zincirleri dâhilinde insan haklarına saygı göstermeleri, gelecek nesiller için bugün çevrenin hizmetkârı olarak faaliyet yürütmeleri, en önemlisi de performansı salt hissedarların kazançları değil, iyi yönetişim hedeflerine, daha temelde çevre ve toplumla alakalı hedeflere nasıl ulaştığı üzerinden ölçmeleri” çağrısında bulunuyor. Pratikte manifesto, kâr için üretimi esas alan bir sistem olarak kapitalizmin, “müşterek hedeflere şirketlerin öncülüğünde ulaşmayı öngören modele diğer toplumsal kesimleri dâhil eden bir sisteme dönüştürülmesi gerektiği” üzerinde duruyor.

Bu laflar bize, kapitalizmi onun daha çok insanlar için işlemesini sağlamak adına değiştirmeye çalışan radikal ekonomistlerin ve siyasetçilerin laflarını anımsatıyor. Bu noktada akla, “ilerici kapitalizm” tabiriyle Joseph Stiglitz ve “sorumlu kapitalizm” ifadesiyle bir vakitler Demokrat Parti’nin başkan adayı olmayı ummuş bir isim olarak Elizabeth Warren geliyor. Bu fikirlerde amaç, kapitalist şirketleri işçileri, müşterileri, konseyleri vs. hep birlikte dikkate alacak, bunların hep beraber çalışmasını sağlayacak şekilde biçimlendirmek. Bu tür fikirlere sahip kişilerin umudu, esasen kapitalistlerin yatırım sahasında ahlak temelli politikalar benimseme, daha iyi bir ortam sağlama, eşitsizliği azaltma yönünde adımlar atmaları konusunda ikna etmek yönünde. Schwab’ın da ifade ettiği biçimiyle: “İş dünyasının liderlerinin önünde bugün muazzam fırsatlar var. Paydaş kapitalizmine somut bir anlam kazandırmak suretiyle bu liderler, hukukî yükümlülüklerin ötesine geçip toplumda görevlerini bilfiil yerine getirebilirler.”

Bu görüşün samimiyetten uzak ve saçma olduğu çok açık. Nick Buxton’ın tespit ettiği biçimiyle:

“İşin sonunda her daim kâr dürtüsü galip gelir. Şirketlerin yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlayacak bir yaptırım mekanizması, kanun veya mevzuat yoktur. Bu, tümüyle gönüllü işleyen bir süreçtir ve kendi kendisini düzene sokacak pratiklere tabidir. Söz konusu sürecin şirketlerin kâr etme amacıyla çelişmesi, asla mümkün değil değildir.”

Schwab ve Davos’taki arkadaşlarının dünyadaki toplumsal sorunların çözüme kavuşturulacağı sürece mega şirketlerin öncülük etmeleri ve bu şirketlerin sadece para kazanmakla yetinmemeleri gerektiğinden bahsettiği günlerde ABD Başkanı Donald Trump, bu insanlara borsaların yüksek rakamlarla kapandığını, kapitalizmin onlar sayesinde iyi işlediğini, çevre krizi veya artan eşitsizlik konusunda enseyi karartmamak gerektiğini söylüyordu.

Schwab’ın Davos Manifestosu’nu yayımladığı günlerde Oxfam, küresel eşitsizlikle ilgili yıllık raporunu açıkladı. Oxfam’ın raporuna göre bugün dünyada 2153 milyarder, dünya nüfusunun yüzde altmışını teşkil eden 4,6 milyar insandan daha fazla servete sahip. Dünyadaki 22 zengin, bugün Afrika’daki tüm kadınların toplamından daha fazla zenginliği elinde bulunduruyor. Her gün kadınlar, 12,5 milyar saat ücretsiz çalışıyorlar, böylelikle her yıl dünya ekonomisine 10,8 trilyon dolar katkı sunuyorlar, bu rakamsa dünyada teknoloji üreten sanayinin ürettiği değerin üç katından fazla. En zengin yüzde birlik kesimden önümüzdeki on yıl boyunca vergi alınması durumunda, yaşlı ve çocuk bakımı, eğitim ve sağlık gibi sektörlerde 117 milyon iş imkânı oluşturmak için gerekli yatırıma denk para elde edilebiliyor.

Şirketlerin öncülük ettikleri bir düzenin eşitsizliği azaltması mümkün değil. Aynı durum, iklim değişikliği için de geçerli. 2019’da dünyadaki ortalama sıcaklıklar konusunda rekora şahitlik edildi. Avustralya’da ormanlar yandı, Endonezya, sel felâketlerinin çilesini çekti. Gelgelelim Birleşmiş Milletler’in salınımlarla ilgili raporunda dile getirildiği biçimiyle, “önümüzdeki birkaç yıl içerisinde sera gazı salınımları en üst seviyeye çıkacak. Müdahale ertelendikçe kesintilerin daha köklü ve hızlı olması ihtiyacı gündeme geliyor. 2030 yılında salınımların yüzde 25 düzeyinde olması gerekiyor. Küresel ısınma, iki santigradın altında olmalı.” Tam da Davos’ta Greta Thunberg’in dile getirdiği biçimiyle, iklim değişikliği meselesinin çözümü konusunda herkes konuşuyor, ama etkili bir adım atana rastlanmıyor.

Bir de dünya ekonomisinin mevcut hâlinden söz etmek gerekiyor. Hissedar kapitalizmi canlanıyor, borsalar rekor kırıyor, dolayısıyla paydaş kapitalizmi için işler zorlaşıyor. 2020’daki Davos toplantısında IMF, dünya ekonomisine dair ihtimallerle ilgili raporunu sundu. IMF baş ekonomisti Gita Gopinath, önceki Ekim ayı tahminine kıyasla 2020 ve 2021’de büyüme oranının düşeceğini açıkladı. IMF başkanı Kristalina Georgieva ise dünya ekonomisinin otuzlardaki Büyük Buhran’a geri dönme riskiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu. Georgieva, mevcut dünya ekonomisinin 1929’daki büyük borsa çöküşüyle sonuçlanan yirmili yıllardaki ekonomiyi andırdığını söyledi. “Eşitsizlik düzeyindeki ve belirsizliklerdeki artışın sebebi, iklim konusunda dünyanın yüzleştiği acil durum ve ticaret savaşları. Bu noktada entegrasyon ve teknoloji denilen iki gücün, ilk parlak döneme, yirmi yıllardaki sıkıntılara, nihayetinde de mali felâkete yol açtığı sürece benzer bir süreçten geçiyoruz.”

Peki başkanın bu sürece yönelik cevabı ne? Herkesi kucaklayan bir finans sektörü!

“Finans sektöründe sunulan hizmetler, esasen hayırlıdır. Gelişmekte olan ekonomiler, herkese başarı şansı sunmak için daha fazla finansa ihtiyaç duymaktadırlar. Maliye politikasının güçlü bir aygıt olarak varlığını muhafaza ettiği koşullarda bizim, finans sektörüne yönelik politikaları dikkate almamız beklenemez. Eğer bu politikaları gündeme almazsak, 2020’ler giderek yirmili yıllara benzeyecektir. […] Ama tabii hayrın şerre dönüşmesi ihtimali her zaman vardır. Finans alanına aşırı yoğunlaşma ve finans krizi de eşitsizlikleri körükler. Dolayısıyla bizim, ifratla tefrit arasında bir denge bulmamız gerekmektedir.”

Gelişmeler, paydaş kapitalizminin başarıya ulaşması konusunda gerekli güvenceyi vermiyor. Davos’tan önce yapılan bir ankette katılımcıların yarısından fazlasının mevcut biçimiyle kapitalizmin hayır getirmekten çok zarara yol açtığını söylemesine şaşmamak lazım. Bu kanaat, tüm yaş gruplarından, cinsiyetlerden ve gelir düzeylerinden insanlar tarafından dillendiriliyor. Bu görüşe sadece altı piyasada, Avustralya, Kanada, ABD, Güney Kore, Hong Kong ve Japonya'da destek sunulmuyor. En fazla desteği yüze 75’lik oranla Tayland’da, en düşük desteği yüzde 35’lik oranla Japonya’da alıyor. ABD’de ilgili tespite yönelik desteğin oranı, sadece yüzde 47.

Ankette ayrıca katılımcıların yüzde 48’inin sistemin başarısız olduğuna inandığından söz ediliyor. Sistemin kendileri hayrına işlediğine inananların oranı, yüzde 18. Yüzde seksen sekizi ise elitlerin daha da zenginleştiklerini, sıradan insanların faturalarını ödemek için cebelleştiklerini söylüyor. 28 piyasanın 15’inde çoğunluk, finans sahasının geleceği konusunda kötümser. Birçok insan, beş yıl sonra bugünden daha iyi bir durumda olmayacağını düşünüyor.

Hissedar veya paydaş kapitalizmi de olsa kapitalizmin kendisine verilen destek pek fazla değil.

Michael Roberts
22 Ocak 2020
Kaynak

0 Yorum: