21 Aralık 2020

,

Greta, Kapitalizm ve Çevrecilik


Yeni çevreci aktivistler, ekonomik sistemin mevcut yapısını ele almıyorlar, o yapıyı temel alan, şirketlere ait güçlü kurumları görmüyorlar, işletilen politik süreçleri dikkate almıyorlar, dolayısıyla böylesi bir politik ekonomi sisteminin gerçek manada nasıl dönüştürüleceği sorusu üzerinde durmuyorlar.

Yaptıkları açıklamalar, hüsnükuruntularla dolu. Bu hareketler, farklı kolektiflerden oluşuyorlar. Extinction Rebellion ve FridaysForFuture politik olmadıklarını söylüyor, ama bir yandan da alabildiğine politik olan ajandalara sahip olmakla birlikte protestolara katılmaktan da asla imtina etmiyorlar.

Bu kesimler, hâkim ekonomik sistemin yapısından ve sahip olduğu güç ilişkilerinden bağımsız olarak, politik elitleri bilgilendirecek ve onları harekete geçirecek nesnel bir bilim olduğuna inanıyorlar. Asıl olarak da sistemden kaynaklanan toplumsal-ekolojik meselelere değil, iklim değişikliğine sebep olan insana, daha dar anlamda ise karbon salınımlarına odaklanıyorlar.

Bu hatayı, genci yaşlısı, tüm eylemciler ve sermaye birikimini esas alan isimler yapıyorlar. Bu süreçte çevre politikası ve iklim değişikliği konusunda kalem oynatan akademisyen sayısı iyice artmış görünüyor. Bunlar özünde, sistemin şirketleri, kapitalist yapıları ve “serbest ticaret” kılıfı altında icat ettikleri, kural mural tanımayan küresel emperyalizmi söküp atmaksızın “ayarlanabileceğini” söylüyorlar.

Neoliberal politik liderler ve Davos elitleri olarak bilinen Dünya Ekonomi Forumu, Greta’yı ağırlıyor, ona kürsü veriyor. Bize de “bunu yaparak ne umuyorlar?” sorusunu sormak düşüyor.

Dünya Ekonomi Forumu internet sitesi, Greta’nın Brüksel’de basına yaptığı konuşmaya yer veriyor. O konuşmasında Greta, rekabetsiz yeni bir politik sistemin kurulması, kaynakları paylaşan, eşitsizlik meselesini ele alan, gezegene dair yeni bir düşünme tarzının geliştirilmesi çağrısında bulunuyor.[1]

Greta ayrıca, “insanlığa karşı suç işleyen”, dünyaya zarar veren şirketlerin hesap vermesini istiyor.[1] Peki ama yaptıklarından nasıl sorumlu tutulacaklar ve tam olarak ne için hesap verecekler? Ayrıca işledikleri suçlara en uygun ceza nedir? Genel ifadeler kullanan, eleştirilerinin hedefini netleştirmeyen, radikal ve devrimci bir reform olmaksızın sistemi değiştirme çağrısı yapan kişiler, muhtemelen mevcut sistemin rantını yemekten başka bir şey yapmıyorlar.

Paris Anlaşması sonrası dünyanın en büyük beş petrol şirketi, çevre dostu olarak görünebilmek için bir milyar dolar harcadı, ama öte yandan da yasaların ve mevzuatların bir hükmü kalmadı, ayrıca yeni petrol şirketleri kuruldu.[2] Davos elitleri, hasımlarının dilini kullanma konusunda mahir olduklarını gösterdiler. Bu kişiler, kriz ve acil durumdan söz edenlerin fikirlerini hemen benimsediler ve onları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdiler.

Gerçek şu ki dünya genelinde politika ve ekonomi elitleri, çevre konusunda uzun zamandır adımlar atıyorlar, ama bu adımların amacı doğayı değil, kendilerini çevrecilere ve çevreyle ilgili kanunlara karşı korumak. Bir uçta halkla ilişkileri şirketlerin sosyal sorumluluğu olarak görenler, yeşil muhasebeyi savunanlar, yeni teknolojilere yatırım yapanlar, sürdürülebilir kalkınma ve “akıllı ekonomiyi içeren çevreci yönergeler”den yana olanlar duruyor. Diğer uçta ise çevre krizini inkâr edenlere para akıtan şirketler, çevre karşıtı düşünce kuruluşları, halkın sözünü kontrol eden medya, lobi ve para toplama faaliyeti yürüten siyasetçiler, STK’lar ve bilim insanlarına yönelik saldırılar duruyor.

Eylemciler ve göstericiler polisin saldırılarına maruz kalıyorlar, bu insanlar izleniyor, içlerine casus yerleştiriliyor, hareketleri kısıtlanıyor, hatta “terörist” damgası yiyor. Bazı ülkelerde çevreciler öldürülüyor.

Durumun acil olması sebebiyle otoriter rejimler, adalet, hukuk ve demokrasi temelli süreçleri hükümsüz kılıyorlar. Acil durum anlayışı sayesinde rejimler, bir tür güvensizlik hissi yaratıyorlar. Son yirmi yıldır ötekilere yönelik korku daha da arttı, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan çok taraflı yapıların altını oydu ve tek taraflı hareketin meşrulaştığı yeni bir dönem başladı. Bu dönemde birini öldürüp elini kolunu sallaya sallaya dolaşanlar açıktan övülüyorlar. Hukuka saygı, yerini yeni kitlesel linç eylemlerine bırakıyor.

Aşırı sağ yükselişte. Milliyetçilik cinsiyetçiliği, ırkçı nefreti, göçmen karşıtı politikaları, duvar inşaatlarını, emperyalizmin, güvenlikçi politikaların ve askerîleşmenin desteklendiği süreci tekrar meşrulaştırdı. İklim krizi, açığa çıkarttığı kitlesel göç tehdidiyle işyerlerinin korunmasını, işlerin olağan şekliyle devam etmesini, mevcut toplumsal ve ekonomik yapıların savunulmasını isteyenlerin elini güçlendiriyor. Buna karşılık çevrecilikse devrimci değil, neoliberalizm ve şirket yanlısı bir içeriğe kavuşmak zorunda.

Yeni neoliberal ajanda için vakit gelip çattı. Bu ajanda, acil radikal dönüşümü talep ediyor ve doğanın finansallaşması ve büyümeye destek sunulması noktasında çevre hareketini kullanıyor. Bu amaç doğrultusunda 2019’da Avrupa Komisyonu Yeşil Düzeni, Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Doğa İçin Yeni Düzen, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı ve Küresel Yeşil Yeni Düzen gibi bir dizi çevre anlaşması gündeme geldi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, konuyla ilgili olarak şu tespiti yapıyor: “Yeşil teknolojilere, sürdürülebilir çözümlere ve yeni işletmelere yapılan yatırımlarla desteklenecek olan Avrupa’nın Yeşil Düzeni, bizim yeni büyüme stratejimizdir. Bu strateji, bir yandan emisyonları azaltacak, bir yandan da iş imkânları yaratacaktır.”[3]

Bu türden programların hepsinde sivil toplum ve hükümetin birer paydaş olarak endüstri ile koordineli kılınıp bu yönde organize edilmesi üzerinde duruluyor, ekonomik büyümenin bu şekilde gerçekleşeceğinden, iş imkânlarının bu sayede artacağından, iklimin bu yolla istikrara kavuşacağından bahsediliyor.

Benzer fikirler, Davos 2020 toplantısının ana konusu olan “paydaş kapitalizmi” terimi ile birlikte pazarlanıyorlar. Kapitalizmin bu yeni döneminde çevreci STK’lara ve hareketlere de oynayacakları bir rol veriliyor.

Clive Spash
9 Mart 2020
Kaynak

0 Yorum: