20 Aralık 2020

,

Yeşil Yeni Düzen


Yeşil Yeni Düzen, solun epey ilgisini çeken, heyecan verici bir toplumsal program. Önceli Yeni Düzen gibi Yeşil Yeni Düzen de insan kaynaklı iklim değişikliğinin en ağır etkilerine mani olmayı ve katılımcılarına daha iyi yaşam standardı sunmayı vaat ediyor. Buna göre özel sektörde ücretlerin artırılması veya istihdamın güvence altına alınması gibi adımlar kâfi görülüyor, ayrıca yenilenebilir enerjiye devletin yaptığı harcamaların artırılması, geçim ücretinin sosyal demokrat bir yaklaşım dâhilinde garanti edilmesi ve çevre temizliğiyle ilgili diğer yaklaşımlar üzerinde duruluyor.

Marksist sol açısından Yeşil Yeni Düzen, siyaset ve akademi düzleminde dikkatle ele alınması gereken bir mesele. Jacobin ve Current Affairs gibi ABD’de çıkan birçok solcu ve sosyalist yayın, Yeşil Yeni Düzen ile ilgili kapsamlı analizlere yer verdi. Giderek daha fazla Amerikalının kapitalizmden kararlı bir biçimde kopulması gerektiğini idrak ettiği bir dönemde Yeşil Yeni Düzen, Amerikan kamuoyuna hâkim siyaset ve ekonomi yaklaşımlarına itiraz etme imkânı sunuyor. Zira bu yaklaşımlar, iklim felâketi ve işçi sınıfının yaşam standartları konusunda hiçbir şey söylemiyorlar.

Yeşil Yeni Düzen, bir yandan da felâketlere kapı aralayan iklim değişikliğiyle alakalı vahim durum karşısında olumlu bir toplumsal tahayyülün oluşmasını sağlıyor. Ayrıca Yeşil Yeni Düzen, ırk, etnisite ve toplumsal cinsiyetle ilgili eşitsizliklere son verme vaadinde bulunuyor.

Kızıl Düzen adı altında kendi planlarını hazırlayan aktivistlerse, bu plan üzerinden, ABD’deki yerli halkların çevre ve ekonomi temelli mücadelelerine katkı sunmaya çalışıyorlar. Yeşil Yeni Düzen’e yaptıkları katkı dâhilinde Sanders ve Ocasio-Cortez, karbondan arındırılmış ucuz evler inşa etmeyi gündemlerine alıyor.

Son yapılan anketlere bakılacak olursa Yeşil Yeni Düzen, halktan da ciddi bir destek görüyor. Kendisini Cumhuriyetçi olarak niteleyenler de dâhil işçi sınıfının önemli bir kesimi, çevrenin yaşamsallığı ve düzgün yaşam standardı meselelerini önemli buluyor. Yeşil Yeni Düzen, neoliberal doktrinlere karşı koyuyor ve ekonominin büyük bir kısmının demokratik kontrole tabi kılınmasını öngörüyor. İş garantileriyle yedek işçi ordusunu ortadan kaldırmayı öngören adımla emeğin pazarlık gücünün önemli oranda artırılması üzerinde duruluyor. Aynı şekilde, bu tarz bir kanun tasarısının, enerji sektörünün karbondan tümüyle arındırıldığı düzleme geçişte fosil yakıtların millileştirilmesini ve geçiş sürecinin adil bir biçimde işlemesini güvence altına alması mümkün.

Bunlar iyi haberler, ama bu haberlere rağmen birçok insanın meseleye tereddütlü yaklaşmasına neden olan kimi gerekçeler de mevcut. Solun kapsamlı bir biçimde ele alması gereken bir mesele olarak Yeşil Yeni Düzen, en çok da John Bellamy Foster gibi ekomarksistlerin ve Allan Schnaiberg, David Pellow ve Kenneth Gould gibi “koşu bandı üretimi” teorisyenlerinin üzerinde durdukları bir konu. Ayrıca bu hareketin ana motorunun devlet olması ihtimali de mevcut. Özel sermayenin yerini alacak olan devlet üzerinden, “devlet destekli yeşil kapitalizm”, hâkim üretim sisteminin yerini alacak.

Burada ben, Yeşil Yeni Düzen’in sınırlarını ele almaya çalışıyorum. Umarım bu makale, etkin bir programın kaleme alınmasına katkı sunar. Bu tarz bir plan, bugünlerde övülen politik fırsatlar sunuyormuş gibi görünse de Yeşil Yeni Düzen, nihayetinde iklim krizini derinleştirdiği vakit yasalaşmayacaktır. Dolayısıyla umarım solcular, bu eleştirileri dikkate alacak vakti bulurlar.

Artan Üretimin ve Tüketimin Yol Açtığı Tehlikeler

Çevre sosyolojisinde öne çıkan en önemli teorilerden biri de “koşu bandı üretimi” teorisidir. 1980’de kaleme aldığı Çevre: Bolluktan Kıtlığa isimli kitabında Allan Schnaiberg’in ürettiği bu teori, sonrasında Kenneth Gould ve David Pellow isimlerce geliştirilir.

Bu teoriye göre, emek ve sermayenin ekonomik üretimin artırılmasıyla ilgili talepleri, atıkların çoğalmasına sebep olur. Bu baskı sebebiyle kaynakların daha verimli kullanılması meselesi gündeme gelir. Ama öte yandan bu verimlilik meselesi, net tüketimi artıracaktır.

“Jevons Paradoksu” denilen bu paradoksu ilk dillendirense William Stanley Jevons’tur. 1865 yılında Jevons, Britanya’da buhar makinelerinin geliştirilmesinin ülkedeki kömür rezervinin hızla tüketilmesine sebep olduğunu tespit etmiştir.

Bugün benzer bir gelişmeye ABD’de küçük otomobillerle ilgili olarak rastlanmaktadır. Kişisel otomobillerde galon başına mil üzerinden verimlilikte artış gözlemlenmiştir. Yetmişlerden beri birçok araçta yakıt verimliliği önemli oranda artmışsa da trafiğe fazladan milyonlarca araç dâhil olmuş, alınan mesafelerin artmasıyla öncesine göre daha fazla benzin tüketilmiştir.

Koşu bandı üretimi teorisi, Yeşil Yeni Düzen bağlamında da geçerlidir, zira enerji üretimi verimliliği artmaktadır, neticede bu program, kamu taşımacılığına ve “temiz” imalat yöntemlerine yönelik yatırımlar yapılmasını önermektedir. Ama öte yandan ülke genelinde verimlilik programı dâhilinde kazanımlar elde edilirken bu kazanımlar, maddi girdilerdeki artış üzerinden uçup gitmektedir.

Rüzgâr türbinleri ve güneş panelleri, topraktan çıkartılan ve nadiren temin edilebilen madenlere bağımlıdır. Bunların üretimi ve tahliyesi, toprağı, suyu ve havayı kirleten başka türden maddelerin açığa çıkmasına neden olmaktadır.

Ayrıca yenilenebilir enerji için toprağı dönüştürdüğümüzde başka çevresel sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin Kaliforniya çöllerine kurulan güneş çiftlikleri, çöl kaplumbağası gibi türlerin yok olmasına neden olmuştur.

Bu tür uygulamaların yol açtığı diğer bir mesele de bölgeler arasında, ayrıca dünyanın doğal metabolizması ile insanlığın doğal kaynakları üretip tüketmesi arasında mevcut olan metabolik yarığın daha da genişleyecek olmasıdır.

John Bellamy Foster’ın metabolik yarık ile ilgili çalışması, esasen Marx’ın 1844 Ekonomi ve Felsefe Elyazmaları isimli çalışmasına dayanır. Marx bu kitapta, kırla şehir arasındaki uçurumun derinleşmesine odaklanır. İlgili dönemde toprağın kimyası ile tarım biliminde yaşanan gelişmeleri inceleyen Marx, kapitalizmin doğanın kendisini yeniden canlandırma becerilerini aşmak istediğinden bahseder.

Toprağın bereketi azaldıkça tarım alanında faal olan üreticiler de nitrojen bazlı gübrelere ve bunların temin edildikleri yerlere daha fazla bağımlı hâle gelirler. Bu değişiklik sonucu toprağı besleyen maddelerin uzamsal dağılımında metabolik bir yarık oluşur, ayrıca toprağın bereketinde yaşanan doğal döngüde kesinti meydana gelir.

Yeşil Yeni Düzen, bu anlamda söz konusu uçurumu derinleştirmek gibi bir tehdidi içermektedir. Örneğin ABD, elindeki imkânlara rağmen, güneş panellerinde ve rüzgâr türbinlerinde kullanılan ve nadir bulunan madenleri dünyanın güneyindeki yoksul ülkelerden temin etmekte, bu ülkelerde madencilik ve maden işleme faaliyetleri, insan sağlığını ve çevreyi riske sokmaktadır. Bu türden malzemelerin yenilenebilir enerjilerde kullanılması kimi faydalara sahiptir, gelgelelim madencilik faaliyetlerinin yürütüldüğü bu ülkelerin yurttaşları, o faydalardan asla istifade edememektedirler.

Yeşil Yeni Düzen’in tarım alanında önerdiği yöntemler, ABD’deki tarım sisteminin karbondan arındırılması konusunda önemli kazanımlar elde edilmesine ilişkin kimi vaatlerde bulunsa da toprağın bereketindeki hareketlilik temelinde hâlen daha bazı tarım ürünleri belirli bir bölgede üretilip başka bir yere taşındığından, bu durum metabolik yarığa yol açan zamansal ve uzamsal öğelerin çoğalmasını beraberinde getirmektedir.

Bugün anladığımız kadarıyla Yeşil Yeni Düzen, koşu bandı üretiminin içerdiği çelişkileri ve metabolik yarığın derinleşmesi meselesini ele almamaktadır. Koşu bandı üretimi ise başka bir soruna daha yol açmaktadır: sermayenin birikimle ilgili sistemsel taleplerini karşılamak için üretimin sürekli artırılması ile işçilerin ücret temini noktasında bu döngüye bağlı oluşu arasındaki çelişki, üzerinde durulması gereken önemli bir meseledir.

“Yeşil” ürünlerin üretimi, iş imkânı yaratabilir, işçilere sosyal yardımların akmasını mümkün kılabilir. Yeni devlet sektöründe çalışan işçiler, özel sermaye emrinde çalıştıkları koşullarda olduğu gibi, bu genişleme sürecine bağımlı hâle gelirler. “Yeşil” de olsa bu artan üretim, Yeşil Yeni Düzen’in sonlandıracağı söylenen çevre sorunlarının yeniden oluşmasına neden olabilir. Bu koşu bandından kurtulmak için yeşil altyapıya devletin daha fazla yatırım yapması gerekir. Bu noktada bir de Yeşil Yeni Düzen’in devlet destekli yeşil kapitalizmi üretme ihtimaline bakalım.

Sermayenin Çevreci Fraksiyonu

Yeşil Yeni Düzen’in temel aldığı model, otuzlardaki Yeni Düzen’dir. Yeni Düzen ise işçi sınıfının büyük bir kısmına sunulan sosyal programların genişletilmesini ifade eder. Sosyal güvenlik, sosyalist programlardan alınmıştır. Çiftçi yardımlarını teşvik edense, hem toz çanağı gibi çevre sorunları, hem de yoksul köylülerin borçlarının silinmesine dönük adımlardır.

Altyapıdaki gelişim sayesinde ücretler artmış, büyüme süreci hızlanmıştır. Sanat ve kültür düzleminde işçiler, işçi sınıfı kimliğini yücelten yeni kültürel üretim biçimlerine yönelmişlerdir. Bu dönemde solun yürüttüğü ajitasyon faaliyetleri, esasen bu programların ABD’deki kapitalist sınıfın güçlü kesimlerinin itirazına rağmen ilerletilmesiyle ilgilidir.

Ortada böylesi bir miras bulunmasına karşın Yeni Düzen, kapitalizmin en zor krizlerde ayakta kalmasını sağlamıştır. Bu anlamda Yeşil Yeni Düzen de benzer bir düzenleyicilik işlevi görecektir. Yeşil Yeni Düzen, muhtemelen sermayeye devlet yatırımları üzerinden, özel şirket ortaklıkları aracılığıyla ciddi bir destek sunacaktır.

Yeşil Yeni Düzen, fabrikaların, tarlaların, barınma imkânlarının veya hastanelerin devlet mülkiyetine girmesini önermemektedir. Aynı şekilde, söz konusu tasarıda mevcut binaların yenilenmesi ve çevresel temizlik üzerinden enerji tasarrufuna gidilmesi ile ilgili bir hükme de yer verilmektedir. Tasarının üzerinde durduğu sıra dışı bir mevzu da “iş insanlarının adil olmayan rekabet koşullarına maruz kalmamalarını sağlayacak adımlar”dır.

Adı geçen sektörlerde devlet mülkiyetini öngörmeyen kanun tasarısındaki hükümlerin büyük bir kısmı, varolan özel mülklere fazladan değer katacak, işler daha çok taşeronlara yaptırılacak, devletin çuvallar dolusu parası bu kişilere akıtılacaktır.

Yeşil Yeni Düzen, iş imkânı sunup salınımları azaltma programlarını gündeme alacak olsa da bu faaliyetlerin büyük kısmı devlet eliyle yürütülmedikleri durumda, ileride şirketlerin servetine servet katacaktır.

Yeşil Yeni Düzen, o bildiğimiz çıkarları belirleme, büyüme ve bitiş aşamalarından geçecektir. Ama öte yandan o, bugünden ele alınması gereken başka toplumsal ve çevresel hedeflere sahiptir. Çevredeki kötüleşme devam ettikçe sera gazı salınımlarında ciddi bir azalmaya sebep olmayan, madencilik faaliyetlerini azaltmayan, yenilenebilir olmayan enerji kaynaklarının kullanım oranını düşürmeyen, biyolojik çeşitlilikteki kaybı ortadan kaldırmayan tedbirler, hiçbir biçimde kâfi gelmeyecektir. Ne var ki bu türden faaliyetler çevreyi, sermayenin mevcut hâkimiyetinin devam etmesini mümkün kılacak bir istikrara kavuşturacaktır.

John McCollum

11 Aralık 2019

Kaynak

0 Yorum: